اَلصَّابِر۪ينَ وَالصَّادِق۪ينَ وَالْقَانِت۪ينَ وَالْمُنْفِق۪ينَ وَالْمُسْتَغْفِر۪ينَ بِالْاَسْحَارِ
14. ayette insanlar için süslenmiş arzu ve isteklerden bahsedilmişti. Bunlar doğru kullanıldığında hayatın devamı için gerekli olan arzulardır. Ama freni olmayan çok muhteşem lüks bir araç nasıl kaza yapmaya sebep olur ve frene ihtiyaç duyarsa, insanoğlunun da bu duygularını frenlemeye ihtiyacı vardır. İlk ve en önemli fren de sabırdır. Onun için bu arzu ve isteklerle savaşmak için gereken kişilik özelliklerini sayarken ilk önce sabrı sayarak başlıyor ayet.
Sabır; darda tutmaktır. Nefsi, akıl ve şer’in gerektirdiği hususlar üzerinde veya onların onu hapsetmeyi gerektirdikleri hususlara karşı hapsetmektir. Sabrın çeşitleri vardır. Nefsin hapsedilmesi bir musibetten dolayı ise buna صبر denir ki zıttı feryattır (جزع). Savaşta olan sabra شُجَاعَة (kahramanlık, cesaret) denir ki zıttı korkaklıktır (جُبْن). Konuşma konusundaki sabra كِتْمَان (sır saklama, ketumluk), zıttına مَزْل (sırrı ifşa) denir. (Müfredat)
اَلصَّابِر۪ينَ وَالصَّادِق۪ينَ وَالْقَانِت۪ينَ وَالْمُنْفِق۪ينَ وَالْمُسْتَغْفِر۪ينَ بِالْاَسْحَارِ
اَلصَّابِر۪ينَ kelimesi 15. ayetteki لِلَّذ۪ينَ اتَّقَوْا’nin sıfatıdır. اَلصَّابِر۪ينَ ’nin cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الصَّادِق۪ينَ وَالْقَانِت۪ينَ وَالْمُنْفِق۪ينَ وَالْمُسْتَغْفِر۪ينَ kelimeleri atıf harfi وَ ’la اَلصَّابِر۪ينَ ‘ye matuftur. بِالْاَسْحَارِ car mecruru الْمُسْتَغْفِر۪ينَ ’ye müteallıktır.
الْمُنْفِق۪ينَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babından ism-i faildir.
الْمُسْتَغْفِر۪ينَ sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan istif’al babından ism-i faildir.
Burada sayılanların tamamı takva sahibi müminlerin sıfatlarıdır. Bu ifadenin îrabı üç şekilde yapılabilir: [Önceki ayette geçen] اَلَّذِينَ kelimesine atıfla mecrur olabilir. اَلَّذِينَ medih üslûbu üzerine mansub sayılırsa bu kelimeye atıfla mansub olabilir. اَلَّذِينَ kelimesi merfû veya mecrur kabul edilip bu ifadeler medih üslubu üzere mansub sayılabilir. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)
Tek bir gruptan bahsedildiği halde sıfatların arasında وَ harfinin bulunması da övgü kastının bulunduğunu gösterir. وَسَيِّدًا وَحَصُورًا وَنَبِيًّا [Efendi, iffetli, peygamber (Âl-i İmran 3/39)] ayetinde ve “Oruç ayı, namaz ayı ve insanları doyurma ayı geldi.” sözünde de bu üslûp bulunur. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)
وَالْمُسْتَغْفِر۪ينَ بِالْاَسْحَارِ [Seherlerde bağışlanmak için Allah'a dua eden] ifadesinde hususi olarak seher vakitleri zikredilmiştir, çünkü onlar önce geceyi ibadetle geçirirlerdi. Dolayısıyla ibadetle geçen bir gecenin ardından hacetlerini arz etmeleri güzel ve yerinde oluyordu. Nitekim Allah Teâlâ, اِلَيْهِ يَصْعَدُ الْكَلِمُ الطَّيِّبُ وَالْعَمَلُ الصَّالِحُ يَرْفَعُهُ [Güzel sözler yalnızca O’na yükselir; onu yükselten de salih ameldir.” (Fatır 35/10)] ayetinde bunu ifade etmiştir. Hasan-ı Basrî’nin şöyle dediği nakledilmiştir: Onlar gecenin başında namaz kılarlar, seher vakti geldiğinde de dua ve istiğfara başlarlardı; geceleri böyle [ibadetle] gündüzleri de böyle [dua ve istiğfarla] geçerdi. (Keşşâf)
اَلصَّابِر۪ينَ وَالصَّادِق۪ينَ وَالْقَانِت۪ينَ وَالْمُنْفِق۪ينَ وَالْمُسْتَغْفِر۪ينَ بِالْاَسْحَارِ
Birbirine atfedilmiş ism-i fail kalıbındaki bu kelimeler 15. ayetteki لِلَّذ۪ينَ اتَّقَوْا için sıfat olarak gelmiştir. İsm-i fail kalıbı sıfatın mevsûfta zamandan bağımsız olarak sürekli varlığına, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
