Ankebût Sûresi 63. Ayet

وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ نَزَّلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ مِنْ بَعْدِ مَوْتِهَا لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۜ قُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ۟  ...

Andolsun, eğer onlara, “Gökten yağmuru kim indirip de onunla yeryüzünü ölümünden sonra diriltti?” diye soracak olsan, mutlaka, “Allah” diyeceklerdir. De ki: “Hamd Allah’a mahsustur.” Fakat onların çoğu akıllarını kullanmazlar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَئِنْ ve eğer
2 سَأَلْتَهُمْ onlara sorsan س ا ل
3 مَنْ kim
4 نَزَّلَ indirdi ن ز ل
5 مِنَ -ten
6 السَّمَاءِ gök- س م و
7 مَاءً suyu م و ه
8 فَأَحْيَا ve diriltti ح ي ي
9 بِهِ onunla
10 الْأَرْضَ yeri ا ر ض
11 مِنْ
12 بَعْدِ sonra ب ع د
13 مَوْتِهَا öldükten م و ت
14 لَيَقُولُنَّ elbette derler ق و ل
15 اللَّهُ Allah
16 قُلِ de ki ق و ل
17 الْحَمْدُ hamd (övgü) ح م د
18 لِلَّهِ Allah’adır
19 بَلْ doğrusu
20 أَكْثَرُهُمْ çokları ك ث ر
21 لَا
22 يَعْقِلُونَ düşünmezler ع ق ل
 

Önceki âyetlerde Mekke putperestlerinin baskıları karşısında bunalan müminlerden, bir kurtuluş yolu olmak üzere, hicret etmeleri istendikten sonra bu âyetler grubunda baskıcı putperestlerin asıl sorunları olan çarpık inançlarından ve bu yüzden içine düştükleri çelişkilerinden örnekler verilmektedir. Buna göre onlar, bir yandan sorulduğunda yeri göğü yaratan, değişmez yasaları uyarınca ay ve güneş gibi gök cisimlerinin hikmetli ve amaçlı bir düzen içinde işleyişlerini sağlayan, kezâ gökten su indirip ölü toprağı canlandıran gücün Allah olduğunu söylüyor; fakat öte yandan Allah’ı bırakıp âdi nesnelere tapıyorlardı. 61. âyette bu tutumun haktan yüz çevirme anlamına geldiği, 63. âyette de akılsızlık olduğu bildirilmektedir. Zira gerçek mânada insan, inancında ve yaşayışında hakikatle uyum içinde olmalıdır. Oysa müşrikler, bir yandan evreni yaratıp yöneten gücün Allah olduğunu söylerlerken diğer yandan Allah’tan başka şeyleri tanrı sayıp onlara tapıyorlardı; tevhidden sapma demek olan bu tutum hem bir çelişki hem de insanın en değerli meziyetlerinden olan aklı kullanmamak, akıl ölçülerinden uzaklaşmak demektir. Bu durumda putperestlerin, sorulduğunda Allah’ı yaratıcı güç olarak tanıdıklarını söylemelerinin pratikte bir anlamı kalmamaktadır. Çünkü onlar, Allah’ın dinini, peygamberini ve kitabını inkâr ediyor; buyruk ve yasaklarını tanımıyor; eylemlerini sanki Allah yokmuş, O’na karşı sorumlu değillermiş gibi sürdürüyorlardı. Kuşkusuz ilk muhatapları müşrikler olduğu için onlara hitap eden bu âyetler, aynı zamanda benzer tutumları sergileyen bütün insanları kapsamaktadır.

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 284-285
 

وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ نَزَّلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ مِنْ بَعْدِ مَوْتِهَا لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir. Atıf harfi olması da caizdir.  لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

سَاَلْتَهُمْ  şart fiili olup sükun üzere mebni mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

مَنْ نَزَّلَ مِنَ السَّمَٓاءِ  cümlesi amili  سَاَلْتَهُمْ ‘nün mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

İstifham ismi  مَنْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  نَزَّلَ مِنَ السَّمَٓاءِ  mübteda olan  مَنْ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur. 

نَزَّلَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. مِنَ السَّمَٓاءِ  car mecruru  نَزَّلَ  filine mütealliktir.  مَٓاءً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَحْيَا  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.

بِهِ  car mecruru  اَحْيَا  fiiline mütealliktir.  الْاَرْضَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

مِنْ بَعْدِ  car mecruru  اَحْيَا  fiiline mütealliktir.

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  يَقُولُنَّ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. İltika-i sakineynden dolayı zamir olan çoğul و ‘ı mahzuftur. Mahallen merfûdur. Fiilin sonundaki  نَ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir.

Mekulü’l-kavli  اللّٰهُ ‘dır.  يَقُولُنَّ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اللّٰهُ  lafza-i celâl mübteda olup lafzen merfûdur. Haber mahzuftur. Takdiri, الله فعل ذلك (Allah bunu yaptı) şeklindedir. Şartın cevabı kasemin cevabının delaletiyle mahzuftur.


 قُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ۟

 

Fiil cümlesidir. قُلِ  sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ‘dir. Mekulü’l-kavli  الْحَمْدُ لِلّٰهِ ‘dır. قُلِ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

الْحَمْدُ  mübteda olup lafzen merfûdur.  لِلّٰهِۜ  car mecruru mahzuf habere mütealliktir.

