Rûm Sûresi 57. Ayet

فَيَوْمَئِذٍ لَا يَنْفَعُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَعْذِرَتُهُمْ وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ  ...

O gün zulmedenlere mazeretleri fayda sağlamaz, Allah’ı razı edecek amelleri işleme istekleri de kabul edilmez.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 فَيَوْمَئِذٍ artık o gün
2 لَا asla
3 يَنْفَعُ fayda vermez ن ف ع
4 الَّذِينَ kimselere
5 ظَلَمُوا zulmetmiş olan(lara) ظ ل م
6 مَعْذِرَتُهُمْ mazeretleri ع ذ ر
7 وَلَا ve ne de
8 هُمْ onlardan
9 يُسْتَعْتَبُونَ rıza talebetmeleri istenir ع ت ب
 

Kıyamet koptuğunda günaha saplanmış olanların ancak kısa bir süre kaldıklarını söyleyeceklerinin belirtildiği 55. âyette nerede kaldıklarıyla ilgili bir açıklama bulunmadığı için, burada, dünyada veya kabirlerde geçirdikleri ya da dünyanın sona ermesiyle haşir günü (öldükten sonra dirilme vakti) arasında geçen sürenin kastedilmiş olabileceği (Zemahşerî, III, 208) yorumları yapılmıştır. 56. âyetin “fakat siz onu tanımıyordunuz” şeklinde çevrilen son cümlesi lafza uygun olarak “fakat siz bilmiyordunuz, anlamıyordunuz” şeklinde de tercüme edilebilir; meâlde “siz onu onaylamıyordunuz” tarzındaki izahlar esas alınmıştır (meselâ bk. Fîrûzâbâdî, V, 54). “Siz onu yalanladığınız ve alaya aldığınız için çabucak gelmesini istiyordunuz” tarzındaki yorum da (Şevkânî, IV, 266) bu mânayı desteklemektedir. 58. âyette Kur’an’da insanlar için her türlü örneğin verilmiş olduğu ifade edilirken, Allah’ın varlığı, birliği, Kur’an’ın Allah katından geldiği, insanların öldükten sonra diriltilerek hesaba çekilecekleri hususunda inkârcılara hiçbir mazeret bırakmayacak açıklıkta kanıtlar getirildiği ve uyarılara yer verildiği, bundan sonra inkârcılıkta direnmenin katı bir inattan başka bir şey olmadığı ve Hz. Peygamber’e hiçbir kusur izâfe edilemeyeceği anlatılmış olmaktadır (Râzî, XXV, 137-138).

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 328
 

فَيَوْمَئِذٍ لَا يَنْفَعُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَعْذِرَتُهُمْ وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ

 

Fiil cümlesidir.  فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَوْمَ  zaman zarfı,  إذ  için muzâftır.  يَنْفَعُ  fiiline müteallıktır. إذ  mahzuf cümleye muzâftır. Kelimenin sonundaki tenvin mahzuf muzâfun ileyhten ivazdır.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَنْفَعُ  damme ile merfû muzari fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası ظَلَمُوا 'dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

ظَلَمُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. مَعْذِرَتُهُمْ  kelimesi  يَنْفَعُ  fiilinin faili olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen merfûdur. 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  يُنْظَرُونَ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

يُسْتَعْتَبُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû meçhul muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı naib-i fail olarak mahallen merfûdur.

يُسْتَعْتَبُونَ  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  عتب ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.

 

فَيَوْمَئِذٍ لَا يَنْفَعُ الَّذ۪ينَ ظَلَمُوا مَعْذِرَتُهُمْ

 

Ayet, atıf harfi  فَ  ile 55. ayetteki  يقسم المجرمون  cümlesine atfedilmiştir. Menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Zaman zarfı  يَوْمَئِذٍ  önemine binaen amili olan  لَا يَنْفَعُ  fiiline takdim edilmiştir. 

يَوْمَئِذٍ ‘nin sonundaki tenvin takdir edilen muzâfun ileyh cümlesinden ivazdır. Cümlenin takdiri … يوم إذ تقوم الساعة لا ينفع  (Kıyamet koptuğu gün fayda vermez.) şeklindedir. Muzâfun ileyh cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

يَنْفَعُ  fiilinin mef’ûlü konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ‘nin sılası  ظَلَمُوا , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Mazi sıygasında gelmesi sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir. 

مَعْذِرَتُهُمْ  izafeti,  لَا يَنْفَعُ  fiilinin muahhar failidir. Mef’ûlün faile siyaktaki önemine binaen yapılan takdimi, îcâz-ı hazif sanatıdır.


  وَلَا هُمْ يُسْتَعْتَبُونَ

 

Atıfla gelen son cümle mübteda ve haberden müteşekkildir. 

Hükümde ortaklık sebebiyle  وَ ’la makabline, yani … لا ينفع  cümlesine atfedilmiştir. Sübut ve istimrar ifade eden menfî isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Takdim edilmiş müsnedün ileyhten önce nefy harfinin gelmesi tahsis ifade etmiştir. Ayrıca müsnedin muzari fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve zem makamı olması sebebiyle de istimrar ifade eder. Muzari fiildeki tecessüm özelliği sayesinde olay muhatabın muhayyilesinde canlanır. Bu da konunun daha iyi kavranmasına yardımcı olur.

Müsnedün ileyhin nefyden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması durumunda bu takdim kesinlikle tahsis ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

يُسْتَعْتَبُونَ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûreti İbrahim, s. 127)

Kur’an-ı Kerim’de  tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.

Müsnedin muzari fiil olarak gelmesi, belli bir zamanda hudûsu ifade eder. Ayrıca muzari fiil cümlesi, hem hudûs hem de gelecek zaman ifadesi sebebiyle teceddüt (fiilde yenilenme/tekrarlanma) ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Sülasisi  عْتَبُ  olan  يُسْتَعْتَبُونَ  fiili,  استفعال  babındadır. Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.

Yani, Onlardan, العيتاب  (el-İtab, vazgeçme) istenmeyecektir demektir. İtâb, kınama ve azarın giderilmesi demektir. Yani, "suçlarını silecek olan tövbe, onlardan istenmeyecek; zira artık o tövbe onlardan kabul edilmeyecektir" demektir. (Fahrettin er-Râzî)