اَلصَّابِر۪ينَ - الصَّادِق۪ينَ - الْقَانِت۪ينَ kelimeleri arasında muvazene, الْمُسْتَغْفِر۪ينَ ve الْمُنْفِق۪ينَ de dâhil edildikten sonra bütün bu kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
اَلصَّابِر۪ينَ وَالصَّادِق۪ينَ وَالْقَانِت۪ينَ وَالْمُنْفِق۪ينَ وَالْمُسْتَغْفِر۪ينَ بِالْاَسْحَار… Sıfatların arasına hep وَ harfi girmiş. Aslında sıfatların arasına وَ harfi girmez. Buradaki و’lar; kâmil manada sabredenler, kâmil manada sadık olanlar, kâmil manada boyun eğenler ve kâmil manada seherlerde istiğfar edenler manasını kazandırır. Her bir sıfatın başlı başına özel bir değeri olduğu, araya kaynayıp gitmemesi, her birinin ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiği için ve takva sahiplerinde bu sıfatların kemal derecede olduğunu bildirmek üzere böyle gelmiştir. (Ebüssuûd, Âşûr)
Ayette sayılan bu beş sıfat, bunların tek bir mevsûfa (şahsa) ait olacağına işarettir. Binaenaleyh bu sıfatların başlarındaki atıf harflerinin hazfi gerekirdi. Fakat burada atıf harfi olan وَ’lar gelmiştir. Doğrusunu Allah bilir, fakat öyle sanıyorum ki bu; kendisinde bu sıfatlardan tek bir tanesi bulunanın da ayetteki büyük medhin muhtevasına girdiğini ve bol mükâfata ereceğini gösteriyor. En iyisini Allah bilir. (Fahreddin er- Râzî)
Bu atıf harfinin zikrinin veya terk edilmesinin taşıdığı başka manalar da vardır. Bazen وَ terk edilir ve sıfatlar atıfsız olarak birbiri peşi sıra gelir. Bu da mevsûfta bu sıfatların hepsinin birden bulunduğuna delalet eder. (Kur’an Işığında Belâgat Dersleri, Meânî İlmi)
سْحَارِ kelimesi, sihir kelimesinden gelir. Alacakaranlık olduğu için o vakitte bir şeyi aslına uygun olarak göremeyebiliriz. Sihir de göz aldatmacasıdır.
Seher ayrıca “ciğer” demektir. Sabahın nefes alması, yeni günün başlaması, tazelenme manaları ve göğüs kafesindeki nefes alma organlarımız olan akciğerleri akla getirir. Çok değerli bir vakittir, insanın kafasında hiçbir düşünce ve günün yorgunluğu yoktur.
اَلصَّابِر۪ينَ [Sabredenler] Sabır, dinde yasaklanmış istekleri yapmaması için nefsi tutmaktır. Sabır üç çeşittir: Allah'a itaat etmek için sabır, Allah'a isyan etmemek için sabır, zorluklara ve musibetlere karşı sabır. الصَّادِق۪ينَ [Sadıklar] Doğruluk üç çeşittir: Sözde, işte ve niyette doğruluk. الْقَانِت۪ينَ [Boyun eğenler] قَانِت۪ itaat eden demektir. Manası hakkında; itaatinde devamlı olan, dua eden kişi, gece namazı kılan, Allah’tan korkan, boyun eğen, hiç ara vermeden ve gaflete düşmeden Allah'a itaat edendir şeklinde çeşitli görüşler vardır. الْمُنْفِق۪ينَ [İnfak edenler] mallarını ve malları dışında sahip oldukları şeyleri hayır yolunda harcayanlardır. الْمُسْتَغْفِر۪ينَ بِالْاَسْحَارِ [Seherlerde Allah’tan af dileyenlerdir.] Yani onlar, Allah Teâlâ’dan günahlarının bağışlanmasını isteyenlerdir. Bir görüşe göre onlar sabır, sıdk, itaat ve infakı tam manasıyla yaşayanlardır ve günah işlemeyenlerdir. Yaptıkları istiğfar kusur ve noksanları sebebiyledir. Bir görüşe göre de onlar gecenin son vaktinde namaz kılanlardır. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)
Ayette seher vakitleri mağfiret dilemeye tahsis edilmiştir. Çünkü seher vakitlerindeki dua, icabete daha yakındır. Zira o vakitlerde özellikle de ondan önce teheccüd namazını kılmış olanlar için ibadet hissi, gönül safiyeti ve ruh huzuru daha yüksek olur. (Ebüssuûd)