لَنْ يَضُرُّوكُمْ اِلَّٓا اَذًىۜ وَاِنْ يُقَاتِلُوكُمْ يُوَلُّوكُمُ الْاَدْبَارَ۠ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | لَنْ |
|
|
2 | يَضُرُّوكُمْ | size zarar veremezler |
|
3 | إِلَّا | dışında |
|
4 | أَذًى | incitme |
|
5 | وَإِنْ | eğer |
|
6 | يُقَاتِلُوكُمْ | sizinle savaşsalar (bile) |
|
7 | يُوَلُّوكُمُ | size dönüp kaçarlar |
|
8 | الْأَدْبَارَ | arkalarını |
|
9 | ثُمَّ | sonra |
|
10 | لَا |
|
|
11 | يُنْصَرُونَ | onlara yardım da edilmez |
|
Müslümanlar, insanlık tarihinde ortaya çıkarılışlarındaki amaca uygun olarak yaşadıkları ve kendilerinde bulunması gereken vasıfları taşıdıkları sürece Ehl-i kitabın, özellikle yahudilerin onların aleyhinde yürüttükleri çirkin propaganda ve faaliyetler, onlara herhangi bir zarar veremez.
Ancak bu çirkin davranışa mâruz kaldıkları için üzülürler, canları sıkılır, bundan öte herhangi bir zararları olmaz; yahudiler onlarla savaşacak olsalar savaşı bırakıp kaçarlar. Yüce Allah bu durumu müslümanlara bildirerek onlara moral ve cesaret vermektedir. Nitekim müslümanlar belirtilen vasıfları taşıdıkları dönemlerde yahudi ve hırıstiyanlara karşı verdikleri mücadelelerde fevkalâde başarılı olmuşlar, onların yurtlarını fethederek oralara adalet ve hürriyeti götürmüşlerdir. (Kur’ân Yolu, Diyanet Tefsiri)
لَنْ يَضُرُّوكُمْ اِلَّٓا اَذًىۜ
Fiil cümlesidir. لَنْ muzariyi nasb ederek manasını olumsuz müstakbele çeviren harftir. Tekid ifade eder.
يَضُرُّوكُمْ fiili نَ ’un hazfiyle mansub muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
اِلَّٓا hasr edatıdır. اَذًى mef’ûlu mutlaktan naibdir. Takdiri; إلّا ضرر أذى (Eziyet zararı hariç) şeklindedir. اَذًى elif üzere mukadder fetha ile mansubtur.
وَاِنْ يُقَاتِلُوكُمْ يُوَلُّوكُمُ الْاَدْبَارَ۠ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ
وَ atıf harfidir. اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezmeder. يُقَاتِلُوكُمْ fiili نَ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
Muttasıl zamir كُمْ mef’ûl olarak mahallen mansubtur.
Şartın cevabı يُوَلُّوكُمُ ’dur. يُوَلُّوكُمُ fiili نَ’un hazfiyle meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. الْاَدْبَارَ۠ ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُنْصَرُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
ثُمَّ edatı mertebe açısından terahi manasındadır. Yani aralıklarla zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir. Çünkü Yahudilere, hep rezil olmak ve aşağılanmak gibi bir durumlarının olacağını bildirmek, onlara arkalarını dönüp kaçacaklarını haber vermekten daha büyük bir olaydır. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl ve Hakâîku’t Te’vîl)
