Ankebût Sûresi 43. Ayet

وَتِلْكَ الْاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِۚ وَمَا يَعْقِلُـهَٓا اِلَّا الْعَالِمُونَ  ...

İşte bu temsilleri biz insanlar için getiriyoruz. Onları ancak bilginler düşünüp anlarlar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَتِلْكَ ve bu
2 الْأَمْثَالُ misalleri م ث ل
3 نَضْرِبُهَا biz anlatıyoruz ض ر ب
4 لِلنَّاسِ insanlara ن و س
5 وَمَا ama
6 يَعْقِلُهَا onları düşünüp anlamaz ع ق ل
7 إِلَّا başkası
8 الْعَالِمُونَ bilenlerden ع ل م
 

“Gerçek bilgi sahibi olanlar” diye çevirdiğimiz âlimûn kelimesi bu bağlamda, yukarıda ana hatlarıyla değinilen ilâhî hakikatleri anlama yeteneğine, birikimine sahip olan; kendilerine okunanlarla gözlemledikleri şeyler üzerinde düşünerek (Şevkânî, IV, 235) doğru sonuçlar çıkaran inançlı ve kavrayışlı zihinleri ifade etmektedir. Gerek bu âyetin gerekse bundan önceki âyetin sonunda geçen ilim ve akıl kavramlarıyla insanın zihinsel yeteneklerine vurgu yapılmakla, dünya işlerinde olduğu gibi dinî konularda da bu yeteneklerin önemli rolüne dikkat çekilmektedir.

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 271
 

وَتِلْكَ الْاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِۚ 

 

وَ  atıf harfidir.  Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

İsim cümlesidir. İşaret ismi  تِلْكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  الْاَمْثَالُ  kelimesi işaret zamirinden bedel veya atf-ı beyan olup lafzen merfûdur. 

Bedel: Metbuundaki kapalılığı açıklamak ve pekiştirmek gibi sebeplerle getirilen ve îrab bakımından metbuuna uyan tabidir. Bedelden önce gelen ve bedelin îrabını almış olduğu kelimeye “mübdelün minh” denir. Bedel 3 gruba ayrılır: 1. Bedel-i kül, 2. Bedel-i ba’z, 3. Bedel-i iştimâl. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِ  cümlesi işaret zamirin hali olarak mahallen mansubdur. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim).

Burada hal muzari fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) muzari fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başında  “و ” gelmez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

نَضْرِبُ  damme ilemerfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. لِلنَّاسِ  car mecruru  نَضْرِبُ  fiiline mütealliktir.


 وَمَا يَعْقِلُـهَٓا اِلَّا الْعَالِمُونَ

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. 

يَعْقِلُـهَٓا  damme ile merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  

اِلَّا  hasr edatıdır. الْعَالِمُونَ  fail olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.  الْعَالِمُونَ  kelimesi, sülasi mücerredi  علم  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَتِلْكَ الْاَمْثَالُ نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِۚ وَمَا يَعْقِلُـهَٓا اِلَّا الْعَالِمُونَ

 

Ayet atıf harfi  وَ ‘la 41. ayetteki …مَثَلُ الَّذ۪ينَ  cümlesine atfedilmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin uzak için kullanılan işaret ismiyle marife oluşu, en güzel şekilde temyiz içindir.

تِلْكَ  mübteda,  الْاَمْثَالُ  mübtedadan bedeldir. Haber olan  نَضْرِبُهَا لِلنَّاسِۚ  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Misallere işaret edilen, tecessüm ve cem’ ifade eden  تِلْكَ  de istiare vardır.

Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi, aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’ her ikisinde de “vücûdun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

ذَ ٰ⁠لِكَ  ve  تِلْكَ  ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Mûsâ, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, c. 5, Duhan/57, s. 190)

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi )

تِلْكَ ’nin haberine  وَ ’la atfedilen  وَمَا يَعْقِلُـهَٓا اِلَّا الْعَالِمُونَ  cümlesinin atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Kasr üslubuyla tekid edilmiş menfi muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır.

Nefy harfi  مَٓا  ve istisna edatı  اِلَّا  ile oluşan kasr cümleyi tekid etmiştir. Kasr fiil ve fail arasında gerçekleşmiştir.  يَعْقِلُـهَٓا  maksûr/sıfat,  الْعَالِمُونَ  maksûrun aleyh mevsûf olmak üzere kasr-ı sıfat alel’l-mevsûftur.

الْعَالِمُونَ - يَعْقِلُـهَٓا  ve  الْاَمْثَالُ - نَضْرِبُهَا  gruplarındaki kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

يَعْقِلُـهَٓا - الْعَالِمُونَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr vardır.

Bunları ancak alimler anlar ifadesi, “Allah insanlara bir darb-ı mesel (teşbih) getirdi. O teşbihin hakikatini ve ifade etmek istediği her şeyi ancak alim olanlar anlayabilir” demektir. (Fahreddin er-Râzî)

Bu ayet, ilmin akıldan daha üstün ve değerli olduğunu göstermekte ve buna delalet etmektedir. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Te’vîl)