اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۙ الْحَيُّ الْقَيُّومُۜ
اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۙ الْحَيُّ الْقَيُّومُۜ
İsim cümlesidir. ٱللَّهُ lafza-i celâli, mübtedadır. لَاۤ إِلَـٰهَ إِلَّا هُوَ cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. لَاۤ cinsini nefyeden olumsuzluk harfidir. اِلٰهَ ismidir. اِلَّا istisna harfidir. لَٓا ’nın haberi mahzuftur. Takdiri; موجود (vardır) şeklindedir. Munfasıl zamir هُوَ mahzuf haberin zamirinden bedeldir. ٱلۡحَیُّ ikinci haberdir. ٱلۡقَیُّومُ üçüncü haberdir. Veya bunlar ٱللَّهُ lafza-i celâlinin iki sıfatıdır.
اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۙ الْحَيُّ الْقَيُّومُۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Ayetin ilk cümlesi, birden çok unsurla tekid edilmiş faide-i haber inkârî kelamdır.
Bütün esma-i hüsna ve kemâl sıfatları bünyesinde barındıran lafza-i celâl telezzüz, teberrük ve haşyet uyandırmak için müsnedün ileyh olarak gelmiştir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ’dır. Bu nedenle ٱللَّهُ isminde tecrîd sanatı vardır.
Mübteda olan lafza-i celâlin haberi cinsini nefyeden لَاۤ ’nın dahil olduğu isim cümlesi formunda gelmiştir.
لَاۤ , هُوَ ve isminin mahallinden veya لَاۤ ’nın mahzuf haberindeki zamirden bedeldir.
لَاۤ ve إِلَّا ile oluşan kasır هُوَ ile لَاۤ ‘nın ismi olan إِلَـٰهَ kelimesi arasındadır. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsuftur.
ٱلۡحَیُّ ilk, ٱلۡقَیُّومُۚ ikinci haberdir. Müsnedin harf-i tarifle marife olması tahsis ifade eder. Ayrıca Allah Teâlâ’ya ait bu iki sıfatın marife gelişi bu sıfatların varlık derecesinin kemâline işaret eder.
اَللّٰهُ - اِلٰهَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Bu ayetle Bakara/255. ayet arasında tekrîr ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Ayette hüsnü'l iftitâh (güzel başlangıç) sanatı vardır. Çünkü bu ayet Allah Teâlâ'nın en yüce ismiyle başlamıştır. (Safvetü't Tefâsir)
Allah lafzı, Cenab-ı Hakk’ın zatını ispat için gelmiştir. [O’ndan başka ilah yoktur.] ifadesi de ulûhiyet vasfının başkalarından nefyi için getirilmiştir. [Hayy ve Kayyûmdur.] Bu ifade hak sıfatların Allah’a ispatıdır. Allah, asla ölmeyen ve diri olandır. Ezelî ve ebedî hayata sahiptir. ٱلۡقَیُّومُۚ kelimesi قَیٱم masdarından gelmiştir. Sürekli ve devamlı olan anlamındadır. Bir görüşe göre başkası ile değil, zatıyla kaim olan demektir. Bir görüşe göre bütün mahlukatının işlerini gören anlamındadır. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
Allah lafza-i celâli, yüce Rabbimizin doksan dokuz isminden en yücesidir. İsm-i Azam'dır. Çünkü bu, tüm ilâhi sıfatları kendinde toplayan zatı gösterir, O'na işaret eder. O'nun zatıyla ilgili hiçbir nitelik bu ismin dışında değildir. Oysa öteki isimler, yüce Allah'ın ilâhi sıfatlarının tümüne ayrı ayrı işaret etmeyip yalnızca konuldukları anlamlara delalet ederler. Mesela ilmine, kudretine, fiiline veya bir başka özelliğine işaret ederler. Bir de ”Allah" ismi tüm isimlerin en özelidir. Bir başkasına bu isim verilemez. Ne gerçek anlamda ve ne de mecazî manada verilmesi mümkün değildir. Halbuki öteki isimler bazan başka varlıklara ad olabilir. Mesela Kadîr (her şeye gücü yeten), Alîm (her şeyi en iyi bilen), Rahîm (merhametli) gibi isimleri burada sayabiliriz. Kul için gerekli olan şey bu ismi anar anmaz, kulluğunu hatırlayıp, O'na karşı gerekeni yapmasıdır. Yani kul, sürekli bir şekilde kalbiyle Allah'la beraber olduğunu ve hep O'na yönelmesi gerektiğini bilmeli, kalbi bu inançla dopdolu olmalıdır. Başkasına bakmamalı ve Allah'tan başkasına iltifat etmemelidir. Yalnızca Allah'tan beklemeli ve yalnızca O'ndan korkmalıdır. Allah'tan başka her şey batıl ve geçersizdir. (Ruhu’l-Beyan)
Allah özel isminden sonra müşrikleri ve Hristiyanları red için لَٓا اِلٰهَ إِلَّا هُوَۙ cümlesi itiraiyye veya hal cümlesi olarak gelmiştir.
لاَ harfi süpürür, الَٓا da onun yerine yenisini koyar. الْحَيُّ ve الْقَيُّومُۜ arasında و harfi girmemiştir. Kemâl-i ittisâl vardır. Diri olanın kaim olması gerektiğini ifade eder.
الْحَيُّ - الْقَيُّومُۜ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
Bu ayet-i kerime, İsa'nın ilah olduğunu iddia edenlerin iddiasını red ve iptal eder. (Ebüssûud)