Âl-i İmrân Sûresi 100. Ayet

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تُط۪يعُوا فَر۪يقاً مِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ يَرُدُّوكُمْ بَعْدَ ا۪يمَانِكُمْ كَافِر۪ينَ  ...

Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir gruba uyarsanız, imanınızdan sonra sizi döndürüp kâfir yaparlar.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَا أَيُّهَا ey
2 الَّذِينَ kimseler
3 امَنُوا inanan(lar) ا م ن
4 إِنْ şayet
5 تُطِيعُوا uyarsanız ط و ع
6 فَرِيقًا gruba ف ر ق
7 مِنَ herhangi bir
8 الَّذِينَ kimselerden
9 أُوتُوا verilen(ler) ا ت ي
10 الْكِتَابَ Kitap ك ت ب
11 يَرُدُّوكُمْ sizi döndürürler ر د د
12 بَعْدَ sonra ب ع د
13 إِيمَانِكُمْ imanınızdan ا م ن
14 كَافِرِينَ kafir olarak ك ف ر
 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تُط۪يعُوا فَر۪يقاً مِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ يَرُدُّوكُمْ بَعْدَ ا۪يمَانِكُمْ كَافِر۪ينَ

 

يَٓا  nida harfidir.  اَيُّ, münada, nekre-i maksude olup damme üzere mebnidir. Nasb mahallindedir.  هَا  tenbih harfidir.  ٱلَّذِینَ  münadadan sıfat veya bedeldir.

İsm-i mevsûlun sılası  ءَامَنُوا۟’dur. Îrabtan mahalli yoktur.  ءَامَنُوا۟  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.

Nidanın cevabı  اِنْ تُط۪يعُوا فَر۪يقًا ’dır.  اِنْ  şart harfi iki muzari fiili cezm eder.  تُط۪يعُوا  şart fiilidir.  تُط۪يعُوا  fiili  ن’un hazfıyla meczum muzari fiildir.  Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  فَر۪يقًا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. 

الَّذ۪ينَ  müşterek ism-i mevsûlu, مِنَ  harf-i ceriyle birlikte  فَر۪يقًا’ın mahzuf sıfatına müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası   اُو۫تُوا الْكِتَابَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.

اُو۫تُوا  damme üzere meçhul mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.  الْكِتَابَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.

Şartın cevabı  يَرُدُّوكُمْ ’dur.  يَرُدُّو  fiili  ن’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i faili olup mahallen merfûdur. Muttasıl  zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. 

بَعْدَ  zaman zarfı,  يَرُدُّوكُمْ  fiiline müteallıktır.  ا۪يمَانِكُمْ  muzâfun ileyhtir. Aynı zamanda muzâftır. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  كَافِر۪ينَ  hal olup fetha ile mansubtur. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile nasb olurlar.
 

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تُط۪يعُوا فَر۪يقاً مِنَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْكِتَابَ يَرُدُّوكُمْ بَعْدَ ا۪يمَانِكُمْ كَافِر۪ينَ

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Nidanın cevabı olan ... اِنْ تُط۪يعُوا فَر۪يقًا مِنَ  cümlesi şart üslubunda haberî isnaddır. تُط۪يعُوا, müspet muzari sıygada gelmiş şart fiilidir. … يَرُدُّوكُمْ بَعْدَ  cevap  cümlesi olarak ف  karînesi olmadan gelmiştir. Müspet muzari fiil sıygasındadır. Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Münada olan has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’de tevcih sanatı vardır. İman edenlerin ism-i mevsûlle ifade edilmesi sonraki konuya dikkatleri çekmek içindir. Sılası  ءَامَنُوا۟ şeklinde mazi fiil sıygasında faidei-i haber ibtidaî kelamdır.

İsm-i mevsûller muhakkak herkesin bildiği bir grup varsa kullanılır. Burada bu iman edenler Peygamber Efendimiz ve sahabe tarafından bilinen insanlardı. Böyle bir grup yoksa ism-i mevsûl gelmez.

فَر۪يقًا’ daki tenvin tahkir içindir.