Şayet ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ" ifadesindeki matuf kelime yani يُنْصَرُونَ meczum olmalı değil miydi? dersen, şöyle derim: Bu şekilde ceza cümlesi yerine yeni bir haber cümlesi tercih edilmiş ve adeta “Sonra size onlara yardım edilmeyeceğini haber veriyorum.” denilmiştir. Peki, fiilin merfû veya meczum olması mana bakımından nasıl bir fark doğurmaktadır? dersen, şöyle derim: Eğer meczum olsa yardım edilmeme, arkalarını dönüp kaçma gibi savaşma durumlarıyla sınırlı kalır. Merfû olması halinde ise yardım edilemeyecek olmaları mutlak bir vaid olur. Sanki “sonra gerisin geri dönüp kaçmalarının akabinde size haber verip müjdelediğim hal ve hikayeleri şudur: Onlar yalnızlığa mahkûm, yardım ve kuvvetten yoksun kimseler olarak yüzüstü bırakılacaklar; bir daha bellerini doğrultamayacaklar, hiçbir işleri de rast gitmeyecektir.” denilmektedir. Nitekim Beni Kurayza, Beni Kaynuka ve Hayber Yahudilerinin akıbetleri bu ayetin haber verdiği gibi olmuştur. (Keşşâf)
Peki, bu haberin atfolunduğu şey nedir? dersen, şöyle derim: Şart ve ceza cümlesidir. Sanki “Bunlar sizinle savaşacak olurlarsa yenileceklerini size haber veriyorum; sonra kendilerine yardım da edilmeyeceğini size haber veriyorum.” denilmiştir. Eğer ثُمَّ ile verilen bu sonralığın manası nedir? dersen, şöyle derim: Bu, (zamanî değil) derecelendirme anlamında bir sonralıktır, çünkü kimsesizlik ve terkedilmişliğe mahkum olduklarını haber verme, arkalarını dönüp kaçacaklarını haber vermekten daha büyük bir haberdir. Eğer “iki cümlenin yani مِنْهُمُ الْمُؤْمِنُونَ [içlerinde iman edenler] ve لَنْ يَضُرُّوكُمْ [size herhangi bir zarar veremezler] cümlelerinin yeri nedir?” dersen, şöyle derim: Bunlar ehl-i kitaptan bahsedilirken yapılan istitrat cümleleridir. (Keşşâf)
لَنْ يَضُرُّوكُمْ اِلَّٓا اَذًىۜ
Müstenefe cümlesidir. Menfi muzari fiil sıygasında gelen cümleyi olumsuzluk harfi ve kasr tekid etmiştir. Faide-i haber inkârî kelamdır.
لَنْ ve اِلَّٓا ile oluşan kasr, fiil ve mef’ûlü arasındadır.
Bu durumda kasr-ı sıfat ale’l-mevsûf olması caizdir. Yani fail tarafından gerçekleştirilen fiil, zikredilen mef’ûle tahsis edilmiştir. Başka mef’ûllere değil. Ama o mef’ûlde vaki olan başka fiiller vardır. Ama kasr-ı mevsûf ale’s-sıfat olması da caizdir. Yani bu durumda fail, mef’ûl üzerinde gerçekleşen fiile tahsis edilmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâğat Dersleri, Meânî İlmi)
يَضُرُّوكُمْ kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belagat)
اَذًىۜ kelimesinin nekre gelişi azlık ifade eder. ‘Hiçbir’ manasındadır. Bilindiği gibi olumsuz siyakta nekre umum ifade eder.
Ayette muhatap Müslümanlar, mütekellim Allah’tır.
لَنْ يَضُرُّوكُمْ اِلَّٓا اَذًىۜ ayetin takdiri, “Onlar size, eziyetten başka bir zarar veremezler.” şeklinde olur ki bir istisna-i muttasıldır. Bunun manası, “Onlar size ancak pek ehemmiyetsiz bir zarar verebilirler.” şeklinde olur. Ayette “eza” kelimesi, “zarar” manasında kullanılmıştır. Eza ise اَذَبْتُ الشَِّىءَ اَذًى “O şeye biraz eza verdim.” tabirinden masdardır. (Fahreddin er-Râzî)
وَاِنْ يُقَاتِلُوكُمْ يُوَلُّوكُمُ الْاَدْبَارَ۠ ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ
Önceki cümleye وَ’la atfedilen cümle, şart üslubunda haberî isnaddır.
Şart cümlesi يُقَاتِلُوكُمْ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Aynı üslupta gelen يُوَلُّوكُمُ الْاَدْبَارَ۠, cevap cümlesidir.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Haberin şart cümlesi formunda verilmesi, muhatabı etkilemek açısından daha etkili bir üsluptur.
ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ cümlesi makabline matuftur. ثُمَّ terahî ifade eder. Menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
يُنْصَرُونَ - يَضُرُّوكُمْ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
اَذًىۜ - يَضُرُّوكُمْ ve يَضُرُّوكُمْ - يُقَاتِلُوكُمْ kelime grupları arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ ifadesinin, meczum ceza cümlesi olması yerine yeni bir haber cümlesi olması tercih edilmiş ve adeta “Sonra size onlara yardım edilmeyeceğini haber veriyorum.” denilmiştir. Eğer meczum olsa anlam; yardım edilmeme, arkalarını dönüp kaçma gibi savaşma durumlarıyla sınırlı kalır. Merfû olması halinde ise yardım edilemeyecek olmaları mutlak bir vaid olur. Sanki “Sonra gerisin geri dönüp kaçmalarının akabinde size haber verip müjdelediğim hal ve hikayeleri şudur: Onlar yalnızlığa mahkûm, yardım ve kuvvetten yoksun kimseler olarak yüzüstü bırakılacaklar; bir daha bellerini doğrultamayacaklar, hiçbir işleri de rast gitmeyecektir.” denilmektedir. Nitekim Beni Kurayza, Beni Kaynuka ve Hayber Yahudilerinin akıbetleri bu ayetin haber verdiği gibi olmuştur. Bu haberin atfolunduğu şey ceza cümlesidir. Sanki “Bunlar sizinle savaşacak olurlarsa yenileceklerini size haber veriyorum; sonra kendilerine yardım da edilmeyeceğini size haber veriyorum.” denilmiştir. Sümme ile verilen bu “sonra”lığın manası [zamanla ilgili değil] derecelendirme anlamında bir sonralıktır, çünkü kimsesizlik ve terkedilmişliğe mahkûm olduklarını haber verme, arkalarını dönüp kaçacaklarını haber vermekten daha büyük bir haberdir. İki cümlenin yani [içlerinde iman edenler] ve [size herhangi bir zarar veremezler] cümleleri Ehl-i kitaptan bahsedilirken yapılan istitrad cümleleridir. Bunun içindir ki atıfsız gelmiştir. (Keşşâf)
يُقَاتِلُوكُمْ - يُوَلُّوكُمُ - يُنْصَرُونَ kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belagat)
Bu cümlenin tamamı onlar için Müslümanlarla savaşacaklarına ve hezimete uğratacaklarına dair bir tehdit ve Müslümanlara da onlarla savaşmak için bir teşviktir. (Âşûr)
لَا يُنْصَرُونَ ayetteki, fiili, meczum olmalı değil miydi? Buna karşı biz deriz ki: Sözün başlangıcında ceza cümlesi hükmünden, haber cümlesine dönülerek sanki “Size, onların yardım olunmayacaklarını haber veriyorum.” denilmek istenmiştir. Bunun faydası şudur: Şayet Hak Teâlâ bu ifadeyi (şartın cevabı olarak) meczûm getirmiş olsaydı, yardım olunmama hali onların “dönüp kaçmaları” gibi Müslümanlara karşı savaşmaları şartına bağlanmış olurdu. Fakat bu ifade cezm edilmeyince yardım olunmamaları mutlak bir vaid olmuş olur. Buna göre sanki Allah Teâlâ şöyle demiştir: “Size haber vereceğim ve müjdeleyeceğim, onların gerisin geriye kaçmalarından sonraki durum ve kıssaları, onların artık hiçbir yardım bulamayıp devamlı zillet ve meskenet içinde kalacaklarıdır.” (Fahreddin er-Râzî)
Hak Teâlâ’nın, ثُمَّ لَا يُنْصَرُونَ ifadesi, ne üzerine atfedilmiştir?
Cevap: Bunun atfedildiği şey, şart ve ceza cümlesidir. Sanki şöyle denilmek istenmiştir: “Size, onların sizinle savaşmaları halinde bozguna uğrayacaklarını haber veriyorum. Sonra size, onların yardım olunmayacaklarını da haber veriyorum.” Bu cümlenin başındaki ثُمَّ lafzı, sıralamada sonra oluşu ifade etmek için getirilmiştir. Çünkü onların yardımsız bırakılacağının haber verilişi, onların dönüp kaçacaklarını haber vermekten daha önemlidir. (Fahreddin er-Râzî)
ثُمَّ edatı mertebe açısından terahi manasınadır. Yani aralıklarla zaman içinde serpiştirilerek peyderpey olabilecek durumları bildirmektedir. Çünkü Yahudilere hep rezil olmak ve aşağılanmak gün bir durumlarının olacağını bildirmek, onlara arkalarını dönüp kaçacaklarını haber vermekten daha büyük bir olaydır. (Nesefî)
Rütbe açısında terahi; matufun rütbesinin, matufun aleyhin rütbesinden daha muazzam olduğunu ifade eder ki kelam bunun için gelmiştir. Bu; mecazi terahiden farklı bir şeydir. Çünkü mecazi terahi; matufu, matufun aleyhe benzetmektir. (Âşûr)