قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَنْ تَشَٓاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَٓاءُۘ وَتُعِزُّ مَنْ تَشَٓاءُ وَتُذِلُّ مَنْ تَشَٓاءُۜ بِيَدِكَ الْخَيْرُۜ اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قُلِ | de ki |
|
2 | اللَّهُمَّ | Allah’ım |
|
3 | مَالِكَ | sahibisin |
|
4 | الْمُلْكِ | mülkün |
|
5 | تُؤْتِي | sen verirsin |
|
6 | الْمُلْكَ | mülkü |
|
7 | مَنْ | kimseye |
|
8 | تَشَاءُ | dilediğin |
|
9 | وَتَنْزِعُ | ve alırsın |
|
10 | الْمُلْكَ | mülkü |
|
11 | مِمَّنْ | kimseden |
|
12 | تَشَاءُ | dilediğin |
|
13 | وَتُعِزُّ | ve yükseltirsin |
|
14 | مَنْ | kimseyi |
|
15 | تَشَاءُ | dilediğin |
|
16 | وَتُذِلُّ | ve alçaltırsın |
|
17 | مَنْ | kimseyi |
|
18 | تَشَاءُ | dilediğini |
|
19 | بِيَدِكَ | senin elindedir |
|
20 | الْخَيْرُ | hayır (mal, iyilik) |
|
21 | إِنَّكَ | şüphesiz sen |
|
22 | عَلَىٰ |
|
|
23 | كُلِّ | her |
|
24 | شَيْءٍ | şeye |
|
25 | قَدِيرٌ | kadirsin |
|
Ali Imran 26-27) Bu âyetlerin faziletleri hakkında bir hayli haberler varid olmuştur. Bunlardan biri Ebu Eyyub el-Ensari'den ve Hz. Ali'den rivâyet olunduğu üzere, Rasûlullah buyurmuştur ki:
Fatihatü'l-Kitab, Âyete'l-Kürsî, bir de Âl-i İmran'daki "Şehidallahu ennehu..."den a (3/17-18) kadar, den 'a (3/26-27) kadar iki âyet nazil oldukları zaman, Allah Teâlâ ile aralarında hiç bir hicab bulunmaksızın Allah'ın arşına yapışarak, "Ya Rab! Bizi yeryüzüne ve sana isyankar olanlara indiriyorsun." dediler.
Allah Teâlâ da "Ahdim olsun, sizi her namazın arkasında okuyan herhangi bir kimsenin kusurlarına bakmayarak makamını cennet kılacağım, onu kutsal huzurda iskan edeceğim, her gün kendisine yetmiş kerre nazar edeceğim ve yetmiş türlü ihtiyacını yerine getireceğim ki, bunun en aşağısı mağfirettir. Ve onu her bir din düşmanından hasetçinin şerrinden koruyacağım ve mağrifet eyleyeceğim." buyurdu.
Said b. Cübeyr'den rivâyet olunduğu üzere, Medine etrafında üçyüz altmış put vardı, bu âyet-i kerime nazil olduğu zaman yerlere kapanıp secde ettiler. (Elmalili Muhammed Hamdi Yazir Tefsiri)
“Bu ayeti kerimeler nazil oldukları vakit Allah Teala ile aralarında hiçbir perde bulunmaksızın Arşı İlahiyyeye yapışarak; “Ya Rab, bizi dünyaya ve sana asi olanlara indiriyorsun.” dediler.
Allah Teala buyurdu ki: “Ahdim olsun, sizi her namazın arkasından okuyan kimsenin kusurlarına bakmayarak makamını cennet kılarım. Onu hatiyratül kutside iskan ederim. Her gün kendisine yetmiş defa nazar edeceğim. Ve onun yetmiş tane hacetini yerine getiririm. Onların en küçüğü ise mağfirettir. Onu bütün düşmanlarından muhafaza edip hasetçilerin şerrinden koruyacağım.
قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَنْ تَشَٓاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَٓاءُۘ وَتُعِزُّ مَنْ تَشَٓاءُ وَتُذِلُّ مَنْ تَشَٓاءُۜ
Fiil cümlesidir. قُلِ sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت’dir. Mekulü’l-kavli اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ’dir. اللّٰهُمَّ münadadır. Nida harfi mahzuftur. اللّٰهُمَّ ’deki مَّ nida harfinden ivazdır. مَالِكَ kelimesi اللّٰهُمَّ ’den bedeldir. Aynı zamanda muzâftır. الْمُلْكِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
اللّٰهُمَّ ifadesindeki مَّ, nida harfi olan يَا ’nın yerine gelmiştir; dolayısıyla bu iki harf birlikte kullanılmaz. Bu, Allah lafzının hususiyetlerinden biridir. (Keşşâf - Âşûr)
Nidanın cevabı تُؤْتِي الْمُلْكَ ’dir. تُؤْتِي fiili ی üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت’dir. الْمُلْكَ mef’ûlun bihtir.
Müşterek ism-i mevsûl مَنْ , ikinci mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası تَشَٓاءُ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur. تَشَٓاءُ merfû muzari fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت’dir.
تَنْزِعُ الْمُلْكَ cümlesi makabline matuftur تَنْزِعُ merfû muzari fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت’dir. الْمُلْكَ mef’ûlun bihtir.
مَنْ müşterek ism-i mevsûl, مِنْ harf-i ceriyle birlikte تَنْزِعُ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası تَشَٓاءُۘ ’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
تُعِزُّ مَنْ تَشَٓاءُ cümlesi تُؤْتِي الْمُلْكَ ’ye atıf harfi وَ ’la atfedilmiştir. تُعِزُّ merfû muzari fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت’dir. Müşterek ism-i mevsûl مَنْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası تَشَٓاءُ ’dir. تُذِلُّ مَنْ تَشَٓاءُۜ cümlesi makabline matuftur.
بِيَدِكَ الْخَيْرُۜ اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
بِيَدِكَ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. الْخَيْرُ muahhar mübtedadır.
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. كَ muttasıl zamiri اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur.
عَلٰى كُلِّ car mecruru قَد۪يرٌ ’e müteallıktır. شَيْءٍ muzâfun ileyhtir. قَد۪يرٌ ise اِنَّ ’nin haberidir.قُلِ اللّٰهُمَّ مَالِكَ الْمُلْكِ تُؤْتِي الْمُلْكَ مَنْ تَشَٓاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَٓاءُۘ وَتُعِزُّ مَنْ تَشَٓاءُ وَتُذِلُّ مَنْ تَشَٓاءُۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. Fiilin mekulü’l-kavli ise nida üslubunda talebî inşâî isnaddır. Nida harfinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. اللّٰهُمَّ ve مَالِكَ الْمُلْكِ münadadır.
Nidanın cevap cümlesi olan تُؤْتِي الْمُلْكَ مَنْ تَشَٓاءُ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Akabinde atıfla gelen üç cümle de faide-i haber ibtidaî kelamdır. Nidanın cevabı olan bu cümleler haberî isnad formunda gelmiş olmalarına rağmen dua manası taşımaktadır. Muktezâ-i zâhirin hilafına durum oluşmuştur. Bu nedenle cümleler mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
الْمُلْكِ, kudret; مَالِكَ ise kâdir manasındadır. مَالِكَ الْمُلْكِ vasfının manası, kudrete kâdir olan demektir. Binaenaleyh mana, “mahlukatın kadir oldukları şeyler üzerindeki her türlü kudretleri, ancak Allahu Teâlâ’nın kadir kılmasıyla olur. Buna göre O, her kadiri, gücünün yettiği şeye kudretli; her maliki de sahip olduğu mülke sahip kılan demektir. (Fahreddin er-Râzî,Tefsir-i Kebir)
تُؤْتِي الْمُلْكَ مَنْ تَشَٓاءُ cümlesiyle وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَٓاءُۘ cümlesi ve وَتُعِزُّ مَنْ تَشَٓاءُ cümlesiyle وَتُذِلُّ مَنْ تَشَٓاءُۜ cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.
