ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ اَيْنَ مَا ثُقِفُٓوا اِلَّا بِحَبْلٍ مِنَ اللّٰهِ وَحَبْلٍ مِنَ النَّاسِ وَبَٓاؤُ۫ بِغَضَبٍ مِنَ اللّٰهِ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُۜ ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَيَقْتُلُونَ الْاَنْبِيَٓاءَ بِغَيْرِ حَقٍّۜ ذٰلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ۠
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | ضُرِبَتْ | vurulmuştur |
|
2 | عَلَيْهِمُ | onlara |
|
3 | الذِّلَّةُ | alçaklık (damgası) |
|
4 | أَيْنَ | nerede |
|
5 | مَا |
|
|
6 | ثُقِفُوا | bulunsalar |
|
7 | إِلَّا | ancak hariç |
|
8 | بِحَبْلٍ | ahdine (ipine) |
|
9 | مِنَ |
|
|
10 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
11 | وَحَبْلٍ | ve ahdine (ipine) |
|
12 | مِنَ |
|
|
13 | النَّاسِ | (inanan) insanların |
|
14 | وَبَاءُوا | ve uğradılar |
|
15 | بِغَضَبٍ | gazabına |
|
16 | مِنَ |
|
|
17 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
18 | وَضُرِبَتْ | ve vuruldu |
|
19 | عَلَيْهِمُ | üzerlerine |
|
20 | الْمَسْكَنَةُ | miskinlik (damgası) |
|
21 | ذَٰلِكَ | böyledir |
|
22 | بِأَنَّهُمْ | çünkü onlar |
|
23 | كَانُوا |
|
|
24 | يَكْفُرُونَ | inkar ediyorlar |
|
25 | بِايَاتِ | ayetlerini |
|
26 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
27 | وَيَقْتُلُونَ | öldürüyorlardı |
|
28 | الْأَنْبِيَاءَ | peygamberleri |
|
29 | بِغَيْرِ | -sız yere |
|
30 | حَقٍّ | hak- |
|
31 | ذَٰلِكَ | böyledir |
|
32 | بِمَا | çünkü |
|
33 | عَصَوْا | isyan etmişlerdi |
|
34 | وَكَانُوا |
|
|
35 | يَعْتَدُونَ | ve haddi aşıyorlardı |
|
“İp” anlamına gelen habl kelimesi, burada mecazen “güvence” mânasında kullanılmıştır. Râzî’ye göre burada Allah’ın ipinden maksat cizyedir; Ehl-i kitap cizye denilen vergiyi ödemeyi kabul ettikleri takdirde İslâm devletinin kendilerine sağlayacağı can ve mal güvenliğinden yararlanırlar. İnsanların ipinden maksat ise devlet başkanının görüşüne bırakılmış konularda onlara sağlanan güvencedir; devlet başkanının ictihadına göre bu güvencenin sınırları genişleyebilir ve daralabilir. (Kur’ân Yolu, Diyanet Tefsiri)
Adeve عدو :
عَدْوٌ sınırı aşmak ve birleşip kaynaşmada uyuşmazlık, bağdaşmazlık anlamlarında kullanılır. Kimi zaman kalp itibara alınarak düşmanlık anlamında عَداوَة ve مُعاداة olarak; kimi zaman yürümek itibara alınarak koşmak anlamında عَدْوٌ şeklinde ve kimi zaman da muamelede adaleti ihlal etmek ve ihmalkarlık göstermek göz önüne alınarak zulmetme anlamında عُدْوانٌ ve عَدْوٌ şekillerinde ve kimi zaman da durulan bir yerin bölümleri göz önüne alınarak bir bölümü yüksek bir bölümü alçak olan yere عَدْواءٌ olarak kullanılır.
