Âl-i İmrân Sûresi 76. Ayet

بَلٰى مَنْ اَوْفٰى بِعَهْدِه۪ وَاتَّقٰى فَاِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّق۪ينَ  ...

Hayır! (Gerçek, onların dediği değil.) Kim sözünü yerine getirir ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, şüphesiz Allah da sakınanları sever.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 بَلَىٰ Hayır
2 مَنْ kim
3 أَوْفَىٰ yerine getirir و ف ي
4 بِعَهْدِهِ sözünü ع ه د
5 وَاتَّقَىٰ ve (günahtan) korunursa و ق ي
6 فَإِنَّ şüphesiz
7 اللَّهَ Allah (da)
8 يُحِبُّ sever ح ب ب
9 الْمُتَّقِينَ korunanları و ق ي
 

Verilen söze bağlılıkta olsun diğer konularda olsun fark etmez; ilişki her şeyden önce Allah ile ilişkidir. Bu ilişkide Allah’ın rızası düşünülür, O’nun öfkesinden sakınılır, rızası elde edilmeye çalışılır. 

Ahlâkın temeli menfaat değildir. 

Toplumun anlayışı da değildir. 

Yürürlükteki şartların gereği hiç değildir. 

Çünkü toplum da sapıtabilir, doğru yoldan ayrılabilir. Yanlış değerler toplumda revaç bulabilir. Buna göre bireyin kendisine dayandığı gibi toplumun da kendisine dayanması ve cemiyette değişmez değerlerin olması gerekir. Sonra bu değerlerin, değişmezliğinin yanında daha yüce bir kaynaktan gelmeleri lâzımdır. 

İnsanların seviyelerinden ve değişmekte olan hayat şartlarından daha yüce bir kaynaktan alınmalıdır. Onun içindir ki, değerlerin ve ilkelerin Allah’tan alınması gerekir. Allah’ın razı olduğu ahlâkın benimsenmesi, onun rızasını elde etme çabası ve takva bilincine varma temeline oturmalıdır.

İşte İslâm bununla insanlığın sürekli olarak yeryüzü değerlerinden daha yüce değerlere yükselmesini, bu üstün, yüce, değişmez ufuktan değer yargılarını ve ilkelerini almasını garanti etmektedir. (Fizilal’il Kur’ân)

 

بَلٰى مَنْ اَوْفٰى بِعَهْدِه۪ وَاتَّقٰى فَاِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّق۪ينَ


بَلٰى  nefyi iptal için gelen cevap harfidir.  بَلٰى  ; soru olumsuz, cevap olumlu olduğunda, cevap cümlesinin başına getirilen tasdik edatıdır. Yani olumsuz soruya verilen olumlu cevaba has bir edattır ve olumsuz soru cümleleri ile olumsuz cümlelerin anlamını olumluya çevirir. (Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi) Abdullah Hacıbekiroğlu)

مَنْ  şart ismidir. Mübteda olarak mahallen merfûdur.  اَوْفٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. مَنْ ’in haberi olarak mahallen merfûdur. Aynı zamanda şart fiilidir. Faili müstetir هُو  zamiridir. 

بِعَهْدِه۪  car mecruru  اَوْفٰى  fiiline müteallıktır. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  وَ  atıf harfidir.  اتَّقٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir  هُو  zamiridir.   

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir, ismini nasb haberini ref eder.

ٱللَّهَ  lafza-i celâli  إِنَّ ’nin ismidir.  يُحِبُّ  fiili  إِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. Faili müstetir olup takdiri  هُو ’dir.  الْمُتَّق۪ينَ  mef’ûlun bihtir. Nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler  ي  ile nasb olurlar.

الْمُتَّق۪ينَ  sülâsi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i failidir.

یُحِبُّ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  حبب ’dir. İf’al babı fiile, ta’diye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

Burada  اَوْفٰى  [vefa gösterdi.] anlamındadır. Ancak Hicaz lehçesinde  اَوْفٰى , Necid lehçesinde  وَفَى  fiili kullanılır.  بَلٰى  [Hayır!] ifadesiyle önceki ayette bulunan cümleye cevap verilmiştir. Yani durum Yahudilerin söylediği gibi değildir. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)
 

بَلٰى مَنْ اَوْفٰى بِعَهْدِه۪ وَاتَّقٰى فَاِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّق۪ينَ


Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Cümle şart üslubunda, haberî isnaddır.

Şart cümlesi ve aynı zamanda  مَنْ ’in haberi  اَوْفٰى بِعَهْدِه۪  müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.  وَاتَّقٰى , aynı üslupta makabline matuftur. 

فَ  karînesiyle gelen cevap cümlesi  اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الْمُتَّق۪ينَ  faide-i haber talebî kelamdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması teberrük, telezzüz ve muhabbet duyguları uyandırmak içindir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için cümledeki lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.

Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmektedir. Ayrıca muzari fiil olayı zihinde canlandırmayı sağlayarak muhatabı etkiler. Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla, sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. 

Şartın cevabı, mesel tarikinde tezyîl olarak ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Öncesinde konusu geçen meselin vuku bulmasından bağımsız olarak, ara vermeden başka bir ifadeye yer verilmesidir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.

اتَّقٰى - الْمُتَّق۪ينَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

[Muhakkak ki Allah takva sahiplerini sever.] Ahde vefalı olmak takvalı olmaktır. Lazım söylenmiş, melzum kastedilmiştir. Lazım-melzum alakasıyla mecaz-ı mürseldir.

الْمُتَّق۪ينَ  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

"Ey iman edenler!" şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut - Belagat)

Bu ayet, Yahudilerin reddettiklerini ispat eder. Daha açık bir deyişle onlar, kendi dinlerinden olmasa da başkasının haklarından sorumludurlar. Bu istînâf cümlesi, "hayır!" kelimesiyle zımnen bildirilen manayı açıklar. Ayet, her işin temelinin takva olduğunu vurgular. Bu takva, ahde vefayı, vacipleri ifâyı, yasaklardan sakınmayı ve diğer hususları kapsar. (Ebüssuûd)

بِعَهْدِه۪  kelimesindeki zamir yüce Allah’a racidir. Allah lafzı ise "Onlar bile bile Allah'a karşı yalan söylemektedirler" ayetinde geçmiş idi. (Dolayısıyla zamir ona râci olabilir). Bunun emaneti ödeyen, küfürden, hainlikten ve ahdi bozmaktan sakınan kimseye ait olması da mümkündür. "Ahd" ise faile ve mef'ûle de izafe olunabilen bir masdardır. (Kurtubî)