اِنَّ اللّٰهَ لَا يَخْفٰى عَلَيْهِ شَيْءٌ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِۜ
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَخْفٰى عَلَيْهِ شَيْءٌ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِۜ
اِنَّ اللّٰهَ لَا يَخْفٰى عَلَيْهِ شَيْءٌ فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İsim cümlesi formunda faide-i haber inkârî kelamdır. اِنَّ ve kasr olmak üzere iki unsurla tekid edilmiştir.
Cümlenin müsnedi menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Nefy harfinin tekrarı tekid ifade etmiştir.
شَيْءٌ ’daki tenvin ‘’hiçbir şey’’ anlamı vermiştir. Çünkü nefy siyakta nekre, umum ifade eder.
Müsnedün ileyhin, lafza-i celalle marife olması telezüz, teberrük ve kalplerde haşyet uyandırmak içindir.
Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde, bu terkip hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karîneler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. Hükmü takviye demek; hükmü tekid etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir. Bunun Kur’an’da çok örneği vardır.
Bu ayet-i kerimede her ne kadar nazım, hükmü takviye ifade eder şekilde gelmiş olsa da maksadın hükmü takviye olmadığı açıktır. Maksat tahsistir. Yani, Allah’tan başkası göklerde ve yerde olanları bilemez. Bunları bilen sadece Allah Teâlâ’dır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
[Hiçbir şey Allah’a gizli kalmaz], yani alemdeki hiçbir şey ona gizli
kalmaz. Ancak bu husus, فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِۜ [gökte ve yerde] şeklinde ifade edilmiştir. Buna göre O, kâfirin küfründen de müminin imanından da haberdardır ve hepsine ameline göre karşılık verecektir. (Keşşâf)
Burada önce arz kelimesi gelmiştir. Konu ne ise, önce o zikredilir. Gökteki şeyin gizli olması bizi çok ilgilendirmez. Bizi ilgilendiren daha çok yerdekilerdir. Sema tekil ve marife geldiği zaman dünya atmosferi kastedilir.
الْاَرْضِ - السَّمَٓاءِۜ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab, اللّٰهَ lafzında tecrîd sanatı vardır.
Yer ile gök kelimeleri arasına nefy harfi konularak " فِي الْاَرْضِ وَلَا فِي السَّمَٓاءِۜ" buyurulması bize göre yakınlık ve uzaklık itibarıyla aşağıdan yukarıya terakki belirtmek içindir. Bu yakınlık ve uzaklık, bizim yer ve gök hakkındaki bilgilerimizin de farklı olması sonucunu doğurur. (Ebüssûud)