Düşman iki kısımdır:
1- Hasmın kasıtlı olarak yaptığı düşmanlık
2- Hasmın kasıtlı olmadan yaptığı düşmanlık Bu lafzın mukabilleri ise صَداقَة ve وَلايَة sözcükleridir. Bunun nedeni sıddık ve velilerin hak sahiplerinin hukukunu korumaları itibarıyladır. İftial babındaki إعْتِداءٌ kullanımına gelince onun manası hakka tecavüz etmek, zulmetmek ve haddi aşmaktır. (Müfredat - Tahqiq)
Kuran’ı Kerim’de pek çok farklı formda 106 defa geçmiştir. (Mucemul Müfehres)
Türkçede kullanılan şekilleri adâvet, taaddi ve maadadır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
Darabe fiili alâ (عَلَى) harfi ceriyle birlikte kullanıldığında müzik aleti çalmak veya daktilo gibi tuşlu bir cihaz ile yazı yazmak veya akrebin sokması için kullanılır. Ayrıca bir şeyi empoze etmek, zorla kabul ettirmek manalarına gelir. (Dağarcık) Ayetteki mana ‘zillet damgası vuruldu’ dur. Arapça’da para basmak için de darp kelimesi kullanılır. Türkçe’de de darphane kelimesi kullanılmaktadır. Buradaki mana buna benzerdir. Kur’ân-ı Kerim’de üç yerde ضَرَبَ fiili عَلَى harfi ceriyle zillet veya meskenet ile birlikte kullanılmış olup ikisi bu ayette diğeri Bakara/61’dedir. Her iki ayetin devamında da ‘Allah’tan bir gazaba uğradılar’ ifadesi gelmiştir.
ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ اَيْنَ مَا ثُقِفُٓوا اِلَّا بِحَبْلٍ مِنَ اللّٰهِ وَحَبْلٍ مِنَ النَّاسِ وَبَٓاؤُ۫ بِغَضَبٍ مِنَ اللّٰهِ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُۜ
Fiil cümlesidir. ضُرِبَتْ meçhul mazi fiildir. تۡ te’nis alametidir. الذِّلَّةُ naib-i fail olup lafzen merfûdur. عَلَيْهِمُ car mecruru ضُرِبَتْ fiiline müteallıktır.
اَيْنَ مَا şart manalı iki fiili cezm eden mekân zarfıdır. ثُقِفُٓوا fiiline veya mukadder cevap cümlesine müteallıktır. Şartın cevabı öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri; أين ما ثقفوا ذلّوا (Nerede bulunurlarsa bulunsunlar zillete uğramışlardır.) şeklindedir.
ثُقِفُٓوا damme üzere mebni meçhul mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.
اِلَّا istisna edatıdır. بِحَبْلٍ car mecruru şartın cevabının failinin mahzuf haline müteallıktır. Aynı zamanda müstesnadır. Takdiri; ذلّوا في كل الأحوال إلا في حالهم متمسّكين بعهد الله (Allah’ın ahdine sarılmadıkça her durumda küçük düşürüldüler.) şeklindedir.
مِنَ اللّٰهِ car mecruru بِحَبْلٍ ’in mahzuf haline müteallıktır.
حَبْلٍ مِنَ النَّاسِ cümlesi atıf harfi وَ ’la makabline matuftur.
وَ atıf harfidir. بَٓاؤُ۫ damme üzere mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. بِغَضَبٍ car mecruru بَٓاؤُ fiiline müteallıktır. مِنَ اللّٰهِ car mecruru غَضَبٍ mahzuf sıfatına müteallıktır.
وَ atıf harfidir. ضُرِبَتْ meçhul mazi fiildir. تۡ te’nis alametidir. عَلَيْهِمُ car mecruru ضُرِبَتْ fiiline müteallıktır. الْمَسْكَنَةُ naib-i fail olup lafzen merfûdur.
