Âl-i İmrân Sûresi 89. Ayet

اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ وَاَصْلَحُوا فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ  ...

Ancak bundan sonra tövbe edip kendilerini düzeltenler müstesnadır. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 إِلَّا dışında
2 الَّذِينَ kimseler
3 تَابُوا tevbe eden ت و ب
4 مِنْ
5 بَعْدِ sonra ب ع د
6 ذَٰلِكَ ondan
7 وَأَصْلَحُوا ve uslananlar ص ل ح
8 فَإِنَّ çünkü
9 اللَّهَ Allah
10 غَفُورٌ çok bağışlayan غ ف ر
11 رَحِيمٌ çok esirgeyendir ر ح م
 

İslâm’da günah işleyenlere bir daha dönüşü olmayan bir yola girmiş ve tamamıyla dışlanmış insanlar olarak bakılmadığı ve yüce Allah’ın –işledikleri günahın ağırlığı ne olursa olsun– kullarına karşı ne kadar bağışlayıcı ve merhametli olduğu bu âyette çok açık bir biçimde ifade edilmiştir.

86-88. âyetlerde tasvir edilen günah ve cezadan sonra “tövbe” kapısının hâlâ açık olduğunun belirtilmesi, müslümanlara insanlar arası ilişkilerde de bağışlama ve hoşgörünün yaygınlaştırılmasında başkalarına örnek olma ödevini yüklemektedir. Şu var ki büyük günahı işleyen kişilere tövbe kapısının açılması zâhiren pişmanlık belirtmelerinin istenmesi demek değildir. Nitekim âyette “Ama bundan sonra tövbe edip kendilerini düzeltenler başka” buyurulmuş ve tövbenin samimi olduğunun iyi davranışlarla ortaya konması istenmiştir. Buna göre beşerî ilişkilerde de kusurlu tarafın bağışlanma ve hoşgörülme beklentisi içine girerken kendisine düşen vecîbeleri ihmal etmemesi, kuru kuruya bir özür dileme ile yetinmeyip duyduğu üzüntü ve pişmanlığı hal ve hareketleriyle ortaya koyması gerekir. (Fizilal’il Kur’ân)

 

اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ وَاَصْلَحُوا فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ

 

اِلَّا istisna harfidir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl olan  الَّذ۪ينَ, müstesna olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası  تَابُوا  cümlesidir. Îrabtan mahalli yoktur.  تَابُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.  مِنْ بَعْدِ  car mecruru  تَابُوا  fiiline müteallıktır. 

مِنْ بَعْدِ  car mecruru  تَابُوا  fiiline müteallıktır.  ذا  işaret ismi olup sükun üzere mebni mahallen mecrur, muzâfun ileyhtir.  ل  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

وَ  atıf harfidir.  اَصْلَحُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

فَ   ta’liliyyedir.  اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  اللّٰهَ  lafza-i celâli  إِنَّ ’nin ismidir.  غَفُورٌ  kelimesi  إِنَّ ’nin haberidir.  رَح۪يمٌ  ise ikinci haberdir.

 

اِلَّا الَّذ۪ينَ تَابُوا مِنْ بَعْدِ ذٰلِكَ وَاَصْلَحُوا


Ayet önceki ayettekilerden istisna edilenleri bildirmektedir. Müstesna olan has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ’nin sıla cümlesi müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. İsm-i mevsûlde tevcih sanatı vardır.

Veciz ifade amacıyla gelen  بَعْدِ ذٰلِكَ  izafetindeki işaret isminde istiare vardır.  ذٰلِكَ  ile duruma işaret edilmiştir. Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî bir şey için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

وَاَصْلَحُوا  cümlesi makabline tezayüf nedeniyle atfedilmiştir.

“Ancak o kimseler ki tövbe ettiler.” sözü kasr-ı sıfat ale’l mevsûftur. 

“Muhakkak ki Allah çok merhametli ve affedicidir.” lazımdır, onları da affedecek ve cennetine koyacaktır manası melzumdur. Lâzım-melzûm alakasıyla mecaz-ı mürseldir.

[Ancak bundan sonra tevbe edenler] Yani inkârlarından tövbe edenler ve kendilerine tâbi olanların aldatmaları ve azdırmaları sebebiyle bozdukları işleri düzeltenler müstesnadır. اغوي, bozmak demektir. Doğru yola geri döndürmek ise اَصْلَحُ’tır. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)

 

 فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ


Ayetin son cümlesine dahil olan  فَ, ta’liliyyedir.

اِنَّ  ile tekid edilmiş faide-i haber talebî kelamdır. İsim cümlesi sübut ifade eder.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnayı ve kemâl sıfatları bünyesinde toplayan lafza-i celâlle marife olması tazim ve telezzüz içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde cümlede lafza-i celâlin zikri tecrîd sanatıdır. اِنَّ , غَفُورٌ ’nin birinci, رَح۪يمٌ  ikinci haberidir.

Allah’ın  غَفُورٌ ve  رَح۪يمٌ  sıfatlarının tenvinli gelişi bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder. Haber olan iki vasfın aralarında  و  olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir. 

غَفُورٌ -  رَح۪يمٌ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf  sanatıdır.

Ayetin fasılası olan bu cümle mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.

تَابُوا - غَفُورٌ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.