وَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُوَفّ۪يهِمْ اُجُورَهُمْۜ وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِم۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَأَمَّا | gelince |
|
2 | الَّذِينَ | kimselere |
|
3 | امَنُوا | inanan |
|
4 | وَعَمِلُوا | ve yapanlara |
|
5 | الصَّالِحَاتِ | iyi şeyler |
|
6 | فَيُوَفِّيهِمْ | (Allah) tam olarak verecektir |
|
7 | أُجُورَهُمْ | mükafatlarını |
|
8 | وَاللَّهُ | Allah |
|
9 | لَا |
|
|
10 | يُحِبُّ | sevmez |
|
11 | الظَّالِمِينَ | zalimleri |
|
وَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُوَفّ۪يهِمْ اُجُورَهُمْۜ
وَ atıf harfidir. اَمَّا tafsil manasında şart harfidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası اٰمَنُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
Şart, tafsil ve tekid bildiren اَمَّا edatı, cevabının başındaki ف harfi ile ayırt edilir. Zira cevabının başında ف harfi varsa o şart edatıdır ve tekid bildirir, yok ise tafsil ifade eder. (Nida Sultan Çelikkaya, Haber Üslubu ve Haberin Muktezâ-yı Zâhire Uygun Gelmemesi Durumu)
وَ atıf harfidir. عَمِلُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و’ı fail olup mahallen merfûdur. الصَّالِحَاتِ mef’ûlun bihtir. Aslında أعمالا şeklindeki mahzuf mef'ûlün bihinin sıfatıdır. Cemi müennes salim olduğu için nasb alameti kesradır.
ف şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. يُوَفّ۪يهِمْ mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir هِمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. اُجُورَ ikinci mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِم۪ينَ
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. ٱللَّهُ lafza-i celâli mübteda olup lafzen merfûdur. Mübtedanın haberi لَا يُحِبُّ الظَّالِم۪ينَ cümlesi haber olup mahallen merfûdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. یُحِبُّ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. الظَّالِم۪ينَ mef’ûlun bih olup nasb alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.وَاَمَّا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ فَيُوَفّ۪يهِمْ اُجُورَهُمْۜ
وَ atıftır. Ayet şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ mübtedadır. فَيُوَفّ۪يهِمْ اُجُورَهُمْۜ cümlesi فَ karînesiyyle اَمَّا’nın cevabı, aynı zamanda mübtedanın haberidir.
اَمَّا tafsil harfidir. Tekid ifade eder. Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi söz konusu kişilere tazim ifade eder.
İsm-i mevsûl الَّذ۪ينَ’de tevcih sanatı vardır.
Sılası, müspet mazi fiil formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
[Onlara ücretleri tastamam ödenecektir.] cümlesinde istiare vardır. İman edip salih amel işleyen kimseler ücret karşılığı çalışan kişilere benzetilmiştir.
الظَّالِم۪ينَ - اٰمَنُوا kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
الصَّالِحَاتِ kelimesi cemi müennes salimdir. Mef’ûldür, kesra ile nasb olmuştur. Başındaki elif-lam ahdi harici, cins ve hakiki istiğrak içindir. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
وَاللّٰهُ لَا يُحِبُّ الظَّالِم۪ينَ
وَ istînâfiyyedir. Sübut ifade eden isim cümlesi formunda gelmiş faide-i haber talebî kelamdır.
Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması haşyet uyandırmak içindir.
Cümlede nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması, hükmü takviye eder.
Ayette mütekellimin Allah Teâlâ olması sebebiyle lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.
Önceki ayetteki mütekellim zamirinden gaib zamire iltifat vardır.
Haber menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi ise hükmü takviye ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Burada zalimlere verilecek ceza söylenmemiş, sadece Allah’ın onları sevmediği söylenmiştir. Üstü kapalı bir anlatım söz konusudur. Lazım-melzum alakasıyla mecaz-ı mürsel mürekkebtir.
الصَّالِحَاتِ kelimesi cemi müennes salimdir. Mef’ûldür, kesra ile nasb olmuştur.
Bundan önceki ayette kâfirlerin azabı hakkında mütekellim (birinci şahıs) kipi kullanıldığı halde (cezalandıracağım, denmiş iken), burada gaib kipi kullanılması (mükâfatlarını tam olarak verecektir, buyurulması), azap va mükâfatın kaynaklarının ayrı ayrı olduklarını zımnen bildirmek içindir. Zira birinin kaynağı Allah'ın celâl sıfatı, diğerinin ise cemâl sıfatıdır. "فَيُوَفّ۪يهِمْ [tam olarak verecektir]" fiili bir kıraate göre "نُوَفِّيهِمْ [Biz tam olarak vereceğiz]" şeklinde azamet ifade eden "Biz" kipi ile de okunmuştur."Allah, zalimleri sevmez .
"Allahu Teâlâ, hiçbir zalimi sevmez. Bu kinaye ifadesi, bütün lügatlerde hakikat gibi kullanıldığı için ilâhî kelamda da kullanılmıştır. Kâfirlerin zalim olarak vasıflandırılmaları, onların kendi küfürleri ile haddi aştıklarını ve küfrü, şükür ve iman yerine koyduklarını zımnen bildirmek içindir. (Nitekim daha önce de belirtildiği gibi zulüm, bir şeyi hakkı olmayan bir yere koymaktır.) Bu cümle, makablinin izahı mahiyetindedir. (Ebüssuûd, Âşûr)