وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۜ وَلَئِنْ جِئْتَهُمْ بِاٰيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُبْطِلُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَقَدْ | ve andolsun |
|
2 | ضَرَبْنَا | biz anlattık |
|
3 | لِلنَّاسِ | insanlara |
|
4 | فِي |
|
|
5 | هَٰذَا | bu |
|
6 | الْقُرْانِ | Kur’an’da |
|
7 | مِنْ |
|
|
8 | كُلِّ | her çeşit |
|
9 | مَثَلٍ | misali ile |
|
10 | وَلَئِنْ | ve eğer |
|
11 | جِئْتَهُمْ | onlara getirsen |
|
12 | بِايَةٍ | bir ayet |
|
13 | لَيَقُولَنَّ | derler |
|
14 | الَّذِينَ | kimseler |
|
15 | كَفَرُوا | inkar edenler |
|
16 | إِنْ | değil(siniz) |
|
17 | أَنْتُمْ | siz |
|
18 | إِلَّا | başka |
|
19 | مُبْطِلُونَ | iptal edenler(den) |
|
Kıyamet koptuğunda günaha saplanmış olanların ancak kısa bir süre kaldıklarını söyleyeceklerinin belirtildiği 55. âyette nerede kaldıklarıyla ilgili bir açıklama bulunmadığı için, burada, dünyada veya kabirlerde geçirdikleri ya da dünyanın sona ermesiyle haşir günü (öldükten sonra dirilme vakti) arasında geçen sürenin kastedilmiş olabileceği (Zemahşerî, III, 208) yorumları yapılmıştır. 56. âyetin “fakat siz onu tanımıyordunuz” şeklinde çevrilen son cümlesi lafza uygun olarak “fakat siz bilmiyordunuz, anlamıyordunuz” şeklinde de tercüme edilebilir; meâlde “siz onu onaylamıyordunuz” tarzındaki izahlar esas alınmıştır (meselâ bk. Fîrûzâbâdî, V, 54). “Siz onu yalanladığınız ve alaya aldığınız için çabucak gelmesini istiyordunuz” tarzındaki yorum da (Şevkânî, IV, 266) bu mânayı desteklemektedir. 58. âyette Kur’an’da insanlar için her türlü örneğin verilmiş olduğu ifade edilirken, Allah’ın varlığı, birliği, Kur’an’ın Allah katından geldiği, insanların öldükten sonra diriltilerek hesaba çekilecekleri hususunda inkârcılara hiçbir mazeret bırakmayacak açıklıkta kanıtlar getirildiği ve uyarılara yer verildiği, bundan sonra inkârcılıkta direnmenin katı bir inattan başka bir şey olmadığı ve Hz. Peygamber’e hiçbir kusur izâfe edilemeyeceği anlatılmış olmaktadır (Râzî, XXV, 137-138).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 328
وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۜ
وَ istînâfiyyedir. لَ mukadder kasemin cevabına gelen muvattie harfidir. قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder.
ضَرَبْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir نَٓا fail olarak mahallen merfûdur.
لِلنَّاسِ car mecruru ضَرَبْنَا fiiline mütealliktir.
ف۪ي هٰذَا car mecruru ضَرَبْنَا fiiline mütealliktir. الْقُرْاٰنِ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مِنْ كُلِّ car mecruru ضَرَبْنَا fiiline mütealliktir. مَثَلٍ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَلَئِنْ جِئْتَهُمْ بِاٰيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُبْطِلُونَ
وَ atıf harfidir. لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir. إِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder.
جِئْتَهُمْ şart fiili olup, sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تُمْ fail olarak mahallen merfûdur. بِاٰيَةٍ car mecruru mahzuf hale müteallıktır.
وَ atıf harfidir. لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.
يَقُولَنَّ fiilinin sonundaki nun, tekid ifade eden nûn-u sakiledir. يَقُولَنَّ fetha üzere mebni muzari fiildir.
Tekid nunları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذٖينَ , fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlün sılası كَفَرُٓوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
كَفَرُٓوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُبْطِلُونَ ‘dur. يَقُولَنَّ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنْ nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. Munfasıl zamir اَنْتُمْ mübteda olarak mahallen merfûdur.
اِلَّا hasr edatıdır. مُبْطِلُونَ haber olup ref alameti وَ ’dır. Cemi müzekker kelimeler harfle îrablanır.
