قُلْ اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَۚ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْكَافِر۪ينَ
قُلْ اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَۚ
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت’dir. Mekulü’l-kavli اَط۪يعُوا اللّٰهَ ’dir. قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubtur. اَط۪يعُوا fiili ن’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. اللّٰهَ lafza-i celâli, mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur.
الرَّسُولَ kelimesi atıf harfi وَ ’la lafza-i celâle matuftur.
اَط۪يعُوا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi طوع ’dir. İf’al babı fiile ta’diye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْكَافِر۪ينَ
فَ atıf harfidir. اِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. تَوَلَّوْا şart fiili, mahzuf elif üzere mukadder damme ile mebni mazi fiildir. Mahallen mecumdur. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
فَ şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.
ٱللَّهَ lafza-i celâli إِنَّ ’nin ismidir. لَا ; nefiy harfi olup sükun üzere mebnidir. يُحِبُّ fiili إِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. الْكَافِر۪ينَ mef’ûlun bihtir. Nasb alameti ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler ي ile nasb olurlar.
الْكَافِر۪ينَ kelimesi sülâsî mücerred olan كفر fiilinin ism-i failidir.
یُحِبُّ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’al babındandır. Sülâsîsi حبب ’dir. İf’al babı fiile ta’diye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
فَاِنْ تَوَلَّوْا ifadesi mazi fiil olabileceği gibi Peygamberin onlara söylediği sözler cümlesi içerisinde yer alıp فَاِنْ تَتَوَلَّوْا anlamında muzari fiil de olabilir. (Keşşâf)قُلْ اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَۚ فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْكَافِر۪ينَ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. قُلْ fiilinin mekulü’l-kavli olan اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَالرَّسُولَۚ cümlesi ise emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Ayette zamir yerine zahir ismin (Allah) tercih edilmesi ve gaibden muhatap ifadesine geçilmesi, itaat cihetini tayin ve onun illetini bildirmek içindir. Zira emrolunan itaat, Peygamberin (sav) şahsı itibariyle değil, Allah’ın elçisi olması itibariyledir. Ve hiç şüphe yok ki (ayette zikredilen) risalet unvanı, itaatin muciplerinden ve sebeplerindendir. (Ebüssuûd)
Allah’a itaatin zikrinden sonra resulüne itaat emri, hususun umuma atfı babında ıtnâbtır. Allah'a itaat eden, resulüne itaatsizlik etmez.
İtaat edileceklerin Allah ve resulü olmak üzere sayılması taksim sanatıdır.
Mekulü’l-kavle فَ ile atfedilen فَاِنْ تَوَلَّوْا فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْكَافِر۪ينَ cümlesi şart üslubunda faide-i haber talebî kelamdır. Şart cümlesi تَوَلَّوْا müspet muzari fiil sıygasıyla tekidsiz gelmiş haberî isnaddır. Cevap cümlesi ise اِنَّ ile tekid edilmiş faide-i haber talebî kelamdır.
اِنَّ ’nin lafza-i celâlle gelmesi telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırma kastının yanında haberin önemini de vurgulamaktadır.
اِنَّ ’nin haberinin menfi muzari fiille gelmesi, hükmü takviye hudûs ve teceddüt ifade eder. Ayrıca muzari fiilin tecessüm özelliği muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek konuyu iyice kavramasına yardımcı olur.
اَط۪يعُوا - تَوَلَّوْا kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
Önceki ayette de اتَّبِعُ (tâbi olmak) geçmişti. Burada geçen اَط۪يعُ (itaat)’le اتَّبِعُ benzer manalardadır. Aralarında cinas ve mürâât-ı nazîr vardır.
Önceki ayette Efendimiz kendisinden ‘bana’ diye bahsederken burada ‘er-resul’ diye bahsetmiştir. Tecrîd ve iltifat sanatı vardır. Ayetin son cümlesi اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْكَافِر۪ينَ , mesel tarikinde tezyîldir, ıtnâbtır.
[Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez.] Yani eğer yüz çevirirlerse inkâr etmişler demektir. Allah kâfirleri sevmez. Bu ifade “Kâfirlere buğz eder.” ifadesinden daha ağırdır. Çünkü bu anlatım olumsuzdur ve sevginin hiçbir şekilde var olmadığını ifade etmektedir. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)
Burada ilâhî muhabbetin nefyi, فَاِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الْكَافِر۪ينَ [Şüphesiz Allah kâfirleri sevmez.], Allah’ın onlara olan buğzundan kinayedir. Yani Allah onlardan razı olmaz ve onları hayırla vasıflandırmaz, demektir.
Burada kâfirlerin zamirle değil de zahir isimle zikri, hükmün bütün kâfirleri kapsaması ve hükmün illetini bildirmek içindir. Zira Allah’ın onlara buğz etmesi, onların küfürleri sebebiyledir. Ve bu ifade ile söz konusu itaatten yüz çevirmenin küfür; ilâhî muhabbetin de müminlere has olduğu bildirilmektedir. (Ebüssuûd)