فَر۪يقًا’ ın mahzuf sıfatına müteallık, mecrur mahaldeki  الَّذ۪ينَ’ nin sılası mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  اُو۫تُوا  fiili, mef’ûle dikkat çekmek için meçhul bina edilmiştir. İsm-i mevsûl ehl-i kitaptan bilinen kişiler olduğunu belirtmesi yanında tahkir ifade eder.

 اٰمَنُٓوا - ا۪يمَانِكُمْ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

كَافِر۪ينَ - اٰمَنُٓوا  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا  şeklindeki nida üslubu Kur’an-ı Kerim’de iman edenlere önemli bir konunun bildirileceğini haber verir. Bu üslup tekid türlerini barındırmaktadır. İlk olarak tekid unsurlarından oluşmuş bir nida harfi göze çarpar. Uzaktaki bir şahıs için kullanılan nida harfi gelmiştir, oysa Allah Teâlâ nida ettiği her varlığa çok yakındır. Bu nida harfinin gelmesi, söylenecek şeylerin Allah katında bir mekânı olduğu konusunda uyarmak içindir. Sonra اَيُّ harfi gelmiştir. Bu harf nida ile akabindeki elif-lamlı kelimeyi birbirine bağlar. Müphem bir harftir, takip eden kelimeyle açıklanır. Böylece ibhamdan sonra beyan gelir. Arkadan gelecek olan konu için kişiyi hazırlar ve uyarır. Sonra yine bir tenbih harfi olan هَا gelir. (Muhammed Ebu Musa, Min Esrâri’t Ta’bîri’l Kur’anî, s. 43)

Bazı salihler Allah Teâlâ’nın, ايَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا  [ey iman edenler]  sözünü işitince sanki Allah’ın nidasını işitmiş gibi  لبيك وسعديك (Emret Allah'ım, emrine amadeyim.) der. Böyle söylemek Kur’an’ın edebidir.

Yüce Allah, يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا  hitabıyla Kur’an’ın 88 yerinde müminlere hitap etmiştir. Muhataplara “Ey müminler!” diye seslenilmesi, onlara, bu iman sahibinin Allah’ın emirlerine güzel bir şekilde sarılması ve itaat etmesi, yasaklarından da sakınması gerektiğini hatırlatır. (Safvetü’t Tefasir)

Bundan önce Ehl-i Kitap, yaptıkları iğva ve idlâlden vazgeçmemelerinden dolayı kınandılar, tevbihe uğradılar. Bu ayette ise, Kitap Ehline uymaktan ve onların fitnesinin etkisi altında kalmaktan sakındırmak için, hitap müminlere tevcih edilmiştir.

اِنْ تُط۪يعُو [eğer tâbi olursanız, uyarsanız] kaydı, onlara uymaktan ziyadesiyle sakınmanın ve o insanlarla arkadaşlık etmekten kaçınmanın lüzumunu daha iyi ifade etmek içindir. Nitekim bundan önceki ayette tevbihin (kınamanın) umumi olması da, caydırıcılığı kuvvetlendirmek içindir. (Ebüssuûd) 

"Evs ile Hazrec, savaşmak üzere saf bağladılar. İşte o sırada Âl-i İmrân  Suresinin "umulur ki hidayete erersiniz" cümlesine kadar 100-103. ayetleri nazil oldu. Bunun üzerine Peygamber (as) gelip iki saf arasında durdu ve bu âyetleri yüksek sesle okumaya başladı. Onlar Resûlüllah'ın (as) sesini duyunca, susup dinlediler. Nihayet Resûlüllah (as) sözlerini bitirince, onlar silahlarını atıp birbirleriyle kucaklaşmaya ve ağlamaya başladılar."

Ayetteki   بَعْدَ ا۪يمَانِكُمْ  [îmanınızdan sonra] ifadesi de, "derin imanınızdan sonra" demektir ki bu, mü'minler için apaçık bir sebat telkinidir. (Ebüssuûd, Fahreddin er-Râzî, Âşûr)