اِنَّ مَثَلَ ع۪يسٰى عِنْدَ اللّٰهِ كَمَثَلِ اٰدَمَۜ خَلَقَهُ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ قَالَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنَّ | şüphesiz |
|
2 | مَثَلَ | durumu |
|
3 | عِيسَىٰ | Îsa’nın |
|
4 | عِنْدَ | yanında |
|
5 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
6 | كَمَثَلِ | durumu gibidir |
|
7 | ادَمَ | Adem’in |
|
8 | خَلَقَهُ | Onu yarattı |
|
9 | مِنْ | -tan |
|
10 | تُرَابٍ | toprak- |
|
11 | ثُمَّ | sonra |
|
12 | قَالَ | dedi ki |
|
13 | لَهُ | ona |
|
14 | كُنْ | Ol! |
|
15 | فَيَكُونُ | ve oldu |
|
Babasız doğmak bir beşere ilahlık kazandırsaydı bu Hz. İsa dan önce Hz. Adem’in hakkı olurdu. Adem’in ne annesi ne de babası vardı.
Hz. Îsâ’nın babasız olarak dünyaya gelmesi, Hıristiyanlığın teolojik esaslarını etkileyen ve mensupları arasında asırlar boyu şiddetli tartışmalara yol açan bir olay olma özelliğini korumuştur. Sûrenin nüzûl sebebi açıklanırken belirtildiği üzere, Necran heyetiyle Hz. Peygamber arasında hıristiyanların inanç esasları konusunda bir tartışma cereyan etmiş, bu tartışma sırasında heyettekilerden kimi Hz. Îsâ’dan “Tanrı’nın oğlu” kimi de “üçün üçüncüsü” şeklinde söz etmişlerdi. İşte bu heyete okunan ve hıristiyanların inançlarındaki yanlışlıkları ortaya koyup bu konulardaki gerçekleri haber veren yukarıdaki âyet-i kerîmelerden sonra burada, Hz. Îsâ’nın bir insan olduğuna ve ilâhî iradenin bu yönde olduğu bilindikten sonra onun babasız dünyaya gelmesinin yadırganacak bir husus olmaktan çıkması gerektiğine, Hz. Âdem örneğine değinilerek dikkat çekilmektedir. (Diyanet Kur’ân Yolu Tefsiri)
اِنَّ مَثَلَ ع۪يسٰى عِنْدَ اللّٰهِ كَمَثَلِ اٰدَمَۜ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. مَثَلَ kelimesi اِنَّ ’nin haberidir. ع۪يسٰى muzâfun ileyhtir. Elif üzere mukadder kesra ile mecrurdur.
عِنْدَ mekân zarfı, مَثَلَ’nin mahzuf haline müteallıktır. اللّٰهِ lafza-i celâli, muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
كَمَثَلِ car mecruru اِنَّ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. اٰدَمَ muzâfun ileyh olup gayrı munsarif olduğu için esre almamıştır.
خَلَقَهُ مِنْ تُرَابٍ ثُمَّ قَالَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
Fiil cümlesidir. خَلَقَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Muttasıl zamir هُ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubtur. مِنْ تُرَابٍ car mecruru خَلَقَ fiiline müteallıktır.
ثُمَّ atıf harfidir. قَالَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Mekulü’l-kavl cümlesindeki كُنْ tam fiildir. Nakıs fiil olması da caizdir. Emir fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت’dir. لَهُ car mecruru قَالَ fiiline müteallıktır. فَ istînâfiyyedir. يَكُونُ fiili mahzuf mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. Takdiri هو şeklindedir.
