اِذْ قَالَ اللّٰهُ يَا ع۪يسٰٓى اِنّ۪ي مُتَوَفّ۪يكَ وَرَافِعُكَ اِلَيَّ وَمُطَهِّرُكَ مِنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَجَاعِلُ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوكَ فَوْقَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِۚ ثُمَّ اِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَاَحْكُمُ بَيْنَكُمْ ف۪يمَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِذْ | hani |
|
2 | قَالَ | demişti |
|
3 | اللَّهُ | Allah |
|
4 | يَا عِيسَىٰ | Îsa |
|
5 | إِنِّي | elbette ben |
|
6 | مُتَوَفِّيكَ | senin canını alacağım |
|
7 | وَرَافِعُكَ | ve seni yükselteceğim |
|
8 | إِلَيَّ | bana |
|
9 | وَمُطَهِّرُكَ | ve seni temizleyeceğim |
|
10 | مِنَ | -den |
|
11 | الَّذِينَ | kimseler- |
|
12 | كَفَرُوا | inkar eden |
|
13 | وَجَاعِلُ | ve tutacağım |
|
14 | الَّذِينَ | kimseleri |
|
15 | اتَّبَعُوكَ | sana uyan |
|
16 | فَوْقَ | üstünde |
|
17 | الَّذِينَ | kimselerim |
|
18 | كَفَرُوا | inkar eden |
|
19 | إِلَىٰ | kadar |
|
20 | يَوْمِ | gününe |
|
21 | الْقِيَامَةِ | kıyamet |
|
22 | ثُمَّ | sonra |
|
23 | إِلَيَّ | bana olacaktır |
|
24 | مَرْجِعُكُمْ | dönüşünüz |
|
25 | فَأَحْكُمُ | ben hükmedeceğim |
|
26 | بَيْنَكُمْ | aranızda |
|
27 | فِيمَا | şeyler (hakkında) |
|
28 | كُنْتُمْ | sizin |
|
29 | فِيهِ | onda |
|
30 | تَخْتَلِفُونَ | ayrılığa düştüğünüz |
|
Hz. İsa’ya tam olarak ne olduğu Kur’ân ve sünnette detaylıca anlatılmamıştır. Rabbimiz bilmemizi istediği kadar bir kısmını bizimle paylaşmıştır. Bunda da bir hikmet olduğuna iman etmeliyiz. Zaten surenin en başında 7. ayette de ayetlerin bir kısmının müteşabih olduğunu bildirmişti Rabbimiz. (Esin Durgun)
اِذْ قَالَ اللّٰهُ يَا ع۪يسٰٓى اِنّ۪ي مُتَوَفّ۪يكَ وَرَافِعُكَ اِلَيَّ وَمُطَهِّرُكَ مِنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا
اِذْ, zaman zarfı olup takdiri اذكروا olan mahzuf fiile müteallıktır. قَالَ fiili muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur. Mekulü’l-kavli يَا ع۪يسٰٓى ’dir. قَالَ fiilinin mef'ûlun bihi olarak mahallen mansubtur.
يَا nida harfidir. ع۪يسٰٓى münadadır.
Nidanın cevabı اِنّ۪ي مُتَوَفّ۪يكَ ’dir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder. Muttasıl zamir ي harfi اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. مُتَوَفّ۪يكَ kelimesi اِنَّ ’nin haberidir. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur
رَافِعُكَ kelimesi atıf harfi وَ’la مُتَوَفّ۪يكَ ’ye matuftur. اِلَيَّ car mecruru رَافِعُكَ ’ye müteallıktır. مُطَهِّرُكَ kelimesi atıf harfi وَ ’la مُتَوَفّ۪يكَ ’ye matuftur.
الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl, من harf-i ceriyle birlikte مُطَهِّرُكَ ’ye müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا’dur. Îrabtan mahalli yoktur. كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
وَجَاعِلُ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوكَ فَوْقَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِۚ
وَ atıf harfidir. جَاعِلُ kelimesi مُتَوَفّ۪يكَ ’ye matuftur. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası اتَّبَعُوكَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
اتَّبَعُو damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur.
