وَكَيْفَ تَكْفُرُونَ وَاَنْتُمْ تُتْلٰى عَلَيْكُمْ اٰيَاتُ اللّٰهِ وَف۪يكُمْ رَسُولُهُۜ وَمَنْ يَعْتَصِمْ بِاللّٰهِ فَقَدْ هُدِيَ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَكَيْفَ | ve nasıl? |
|
2 | تَكْفُرُونَ | inkar edersiniz |
|
3 | وَأَنْتُمْ | ve üstelik size |
|
4 | تُتْلَىٰ | okunmakta |
|
5 | عَلَيْكُمْ | size |
|
6 | ايَاتُ | ayetleri |
|
7 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
8 | وَفِيكُمْ | ve aranızda iken |
|
9 | رَسُولُهُ | O’nun Elçisi |
|
10 | وَمَنْ | ve kim |
|
11 | يَعْتَصِمْ | sarılırsa |
|
12 | بِاللَّهِ | Allah’a |
|
13 | فَقَدْ | muhakkak ki o |
|
14 | هُدِيَ | iletilmiştir |
|
15 | إِلَىٰ |
|
|
16 | صِرَاطٍ | yola |
|
17 | مُسْتَقِيمٍ | doğru |
|
وَكَيْفَ تَكْفُرُونَ وَاَنْتُمْ تُتْلٰى عَلَيْكُمْ اٰيَاتُ اللّٰهِ وَف۪يكُمْ رَسُولُهُۜ
Atıf harfi وَ’la önceki ayetteki nidanın cevabına matuftur. كَيْفَ istifham harfi olup hal olarak mahallen mansubtur. تَكْفُرُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَ haliyyedir. Munfasıl zamir اَنْتُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur. تُتْلٰى fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. تُتْلٰى mukadder damme ile merfû meçhul mebni muzari fiildir.
عَلَيْكُمْ car mecruru تُتْلٰى fiiline müteallıktır. اٰيَاتُ naib-i faildir. اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَ atıf harfidir. ف۪يكُمْ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. رَسُولُهُ muahhar mübtedadır. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَمَنْ يَعْتَصِمْ بِاللّٰهِ فَقَدْ هُدِيَ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ۟
وَ istînâfiyyedir. مَنْ şart ismi iki fiili cezmeder. Mübteda olarak mahallen merfûdur. يَعْتَصِمْ şart fiili olup meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. بِاللّٰهِ car mecruru يَعْتَصِمْ fiiline müteallıktır.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder. هُدِيَ meçhul mebni mazi fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. اِلٰى صِرَاطٍ car mecruru هُدِيَ fiiline müteallıktır. مُسْتَق۪يمٍ۟ ise صِرَاطٍ’in sıfatıdır.
عَصَمَ fiili lügatta; sığınmak, sarılmak, yapışmak, kazanmak, muhafaza etmek, mani olmak, men etmek, kulp takmak, el ile yapışmak, koyvermemek, korunmak, baş vurmak, linç etmek, boykot etmek, demektir.
İftiâl babında geldiğinde, mutavaat, edinmek, tedarik etmek, ortaklık istemek, göstermek, gayret, mübalağa, tadiye ifade eder.
Arapçanın güzel özelliklerinden biri şudur: Bir kelimenin ilk harfi ع sonraki harfi ص olursa bu kelime şiddet ve men etme anlamları taşır. عصب, عصف ,عصر gibi. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ۟’de الي harf-i ceri intiha-i gaye için olan, daima isimlerden önce gelen harf-i cerdir. İnsanın nihai ve asli gayesinin Allah’ın rızasına, lütfuna, cennet ve cemaline ulaşmak için yol almak olduğunu ilan eder. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)وَكَيْفَ تَكْفُرُونَ وَاَنْتُمْ تُتْلٰى عَلَيْكُمْ اٰيَاتُ اللّٰهِ وَف۪يكُمْ رَسُولُهُۜ
Önceki ayetteki nidanın cevabına وَ ’la atfedilen ilk cümle istifhami inkârî üslubunda talebî inşâî isnaddır.
