ذٰلِكَ نَتْلُوهُ عَلَيْكَ مِنَ الْاٰيَاتِ وَالذِّكْرِ الْحَك۪يمِ
ذٰلِكَ نَتْلُوهُ عَلَيْكَ مِنَ الْاٰيَاتِ وَالذِّكْرِ الْحَك۪يمِ
İsim cümlesidir. İşaret ismi ذَ ٰلِكَ mübteda olup mahallen merfûdur. Veya mahzuf mübtedanın haberidir. Takdiri; الأمر كذلك (Durum budur.) şeklindedir. ل harfi buud yani uzaklık bildiren harf, ك ise muhatap zamiridir.
نَتْلُوهُ fiili, haber olarak mahallen merfûdur. نَتۡلُو mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن’dur. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. عَلَيْكَ car mecruru نَتْلُوهُ fiiline müteallıktır.
مِنَ الْاٰيَاتِ car mecruru نَتْلُوهُ ‘deki gaib zamirinin mahzuf haline müteallıktır. الْاٰيَاتِ cemi müennes salim olduğu için cer alameti kesradır.
الذِّكْرِ kelimesi atıf harfi وَ ’la الْاٰيَاتِ ’ye matuftur. الْحَك۪يمِ ise الذِّكْرِ ’nin sıfatıdır.
الذِّكْرِ الْحَك۪يمِ [kanıt ve hikmet dolu mesaj] Kur’an’ı ifade etmektedir. Burada Kur’an, kendisinin sebebi olan Allah’ın sıfatı ile nitelenmiştir ya da Kur’an’ın hikmetlerinin çokluğu nedeniyle adeta “hikmet ile konuşan” kitap olduğu ifade edilmiştir. (Keşşâf)ذٰلِكَ نَتْلُوهُ عَلَيْكَ مِنَ الْاٰيَاتِ وَالذِّكْرِ الْحَك۪يمِ
Ayet müstenefe cümlesidir. Sübut ifade eden isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Bu ayetteki ذَ ٰلِكَ kelimesi mübteda olarak ref mahallindedir, olaylara işaret etmektedir.
Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması, işaret edilenin önemini vurgular ve ona tazim ifade eder. ذَ ٰلِكَ ile muşârun ileyh en kâmil şekilde ayırt edilir. Dil alimleri sadece mühim bir haber vermek istedikleri zaman muşârun ileyhi bu işaret ismiyle kâmil olarak temyiz ederler. Çünkü bu şekilde işaret ederek verdikleri haber başka hiçbir kelamdan bu kadar açık bir şekilde ortaya konmaz. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri 5, Duhan/57, s. 190)
İşaret ismi ذٰلِكَ’de istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)
Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi ise hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Önceki ayetteki gaib zamirinden نَتْلُوهُ ’da azamet zamirine iltifat edilmiştir.
Hakîm kelimesi hikmet dolu şeklinde tefsir edildiği gibi çok sağlam şeklinde de tefsir edilebilir.
Hakîm olan Allah Teâlâ’dır. وَالذِّكْرِ الْحَك۪يمِ ifadesinde mecazî isnad vardır.
Merfû mahaldeki işaret ismi ذٰلِكَ okunan şeye işaret eder, onun önemini vurgulayarak dikkat çekmeyi amaçlar.
"ذٰلِكَ [ işte bu]"ndan maksat, İsâ (as) ile ilgili anlatılanlardır. Bunun ayetteki karşılığı olan ذٰلِكَ kelimesi (daha önce de geçtiği gibi), uzak ve görülen şeyleri işaret için iken, burada kullanılması, işaret edilenin şânının yüceliğini, şerefteki mertebesinin yüksekliğini ve tebliğ ettiği hakikatin gözle görülecek gibi açık olduğunu zımnen göstermek içindir.
حكيم kelimesi, "hikmet dolu, sayısız hikmeti olan" şeklinde tefsir edildiği gibi,"muhkem, çok sağlam veya halel gelmekten güvende olan" şeklinde de tefsir edilebilir. Bundan murad, ya Kur’an'dır ya da Levh-ı Mahfûz'dur. (Ebüssuûd)
Âşûr, حكيم için muhkem manasına ve mecaz-ı aklî olduğunu belirtir.
"Tilâvet" ve "Kasas" kelimeleri, mana bakımından aynıdır. Çünkü her ikisi de, "bir şeyin peşi sıra başka bir şey söyleme" manasına gelir. Daha sonra Cenab-ı Hak, bu ayette ve [Sana Musa'nın haberini okuyoruz] (Kasas, 3) ayetinde "tilaveti" (okumayı), [Biz sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz] (Yusuf, 3) ayetinde de "Kasas"ı (anlatmayı) zatına nisbet etmiştir. Bütün bunlar, Allahu Teâlâ'nın, meleğin vahiy getirip okumasını, kendi okuması gibi saydığını göstermektedir. Bu ise vahiy meleğini büyük bir şekilde şereflendirme ve yüceltmedir. Bu güzel ve yerinde olmuştur. Çünkü Cebrail (as)'ın okuması, kesinlikle farksız olarak Allah'ın emri ile olunca, bu, Hak Teâlâ'ya nisbet edilmiştir. ( Fahreddin er-Râzî)