فَوْقَ mekân zarfı, جَاعِلُ’nun mahzuf ikinci mef’ûlun bihine müteallıktır. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ, muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُٓوا’dur. كَفَرُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و’ı fail olup mahallen merfûdur
اِلٰى يَوْمِ car mecruru جَاعِلُ ’ye müteallıktır. الْقِيٰمَةِ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
ثُمَّ اِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَاَحْكُمُ بَيْنَكُمْ ف۪يمَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَ
ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. اِلَيَّ car mecruru mahzuf mukaddem habere müteallıktır. مَرْجِعُكُمْ, muahhar mübtedadır. Muttasıl zamir كُمُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ atıf harfidir. اَحْكُمُ merfû muzaridir. Fail ise müstetir olup takdiri انا ’dir. بَيْنَ mekân zarfı, اَحْكُمُ fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
مَا müşterek ism-i mevsûl, ف۪ي harf-i ceriyle birlikte اَحْكُمُ fiiline müteallıktır. İsm-i mevsûlun sılası كُنْتُمْ ’un dahil olduğu isim cümlesidir. كُنْتُمْ ismini ref haberini nasb eder.
تُمْ muttasıl zamiri كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. ف۪يهِ car mecruru تَخْتَلِفُونَ fiiline müteallıktır. تَخْتَلِفُونَ fiili كُنْتُمْ ’un haberi olarak mahallen mansubtur.
تَخْتَلِفُونَ fiili sülâsî mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil iftiâl babındadır. Sülâsîsi خلف’dır. İftiâl babı fiile mutavaat (dönüşlülük), ittihaz (edinmek, bir şeyi kendisi için yapmak), müşareket (ortaklık), izhar (göstermek), ihtiyar (seçmek), talep ve çaba göstermek manaları katar. İfteale kalıbı hem soyut hem somut anlamlı fiiller için kullanılır.اِذْ قَالَ اللّٰهُ يَا ع۪يسٰٓى اِنّ۪ي مُتَوَفّ۪يكَ وَرَافِعُكَ اِلَيَّ وَمُطَهِّرُكَ مِنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَجَاعِلُ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوكَ فَوْقَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِلٰى يَوْمِ الْقِيٰمَةِۚ
Ayette îcâz-ı hazif sanatı vardır. Zaman zarfı اِذْ, takdiri اذكروا olan mahzuf fiile müteallıktır.
Muzâfun ileyh olan قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.
اِنّ۪ ile tekid edilmiş isim cümlesi formunda faide-i haber talebî kelam اِنّ۪ي مُتَوَفّ۪يكَ nidanın cevabıdır. رَافِعُكَ kelimesi مُتَوَفّ۪يكَ kelimesine matuftur. وَمُطَهِّرُكَ kelimesi de رَافِعُكَ’ye matuftur.
Mecrur mahaldeki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası كَفَرُوا , mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mevsûl, ism-i fail kalıbındaki مُطَهِّرُكَ’ye mütellıktır.
وَ ’la makabline atfedilmiş … وَجَاعِلُ الَّذ۪ينَ اتَّبَعُوكَ cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Ayetteki ikinci mevsûlün amili ism-i fail olan جَاعِلُ ’dur. جَاعِلُ’nun ikinci mef’ûlü mahzuftur. …فَوْقَ الَّذ۪ينَ bu mahzuf mef’ûle müteallıktır.
Her iki mevsûlün de sıla cümleleri müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Kâfirler ve de tâbi olanlar için zikredilen الَّذ۪ينَ ’ler arasında tam cinas vardır.
الَّذ۪ينَ - كَفَرُٓوا - اِلَيَّ kelimelerinin tekrarında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Mevsûllerde müphem yapıları nedeniyle tevcih sanatı vardır.