تَكْفُرُونَ , كَيْفَ fiilinin failinden haldir. Hal anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. Cümle, istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen mana itibariyle kınama ve azarlama kastı taşıdığı için mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Buradaki (كَيْفَ ) kelimesi hayret ifade eder. Hayret ise ancak o şeyin sebebini bilmeyen kimse için söz konusudur ve bu Allah hakkında imkânsızdır. Öyle ise bundan kastedilen men etme ve tehdit etme manasıdır. Çünkü Hz. Peygamber (sav), onların arasında her türlü şüpheyi izale edip her türlü delili göstermesi ve onlara peşpeşe Allah’ın ayetlerini okuması, adeta onların küfre düşmesini engelleyen bir mania gibi olmuştur. Binaenaleyh Hz. Peygamberin (sav) yanında bulunanlardan küfrün sadır olması, bu bakımdan daha uzak bir ihtimaldir. Buna göre “Eğer kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir zümreye itaat edecek olursanız, onlar sizi bu imanınızdan sonra döndürüp kâfir yaparlar.” ayeti, Yahudi ve münafıkların en büyük gayelerinin Müslümanları İslam’dan döndürmek olduğuna dikkat çekmektedir. Daha sonra Cenab-ı Hak, Müslümanları irşat ederek onlara vacib olanın, bu gibi kimselerin sözlerine iltifat etmemeleri, aksine bu Yahudilerden duydukları her şüpheye karşılık onu giderip onun gerçeğini ortaya koyması için Allah’ın peygamberine dönmeleri gerektiğini beyan etmiştir. (Fahreddin er-Râzî,Tefsir-i Kebir - Keşşâf)
Ayrıca mütekellimin, cevap beklemek kastı olmaması dolayısıyla istifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Hal olarak وَ’la gelen وَاَنْتُمْ تُتْلٰى عَلَيْكُمْ اٰيَاتُ اللّٰهِ cümlesi sübut ifade eden isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede müsnedin muzari fiille gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiilin tecessüm özelliğiyle muhatabın muhayyilesi uyarılarak konuyu daha iyi anlaması sağlanır.
وَاَنْتُمْ تُتْلٰى عَلَيْكُمْ اٰيَاتُ اللّٰهِ cümlesi iman üzere sebat etmeyi gerektiren ve küfrü men eden anlamlar içermesi itibariyle inkâr ve garipseme manasını daha da pekiştirir. (Ebüssuûd)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. عَلَيْكُمْ konudaki önemine binaen faile takdim edilmiştir.
Az sözle çok anlam ifade eden اٰيَاتُ اللّٰهِ izafetinde lafza-i celâle muzâf olan ayetler şeref kazanmıştır.
رَسُولُهُۜ izafetinde Allah Teâlâ’ya muzâf olması رَسُولُ kelimesine şan ve şeref kazandırmıştır.
Makabline matuf ف۪يكُمْ رَسُولُهُۜ cümlesi de haldir.
Cümlede îcâz-ı hazif ve takdim-tehir sanatları vardır. ف۪يكُمْ mahzuf mukaddem habere müteallıktır.
ف۪يكُمْ ifadesindeki ف۪ harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla onların arasında bulunmak, içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü insanlarla beraber bulunma durumu zarfiyet özelliği taşımaz. Ancak peygamberin aralarında olduğunun önemini ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.
ف۪يكُمْ رَسُولُهُۜ cümlesi, önceki cümleye atıf olup onun hükmüne dahildir. Zira Allahu Teâlâ’nın ayetlerinin onlara okunması ve Resulullah’ın (sav) onların arasında bulunması kendilerine kitabı, hikmeti öğretmesi, hakkı tahkik ve şüpheyi gidermek suretiyle onları arındırması, küfrü men eden en kuvvetli unsurlardır. (Ebüssuûd)
وَمَنْ يَعْتَصِمْ بِاللّٰهِ فَقَدْ هُدِيَ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ۟
وَ istînâfiyyedir. Cümle şart üslubunda gelmiş haberî isnaddır. Şart cümlesi يَعْتَصِمْ , müspet muzari fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cevap cümlesi ise tahkik harfi قَدْ ile tekid edilmiş müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
مَنْ’in haberi olan şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil tertip, faide-i haber talebî kelamdır.