فَيَكُونُ [Oluverir.] Burada فَكَانَ (hemen oldu) ifadesi kullanılmamıştır. Çünkü فَيَكُونُ ifadesinin takdiri فَاِذًا هُوَ كَائِنٌ (Bir de bakarsın ki anında olur) şeklindedir ki bu ifade gelecek zaman için olduğu gibi şimdiki zaman için de uygundur. Bir görüşe göre كُنْ [ol] ifadesi nakıs fiil değil, tam fiildir. Çünkü olan şey anlaşılmaktadır. Sonra يَكُونُ [olur] demiştir. Böylece Allah Teâlâ’nın yarattığı her şey olur demektir. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)
اِنَّ مَثَلَ ع۪يسٰى عِنْدَ اللّٰهِ كَمَثَلِ اٰدَمَۜ خَلَقَهُ مِنْ تُرَابٍ
Ayet müstenefe olarak fasılla gelmiştir. اِنَّ ile tekid edilmiş faide-i haber talebî kelamdır.
Mütekellim Allah Teâlâ olduğu için lafza-i celâlin zikrinde tecrîd sanatı vardır.
Ayetteki teşbihte Hz. İsa’nın yaratılması Hz. Âdem’in yaratılmasına benzetilmiştir. Hz. İsa’nın yaratılması müşebbeh, Hz. Âdem’in yaratılması müşebbehün bihdir. Vech-i şebeh yaratılış şeklidir.
خَلَقَهُ مِنْ تُرَابٍ cümlesi fasılla gelmiş hal veya tefsiriyyedir. Müsbet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Bu ayette gaib zamire dönülmüştür. Bu iltifat sanatıdır.
Ayetteki تُرَابٍ [toprak] lafzı maksada uygun olarak gelmiştir. O da İsa’nın (as) yaratılma durumunun kolay olduğunu göstermektir. Çünkü تُرَابٍ lafzı, طِينَ [çamur] lafzından daha hafiftir. Zira طِينَ [çamur], “toprak” ve “su”dan oluşurken تُرَابٍ [toprak] tek bir unsurdur. (Dr. Mustafa Aydın, Arap Dili Belagatında Bedî‘ İlmi ve Sanatları)
Bu ayet-i kerimede Allah Teâlâ, İsa’dan (as) ulûhiyyeti men etmek istemektedir. Bu nedenle onun da Âdem (as) gibi topraktan yaratıldığını belirtmiştir. Bu kelamda toprak manasında olan تُرَابٍ kelimesini seçmiştir. Halbuki Kur’an-ı Kerim’in birçok yerinde Âdem’in (as) yaratılışından bahsederken toprak manasında طين kelimesini kullanmıştır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bediî İlmi)
Mazi fiilden sonra olayın zihinde daha kolay canlandırılabilmesi için muzari fiil gelmiştir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meanî İlmi)
Ayette تُرَابٍ kelimesinin طِينَ kelimesine tercih edilişi mürâât-ı nazîr sanatıdır.
İki peygamber de babasız yaratıldı. Hz. Âdem’in annesi de yoktu.
Kur’an’da geçen تُرَابٍ kelimesi de Kur’an’da geçen insanların diğer yaratılış malzemeleri gibi nekre olarak gelmiştir. Bu nekrelik onların bugün bilinenden farklı, bilinmeyen bir mana taşıdığına işaret olabilir.
[Allah katında İsa’nın durumu] yani İsa’nın sıra dışı hal ve durumu [Âdem’inki gibidir] onu (bir insandan da değil) [toprak’tan yaratmıştı.] Bu ifade, İsa’nın (as) Âdem’e (as) benzetildiği yönü izah etmektedir. Yani Âdem (as), ortada ne ana ne baba varken doğrudan topraktan yaratılmıştır, işte İsa’nın (as) durumu da budur. İsa (as), (insanların dünyaya gelişi konusunda) süregelen âdetin dışında bir şekilde var edilmiş olması açısından Âdem’e (as) benzetilmiştir ki bu iki peygamber bu konuda birbirine benzer durumdadır. Ayrıca hem babasız ve hem de anasız olarak yaratılmış olmak sadece babasız olarak yaratılmış olmaktan çok daha ilginç ve büyük bir mucizedir. Dolayısıyla burada ilginç olan daha ilginç olana, harikulade olan daha harikulade olana benzetilmiş; böylece benzetmenin hasım karşısında daha kesin sonuç vermesi ve şüpheye sebep olacak hususu daha etkili bir şekilde gidermesi hedeflenmiştir. Zira şüphe sahibi kimse, çok daha harikulade olana bakıp üzerinde nazar ettiği zaman bu benzetme onun için daha etkili olacaktır. (Keşşâf)
Burada İsa'nın doğumu ile Âdem'in yoktan yaradılışı arasındaki benzerlik ortaya konmakta, müphem ve mücmel kalan taraf izaha kavuşmaktadır. Âdem'in babasız ve annesiz olarak yaratıldığını kabul eden kimsenin, İsa (as)’ın babasız yaratıldığını inkâr etmesi akılla bağdaştırılamaz.
