اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بَعْدَ ا۪يمَانِهِمْ ثُمَّ ازْدَادُوا كُفْراً لَنْ تُقْبَلَ تَوْبَتُهُمْۚ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الضَّٓالُّونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | إِنَّ | şüphesiz |
|
2 | الَّذِينَ | onlar ki |
|
3 | كَفَرُوا | inkar ettiler |
|
4 | بَعْدَ | sonra |
|
5 | إِيمَانِهِمْ | inandıktan |
|
6 | ثُمَّ | sonra |
|
7 | ازْدَادُوا | arttı |
|
8 | كُفْرًا | inkarları |
|
9 | لَنْ |
|
|
10 | تُقْبَلَ | kabul edilmeyecektir |
|
11 | تَوْبَتُهُمْ | onların tevbeleri |
|
12 | وَأُولَٰئِكَ | ve işte |
|
13 | هُمُ | onlar |
|
14 | الضَّالُّونَ | sapıkların ta kendileridir |
|
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بَعْدَ ا۪يمَانِهِمْ ثُمَّ ازْدَادُوا كُفْراً لَنْ تُقْبَلَ تَوْبَتُهُمْۚ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. الَّذ۪ينَ cemi müzekker has ism-i mevsûl, اِنَّ ’nin ismi olarak mahallen mansubtur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا۟’dur. Îrabtan mahalli yoktur.
كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. بَعْدَ zaman zarfı, كَفَرُوا fiiline müteallıktır. ا۪يمَانِهِمْ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. Muttasıl zamir هِمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
ثُمَّ tertip ve terahi ifade eden atıf harfidir. ازْدَادُوا fiili sılaya atfedilmiştir. Damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
لَنْ تُقْبَلَ تَوْبَتُهُمْۚ cümlesi اِنَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur. لَنْ muzariyi nasb ederek manasını olumsuz istikbale çeviren tekid harfidir. تُقْبَلَ meçhul mebni muzari fiildir. تَوْبَتُهُمْ naibi- fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
ثُمَّ ازْدَادُوا كُفْرًا [İnkârları iyice pekişenlerin…] Bunlar Hz. Musa ve Tevrat’a iman ettikten sonra Hz. İsa ve İncil’i inkâr eden ve daha sonra Hz. Peygamberi ve Kur’an’ı inkâr ederek küfürlerini pekiştiren Yahudiler veya peygamber olarak gönderilmeden önce kendisine iman ettikleri halde Hz. Peygamberi inkâr eden ve daha sonra bu tutumlarında ısrar edip sürekli olarak O’nu kötülemek, O’na düşmanlık etmek, O’na verdikleri sözden dönmek, müminleri yoldan çıkarmak, O’na iman etmekten alıkoymak ve inen ayetlerle alay etmek suretiyle inkârlarını pekiştiren Yahudilerdir. (Keşşâf)
وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الضَّٓالُّونَ
اِنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا بَعْدَ ا۪يمَانِهِمْ ثُمَّ ازْدَادُوا كُفْراً لَنْ تُقْبَلَ تَوْبَتُهُمْۚ
İstînâf cümlesidir, fasılla gelmiştir. اِنَّ ile tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkarî kelamdır.
اِنَّ’nin isminin ism-i mevsûlle gelmesi bahsedilen kişilerin bilinen bir grup olduğunu belirtmesi yanında bu kişilere tahkir ifade eder.
Müphem yapısı nedeniyle tevcih ihtiva eden mevsûlün sılası olan كَفَرُوا بَعْدَ ا۪يمَانِهِمْ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Akabindeki aynı üslupla gelen ازْدَادُوا كُفْرًا cümlesi sılaya ثُمَّ ile atfedilmiştir. كُفْرًا temyizdir. Temyiz ıtnâb babındandır.
Cümlenin müsnedi لَنْ تُقْبَلَ تَوْبَتُهُمْۚ , faide-i haber talebî kelamdır. Menfi fiil cümlesi formunda gelmiştir. Müsnedin muzari fiil cümlesi formunda gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm, ayrıca zem makamı olduğu için istimrar ifade eder.
كَفَرُوا - كُفْرًا kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları, كَفَرُوا - ا۪يمَانِهِمْ kelimeleri arasında ise tıbâk-ı îcab sanatı vardır.
Küfrün artması, istiaredir. İmandan sonra küfre dönmek bir şeyin miktarının artmasına benzetilmiştir. Câmi’; ısrar, devam ve artıştır.
ازْدَادُوا كُفْرًا [İnkârları iyice pekişenlerin…] Bunlar Hz. Musa ve Tevrat’a iman ettikten sonra Hz. İsa ve İncil’i inkâr eden ve daha sonra Hz. Peygamberi ve Kur’an’ı inkâr ederek küfürlerini pekiştiren Yahudiler veya peygamber olarak gönderilmeden önce kendisine iman ettikleri halde Hz. Peygamberi inkâr eden ve daha sonra bu tutumlarında ısrar edip sürekli olarak O’nu kötülemek, O’na düşmanlık etmek, O’na verdikleri sözden dönmek, müminleri yoldan çıkarmak, O’na iman etmekten alıkoymak ve inen ayetlerle alay etmek suretiyle inkârlarını pekiştiren Yahudilerdir. (Keşşâf)
لَنْ تُقْبَلَ تَوْبَتُهُمْۚ [Onların tövbeleri kabul edilmeyecektir.] Hasan-ı Basrî şöyle demiştir: Yani gönderilmeden önce Hz. Peygambere iman etmeleri kabul edilmez. Bir başka tefsire göre: “Ümitsizliğe düştüklerinde iman etmeleri kabul edilmez.” Yüce Allah şöyle buyurmuştur: [Bizim azabımızı gördüklerinde iman etmeleri onlara fayda vermez. (Mümin Suresi, 85)] Başka bir görüş ise şöyledir: Göstermelik olarak ettikleri tövbe kabul edilmez. Çünkü onlar bu tövbelerinde samimi değillerdir. Bunun delili ayetin devamında “Onlar sapkın olanlardır.” yani kalpleri önceki sapkınlıkları üzere kalanlardır buyurulmasıdır. Bu Abdullah b. Abbas’ın görüşüdür. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)
وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الضَّٓالُّونَ
Haber cümlesine matuf olan وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الضَّٓالُّونَ cümlesi ise fasıl zamiri ve haberin tarifi ile tekid edilmiş isim cümlesi olup faide-i haber inkarî kelamdır. İsme isnad edilmiş bu isim cümlesi sübut ifade eder.
İsim cümlesindeki müsned olan ism-i fail الضَّٓالُّونَ, istimrara delalet eder.
Müsnedin ال takısıyla marife olarak gelmesi tahsis ifade eder. Müsned, müsnedün ileyhe kasretmiştir. Kasr-ı mevsûf ale’s sıfattır.
الضَّٓالُّونَ - كَفَرُوا kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
كَفَرُوا ‘da irsâd sanatı vardır. Ayetin sonunda كُفْر anlamca benzeri olan الضَّٓالُّونَ zikredilmiştir.
[İşte onlar sapkınların ta kendileridir.] Yani onlar sapkınlıkları üzere kalanlardır. Bir görüşe göre onlar bu tövbe ile umdukları sevabı kaybedenlerdir. (Ömer Nesefî, et-Teysîr fi’t Tefsîr)