هُوَ الَّذ۪ي يُصَوِّرُكُمْ فِي الْاَرْحَامِ كَيْفَ يَشَٓاءُۜ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | هُوَ | O’dur |
|
2 | الَّذِي |
|
|
3 | يُصَوِّرُكُمْ | sizi şekillendiren |
|
4 | فِي |
|
|
5 | الْأَرْحَامِ | rahimlerde |
|
6 | كَيْفَ | gibi |
|
7 | يَشَاءُ | dilediği |
|
8 | لَا | yoktur |
|
9 | إِلَٰهَ | tanrı |
|
10 | إِلَّا | başka |
|
11 | هُوَ | O’ndan |
|
12 | الْعَزِيزُ | azizdir |
|
13 | الْحَكِيمُ | hüküm ve hikmet sahibidir |
|
هُوَ الَّذ۪ي يُصَوِّرُكُمْ فِي الْاَرْحَامِ كَيْفَ يَشَٓاءُۜ
İsim cümlesidir. Munfasıl zamir هُوَ mübteda olarak mahallen merfûdur. Müfred müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ي , haber olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası يُصَوِّرُكُمْ ’dur. Merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. فِي الْاَرْحَامِ car mecruru mef’ûlun mahzuf haline müteallıktır. Takdiri; كائنين في الأرحام (Rahimlerde bulunan) şeklindedir. كَيْفَ şart ismidir. يَشَٓاءُ fiilinin hali olarak mahallen mansubtur. يَشَٓاءُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Mef’ûlu hazfedilmiştir. Takdiri; يشاء تصويركم (Sizin tasvir edilmenizi ister) şeklindedir.
Şartın cevabı öncesinin delaletiyle hazfedilmiştir. Takdiri; كيف يشاء تصويركم يصوركم في الأرحام (İstediği şekilde sizi rahimlerde tasvir eder.) şeklindedir.
لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
هُوَ الَّذ۪ي يُصَوِّرُكُمْ فِي الْاَرْحَامِ كَيْفَ يَشَٓاءُۜ
Müstenefe cümlesidir. Fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil cümle, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedin ism-i mevsûlle gelmesi, bahsin önemini vurgulamak ve gelen habere dikkat çekmek içindir. Has ism-i mevsûlün sılası müsbet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
İstînâfiyye olarak fasılla gelen müekked hal cümlesi كَيْفَ يَشَٓاءُۜ , şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cevap cümlesinin ve يَشَٓاءُۜ fiilinin mef’ûlünün hazfi, gereksiz söz söylemekten kaçınmak amacıyla ve Allah’ın kudretinin zaten meydanda olması nedeniyle yapılan îcâz-ı hazif sanatıdır.
كَيْفَ burada istifham manasında değil, keyfiyet yani hal manasındadır. (Âşûr)[Rahimlerde sizi dilediği gibi şekillendiren O’dur.] Yani annelerinizin rahimlerinde sizi erkek-kız, siyah-beyaz, tam-eksik, uzun-kısa, güzel-çirkin belirli şekillere sokan O’dur. صورة şekil demektir. Arapça صور kökünden gelmektedir ki bir araya getirmek, kesmek ve eğip bükmek anlamına gelir. Surette bunların hepsi vardır. İnsanın rahimde şekillendirilmesi nutfe, alaka ve mudğa adı verilen üç aşamada gerçekleşir. Bunu yapmaya kudret sahibi olan sadece Allah’tır. (Ömer Nesefî / Et-Teysîr Fi’t-Tefsîr)
يُصَوِّرُكُمْ fiili tefîl babındandır. Tefîl babı fiilde ve mef’ûlde çokluk ifade eder.
الَّذ۪ي ism-i mevsûldür, tevcih ihtiva eder. Ayette müsned konumunda merfu mahaldedir.
Allahu Teâlâ’nın bütün malumatı bildiği ve bütün mümkinata kâdir olduğu sabit olunca, O’nun bütün muhdes ve mümkinatın kayyûmu olduğu da ortaya çıkmış olur. Böylece bütün bunların, daha önce Cenab-ı Hakk’ın “Hayy” ve “Kayyûm” olduğuna dair zikredilen hususların bir izahı gibi olduğu ortaya çıkmış olur.(Fahreddin er-Razi)
Hz. İsa’nın uluhiyeti konusundaki görüşleri ile teslis konusundaki görüşlerinin batıl olduğuna, الْحَیُّ الْقَيُّوم tavsifiyle istidlal edip “İlâhın Hayy ve Kayyûm olması gerekir. Hz. İsa ise, ne Hayy’dır, ne de Kayyûm’dur” demek isteyince, Hz. İsa’nın bir ilah olmadığına kesinkes hükmetmek gerekmiştir. Böylece de Cenab-ı Hakk, bu ifadenin peşinden bu iki şüpheye cevap olacak şeyi iyice izah etmek için işte bu ayeti getirmiştir.(Fahreddin er-Razi)
لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الْعَز۪يزُ الْحَك۪يمُ
Cinsini nefyeden لَٓا ‘nın dahil olduğu cümle faide-i haber inkârî kelamdır.
لَٓا , اِلٰهَ ’nın ismi, هُوَ ise لَٓا ‘nın mahzuf haberindeki zamirden bedeldir.
لَاۤ ve إِلَّا ile oluşan kasr, هُوَ ile لَاۤ ‘nın ismi إِلَـٰهَ arasındadır. Kasr-ı sıfat ale’l mevsuftur.
Son cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.
الْعَز۪يزُ ve الْحَك۪يمُ kelimeleri mübtedası mahzuf iki haberdir. Müsnedin harf-i tarifle marife olması tahsis ifade eder. Ayrıca Allah Teâlâ’ya ait bu iki sıfatın marife gelişi bu sıfatların varlık derecesinin kemâline işaret eder.
الْعَز۪يزُ - الْحَك۪يمُ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr, teşâbüh-i etrâf ve muvazene sanatları vardır.
Bu ayetle 255. ayet arasında tekrîr ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
الْعَز۪يزُ ve الْحَك۪يمُ sıfatlarının arasında وَ olmaması bu iki sıfatın birden Allah Teâlâ’da kemâl derecede mevcut olduğunun işaretidir.
Önce gelen الْعَز۪يزُ ismini الْحَك۪يمُ isminin takip etmesi; O'nun aziz oluşunun, mazlumun ve hakka çağıranın zafer kazanması gibi, hikmet sahipleri tarafından övgüye lâyık bir konumda sapasağlam olduğunu belirtmek içindir. (Âşûr, Ankebût/26)
İkinci ayetteki لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَ [Ondan başka ilah yoktur] sözü bu ayette tekrarlanmıştır. Aralarında ve dördüncü ayetteki الْعَز۪يزُ isminin tekrarlanmasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.