Allah Âdem'in kalıbını topraktan yaratmış, sonra onu beşer olarak inşa etmiştir. Nitekim;" Sonra onu başka bir yaratılışla inşa ettik (insan haline getirdik)" (Mü'minûn 23/14) buyurulur.
Veya bu ifade: ‘’Allah (cc), Âdem'i topraktan yaratmayı takdir ettikten sonra halketti’’ demektir.
Rivayete göre, Medine'ye gelen Necran heyeti, Resûlüllah'a
"- Sen, niçin bizim efendimize (Hazret-i İsa'ya) hakaret ediyorsun?" dediler.
Peygamberimiz (sav): "- Ben, ona ne diyorum ki? " Onlar:
"O, şüphesiz bir kuldur; diyorsun." Peygamberimiz :
"Evet, o, Allah'ın kulu ve Resulüdür; onu bakire ve kendini tamamen Allah yoluna vermiş olan Meryem'e ulaştırmıştır." dedi.
Bunun üzerine kızdılar ve:
“Sen hiç babasız insan gördün mü ? Şimdi sen, İsa'nın insanlardan babası olmadığını kabul ettiğine göre, onun babası Allah olmalıdır." dediler.
O zaman Peygamberimiz de:
"Âdem'in ne babası, ne de annesi vardı; ama bundan, onun Allah'ın oğlu olduğu sonucu çıkmaz. İşte İsa'nın durumu da böyledir." buyurdu. (Ebüssuûd, Fahreddin er-Râzî, Elmalı)
ثُمَّ قَالَ لَهُ كُنْ فَيَكُونُ
Makabline tertib ve terahi ifade eden ثُمَّ harfi ile atfedilen ayetin son cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan كُنْ, emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
فَيَكُونُ cümlesine dahil olan فَ istînâfiyyedir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Müspet muzari fiil sıygasındaki يَكُونُ mahzuf mübtedanın haberidir. Haber muzari fiil gelerek hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmiştir. Muzari fiil muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
كُنْ - يَكُونُ kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
[Onu (bir insandan da değil) topraktan yaratmıştı.] yani onu çamurdan bir beden olarak takdir edip düzenlemişti. [Sonra ona “ol!” demiş.] yani onu bir beşer olarak inşâ etmişti. Bu ifade tıpkı ثُمَّ اَنْشَأْنَاهُ خَلْقًا اٰخَرَۜ [Sonuçta onu başka bir mahluk olarak meydana getirdik. (Müminun Suresi, 14)] ayeti gibidir. فَيَكُونُ [O da anında olmaya başladı.] ifadesi, geçmişte durumun hikaye edilmesidir. (Keşşâf, Âşûr)
Allah Teâlâ Hazret-i Adem'in yaratılışının keyfiyeti hususunda birçok vecih zikretmiştir:
a) O, bu ayette de belirtildiği gibi topraktan yaratılmıştır.
b) O, sudan yaratılmıştır. Allah Teâlâ, [O, sudan bir beşer yaratıp da, onu soy sop haline getirendir] (Furkan, 54) buyurmuştur.
c) O, çamurdan yaratılmıştır. [Ki O, yarattığı her şeyi güzel yapan, insanı yaratmaya da çamurdan başlayandır. Sonra O, bunun zürriyetini hakir bir sudan meydana gelen nutfeden yapmıştır] (Secde, 7-8).
d) O, çamurdan elde edilmiş bir özden yaratılmıştır. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: [Andolsun, biz İnsanı çamurdan (süzülmüş) bir özden yarattık. Sonra onu, sarp ve sağlam bir karargâhta bir nutfe yaptık] (Mû'minun, 12-13).
