قُلْ صَدَقَ اللّٰهُ فَاتَّبِعُوا مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفاًۜ وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | قُلْ | de ki |
|
2 | صَدَقَ | doğru söyledi |
|
3 | اللَّهُ | Allah |
|
4 | فَاتَّبِعُوا | öyle ise uyun |
|
5 | مِلَّةَ | dinine |
|
6 | إِبْرَاهِيمَ | İbrahim |
|
7 | حَنِيفًا | hanif (Allah’ı birleyici) olarak |
|
8 | وَمَا | (O) değil |
|
9 | كَانَ | idi |
|
10 | مِنَ | -dan |
|
11 | الْمُشْرِكِينَ | ortak koşanlar- |
|
De ki: "Allah doğruyu söylemiştir. Öyle ise, hanîf olan İbrâhim’in dinine uyunuz. O müşriklerden değildi."
“Allah doğruyu söylemiştir” ifadesi, Kur’ân’da anlatılanların Hz. Muhammed’in sözü olmayıp Allah kelâmı olduğuna ve yahudilerin yalan söylediklerine işaret eder. Çünkü birbirine zıt iki haberden biri doğru ise diğeri mutlaka yalandır. Dolayısıyla burada Allah’ın doğru söylediği bildirilince yahudilerin yalan söyledikleri kendiliğinden ortaya çıkmış olmaktadır.
“İbrâhim’in dini” diye çevrilen “milletü İbrâhîm” tamlaması, Hz. İbrâhim’e bildirilmiş olan ve bütün peygamberler tarafından benimsenip tebliğ edilmiş bulunan ilâhî ve değişmez ilkeleri, mesajları, topyekün bir inanç sistemini ifade eder. Bu da Hz. Muhammed’in yeni bir din uydurmadığı, aksine ona vahyedilen Kur’ân’ın bütün hak dinlerde var olduğu halde unutulmuş veya tahrif edilmiş bulunan evrensel ilkeleri içerdiği ve bu bakımdan onun geçmiş peygamberlerin bir devamı olduğu fikrini vurgular.
Nitekim Bakara sûresinin 135. âyetinde müslümanlara hitap edilerek “Biz hanîf olan İbrâhim’in dinine uyarız” demeleri emredildiği gibi burada da “Hanîf olan İbrâhim’in dinine uyunuz” buyurularak, Hz. Muhammed’in getirdiği din ile Hz. İbrâhim’in getirdiği din arasında temelde bir fark bulunmadığı, bunların aynı ilâhî gerçekleri içerdiği belirtilmektedir (hanîf kelimesinin anlamı için bk. Bakara 2/135). (Kur’ân Yolu, Diyanet Tefsiri)
قُلْ صَدَقَ اللّٰهُ فَاتَّبِعُوا مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفاًۜ
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir olup takdiri أنت’dir. Hitap Resulullah (sav)’e yöneliktir. (Mahmut Sâfî)
Mekulü’l-kavl صَدَقَ اللّٰهُ ’dır. قُلْ fiilinin mef’ûlün bihi olup mahallen mansubtur. صَدَقَ fetha üzere mebni mazi fiildir. اللّٰهُ lafza-i celâli, fail olup lafzen merfûdur.
فَ fasihadır. اتَّبِعُوا fiili نَ ‘un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. مِلَّةَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubtur. Aynı zamanda muzâftır. اِبْرٰه۪يمَ muzâfun ileyh olup gayrı munsarif olduğu için esre almamıştır. Cer alameti fethadır.
حَن۪يفًا kelimesi اِبْرٰه۪يمَ ’in hali olarak fetha ile mansubtur. حَن۪يفًا sıfat-ı müşebbehedir.
وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ
وَ atıf harfidir. مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. كَانَ nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder. كَانَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri هو zamiridir.
مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ car mecruru كَانَ ’nin mahzuf haberine müteallıktır. Cer alameti ى harfidir. Çünkü cemi müzekker salimler harfle îrablanırlar.
الْمُشْرِك۪ينَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
قُلْ صَدَقَ اللّٰهُ فَاتَّبِعُوا مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفاًۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayette muhatap, Hz. Peygamberdir. Emir üslubunda talebî inşaî isnad olan cümlede mekulü’l-kavl, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mekulü’l-kavle matuf olan فَاتَّبِعُوا مِلَّةَ اِبْرٰه۪يمَ حَن۪يفًاۜ cümlesi de emir üslubunda talebî inşaî isnaddır. حَن۪يفًاۜ hal olarak mansubtur. Hal ıtnâb babındandır.
[De ki Allah doğru söylemiştir.] sözünde Yahudilerin yalan söylediğine tariz vardır. Allah’ın indirdiği hükümlerde doğru söylediği kesin olarak sabit olduğu gibi Yahudilerin de yalancı kimseler olduğu gerçeği de kesinleşmiştir.
Hanif, eğriden doğruya yönelmeyi ifade eder. Ebu Hanife’nin ismi de buradan gelir.
[İbrahim’in dini] nisbetli kinayedir, İslam demektir.
[İbrahim’in dini] izafeti; muzâfın ve muzâfın ileyhin şanını bildirir.
[İbrahim’in dinine uyun] emri istila, irşad, tehdit bildirir. Vasıtalı kinayedir. ‘’İbrahim’in dinini şu anda ben tebliğ ediyorum, benim dediklerime tâbi olun’’ demektir. (Medine Balcı, Dergâhu’l Kur’an)
[De ki: Doğruyu (siz değil) Allah söylemektedir…] ifadesi, onların yalan söylediklerine tarizde bulunmakta olup “İndirdiği ayette Allah doğru söylemekte, siz ise yalan söylemektesiniz.” demektir. [Öyleyse İbrahim’in dinine uyun] ki o, Muhammed ve O’nunla birlikte olanların mensup oldukları İslam dinidir. Siz de o dine tâbi olun ki amaçlarınıza ulaşmak için sizi Allah’ın kitabını tahrife mecbur eden; sizi, Allah’ın İbrahim ve tâbilerine helal kıldığı lezzetli yiyecekleri haram kılmaya zorlayan, din ve dünyanızı bozmaya sürükleyen Yahudilikten kurtulasınız. (Keşşâf, Âşûr)
وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ
وَ 'la حَن۪يفًاۜ ’e atfedilen وَمَا كَانَ مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ cümlesi de haldir. Olumsuz كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. كَانَ ,مِنَ الْمُشْرِك۪ينَ’nin mahzuf haberine müteallıktır.
مَا كَانَ’li olumsuz sıygalar gerçekleşmesi aklen caiz olmayan umumi olumsuzluk için kullanılır. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefasir, 3/79)
حَن۪يفًاۜ - الْمُشْرِك۪ينَ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır.
Bu cümle, Yahudilerin Allah'a (cc) ortak koştuklarına açık bir tariz ve İbrahim (as) ile onlar arasında dinî bir bağ olmadığına da sarih bir beyandır. Bundan amaç, Hz.Peygamber’in usulde İbrahim (as)’ın dininde olduğunu vurgulamaktır. Çünkü İbrahim (as)’da, yalnız tevhide ve Allah'tan başka bütün mabûdlardan uzak durmaya çağırıyordu. (Ebüssuûd, Fahreddin er-Râzî)