Ankebût Sûresi 62. Ayet

اَللّٰهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ وَيَقْدِرُ لَهُۜ اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ  ...

Allah, kullarından dilediğine bol verir ve (dilediğine) kısar. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 اللَّهُ Allah
2 يَبْسُطُ açar ب س ط
3 الرِّزْقَ rızkı ر ز ق
4 لِمَنْ kimseye
5 يَشَاءُ dilediği ش ي ا
6 مِنْ -ndan
7 عِبَادِهِ kulları- ع ب د
8 وَيَقْدِرُ ve kısar ق د ر
9 لَهُ ona
10 إِنَّ şüphesiz
11 اللَّهَ Allah
12 بِكُلِّ her ك ل ل
13 شَيْءٍ şeyi ش ي ا
14 عَلِيمٌ bilendir ع ل م
 

Önceki âyetlerde Mekke putperestlerinin baskıları karşısında bunalan müminlerden, bir kurtuluş yolu olmak üzere, hicret etmeleri istendikten sonra bu âyetler grubunda baskıcı putperestlerin asıl sorunları olan çarpık inançlarından ve bu yüzden içine düştükleri çelişkilerinden örnekler verilmektedir. Buna göre onlar, bir yandan sorulduğunda yeri göğü yaratan, değişmez yasaları uyarınca ay ve güneş gibi gök cisimlerinin hikmetli ve amaçlı bir düzen içinde işleyişlerini sağlayan, kezâ gökten su indirip ölü toprağı canlandıran gücün Allah olduğunu söylüyor; fakat öte yandan Allah’ı bırakıp âdi nesnelere tapıyorlardı. 61. âyette bu tutumun haktan yüz çevirme anlamına geldiği, 63. âyette de akılsızlık olduğu bildirilmektedir. Zira gerçek mânada insan, inancında ve yaşayışında hakikatle uyum içinde olmalıdır. Oysa müşrikler, bir yandan evreni yaratıp yöneten gücün Allah olduğunu söylerlerken diğer yandan Allah’tan başka şeyleri tanrı sayıp onlara tapıyorlardı; tevhidden sapma demek olan bu tutum hem bir çelişki hem de insanın en değerli meziyetlerinden olan aklı kullanmamak, akıl ölçülerinden uzaklaşmak demektir. Bu durumda putperestlerin, sorulduğunda Allah’ı yaratıcı güç olarak tanıdıklarını söylemelerinin pratikte bir anlamı kalmamaktadır. Çünkü onlar, Allah’ın dinini, peygamberini ve kitabını inkâr ediyor; buyruk ve yasaklarını tanımıyor; eylemlerini sanki Allah yokmuş, O’na karşı sorumlu değillermiş gibi sürdürüyorlardı. Kuşkusuz ilk muhatapları müşrikler olduğu için onlara hitap eden bu âyetler, aynı zamanda benzer tutumları sergileyen bütün insanları kapsamaktadır.

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 284-285
 

اَللّٰهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ وَيَقْدِرُ لَهُۜ 

 

İsim cümlesidir.  اَللّٰهُ  lafza-i celâl mübteda olup lafzen merfûdur.  يَبْسُطُ الرِّزْقَ  cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

يَبْسُطُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  الرِّزْقَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  مَنْ  müşterek ism-i mevsûl,  لِ  harf-i ceriyle  يَبْسُطُ  fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  يَشَٓاءُ ‘dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

يَشَٓاءُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  مِنْ عِبَادِه۪  car mecruru mukadder aid zamirin mahzuf haline mütealliktir. Takdiri, من يشاء رزقه من عباده ( rızkı kullarından dilediğine verir.) şeklindedir.

وَ  atıf harfidir. يَقْدِرُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  لَهُ  car mecruru  يَقْدِرُ  filine mütealliktir.


اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ

 

İsim cümlesidir.  اَللّٰهُ  lafza-i celâl  اِنَّ ‘nin ismi olup lafzen mansubdur.  بِكُلِّ  car mecruru  عَل۪يمٌ ‘e mütealliktir.  شَيْءٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  عَل۪يمٌ kelimesi  اِنَّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur.

عَل۪يمٌ kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اَللّٰهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ وَيَقْدِرُ لَهُۜ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Ayette ilk cümle sübut ifade eden isim cümlesidir.  Faide-i haber ibtidâî kelamdır. Lafza-i celâl mübteda, müspet muzari fiil sıygasındaki  يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُۜ  cümlesi haberdir. 

Müsnedün ileyhin fiil cümlesi olan habere takdim edilerek  اللَّهُ يَبْسُطُ الرِّزْقَ  buyurulması tahsis ifade eder. Yani “Yalnızca Allah-u Teala’dır rızkı dilediğine bolca veren ve dilediğine daraltan” demektir. (Âşûr)

Haberin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, teceddüt ve istimrar ifade eder.  

Haberde muzari fiil tercih edilmesi, olayın zihinde daha kolay canlandırılması için de olabilir. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler.

(Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır. 

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl başındaki harf-i cerle birlikte  يَبْسُطُ  fiiline mütealliktir. Sılası olan  يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

عِبَادِه۪  izafetinde Allah’a ait zamire muzâf olması, kullar için tazim ve teşrif ifade eder.

Aynı üslupta gelen  وَيَقْدِرُ لَهُ  cümlesi, يَبْسُطُ ’ya tezat nedeniyle atfedilmiştir.

Haberin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

يَبْسُطُ الرِّزْقَ  (Rızkı bol verir) - يَقْدِرُ لَهُۜ  (Daraltır) cümleleri arasında mukabele sanatı vardır.

يَبْسُطُ - يَقْدِرُ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.


اِنَّ اللّٰهَ بِكُلِّ شَيْءٍ عَل۪يمٌ

 

Ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

إِنَّ  ile tekid edilmiş, isme isnad olan bu haber cümlesi sübut ve istimrar ifade eder. Faide-i haber inkârî kelamdır.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ , isim cümlesi ve car mecrurun takdimi nedeniyle çok muhkem/sağlam cümlelerdir.

Müsnedün ileyh olan Allah lafzı ayette iki kez zikredilmiştir. Hiç şüphesiz bu; müsnedin yani verilen haberin kesinliğini ifade eder. Çünkü nefis O’nun vaadiyle mutmain olur.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Dolayısıyla lafza-i celâlde tecrîd sanatı, telezzüz, teberrük ve kalplerde haşyet duygularını artırmak için yapılan tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

شَيْء ’deki tenvin, kesret ve nev ifade eder.  بِكُلِّ شَيْءٍ  amiline takdim edilmiştir. 

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

عَل۪يمٌ  mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın, mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

Mesel tarikinde tezyîl olan bu cümle ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Öncesinde konusu geçen meselin vuku bulmasından bağımsız olarak ara vermeden başka bir ifadeye yer verilmesidir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.

Ayetin bu son cümlesi, ufak değişikliklerle birçok ayette tekrarlanmıştır. Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf/28, c. 7, S. 314)