الْمُلْكَ - مَالِكَ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Allah Teâlâ için kullanılan يَدِ [el] kelimesi kuvvet-kudret manasındadır. Allah için kullanılması müşâkeledir. Kudret manasında el kelimesinin kullanılması alete isnad olarak mecaz-ı mürseldir.
Ayet, mülkiyetin gerektirdiği mutlak tasarrufun bazı çeşitlerini beyan etmekte, hakikatte mülk sahibinin Allah, diğerlerinin mecaz olduğu gerçeğini ortaya koymaktadır. Nitekim ayette, gerçek manada malikiyetin sübutunu ifade eden تَمْلِك fiili değil, vermek anlamına إتاءً fiili kullanılmıştır. Bu itibarla ayetteki birinci mülk (mülkün gerçek sahibi), hakiki ve umumidir ve memlukiyeti de gerçektir; diğer ikinci mülk ise mecazidir, özeldir ve bu mülklerin, sahiplerine nispeti de mecazîdir. Bir kavle göre de birinci mülk, umumidir; diğer iki mülk ise onun parçalarıdır. Son bir kavle göre de mülkten murat peygamberliktir ve mülkün alınması da peygamberliğin bir kavimden diğer kavimlere intikal ettirilmesidir. (Ebüssuûd - Keşşâf)
Ayette farklı manalardaki مَنْ’ler arasında tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Ayette تُؤْتِي [verirsin] ve تَنْزِعُ [alırsın]; تُعِزُّ [yükseltirsin] ve تُذِلُّ [alçaltırsın] fiilleri arasında mütecânis tıbâk vardır. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belagatında Bedî‘ İlmi Ve Sanatları)
Bu ayet-i kerimelerde zıt manadaki fiiller ve isimler bir arada zikredilmiştir. Bu tıbâklar, Allahu Teâlâ’nın kudret sahasını, gözetme-kollama gücünü ve kahredici otoritesini bariz bir şekilde ortaya koyar. İşte bu sebeple ayetlerde zikredilen fiilleri kolayca yapar. O’nun arzusuna hiçbir kuvvet karşı koyamaz. Mülkü dilediğine verir, dilediğinden alır, dilediğini aziz, dilediğini zelil kılar. O halde kim Allahu Teâlâ’nın bu kudretini inkâr edebilir? Tıbâk’ın sadece kelamı süslemek ya da şeklî bir zevk için gelmediği, bunların ötesinde daha yüce hedefler için geldiği açıktır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Bedii İlmi, s.19)
تُؤْتِي الْمُلْكَ مَنْ تَشَٓاءُ وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ مِمَّنْ تَشَٓاءُۘ cümlesinde olduğu gibi, diğer bazı cümlelerde de tazim ve hürmet ifade eden tekrarlar vardır. (Safvetü't Tefasir)
بِيَدِكَ الْخَيْرُۜ اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ
İstînâfiyye veya bedel olarak fasılla gelen بِيَدِكَ الْخَيْرُۜ cümlesinde takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatı vardır. بِيَدِكَ mahzuf mukaddem habere muteallıktır. Sübut ifade eden bu isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
بِيَدِكَ izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olan يَدِ , şan ve şeref kazanmıştır. İzafet yoluyla az sözle çok anlam ifade edilmiştir.
Şayet “ayette neden ‘Hayır Senin elindedir.’ ifadesine yer verilmiş; şer değil de sadece hayır zikredilmiştir?” dersen, şöyle derim: Çünkü burada söz, Allah’ın müminlere lütfedeceği ve tam da kâfirlerin inkâr ettiği hayırlarla ilgilidir. Bu sebeple “Hayır Senin elindedir.” denilmiş yani düşmanlarına rağmen sen hayrı dostlarına lütfedersin denilmek istenmiştir. Ayrıca Allah’ın faydalı yahut zararlı tüm fiilleri hikmet ve maslahata göre sadır olur, bu yüzden de O’nun bütün fiilleri hayırdır. Mülkü vermek de çekip almak da bu kapsamdadır. (Keşşâf)
Ayette yalnız hayrın zikredilmesinin bazı sebepleri vardır. Şöyle ki:
İlâhî hükme konu olan yalnız hayırdır. Şer o sebeple zikredilmemiştir.