بِحَبْلٍ مِنَ اللّٰهِ [Allah’tan bir ip] ifadesi hal olarak mansup olup “Allah’tan uzatılan bir ipe yapışmış veya tutunmuş ya da ilişmiş olarak” şeklinde mukadderdir. Bu ifade, en umumi olandan istisnadır; anlamı da şudur: Allah’ın ve insanların ipine yapışmaları hali yani Allah’ın ve Müslümanların himayesinde olmaları hali müstesna onların üzerlerine bütün hallerde zillet damgası vurulmuştur. Yani bu tek durum haricinde yani kabul edecekleri bir cizye mukabilinde korunmaya sığınmaları hali dışında onlar için hiçbir izzet yoktur. (Keşşâf)
عَلَى harf-i ceri mecruruna istila, rağmen karşı, hal gibi manalar kazandırabilir. Buradaki عَلَى harf-i cerleri istila manasındadır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَيَقْتُلُونَ الْاَنْبِيَٓاءَ بِغَيْرِ حَقٍّۜ
İsim cümlesidir. İsm-i işaret olan ذٰلِكَ mebnidir, mübteda olarak mahallen merfûdur. ل buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
اَنَّ ve masdar-ı müevvel بِ harf-i ceriyle birlikte ذٰلِكَ’nin mahzuf haberine müteallıktır.
اَنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. هُمْ zamiri, اَنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. اَنَّ ’nin haberi ise كَانُوا ’nun dahil olduğu isim cümlesi olup mahallen merfûdur.
كَانَ isim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder. كَانُوا damme üzere mebni nakıs fiildir. كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur. يَكْفُرُونَ fiili كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubtur. بِاٰيَاتِ car mecruru يَكْفُرُونَ fiiline müteallıktır. اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
يَقْتُلُونَ cümlesi يَكْفُرُونَ cümlesine atıf harfi وَ ’la atfedilmiştir. يَقْتُلُونَ fiili, نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. الْاَنْبِيَٓاءَ kelimesi mef’ûlun bihtir.
الْاَنْبِيَٓاءَ kelimesinin hemzesi, kelime kökünden olan memdud isimlerdendir. Memdud isimler nasb halinde fetha ile îrablanırlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
بِغَيْر car mecruru يَقْتُلُونَ fiiline veya الْاَنْبِيَٓاءَ ’nın mahzuf haline müteallıktır. Takdiri; ظالمين أو جائرين (zalimler veya zorbalar) şeklindedir. حَقٍّۜ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
Burada ذٰلِكَ işaret ismiyle ayette söz konusu edilen zillet, aşağılanma, meskenet, Allah’ın gazabına uğrayarak dönmeleri gibi durumlarına işaret olunmaktadır. (Nesefî, Medâriku’t Tenzîl Ve Hakâîku’t Te’vîl)
ذٰلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ۠
İsm-i işaret olan ذٰلِكَ fetha üzere mebni, mübteda olarak mahallen merfûdur. ل buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
مَا ve masdar-ı müevvel, بِ harf-i ceriyle birlikte mübtedanın mahzuf haberine müteallıktır.
عَصَوْا mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
كَانُوا يَعْتَدُونَ۟ cümlesi atıf harfi وَ ile öncesine matuftur. كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan و muttasıl zamir olarak mahallen merfûdur. يَعْتَدُونَ۠ fiili كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubtur.
يَعْتَدُونَ۟ fiili, sülasi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir.
İftiâl babındandır. Sülâsî mücerredi عَدَوَ ’dir. İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.ضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الذِّلَّةُ
Ayetin istînâfiyye olan ilk cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Fiil meçhul bina edilerek mef’ûle dikkat çekilmiştir.
Car mecrur, zilletin özellikle onların üzerine olduğunu vurgulamak için faile takdim edilmiştir.
Bu ibarede istiare vardır. Zillet, içinde bulunanları kuşatan bir çadıra benzetilmiştir. Meknî istiaredir. Çadır kurmakla ilgili olan ضرب fiili zikredilmiştir. (Sâbûnî - Âşûr) عَلَيْهِمُ kelimesindeki zamir 110. ayette geçen اَكْثَرُهُمُ الْفَاسِقُونَ kısmına döner. Bu Yahudilere hastır. (Âşûr)
الذِّلَّةُ “Zillet, bir şeyin bir şey üzerine basılıp onun üzerinde iz bırakması gibi o yahudiler üzerine adeta basılmış ve üzerlerinde iz bırakmıştır.”şeklindedir.
