Ankebût Sûresi 9. Ayet

وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُدْخِلَنَّهُمْ فِي الصَّالِح۪ينَ  ...

İman edip de salih amel işleyenler var ya, biz onları mutlaka salihler (iyiler) arasına sokacağız.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالَّذِينَ ve kimseleri
2 امَنُوا inananları ا م ن
3 وَعَمِلُوا ve yapanları ع م ل
4 الصَّالِحَاتِ iyi işler ص ل ح
5 لَنُدْخِلَنَّهُمْ sokarız د خ ل
6 فِي arasına
7 الصَّالِحِينَ salihler ص ل ح
 

Yukarıda 7. âyette de geçtiği gibi “iman edip güzel işler yapma” ifadesi, Kur’an’ın sık sık tekrar ettiği son derece kapsamlı bir ifadedir. 7. âyette iman edip güzel işler yapanlara geçmişteki hatalarının bağışlanacağı, yaptıkları iyiliklerin daha güzelleriyle karşılık bulacağı bildirilmişti. Burada ise Allah, iman edip güzel işler yapanları mutlaka erdemli insanlar arasına alacağını vaad etmektedir. “Erdemli insanlar” diye çevirdiğimiz âyetteki sâlihînin tekili olan sâlih, “düzenli, uygun, iyi, doğru, yararlı, barışçı, uzlaşmacı” gibi anlamlarda hem eylemlerin hem de insanların sıfatı olarak kullanılır. İlgili âyetler bir bütünlük içinde düşünüldüğünde, özellikle Enbiyâ sûresinin 105. âyeti de dikkate alındığında sâlih kelimesinin, din ve dünya işlerinin hakkını vererek yapan, dünya ve âhirette huzurlu ve mutlu olmanın gerektirdiği şartları taşıyan insanı ifade etmektedir.

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 257-258
 

وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُدْخِلَنَّهُمْ فِي الصَّالِح۪ينَ

 

İsim cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  اٰمَنُوا  cümlesidir. Îrabdan mahalli yoktur. 

اٰمَنُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

عَمِلُوا  fiili atıf harfi  وَ ’la  اٰمَنُوا ’ye matuftur.  الصَّالِحَاتِ  mef’ulun bihtir. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır.

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  نُدْخِلَنَّهُمْ  mukadder kasemin cevap cümlesidir.  نُدْخِلَنَّهُمْ  fetha üzere mebni muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur. Fiilinin sonundaki  نَّ , tekid ifade eden nûn-u sakîledir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

Tekid nunları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.) 

فِي الصَّالِح۪ينَ  car mecruru  نُدْخِلَنَّهُمْ  fiiline mütealliktir.  الصَّالِح۪ينَ  cer alameti ى ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.

الصَّالِح۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  صلح  fiilinin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

 

وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَنُدْخِلَنَّهُمْ فِي الصَّالِح۪ينَ

 

وَ , istînafiyyedir. Sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.  الَّذ۪ينَ  mübtedadır. Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bahsi geçenlerin bilinen kişiler olmasının yanında o kişilere tazim ifade eder. 

Merfû mahaldeki  اَلَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  اٰمَنُوا  müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Aynı üslupta gelen  وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ  cümlesi, mevsûlün sılası olan  اٰمَنُوا ’ya matuftur.

Fiillerin mazi sıygada gelmesi sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)

Burada  عملوا الصالحات  ibaresinin aslı  عَمِلُوا الأعمال الصالحات  şeklindedir. Mevsuf hazf edilmiş, sıfat söylenmiştir. Bu da onların (ve amellerinin) bu sıfatla ne kadar özdeşleştiklerini, kuvvetle vasıflandıklarını gösterir. Îcaz-ı hazif vardır.

لَنُدْخِلَنَّهُمْ فِي الصَّالِح۪ينَ  cümlesindeki  لَ  mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. Kasem fiilinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzuf kasem ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, gayri talebî inşâî isnaddır.

Mahzuf kasemle birlikte  لَنُدْخِلَنَّهُمْ فِي الصَّالِح۪ينَ  cümlesi,  الَّذ۪ينَ ’nin haberidir.

لَنُدْخِلَنَّهُمْ  fiilin azamet zamirine isnadı, tazim ifade eder.

Fiilin Allah Teâlâ’ya isnadı, istimrarın/devamlılığın karînesidir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Mukadder kasemin cevabı olan cümle, nûn-u sakîle ile de tekid edilmiştir. Müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır.

Kasem cümlesinin mahzuf olduğu durumda vurgu kasem cevabına yapıldığından kasem cümlesi telaffuzda terk edilir. Kasem cümlesini oluşturan kasem fiili, kasem edatı ve kasem edilen isim üçü birlikte hazf edilir. Fakat kasemin varlığı kasem cevabından anlaşılmaktadır. Bu form, Kur'an’da sıkça kullanılmıştır. (Nihat Tarı, Arap Dilinde Kasem Formları ve Kur'an-ı Kerim’e Özgü “La Uksimu” Formu ile İlgili Tartışmalar)

فِي الصَّالِح۪ينَ  ibaresindeki  فِي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla salihler, içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü salihler, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Salihlerle birlikte olmayı tekid etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her iki durumdaki mutlak irtibattır.

الصَّالِحَاتِ - الصَّالِح۪ينَ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr  sanatları vardır.

Cenab-ı Hakk'ın,  فِي الصَّالِح۪ينَ  ifadesinin manasının, "Biz onları salihlerin makamına" ya da, "salihlerin yurduna sokacağız" şeklinde olduğu ileri sürülmüştür ama, evlâ olan, ayette herhangi bir takdîr cihetine gidilmemesi, kelamın manasının, "O onları salihlerden kılar ve onları, onların zümresine katar" şeklinde olduğunun söylenmesidir. (Fahreddin er-Râzî)

Yüce Allah, amel eden müminlerin halini yeniden söz konusu etmektedir ki; insanlar onların mertebelerine nail olmak için şevk duysun. [Biz elbette" onları "salihler arasına katacağız] ayeti de bu manada bir mübalağadır. Yani salâhın en ileri derecesinde olup salâhın en uzak hedeflerine ulaşmış olanlar demektir. İşte mümin bu noktaya geldi mi onun semeresini de, mükâfatını da elde eder ki, o da cennettir. (Kurtubî)

Cenab-ı Hakk'ın, 'İman edip de güzel güzel amel işleyenler" ifadesini yeniden getirmesinin faydası ve hikmeti şudur; Cenab-ı Hak, "iman edip de" ifadesini, bir keresinde, "hidayete eren" kimsenin durumunu; diğer keresinde de, "hidayete sevk eden" kimsenin durumunu beyan etmek için tekrarlamıştır. Bunun böyle olduğuna, Cenâb-ı Hakk'ın önce ["Kötülükleri örteriz"] (Ankebût, 7) demesi, ikinci olarak da, "Biz onları muhakkak ki salihler (zümresine) sokacağız" buyurması delalet etmektedir. Salihler, hidayete sevk edenlerdir; çünkü bu, peygamberlerin mertebesidir. İşte bundan dolayıdır ki pek çok peygamber, ["Beni, salihlere kat"] (Yusuf, 101) demiştir. (Fahreddin er-Râzî)