Şerrin hükmü arızidir, zira cüzi bir şerrin içinde mutlaka külli bir hayır vardır.
Şerrin hasıl olmasında kısmen sahibinin de dahli vardır. Çünkü şer, sahibinin amellerinin karşılığıdır. Hayır ise sadece ilâhî lütuftur.
Ayette şerrin zikredilmemesi, insanların edebi gözetip şerri Allah’a isnad etmemeleri içindir. Burada söz konusu olan sadece hayırdır. (Ebüssuûd)
Ayetin fasılası olan اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ, ta’liliyye olarak fasılla gelmiştir. اِنَّ ve takdim kasrıyla tekit edilmiş cümle faide-i haber inkârî kelamdır.
عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ amiline takdim edilmiştir. Bu cümle mamulun amile kasrını, başka bir deyişle de olumlu ifadenin yanında bir de olumsuz mana ifade eder. O, her şeye kâdirdir. Muktedir olmadığı hiçbir şey yoktur.
Cenab-ı Hakk'ın بِيَدِكَ الْخَيْرُۜ “Hayır, yalnız Senin elindedir.” ifadesindeki يَدِ kelimesinden murat, kudrettir. Buna göre mana, “Hayır, yalnız Senin kudretindedir.” şeklinde olur. Lafzındaki elif-lâm umum ifade eder. Buna göre mana, “Her türlü bereket ve hayırlar, ancak Senin kudretinle meydana gelir.” şeklinde olur. Yine ‘Hak Teâlâ’nın’ tabiri, hasr ifade eder. Buna göre Cenab-ı Hak sanki “Hayır Senin; -başkasının değil, yalnız Senin- elindedir.” demek istemiştir. (Fahreddin er-Râzî,Tefsir-i Kebir)
Bu cümle Allah Teâlâ’nın tüm mevcudattaki tasarrufunun umumiliğine delalet etmektedir. Var olanı yok etmek ve yok olanı da var etmek yalnız O’nun elindedir.
عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ ifadesi maksûrun aleyh, قَد۪يرٌ۟ ise maksûrdur.
شَيْءٍ ’deki tenvin kesret, tazim ve nev ifade eder.
قَد۪يرٌ۟ mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Ayetteki son iki cümle de haber cümlesi olmalarına rağmen muktezâ-i zâhirin hilafına olarak dua manasına gelen bu cümleler, mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
Allah Telâlâ’nın kudretini ve mülkünün kemâlini açıklayan ayetler birbiri ardı sıra gelmiş, تُؤْتِي الْمُلْكَ ... وَتَنْزِعُ الْمُلْكَ... وَتُعِزُّ ... وَتُذِلُّ... cümleleri birbirine و ile vasl yapılarak gelirken بِيَدِكَ الْخَيْرُۜ cümlesi fasl yapılarak gelmiştir. Çünkü bu cümle ta’lil cümlesidir. Geçen cümlelerdeki fiillerin O’na has olmasının sebebini açıklar. Bu tip cümleleri وَ ile bağlamak uygun olmaz. Çünkü kendisiyle öncesindeki cümleler arasında bu şekildeki vasla engel olan bir ilişki vardır.
اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ cümlesi de bu ta’lil cümlesini tekid eder. Bu nedenle aralarında sıkı bir ilişki vardır. Bu ilişki de aralarına و gelmesine engel olur. Nida üslubu da yine siyak ve karînelerden anlaşılan delillerle asıl vaz edildiği manadan çıkarak başka manalar ifade edebilir.
اِنَّكَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ cümlesi, bundan önce zikredilenlerin sebebini, illetini beyan ve onların gerçek olduklarını ifade eder. (Ebüssuûd)