“Zillet damgasının” vurulmasının manası, zilleti onlara, onlardan hiç ayrılmayacak uzaklaşmayacak biçimde en kuvvetli bir şekilde yapıştırmaktır. Buna göre sanki şöyle denilmiştir: “Zillet onlardan asla ayrılmaz, onlar ancak Allah’tan ve insanlardan olan bir ip (ahd) sayesinde kurtulabilirler.” (Fahreddin er-Râzî)
اَيْنَ مَا ثُقِفُٓوا اِلَّا بِحَبْلٍ مِنَ اللّٰهِ وَحَبْلٍ مِنَ النَّاسِ
İstînâfî beyanî olarak fasılla gelen cümlede fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
Şart edatı اَيْنَ مَا’nın dahil olduğu şart üslubundaki cümle haber manalıdır. Mef’ûle dikkat çekmek için meçhul bina edilen ثُقِفُٓوا, şart fiilidir. Cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Şartın cevabı öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir. Takdiri; أينما ثقفوا ذلّوا (Nerede bulunurlarsa bulunsunlar zillete uğramışlardır.) şeklindedir. Bu hazif, îcâz-ı hazif sanatıdır. Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
ثُقِفُٓوا kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belagat)
بِحَبْلٍ مِنَ اللّٰهِ [Allah’ın ipi] ve وَحَبْلٍ مِنَ النَّاسِ [insanlardan bir ip] ibarelerinde de istiare vardır. Burada ip yardım, destek anlamındadır.
حبل [ip] burada Allah’tan veya kullarından ahd u eman anlamında istiare olarak kullanılmıştır. Câmi’; bağlantı kurmak, imdada yetişmek, kurtarmak, aşağıdan yukarı çıkmaya vesile olmak, düşmeyi engellemek, sağlamlaştırmak, menzile ulaştırmak, irtibat sağlamaktır. Allah’ın ahdi de müminlerin emanı da insanlar için bir kurtarıcı, ölümden, sürgünden kurtulmalarını sağlayan bir fırsattır. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
بِحَبْلٍ kelimesindeki بِ harf-i ceri musahabe içindir. (Âşûr)
بِحَبْلٍ sözündeki بِ harf-i cerrinin, مَعَ manasına olması... Nitekim Arapların şu sözünde de böyledir: اُخْرُجْ بِنَا نَفْعَلْ “Bizimle beraber çık, şunu yapalım.” Buna göre ifadenin takdiri; اِلَّا مَعَ حَبْلٍ مِنَ اللَّهِ “Ancak Allah’tan olan bir ip (ahd) ile beraber olursa müstesna…” şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî)
وَبَٓاؤُ۫ بِغَضَبٍ مِنَ اللّٰهِ وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُۜ
Cümle وَ’la makabindeki cümle gibi …ضُرِبَتْ cümlesine atfedilmiştir. Her iki cümle de müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. İkinci cümlede yine fiil meçhul bina edilerek mef’ûle dikkat çekilmiştir.
Car mecrur, meskenetin özellikle onların üzerine olduğunu vurgulamak için faile takdim edilmiştir.
Cümlede mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır. Bu cümlede lafza-i celâlin zikri kalplere korku salmak amacına matuftur.
وباءوا بغضب [Allah’tan müthiş bir gazaba uğradılar.] sözünde بِغَضَبٍ kelimesinin nekre olması şiddet ve dehşet ifade eder.
بَٓاؤُ۫ kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belagat)
وَضُرِبَتْ عَلَيْهِمُ الْمَسْكَنَةُۜ [Onlara meskenet damgası vuruldu.] ibaresinde istiare vardır. الْمَسْكَنَةُۜ [düşüklük], içinde bulunanları kuşatan bir çadıra benzetilmiştir. Meknî istiaredir. Çadır kurmakla ilgili olan ضرب fiili zikredilmiştir.
