Âl-i İmrân Sûresi 56. Ayet

فَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَاُعَذِّبُهُمْ عَذَاباً شَد۪يداً فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۘ وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ  ...

“İnkâr edenlere gelince, onlara dünyada da, ahirette de şiddetli bir şekilde azab edeceğim. Onların hiç yardımcıları da olmayacaktır.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَأَمَّا gelince
2 الَّذِينَ kimselere
3 كَفَرُوا inkar eden ك ف ر
4 فَأُعَذِّبُهُمْ onlara azabedeceğim ع ذ ب
5 عَذَابًا azapla ع ذ ب
6 شَدِيدًا şiddetli ش د د
7 فِي
8 الدُّنْيَا dünyada da د ن و
9 وَالْاخِرَةِ ve ahirette de ا خ ر
10 وَمَا olmayacaktır
11 لَهُمْ onların
12 مِنْ hiçbir
13 نَاصِرِينَ yardımcıları da ن ص ر
 

فَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَاُعَذِّبُهُمْ عَذَاباً شَد۪يداً فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۘ


فَ  atıf harfidir.  اَمَّا  tafsil manasında şart harfidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.

Şart, tafsil ve tekid bildiren  اَمَّا  edatı, cevabının başındaki  ف  harfi ile ayırt edilir. Zira cevabının başında  ف harfi varsa o şart edatıdır ve tekid bildirir, yok ise tafsil ifade eder. (Nida Sultan Çelikkaya, Haber Üslubu ve Haberin Muktezâ-i Zâhire Uygun Gelmemesi Durumu)

ف  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. اُعَذِّبُ  fiili haber olarak mahallen merfûdur. Fail ise müstetir olup takdiri  انا ’dir. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. عَذَابًا  mef’ûldur. شَد۪يدًا  ise  عَذَابًا’in sıfatıdır. 

فِي الدُّنْيَا  car mecruru  اُعَذِّبُ  fiiline müteallıktır.  الْاٰخِرَةِ  kelimesi atıf harfi  وَ ’la  الدُّنْيَا ’ya matuftur.


وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ


وَ  atıf harfidir.  مَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. لَهُمْ  car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. مِنْ  harfi zaiddir.

 نَاصِر۪ينَ  lafzen mecrur, muahhar mübteda olarak mahallen merfûdur. نَاصِر۪ينَ ’nin cer alameti  ى  harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.


 

فَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَاُعَذِّبُهُمْ عَذَاباً شَد۪يداً فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۘ

فَ istînâfiyyedir. Ayet şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ mübtedadır. …فَاُعَذِّبُهُمْ cümlesi فَ karinesiyle اَمَّا’nın cevabı aynı zamanda mübtedanın haberidir. 

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle gelmesi söz konusu kişilere tahkir ifade eder. Sılası müspet mazi fiil formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İsm-i  mevsûl  الَّذ۪ينَ’de tevcih sanatı vardır.

اُعَذِّبُهُمْ - عَذَابًا  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

الدُّنْيَا - الْاٰخِرَةِۘ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab vardır.

Bu ayette azap hakkında kuvvetli bir vurgu vardır. عَذَابًا شَد۪يدًا’deki tenkir, tahayyül edemeyeceğimiz evsafta bir azap olduğunu ifade eder.

[İnkâr edenler var ya onları dünya ve ahirette şiddetli bir azaba çarptıracağım.] Yani onlar suretleri değiştirilerek, kahredilerek, öldürülerek, esir edilerek ve cizyeye mahkûm olarak azaba uğrayacaklar. Bir görüşe göre hastalıklar, nefislerindeki ve mallarındaki kusurlarla azaba uğrayacaklar. Onlara müminlerin aksine bir sevap da verilmeyecektir. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr) 

Bu ayet, kıyamet günü iki fırka arasında verilecek hükmü belirtmekte ve onun keyfiyetini açıklamaktadır. Önce kâfirlerin hali açıklanıyor. Çünkü kelam, onları korkutarak küfür ve inattan kendilerini vazgeçirmek içindir.

“فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۘ  [dünyada ve ahirette]” ifadesinin manası, “dünya azabı da ahiret azabı da kıyamet günü gerçekleştirilecek ve iki azap da kıyamet günü ihdas edilecek” demek değil; “dünya ve ahiret azaplarının toplamı o gün tamamlanacak” demektir. (Ebüssuûd, Fahreddin er- Râzî, Elmalılı, Âşûr)

فَاَحْكُمُ بَيْنَكُمْ [Aranızda Ben hâkimlik yapacağım.] Bu hakemliğin nasıl olacağı, فَاَمَّا الَّذ۪ينَ كَفَرُوا فَاُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَد۪يدًا فِي الدُّنْيَا وَالْاٰخِرَةِۘ  [Nankörce inkâr edenlere dünyada ve ahirette şiddetli bir azapla azap edeceğim.] ifadesiyle izah edilmiştir. ْ(Keşşâf)

 

وَمَا لَهُمْ مِنْ نَاصِر۪ينَ

 

وَ  haliyyedir. Menfi isim cümlesi formunda faide-i haber talebî kelamdır. Cümlede  takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. لَهُمْ  mahzuf mukaddem habere müteallıktır. Muahhar mübteda olan  مِنْ نَاصِر۪ينَ ’deki  مِنْ  harfi zaiddir. Tekid ifade eder. نَاصِر۪ينَ ’in nekre gelişi anlama “hiçbir” manası katmıştır. Bilindiği gibi olumsuz siyakta nekre, umum ifade eder. 

Hal cümleleri anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır.

[Ahirette onların yardımcıları da olmayacak.] Ahiret ile kastedilen cehennemde azaba uğramaları ve orada ebedî kalmalarıdır. Onlara orada yardım edecek, kendilerinden azabı giderecek kimse olmayacaktır. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr, Âşûr)

Onları, her iki cihanda da Allah’ın azabından kurtaracak yardımcıları olmayacaktır. “Yardımcılar” kelimesinin çoğul olarak “نَاصِر۪ينَ” şeklinde varid olması “ لَهُمْ  [onların]” zamirine karşılık olduğu içindir. Yani her birinin hiçbir yardımcısı olmayacaktır. (Ebüssuûd)