Âl-i İmrân Sûresi 123. Ayet

وَلَقَدْ نَصَرَكُمُ اللّٰهُ بِبَدْرٍ وَاَنْتُمْ اَذِلَّةٌۚ فَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ  ...

Andolsun, siz son derece güçsüz iken Allah size Bedir’de yardım etmişti. O hâlde Allah’a karşı gelmekten sakının ki şükretmiş olasınız.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدْ nitekim
2 نَصَرَكُمُ size yardım etmişti ن ص ر
3 اللَّهُ Allah
4 بِبَدْرٍ Bedir’de
5 وَأَنْتُمْ ve siz
6 أَذِلَّةٌ zayıf durumdayken ذ ل ل
7 فَاتَّقُوا O halde korkun و ق ي
8 اللَّهَ Allah’tan
9 لَعَلَّكُمْ umulur ki
10 تَشْكُرُونَ şükredersiniz ش ك ر
 

"Bedr", Mekke ile Medine arasında bir kuyu suyunun ismidir ki, sahibi Bedr b. Kelde'nin adıyle veya ay gibi parlak ve yuvarlak olduğundan dolayı Bedr diye isimlendirilmiştir. O yere veyahut vadiye Bedr denildiği de rivayet edilmiştir. İkrime'den nakledildiğine göre burası cahiliyye devrinde bir ticaret yeriymiş. 

Peygamberimizin, müşriklerle ilk savaşı olan Bedir gazası burada olmuştu ki, hicretin ikinci senesi Ramazan ayının yirmi yedinci cuma gününe rastlıyordu. O gün, "sizler güçsüz olduğunuz halde" âyetinden anlaşıldığına göre müslümanlar gayet az, fakir ve maddî bakımdan son derece zayıf durumda idiler. Toplamı üç yüz on kişiden ibaret bir mücahid toplumu idi. Yetmiş yedisi Muhacir (Mekke'den Medine'ye göç eden)lerden ve sancaktarları Hz. Ali idi. İki yüz otuz altısı Ensar (Medine'nin yerlisin)dan ve sancaktarları Sa'd b. Ubade idi. Üç-beş kişiye ancak bir deve düşebiliyordu. Bütün askerde yalnız bir at, diğer bir rivayete göre biri Mikdad'ın, bir de Mersed'in olmak üzere iki at, doksan deve, altı zırh, sekiz kılıç vardı. Buna karşılık düşman, bin kadar savaşçı idi. Yüz atları vardı. Silah ve kuvvetleri tamdı.

İşte Bedir günü böyle bir halde bulunan müminlere Cenab-ı Allah yardım ihsan etti. Bilindiği ve görüldüğü üzere Ebu Cehil gibi Kureyş'in ileri gelenleri o gün hep öldürüldüler. Ve o günden itibaren imanın gücü ortaya çıktı. Bedir günü, İslâm'ın binası oldu. Bunu Allah'dan başka kim yapabilir? Şimdi aklı olanlar, böyle bir yardımı yapan Allah'a dayanmaz ve itimad etmez mi? Nasıl olur da sabır ve korunmayı bırakır, feşele (yani korkaklığa) ve kalp zayıflığına düşer? Şu halde ey müminler bundan böyle hep Allah'dan gereği gibi korkunuz ki, yardımına erişip şükredesiniz. (Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri)

 

Riyazus Salihin, 88 Nolu Hadis

Ebû Hureyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

“Yararlı işler görmekte acele ediniz. Zira yakın bir gelecekte karanlık geceler gibi birtakım fitneler ortalığı kaplayacaktır. O zamanda insan, mü’min olarak sabahlar, kâfir olarak geceler; mü’min olarak geceler, kâfir olarak sabahlar. Dinini küçük bir dünyalığa satar.” Müslim, Îmân 186. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 30, Zühd 3; İbni Mâce, İkâme 78 

 