اتَّبَعُوكَ - كَفَرُٓوا kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
مُطَهِّرُكَ مِنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا cümlesinde küfredenlerin maddî/manevî pislikleri için bir istiare vardır. Müstearun minh; kir-necaset, müstearun leh küfürdür. Câmi’; zarar vermesi, fıtratı zedeleyip bozması, sevimsizlik, kerahettir. Kir, temizlenmediği takdirde sağlığı bozup bedeni hasta ettiği gibi imansızlık da giderilmezse insanın fıtratını bozar, onu manen hasta eder, helake sürükler. Burada müstarun minh ve müstearun leh zikredilmemiş, müstearun minhe ait bir şey zikredilmiştir. Meknî istiaredir. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
وَرَافِعُكَ اِلَيَّ [Seni katıma yükselteceğim.] Yani seni semaya yükselteceğim. Allah Teâlâ’nın Hz. İsa’yı kendisine izafe etmesi, ona şeref ve itibar bahşetmek içindir. Bu da sebebe isnaddır. Şerefli bir mekâna yükseltmeyi zatına isnad ederek ifade etmiştir. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
وَمُطَهِّرُكَ مِنَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا [Seni inkâr edenlerden arındıracağım.] Yani seni öldürmek isteyenlerin elinden kurtaracağım. Eğer bunu yapsalardı inkâr pisliğinin üstüne bir de bir peygamberi öldürme pisliğine bürüneceklerdi. Seni bundan arındırdım. Bir görüşe göre anlam şöyledir: Seni temizleyeceğim yani seni onlardan uzaklaştıracağım. Sen, onların küfrünü artık duymayacak ve görmeyeceksin. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)
ثُمَّ اِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ فَاَحْكُمُ بَيْنَكُمْ ف۪يمَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَ
ثُمَّ اِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ cümlesi, terahi ifade eden ثُمَّ harfi ile مُتَوَفّ۪يكَ ’ye atfedilmiştir.
Sübut ifade eden cümlede takdim-tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. اِلَيَّ mahzuf mukaddem habere müteallıktır. مَرْجِعُكُمْ muahhar mübtedadır. Bu takdim kasr ifade eder. Müsnedün ileyh, müsnede tahsis edilmiştir. Cümle faide-i haber talebî kelamdır.
Ayetin son cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber, ibtidaî kelamdır.
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَا ’nın sılası كاَن ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. كاَن ’nin haberinin muzari fiil cümlesi şeklinde gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Car mecrur ف۪يهِ önemine binaen amili olan تَخْتَلِفُونَ ’ye takdim edilmiştir. Bu, takdim-tehir sanatıdır.
Bu ayetteki bütün müsnedler fiil kalıbında değil, ism-i fail kalıbında gelmiştir. Dolayısıyla zamandan bağımsız bir ifade söz konusudur.
Hz. İsa'nın dünyaya gelişi gibi dünyadan ayrılışı da mucizevi bir şekilde olmuştur.
تَوَفّ۪ي’nın üç anlamı vardır: Öldürmek, uyutmak, özel bir konuma yükseltmek. (Müfredat) Bu nedenle tefsirlerde Hz. İsa’nın ölmeden önce yükseltildiği söylenmiştir. Öldükten sonra yükseltilmesi daha uygun gözükür. Kâfirlerin onu çarmıha gerip eziyet etmelerinden Allah’ın onu kurtardığı ifade edilmiştir. Ruh emanetini sahibine teslim ettiği için ölüme vefat denir.
İbni Abbas’ın ve onun görüşüne katılan Muhsin Demirci'ye göre Hz. İsa yeryüzünde ecelini tamamlayıp ruhunu Allah’a teslim etmiştir.
Teveffî kelimesi, bir şeyi tam ve noksansız olarak almak anlamına gelir. Allahu Teâlâ, insanlardan bir kısmının hatırına Allah’ın yükselttiği şeyin Hz. İsa’nın bedeni değil de ruhu olduğu fikrinin geleceğini bilince Hz. İsa’yı ruhu ve bedeniyle bir bütün olarak göğe yükselttiğine delalet etmesi için bu kelimeyi zikretmiştir. Cenab-ı Hakk’ın, “Onlar sana hiçbir şekilde zarar veremezler.” (Nisa Suresi, 113) ayeti de bu açıklamanın doğruluğunu gösterir. (Fahreddin er-Râzî)
“Teveffi” kelimesi, “vefa” masdarından alınmış olarak esas lügatta “ıstıfa” gibi tamamen kabz edip almaktır. Fakat ruh sahiplerine ve bilhassa insanla ilgili olduğu zaman vefat ettirmek yani eceline yetiştirip ruhunu almak manasında açık ve meşhurdur. Buna göre bir delil bulunmadıkça başka bir mana ile tevili caiz değildir. Fakat burada mekir manasıyla ilgisi bulunmak üzere Nisa Suresinde, “Onu öldürmediler ve asmadılar, fakat (öldürdükleri) kendilerine (İsa’ya) benzetildi.” (Nisa Suresi, 157) ayeti, onların Mesih Meryemoğlu İsa peygamberi öldüremediklerini ve asamadıklarını fakat şüpheye düşürüldüklerini açıkça beyan etmiş, Hz. Peygamberden de “İsa ölmedi, kıyamet gününden önce size dönecektir.” hadis-i şerifi de varid olmuş bulunduğundan, buradaki “Seni öldüreceğim.” kelimesinin, az çok zahir dışı bir mana ile tevil olunması gerekmiştir.