مُبْطِلُونَ sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan i’fal babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ مِنْ كُلِّ مَثَلٍۜ
وَ , istînâfiyyedir. لَ , cümlenin, mahzuf bir kasemin cevabı olduğunun işaretidir. Kasem cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte terkip, kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.
Mahzuf kasem ve قَدْ ile tekid edilmiş cevap cümlesi olan … وَلَقَدْ ضَرَبْنَا لِلنَّاسِ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
ضَرَبْنَا fiilnin azamet zamirine isnadı, tazim ifade eder.
الْقُرْاٰنِ , işaret isminden bedel veya atf-ı beyan olarak ıtnâb sanatıdır.
Kur’an’a هٰذَا ile işaret edilmesi önemine dikkat çekmek ve tazim içindir.
مَثَلٍۜ ‘deki tenvin, kesret ve nev ifade eder.
ف۪ي هٰذَا الْقُرْاٰنِ ibaresindeki ف۪ي harfinde istiare-i tebeiyye vardır. ف۪ي harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla الْقُرْاٰنِ , içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada ف۪ي harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü الْقُرْاٰنِ , hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Mübalağa için bu üslup kullanılmıştır.
Cenab-ı Hakk’ın bu ifadesi, mazeretlerin kabul edilmeyeceğine, gerekli miktarın çok çok üstünde olan inzârın yapıldığına, peygamberde herhangi bir kusur bulunmadığına bir işarettir. (Fahreddin er-Râzî)
وَلَئِنْ جِئْتَهُمْ بِاٰيَةٍ لَيَقُولَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُبْطِلُونَ
Ayetin atıfla gelen ikinci cümlesi önceki kasem cümlesine matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında lafzen ve manen ittifak vardır.
Mahzuf kasemin cevap cümlesidir. لَ , mahzuf kasem cümlesine işaret eden lam-ı muvattie, إنْ şart harfidir. Ayet, kasem üslubunda gayrı talebî inşâ cümlesidir. Kasem cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Şart cümlesi olan جِئْتَهُمْ بِاٰيَةٍ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
بِاٰيَةٍ ‘deki tenvin herhangi bir manasında adet ifade eder.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 88.)
إنْ şart harfi, maziyi muzariye çevirir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 106.)
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
لَيَقُولَنَّ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا cümlesi mahzuf kasemin cevabıdır. Şart cümlesinin cevabı kasemin cevabının delaletiyle hazf edilmiştir. Şartın cevabının hazfi, îcaz-ı hazif sanatıdır.
Kasem cümlesinin mahzuf olduğu durumda, vurgu kasem cevabına yapıldığından kasem cümlesi telaffuzda terk edilir. Kasem cümlesini oluşturan kasem fiili, kasem edatı ve kasem edilen isim üçü birlikte hazf edilir. Fakat kasemin varlığı kasem cevabından anlaşılmaktadır. Bu form, Kur’an'da sıkça kullanılmıştır. (Nihat Tarı, Arap Dilinde Kasem Formları ve Kur’an-ı Kerim’e Özgü “La Uksimu” Formu ile İlgili Tartışmalar)
Fail konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası كَفَرُٓوا şeklinde mazi fiil sıygasında gelerek sebata, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
لَيَقُولَنَّ kelimesinin sonundaki nûn-u sakile ve baştaki لَ harfi; kâfirlerin böyle söyleyeceklerinin kesin olduğunu belirtmektedir.
يَقُولَنَّ fiilinin mekulü’l-kavli olan اِنْ اَنْتُمْ اِلَّا مُبْطِلُونَ , kasrla tekid edilmiş isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır. Nefy harfi اِنْ ve istisna edatı اِلَّا ile oluşan kasr mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı mevsuf ale’s-sıfattır. اَنْتُمْ mevsuf/maksûr, مُبْطِلُونَ sıfat/maksûrun aleyhtir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
كَفَرُٓوا - مُبْطِلُونَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı sanatı vardır.
وَلَئِنْ جِئْتَهُمْ ifadesinde, zamirin müfred getirilmesinde, اِنْ اَنْتُمْ ifadesinde de çoğul getirilişinde şöyle bir incelik bulunmaktadır: Cenab-ı Hak sanki, “Ey habibim, Sen, bütün peygamberlerin getirdiği her türlü mucizeyi ve getirilmesi mümkün olan şeyi getirsen, onlar yine de, “Ey risalet iddiasında bulunanlar, sizin hepiniz yalancı ve müzevirsiniz...” diyeceklerdir” demek istemiştir. (Fahreddin er-Râzî)