e) O, cıvık bir çamurdan yaratılmıştır. Allah Teâlâ, [Andolsun ki biz onları, cıvık bir çamurdan yarattık] (Saffât, 11) buyurmuştur.
f) O, salsâl'dan, kuru bir çamurdan yaratılmıştır. [Andolsun, biz insanı kuru bir çamurdan, sûretlenmiş bir balçıktan yarattık] (Hicr, 26) buyurmuştur.
g) İnsan, "acele"den yaratılmıştır. "İnsanlar aceleden yaratılmıştır"(Enbiya, 37).
ı) Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: [Andolsun ki biz insanı, bir meşakkat içinde yarattık] (Beled, 4).
Hükemâ şöyle demiştir: Âdem'in topraktan yaratılması, birçok sebepten dolayıdır:
1- Mütevazı olsun diye.
2- Örtücü ve bağışlayıcı olsun diye...
3- Toprağa çok bağlı olsun diye.. Çünkü Hazret-i Âdem, yeryüzündekilere halife olmak için yaratılmıştır. Nitekim Cenab-ı Hak, [Muhakkak ki, ben, yeryüzünde bir halife yaratacağım] (Bakara. 30) buyurmuştur.
4- Allah Teâlâ kudretini izhar etmek istedi ve bundan dolayı, cisimlerin en çok ışık saçanı olan ateşten şeytanları yaratarak, onları dalaletin karanlıklarına müptela kıldı; cisimlerin en latifi olan havadan melekleri yaratarak, onlara son derece büyük güç ve kuvvet verdi; cisimlerin en kesifi olan topraktan Âdem (as)'i yarattı, sonra ona muhabbet, marifet, nur ve hidayet verdi; deniz sularının dalgalarından gökleri yaratıp, onu havaya asılı bıraktı.. İşte bütün bunları, bunların yaratılışı, Allahu Teâlâ'nın hiçbir şeye ihtiyacı olmaksızın Müdebbir ve hiçbir şeye başvurmaksızın da Hâlık olduğuna apaçık bir delil ve burhan olsun diye yaratmıştır.
5- İnsan şehvet, gazap ve ihtiras ateşini söndürsün diye topraktan yaratılmıştır. Çünkü bu tür ateşler, ancak toprak ile söner. İnsanın sudan yaratılışı ise kendisinde, eşyanın şekilleri tecelli edebilecek bir saflık ve arılıkta olsun diyedir.
Sonra Allah Teâlâ, yoğun olan latif olanla karışıp da çamur haline gelsin diye, suyla toprağı birbirine katmıştır. Bu, [Ben muhakkak çamurdan bir insan yaratıcıyım] (Sad. 7) ayetinin ifade ettiği husustur.
Hak Teâlâ dördüncü mertebede, [Andolsun, biz insanı çamurdan (süzülmüş) bir sülâleden yarattık] (Mü'minun, 12) buyurmuştur. Buradaki sülâle kelimesi, ism-i mef'ûl manasındadır. Çünkü "sülâle", çamurun cüzlerinin en latif ve iyi kısmından süzülüp, alınmış olandır.
Sonra Cenab-ı Hak, altıncı mertebede, insan için şu üç nevî sıfatı zikretmiştir:
a) O, salsâldandır. Salsâl: Hareket ettirildiği zaman içinden ses veren çömlek gibi, çın çın ses çıkaran kuru şey demektir.
b) Hame'dendir. Hame, bir müddet su içinde kalıp, rengi siyahlaşan şey demektir.
c) Kokusu değişmiş olandır. Nitekim Cenab-ı Allah, [İşte yiyeceğine, içeceğine bak, henüz bozulmamıştır] (Bakara, 259) buyurmuştur.
Hazret-i Âdem'in yaratılışıyla ilgili zikredilmiş olan ayetlerin arasını te'lîf etmek için söylenebilecek olan sözün hepsi budur. (Fahreddin er-Râzî)
(Fahreddin er-Râzî)