Teveffî, vefat manasınadır. Ancak mâbad (kendisinden sonras)ında atıf harfi olan (vav), ne beraberlik ne de tertip gerektirmiyeceğinden burada nükteli bir takdim ve tehir vardır. Ref’ (yükseltme) önce, teveffî (ölme) sonra olacaktır. Bu mana Katâde’den rivayet edilmiştir. Yani İsa o suikast sırasında Allah’a yükseltilmiş, onlar öldürüp astık zannetmişler, fakat ölmemiştir. Çünkü Allah, “Muhakkak Ben, seni öldüreceğim.” buyurmuştur. Müslümanlar arasında meşhur olan mana ve inanç da budur. Çünkü burada zahire aykırı denecek bir tevil yok demektir. Bizce bu tefsir ve inancın özeti şu demek olur: Allah’tan bir kelime olan ve Ruhu’l-Kudüs ile teyid edilmiş bulunan Mesih İsa’nın ruhu henüz kabz edilmemiştir. Ruhunun eceli gelmemiştir. Kelime daha Allah’a dönmemiştir. Onun daha dünyada göreceği işler vardır. Bu, bir ruhun bâki (ebedî) olmasıdır. Fakat Hıristiyanların dediği gibi uhrevî (ahirete ait), ebedî bir ruhun bâki olması da değildir, berzaha ait bir bekadır. Onun kıyametten önce eceli gelecek, vefat edecek, Azrail tarafından öldürülecektir. Ahirette de ölümden sonra bir ba’s (yeniden dirilme), bir ahiret hayatı olacaktır. İsa’nın ruhu alınmamış olunca İsa’nın Allah’a yükselişi, yerden kalkması yönündendir. Ortadan kalkan, Allah'a yükselip dönen odur. Bundan dolayı İsa’nın haberlerde gelen semaya yükselmesiyle Kur’an’da varid olan Allah’a yükselmesi durumunu birbirine karıştırmamak gerekir. Çünkü sema, ilâhî isimlerden değildir. Hristiyanlar, semaya Allah, Allah’a sema diyorlarsa da İslam’da caiz değildir. O halde “Seni kendime yükselteceğim.” ifadesinin “Seni semaya yükselteceğim.” diye tevil olunmaması gerekir. Zira İsa’nın Allah’a yükseltilen cismi, semaya yükseltilen de henüz öldürülmemiş olan ruhudur, diyebiliriz. (Elmalılı, Âşûr)
Muhammed b. Ahmed el- Endülüsî el-Kurtubî diyor ki: “Sahih olan görüşe göre Allah, İsa’yı (as) vefat ve uyku olmaksızın kaldırmıştır. Nitekim Hasan-ı Basrî, İbni Zeyd, Muhammed el-l’aberî’nin tercih ettiği görüş de budur. İbni Abbas’tan gelen sahih rivayet de böyledir.” (Ebüssuûd)
ثُمَّ اِلَيَّ مَرْجِعُكُمْ [Sonra dönüşünüz Bana olacak.] Yani ahirette dönüşünüz Bana olacak. فَاَحْكُمُ بَيْنَكُمْ ف۪يمَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَ [İşte o zaman ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda Ben hükmedeceğim.] Yani müminlere vaadimi, kâfirlere tehdidimi gerçekleştirerek hüküm vereceğim. Bir görüşe göre haklıları haksızlardan ayırarak bunu yapacağım. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)
Kıyamet günü yeniden hayata döndürülüp Bana geleceksiniz. Buradaki hasr (ancak Bana) ifadesi, vaad ve vaîdi (ceza vaadini) tekid içindir.
Ayetteki muhataplar, İsa ile ona uyanlar ve onu inkâr edenlerdir. Hepsinin muhatap alınması, müjde ve uyarı için daha etkili olması içindir. (Ebüssuûd)