وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِب۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَقَدْ | ve andolsun |
|
2 | فَتَنَّا | biz sınadık |
|
3 | الَّذِينَ | kimseleri |
|
4 | مِنْ | -den |
|
5 | قَبْلِهِمْ | onlardan öncekiler- |
|
6 | فَلَيَعْلَمَنَّ | elbette bilecektir |
|
7 | اللَّهُ | Allah |
|
8 | الَّذِينَ | kimseleri |
|
9 | صَدَقُوا | doğruları |
|
10 | وَلَيَعْلَمَنَّ | ve bilecektir |
|
11 | الْكَاذِبِينَ | yalancıları |
|
Putperestlerin başta Bilâl-i Habeşî, Ammâr ve Yâsir gibi kimsesizler olmak üzere, müslümanlara uyguladıkları baskı ve zulümlerin dayanılmaz noktalara ulaştığı Mekke döneminin sonlarında inen bu âyetler, gerçek mümin ve müslüman olmanın anlamını ve şartlarını ana çizgileriyle ortaya koyması bakımından büyük önem taşımaktadır. Buna göre insanların sorumluluklarını yerine getirmiş sayılmaları, dolayısıyla gerçek mânada müslüman olmaları için yalnızca “inandık” diyerek sözlü bir iman ikrarında bulunmaları yeterli değildir. Asıl dindarlık, Allah’ın insanları inançları uğrunda bazı güçlüklerle imtihan ettiğinde ortaya çıkar.
İbn Atıyye’nin de ifade ettiği gibi (IV, 305) her ne kadar bu âyetlerin, belirtilen tarihsel bağlamla ilgili olarak indiği kabul edilirse de içerdiği anlam ve mesaj süreklidir, evrenseldir; kapsamı da insanoğlunun karşılaşabileceği yoksulluk, hastalık, ölüm, savaş gibi bütün acı olayları, hatta yerine getirmek zorunda olduğu ödev ve sorumluluklara katlanmayı da içine alacak kadar geniştir. 3. âyette geçmiş çağlardaki toplulukların da bu tür fitnelerle imtihan edildikleri, yani düşmanlarının baskı ve zulümlerine mâruz kaldıkları belirtilmek suretiyle bu âyetlerin evrenselliğine işaret edilmiştir. Buna göre iyilikle kötülük, iyilerle kötüler, müminlerle münkirler arasındaki çatışma insanlık tarihinin sadece bir döneminde yaşanıp bitmiş bir olgu değildir; aksine bu “sünnetullah”tır, yani Allah’ın sürüp giden şaşmaz bir yasasıdır (Şevkânî, III, 221); başlangıcından sonuna kadar dünya hayatı bireyler için olduğu kadar topluluklar için de bir imtihan alanıdır. Nitekim müslümanlar, ilk zamanlarda olduğu gibi tarihin sonraki dönemlerinde de sıkıntılar yaşamışlar, inançlarını ve kutsal değerlerini yok etme hareketleriyle karşılaşmışlardır. Günümüz müslümanları da aynı durumu ağır bir şekilde yaşamaktadırlar; tarihin gelecek dönemlerinde de bu tür tehlikelerle karşı karşıya kalabileceklerdir. Şu halde bu âyetler sadece ilk müslümanları değil, her dönemdeki bütün inançlı insanları, –sadece “inandım” demekle yetinmeyip– kişisel ve toplumsal varlıklarına, değerlerine, hak ve özgürlüklerine, ülkelerine ve bağımsızlıklarına sahip çıkmaya; bu uğurda özveride bulunmaya, zorluklara ve acılara katlanmaya çağırmakta; doğrularla yalancıların, yani gerçekten mümin ve müslüman olanlarla sözde müslümanların bu şekilde ortaya çıkacağını, bunların Allah katındaki değerlerinin de bu imtihandaki başarı derecelerine göre belli olacağını ifade etmektedir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 252-253وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ فَلَيَعْلَمَنَّ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِب۪ينَ
وَ atıf harfidir. لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder.
فَتَنَّا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ , mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur.
مِنْ قَبْلِهِمْ car mecruru mahzuf sılaya mütealliktir.
فَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.
يَعْلَمَنَّ fetha üzere mebni muzari fiildir. Fiilin sonundaki نَ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Mahallen merfûdur
Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu ن , َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur’an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)
اللّٰهُ lafza-i celâl fail olup lafzen merfûdur. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası صَدَقُوا ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur.
صَدَقُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. لَيَعْلَمَنَّ atıf harfi وَ ‘la makabline matuftur.
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. يَعْلَمَنَّ fetha üzere mebni muzari fiildir. Fiilin sonundaki نَ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir. الْكَاذِب۪ين mef’ûlun bih olup nasb alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.
الْكَاذِب۪ينَ kelimesi, sülasi mücerredi كذب olan fiilin ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَقَدْ فَتَنَّا الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْ
وَ atıf harfidir. Atıf 2. ayetteki ibtidaiyye cümlesinedir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
Cümleler arasına inşâi olmak bakımından mutabakat vardır. Aralarındaki anlam bütünlüğü aşikardır.
لَ mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.
Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır. Kasemin قَدْ ile tekid edilmiş cevap cümlesi olan … فَتَنَّا الَّذ۪ينَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
فَتَنَّا fiili azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
Mef’ûl konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ‘nin sılası mahzuftur. مِنْ قَبْلِهِمْ , bu mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
فَلَيَعْلَمَنَّ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ صَدَقُوا وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِب۪ينَ
Atıfla gelen cümle önceki mukadder kaseme matuftur. Kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır. فَلَيَعْلَمَنَّ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ cümlesi mahzuf kasemin cevabıdır. Faide-i haber inkârî kelamdır.
Kasem fiilinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Cümle mahzuf kasem ve nûn-u sakile olmak üzere iki unsurla tekid edilmiştir.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Tekid nun’ları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
Mef’ûl konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ‘nin sılası olan صَدَقُوا cümlesi, mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. Bahsi geçenlerin ism-i mevsûlle ifade edilmeleri, tazim içindir.
Aynı üsluptaki وَلَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِب۪ينَ cümlesi, kasemin cevabına atıf harfi وَ ‘la atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Faide-i haber inkârî kelamdır.
الْكَاذِب۪ينَ kelimesi fiil cümlesinde ism-i fail vezniyle gelerek hudûs ve yenilenme anlamı ifade etmiştir.
يَعْلَمَنَّ fiillerinin muzari sıygada gelmesi hudûs, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Tekrarında ıtnâb ve reddü’l- acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
فَلَيَعْلَمَنَّ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ صَدَقُوا cümlesiyle لَيَعْلَمَنَّ الْكَاذِب۪ينَ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
صَدَقُوا - كَاذِب۪ينَ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
صَدَقُوا (Doğru söylediler) - كَاذِب۪ينَ (Yalancılar) kelimeleri arasında fiil ile isim arasında geçişe güzel bir iltifat sanatı vardır.
فَتَنَّا - اللّٰهُ kelimeleri arasında mütekellimden gaibe geçişte güzel bir iltifat sanatı vardır.