وَبَٓاؤُ۫ بِغَضَبٍ مِنَ اللّٰهِ “Onlar döne dolaşa Allah’ın gazabına uğradılar.” buyurmuştur. Bunun manası, onların Allah’ın gazabı içinde kalakaldıkları, kalmaya devam ettikleri ve de devamlı kalacakları şeklindedir. (Fahreddin er-Râzî)
غضب kelimesinin nekre olarak zikredilmesi, bu gazabın pek büyük ve korkunç olduğunu ifade etmek içindir. Gerçekten o günün Yahudileri, zelil ve miskin olarak genellikle Müslümanların ve Hristiyanların elinde ve hakimiyetinde yaşıyorlardı. (Ebüssuûd)
ذٰلِكَ بِاَنَّهُمْ كَانُوا يَكْفُرُونَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَيَقْتُلُونَ الْاَنْبِيَٓاءَ بِغَيْرِ حَقٍّۜ ذٰلِكَ بِمَا عَصَوْا وَكَانُوا يَعْتَدُونَ۠
Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.
İsim cümlesi formunda gelen faide-i haber talebî kelamdır.
Cümlede mübteda işaret ismiyle marife olmuş ve işaret edilenin önemini vurgulamıştır. İşaret isimleri hissî şeyleri işaret etmekte kullanılır. Ayette zillet ve meskenetin vurulma sebeplerine işaret edilmiştir. Burada olduğu gibi aklî bir şeye işaret edildiğinde istiare oluşur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Cer mahallindeki masdar-ı müevvel mahzuf habere müteallıktır.
Masdar ve tekid harfi اَنَّ’nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber talebî kelamdır. Masdar cümlesinin haberi de كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesidir.
كَان ’nin haberinin müspet muzari fiil sıygasında gelmesi, hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder.
بِاٰيَاتِ اللّٰهِ izafetinde lafza-i celâle muzâf olan ayetler, şan ve şeref kazanmıştır.
Muzari fiil sıygasında gelen faide-i haber ibtidaî kelam olan وَيَقْتُلُونَ الْاَنْبِيَٓاءَ بِغَيْرِ حَقٍّۜ cümlesi, كَان ’nin haberi يَكْفُرُونَ ’ye matuftur.
حَقٍّۜ, taklîl için nekre gelmiştir.
Şibh-i kemâl-i ittisâl sebebiyle fasılla gelen ذٰلِكَ بِمَا عَصَوْا cümlesi ta’lil cümlesidir.
ذٰلِكَ’nin mübteda olduğu cümlede cer mahallindeki ism-i mevsûl مَا, başındaki harf-i cerle birlikte mahzuf habere müteallıktır. Bu cümle mevsûlün, müspet mazi fiil sıygasıyla gelmiş sılası gibi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
بِمَا kelimesindeki بِ harf-i ceri sebep içindir. (Âşûr)
Ayetin fasılası وَكَانُوا يَعْتَدُونَ۠, makabline tezayüf sebebiyle atfedilmiştir. كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كَان ’nin haberinin müspet muzari fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder.
عَصَوْا - يَعْتَدُونَ۠ - يَكْفُرُونَ - يَقْتُلُونَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
ضُرِبَتْ - حَبْلٍ - اللّٰهِ - عَلَيْهِمُ - ذٰلِكَ - كَانُوا kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
كَانُوا - يَكْفُرُونَ - يَقْتُلُونَ - عَصَوْا - يَعْتَدُونَ۠ kelimelerinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.
“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belagat)
Burada, ذٰلِكَ işaret ismiyle ayette söz konusu edilen zillet, aşağılanma, meskenet, Allah’ın gazabına uğrayarak dönmeleri gibi durumlarına işaret olunmaktadır. Yani işte onların başlarına gelen bu şeyler, bu kimselerin Allah’ın ayetlerini inkâr etmeleri ve haksız yere peygamberleri de öldürmeleri sebebiyledir. (Nesefî)