  Bu Ayette geçen ve bu kökten gelen بَدْر  kavramı Mekke ile Medine arasında bulunan ve bilinen bir yerin ismidir. Nisa Suresi 6. ayette geçen بِدَارًا kelimesi ise el çabukluğu demektir. Çok tehlikeli durumda işlenen hatalar da بَادِرَة  diye adlandırılır. بَدْر (dolunaya) gelince denmiştir ki; "doğuştaki parlaklığıyla güneşle yarıştığından bu adı almıştır." (Müfredat) Kur’ân-ı Kerim’de türevleriyle birlikte toplam iki kez geçmiştir. (Mucemul Müfehres) Türkçede kullanılan şekilleri bedir (dolunay) ve badiredir. (Kur’ânı Anlayarak Okuma Rehberi)

 

وَلَقَدْ نَصَرَكُمُ اللّٰهُ بِبَدْرٍ وَاَنْتُمْ اَذِلَّةٌۚ 


وَ  istînâfiyyedir.  لَ  mahzuf kasemin cevabına gelen harftir.

  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder.  نَصَرَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  كُمُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.  اللّٰهُ  lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.  بِبَدْرٍ  car mecruru  نَصَرَكُمُ  fiiline müteallıktır.

وَاَنْتُمْ اَذِلَّةٌ  cümlesi hal olarak mahallen mansubtur.  وَ  haliyyedir. Munfasıl zamir  اَنْتُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  اَذِلَّةٌ  haberdir.

اَذِلَّةٌ  kelimesi Arap dili grameri açısından azlık ifade eden bir çoğul (cem-‘i kıllet) olup bu kelimenin  اَذُّلاَّنُ  lafzı da çokluk ifade eden çoğuldur (cem-‘i kesret). Ayette cem-’i kıllet şekline yer verilmiş olması, maddi güç bakımından zayıf olmalarına ilave olarak sayısal açıdan da az olduklarını ifade etmek içindir. Maddi bakımdan zayıf olmaları, bu savaşta silah, binek ve erzak bakımından bir zayıflık içinde olmaları demekti. Maddi bakımdan zayıftılar, çünkü çoğunlukla su taşımada kullandıkları kalitesiz bineklerle gelmişlerdi; kaliteli sadece bir tek atları vardı. Bir deveye beş on kişi sırayla biniyorlardı. Sayıca az olup, üçyüz küsur kişiydiler. Düşmanları ise düşmanları ise yaklaşık bin savaşçıdan oluşan kalabalık bir grup idi yüz atları vardı, güçlü ve silahlı idiler. (Keşşâf)


فَاتَّقُوا اللّٰهَ لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

 

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. Takdiri;  إن فعل الله بكم ذلك فاتّقوه (Eğer Allah size böyle yaparsa O’na karşı takvalı olun.) şeklindedir.  اتَّقُوا  fiili  نَ ’un hazfiyle mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul  و ‘ı faildir.  اللّٰهَ  lafza-i celâli mef’ûlun bihtir.

لَعَلَّ  terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir.  إنّ  gibi ismini nasb haberini ref eder.  كُمْ  muttasıl zamiri,  لَعَلَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.  تَشْكُرُونَ  fiili  لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

اتَّقُوا  fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Sülâsîsi وقي ’dır. İftiâl babındadır. Bu bab fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek anlamları katar.
 

وَلَقَدْ نَصَرَكُمُ اللّٰهُ بِبَدْرٍ وَاَنْتُمْ اَذِلَّةٌۚ


و istînâfiyyedir.  لَ  ise mukadder kasemin cevabına gelen vakıa harfidir.

Mukadder kasem sebebiyle ayette îcâz-ı hazif sanatı vardır.

Mahzufla birlikte cümle kasem üslubunda gayrı talebî inşâî isnaddır.

Kasemin cevabı olan  لَقَدْ نَصَرَكُمُ اللّٰهُ بِبَدْرٍ  cümlesi  لَ  ve  قَدْ  ile tekid edilmiş müspet mazi fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır.