بَلْ  idrâb ve atıf harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna idrâb denir.  "Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki" anlamlarını ifade eder. 

Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:

1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir. 

2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi, bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَكْثَرُهُمْ  mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  لَا يَعْقِلُونَ۟ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَعْقِلُونَ۟  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.

 

وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ نَزَّلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ مِنْ بَعْدِ مَوْتِهَا لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۜ 

 

وَ  istînâfiyyedir.  لَ , mahzuf kasem fiiline işaret eden lam-ı muvattie,  إنْ  şart harfidir. Ayet, kasem üslubunda gayrı talebî inşâ cümlesidir.

Şart cümlesi olan  سَاَلْتَهُمْ مَنْ نَزَّلَ مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır

مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً  cümlesi,  سَاَلْتَهُمْ  fiilinin mef’ûlü konumundadır. İsim cümlesi formunda gelmiş, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Cümlede müsnedin mazi fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar anlamları katmıştır.

Kasemin cevap cümlesinin delaletiyle şartın cevabının hazfi, icâz-ı hazif sanatıdır.

Mahzuf cevap ve mezkûr şart cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır.

Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder.  (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88.)

إنْ  şart harfi, maziyi muzariye çevirir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 106.)

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)

فَاَحْيَا بِهِ الْاَرْضَ مِنْ بَعْدِ مَوْتِهَا  cümlesi,  مَنْ ’in haberine hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir.

لَيَقُولُنَّ اللّٰهُ  cümlesi, mukadder kasemin cevabıdır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkâri kelamdır.

لَيَقُولُنَّ  fiilinin mekulü’l-kavli cümlesinde lafza-i celal, takdiri  فعل ذلك  (Bunu yaptı) olan mukadder bir haberin mübtedasıdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.

Sorunun cevabında haber hazf edilebilir.

Mahzuf kasem ve mezkûr cevabından müteşekkil terkip, kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.

Muzari fiil hudûs, istimrarî teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.

Bu ayet-i kerimenin  لَيَقُولُنَّ نَزَّل الله  şeklinde gelmesi gerekirken müsned hazf olmuştur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

لْاَرْضَ - السَّمَٓاءِ  arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

السَّمَٓاءِ - لْاَرْضَ  ve  اَحْيَا  - مَوْتِ  gruplarındaki kelimeler arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. 

قُلِ - يَقُولُنَّ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

سَاَلْتَهُمْ  fiilinden sonra sorulacak olanların, semadan suyu indirmek ve yeryüzünü öldükten sonra diriltmek şeklinde sıralanması, taksim sanatıdır.

Bu ayette müşriklerin gökten suyu indirenin ve onunla toprağa hayat verenin Allah olduğunu şirklerine rağmen ikrarları dile getirilmektedir. Bunun yanı sıra ayetin ifade makamı yeniden diriliş olmasa da  مِنْ بَعْدِ مَوْتِهَا  ifadesi buna işaret etmektedir. (Hasan Uçar, Kur’an-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)


قُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِۜ 

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

قُلِ  fiilinin mekulü’l-kavli olan …الْحَمْدُ لِلّٰهِ  cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan  الْحَمْدُ ’nün haberi mahzuftur.  لِلّٰهِ  bu mahzuf habere mütealliktir.

İsim cümlesinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

لِلّٰهِ  lafzındaki  ل  harfi tahsis ifade eder. (Safvetü't Tefasir)

Ayetteki lafza-i celâllerde tecrîd sanatı, telezzüz ve haşyet için yapılan tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.


بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْقِلُونَ۟

 

Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  بَلْ , idrâb harfidir. İntikal için gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşan cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyh olan  اَكْثَرُهُمْ ‘un izafetle marife olması, az sözle çok anlam ifade etme amacına matuftur.

Menfî muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt ve istimrar ifade eden  لَا يَعْلَمُونَۜ  cümlesi müsneddir.

Cümlede müsnedin menfi muzari fiil sıygasıyla gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar ifade eder. Muzari fiilin tecessüm özelliği sayesinde muhayyile harekete geçer ve konuyu anlamak kolaylaşır.

Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde bu terkip hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karîneler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. Hükmü takviye demek; hükmü  tekid etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir. Bunun Kur'an’da çok örneği vardır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

بَلْ  atıf harfidir. Kendisinden sonra cümle geldiğinde idrâb harfi olur. İdrâbın manası bazen mukabilinin -kendinden öncekinin- hükmünü iptal, bazen da bir manadan diğerine intikaldir. (İtkan, s. 437) Bu ayette idrâb harfidir. Önceki cümlenin hükmünü iptal etmek için gelmiştir.

بَلْ  atıf edatlarından biridir. Ancak diğer atıf edatları gibi hüküm bakımından atıf görevi görmez. Bu edat, matufu sadece îrab yani  hareke bakımından matufun aleyhe atfeder. Anlamsal açıdan ise tersinelik ilişkisi kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)

Bu sayfadaki ayetlerin, istisnasız bütün fasılalarındaki  و - ن  ve  ى - ن  harfleriyle oluşan ahenk, diğer sayfalarda olduğu gibi son derece dikkat çekicidir.

Bu fasılalarda lüzum ma la yelzem sanatı vardır.