يَعْتَصِمْ بِاللّٰهِ [Allah’a sarılırsa] cümlesinde istiare vardır. Kim Allah’ın dinine tutunursa dalalete düşmekten korkmaz manasındadır. اعتصم burada تمسك manasında müstear olmuştur. (Âşûr)
İsmet ve masum kelimeleri اعتصم ile aynı kökten türemiştir
Allah’ın ayetleri -ki o muciz olan Kuran’dır- [size] Peygamber lisanıyla canlı bir şekilde [okunurken] ve Peygamber aranızda olup sizi uyarır, size nasihat ederek şüphelerinizi giderirken [Nasıl nankörce inkâr ediyorsunuz?] Buradaki istifhamda inkâr ve hayret manası vardır ki “İnkâr nereden gelip sizi buluyor?!” demektir. “[Allah’a] yani O’nun dinine sımsıkı sarılan herkes” -bu ifade onları, inkârcıların kötülük ve hilelerini savuşturma konusunda Allah’a sığınmaya teşvik manasında da olabilir- [doğru yola getirilmiş] yani kesinlikle hidayeti elde etmiş demektir. Ayette; sanki hidayet hasıl olmuş gibi onu hasıl olmuş olarak haber vermektedir. Burada قَدْ kelimesindeki bekleme manası açıktır; çünkü Allah’a sarılan kişi, hidayet beklentisi içindedir. (Keşşâf)
هُدِيَ اِلٰى صِرَاطٍ مُسْتَق۪يمٍ۟ [Muhakkak doğru yola ulaştırılmıştır.] ceza cümlesinin mazi olarak gelmesi kesin olarak vuku bulacağına işaret içindir.
هُدِيَ ُ fiili meçhul gelmiştir, Hidayet edici Cenab-ı Hak’tır. Hidayet yollarını gösteren, sebep olan peygamberler, hak davetçileri, musibetler veya sevgi gibi hidayet vasıtaları kastedilmiş olabilir.
Ayetteki hitabın zahiri, kitap ehlinedir. Batıni ise dini, dünya karşılığında satan, ilminin gereğini yapmayan kötü ilim adamlarınadır. Bu ilim adamları, Kur’an’ın getirdiği, “dünyaya gönül vermeyip Hakka yönelme” ilkesini inkâr eden ilim adamlarıdır. Bu ilim adamlarının durumu muma benzer. Mum kendini yakar, etrafını da aydınlatır. (Ruhu’l Beyan)
َ ْقَدْ tahkik edatı daima fiil üzerine gelir. İnşâda değil haber cümlesinde kullanılır. Fiile has olan لن ـ س ـ سوف gibi edatlarla fiilin arasına girmez. Kendinden sonra mutasarrıf (çekilebilen) fiil gelir. Maziden önce gelmesi fiile kesinlik kazandırır. Muzariden önce gelmesi “bazen olabilir” anlamı ifade eder. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
Bu yolun müstakim, dosdoğru olarak vasıflandırılması, onu eğri göstermek çabası içinde olanlara açık bir red manası içerir. Aslında sırat-ı müstakim, Allah’ın hak dinidir ve ona hidayet edilmiş olmak da O’nun kitabına sarılmanın ta kendisidir. Ancak bu iki husus hakikatte değil, fakat itibarî olarak ayrıdır. İkinci unvan (sırat-ı müstakime hidayet), varılacak hedef olup teşvik için şart cümlesinin cevabı olarak kullanılmıştır. Tıpkı: “Artık kim cehennemden uzaklaştırılıp cennete konursa işte o, gerçekten kurtuluşa ermiştir.” (Âl-i İmran Suresi, 185) ayetinde olduğu gibi. (Ebüssuûd)