وَ ’la gelen hal cümlesi  وَاَنْتُمْ اَذِلَّةٌۚ , sübut ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  نَصَرَكُمُ ’daki mef’ûl konumunda olan  كُمُ  zamiri, konudaki önemine binaen müsnedün ileyhe takdim edilmiştir.

Cümledeki tekidlerle gayrı münkir, münkir yerine konulmuştur. Buradaki müminler Bedir'deki Allah'ın yardımını bilmekte, ama onu unutmuş gibi davranmaktadırlar.

اَذِلَّةٌۚ  kelimesi Arap dili grameri açısından azlık ifade eden bir çoğul (cem-‘i kıllet) olup bu kelimenin الذلان  lafzı da çokluk ifade eden çoğuldur (cem-‘i kesret). ayette cem-’i kıllet şekline yer verilmiş olması, maddi güç bakımından zayıf olmalarına ilave olarak sayısal açıdan da az olduklarını ifade etmek içindir. Maddi bakımdan zayıf olmaları, bu savaşta silah, binek ve erzak bakımından bir zayıflık içinde olmaları demekti. Maddi bakımdan zayıftılar, çünkü çoğunlukla su taşımada kullandıkları kalitesiz bineklerle gelmişlerdi; kaliteli sadece bir tek atları vardı. Bir deveye beş on kişi sırayla biniyorlardı. Sayıca az olup, üçyüz küsur kişiydiler. Düşmanları ise yaklaşık bin savaşçıdan oluşan kalabalık bir grup idi yüz atları vardı, güçlü ve silahlı idiler. (Keşşâf)

 

فَاتَّقُوا اللّٰهَ 


فَ  karînesiyle gelen  فَاتَّقُوا اللّٰهَ  cümlesi mahzuf şartın cevabıdır.

Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Takdiri  إن فعل الله بكم ذلك  (Allah size böyle yaparsa) olan şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. 

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması nedeniyle ayetteki lafz-ı celâllerde tecrîd sanatı vardır.

Zamir yerine zahir isim gelerek, lafza-i celâlin tekrarlanması ise azamet ve heybeti artırmak, emre itaati kuvvetlendirmek, zihne yerleştirmek içindir.  Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

 

 لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

 

Cümle fasılla gelmiştir. Gayrı talebî inşaî isnaddır. Fasıl sebebi şibhi kemali ittisâldir. Ta’lil cümlesidir. Ta’lil cümleleri anlamı kuvvetlendirmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

‘Umulur ki’ anlamında olan  لَعَلَّ , Allah Teâlâ’ya isnat edildiğinde ‘’...olsun diye, ...olması için’’ şeklinde tercüme edilir. Dolayısıyla cümle vaz edildiği inşâ formundan çıktığı için, mecaz-ı mürsel mürekkebtir.

لَعَلَّ ‘nin haberi  تَشْكُرُونَ ‘nin müspet muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye ve teceddüd ifade eder. Daima, her yeni nimette, yeniden, yenilenmiş olarak şükretmeye işarettir. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

لَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ  kavli, şükretmenizin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği konusundaki ihtimale îmadır. Lam-ı ta’lil yerine reca harfi  لَعَلَّ ‘nin zikredilmesi belâgatın eşsiz güzelliğindendir.  لَعَلَّ  kavli şükretmenizin sizden ümit edildiğini ifade eder. (Âşûr)

Şükür sadece dil ile olmaz amelle de olur. Takvalı olmak şükrün göstergesidir.

Peygamberiyle beraber sebat etmek suretiyle [Allah’tan sakının ki şükretmiş olasınız] yani, sakınmak suretiyle size lütfettiği zafer vb. nimetlere karşı O’na şükretmiş olasınız. Veya size ihsan edeceği bir başka nimete karşı O’na şükredesiniz. Burada [şükretmiş olasınız] denmek suretiyle şükür kendisinin sebebi olduğu için nimetlendirme / in’âm  kullanılmıştır. (Keşşâf)