وَاَمَّا الَّذ۪ينَ ابْيَضَّتْ وُجُوهُهُمْ فَف۪ي رَحْمَةِ اللّٰهِۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ ابْيَضَّتْ وُجُوهُهُمْ فَف۪ي رَحْمَةِ اللّٰهِۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ
وَ atıf harfidir. اَمَّا tafsil manasında şart harfidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası ابْيَضَّتْ ’tır. Îrabdan mahalli yoktur.
ابْيَضَّتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. وُجُوهُ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ۠ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Mübtedanın haberi mahzuftur. Takdiri هم şeklindedir.
Şart, tafsil (açıklama) ve tekid bildiren اَمَّا edatı, cevabının başındaki ف harfi ile ayırt edilir. Zira cevabının başında ف harfi varsa o şart edatıdır ve tekid bildirir, yok ise tafsil ifade eder. (Nida Sultan Çelikkaya, Haber Üslubu ve Haberin Muktezâ-yı Zâhire Uygun Gelmemesi Durumu)
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. ف۪ي رَحْمَةِ car mecruru الَّذ۪ينَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
رَحْمَةِ اللّٰهِ [Allah’ın rahmeti] nimet yani temelli mükâfat içindedirler. Şayet “Önce فَف۪ي رَحْمَةِ اللّٰهِ [Allah’ın rahmeti içindedirler.] denildikten sonra gelen هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ [temelli kalacaklardır orada] ifadesinin îrabdaki yeri nasıldır?” dersen, şöyle derim: Yeni bir cümledir; sanki كَيْفَ يَكُونُونَ فِيهَا (Orada nasıl olacaklar?) denilmiş ve هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ [temelli kalacaklardır orada],yani oradan ayrılmayacak ve ölmeyeceklerdir, diye cevap verilmiştir. (Keşşâf)
İsim cümlesidir. Munfasıl zamiri هُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur.
ف۪يهَا car mecruru خَالِدُونَ kelimesine müteallıktır. خَالِدُونَ kelimesi haber olup ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.وَاَمَّا الَّذ۪ينَ ابْيَضَّتْ وُجُوهُهُمْ فَف۪ي رَحْمَةِ اللّٰهِۜ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ
Önceki ayete matuf olan bu ayetteki, اَمَّا tekid ve şart edatıdır. Cümle şart üslubunda gelmiş faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mübteda olan الَّذ۪ينَ’nin sılası ابْيَضَّتْ وُجُوهُهُمْ, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şart cümlesinde müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bahsi geçenleri tazim amacına matuftur. İsm-i mevsûlde tevcih sanatı vardır.
فَ karînesiyle gelen اَمَّا’nın cevap cümlesi olan فَف۪ي رَحْمَةِ اللّٰهِۜ’de îcâz-ı hazif sanatı vardır. الَّذ۪ينَ , ف۪ي رَحْمَةِ اللّٰهِ’nin mahzuf haberine müteallıktır.
Veciz ifade kastıyla gelen رَحْمَةِ اللّٰهِۜ izafetinde lafza-i celâle muzâf olan رَحْمَةِ, şan ve şeref kazanmıştır.
Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması dolayısıyla Allah isminde tecrîd sanatı vardır.
ف۪ي رَحْمَةِ اللّٰهِۜ ifadesindeki ف۪ي harfinde istiare vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla Allah’ın rahmeti içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü Allah’ın rahmeti hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Ancak Allah’ın nimetlerinin, rahmetinin kulları kuşatıcılığını ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır.
اَمَّا tafsil edatıyla iki durum açıklandığı için tevşî’ sanatı vardır.
Önceki ayetle birlikte taksim vardır. Beyaz yüzler ve siyah yüzler zikredildikten sonra bunlarla ilgili detaylar zikredilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâğat Dersleri Bedî’ İlmi)
هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ cümlesi, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Hal cümleleri ıtnâb sanatıdır.
Bu cümle bir istinaf cümlesi olup kelamın siyakından anlaşılan bir suale cevaptır. Sanki, “Peki, onlar orada nasıl olacaklar?” suali sorulmuş da cevabında da: “Onlar orada sonsuz kalacaklar, ne oradan ayrılacaklar ne de ölecekler.” denmiştir. (Ebüssuûd)
Faide-i haber talebî kelam olan bu hal cümlesinde takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur olan ف۪يهَا amiline takdim edilmiştir. Bu takdim, tahsis ifade eder. Onların sonsuza kadar kalışları oraya, rahmete has kılınmıştır.
خَالِدُونَ lafzı, Kur’an’da her yerde ism-i fail kalıbında gelmiştir. İsm-i fail, mef’ûl ve masdar zamandan bağımsızdır. Aslında uzun bir zaman dilimi demektir ama daha çok çokluktan kinaye olarak “kalıcı” anlamında kullanılır. Üstelik bu kalıp da onun bu anlamını pekiştirmektedir.
Onların rahmet içinde olmaları ve ebedi kalıcı olma özelliklerinin belirtilmesinde taksim sanatı vardır.
Hal cümlesinin و’sız gelmesi, onların rahmette kalışlarının hal-i müekkide olduğunu ifade eder. Yani bu onların sabit bir vasfıdır. Sahibinden ayrılmayan sabit bir vasıf kastedildiği zaman mesela, هذا اخوك عطوف (Bu, çok şefkatli kardeşindir.) cümlesinde olduğu gibi uzunluk, kısalık, esmerlik, sarışınlık gibi sabit vasıfların ifade edildiği hal cümleleri böyledir. Bunlar her zaman و ’sız gelir.
Ayette rahmet lafzının kullanılması alakası haliyyet olan mecaz-ı mürsele örnektir. Zira burada mutlak olarak hal zikredilmekte, ancak bu halin gerçekleşeceği mahal olan cennet kastedilmektedir. Yani onlar cennette olacaklardır. Çünkü cennet rahmetin ineceği yerdir. Bu hususa müfessirimiz şu açıklamasıyla işaret etmiştir: Ayette yer alan فَف۪ي رَحْمَةِ اللّٰهِۜ ifadesi “Onlar cennette ve sonsuz sevaptadırlar.” manasınadır. Allah Teâlâ’nın bu durumu rahmet lafzıyla ifade etmesi müminin, ömrünü Allah’a taatle geçirmiş olsa da cennete ancak Allah’ın rahmeti ve lütfu ile gireceğine dikkat çekmek içindir. (Süleyman Gür, Kadı Beydâvî Tefsirinde Mecaz - Ebüssuûd - Ruhu’l Beyan)