فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ وَلَا يَسْتَخِفَّنَّكَ الَّذ۪ينَ لَا يُوقِنُونَ
İfade akışı incelendiğinde 59. âyette “ilimden nasibi olmayanlar” diye sözü edilenlerden maksadın zihniyet açısından câhil, gözünün önündeki gerçekleri ve delilleri görmezden gelme inadını sürdüren kimseler olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumdaki kimselerin kalpleri mühürlenmiştir; yani hakikatlere kulak vermemekte direnmeleri ve iradelerini kötü yolda kullanmaları sebebiyle ilâhî yardımdan mahrum edilmişler, kendi bağnazlıklarıyla başbaşa bırakılmışlardır (Zemahşerî, III, 209).
Sûre, sabrı ve inkârcılara karşı Allah’a güvenmeyi telkin eden vurgulu bir ifadeyle son bulmaktadır. 60. âyette Resûl-i Ekrem’e ve onun şahsında müminlere teselli ve moral verilmekte, aynı zamanda şartlardan etkilenmeksizin kendi çizgilerinde yürümeleri istenmektedir. Âyetin son cümlesi “İmana çağrı görevini aynı titizlikle sürdür, seni etkilemelerine fırsat verme, zihnine şüphe sokmalarına veya seni küçümsemelerine izin verme; onların tavırları seni üzüntüye, tedirginlik veya telâşa düşürmesin” gibi mânalarla açıklanmıştır. Bu âyetlerin Hz. Peygamber’in Medine’ye hicret için fikrî hazırlık yaptığı sıralarda indiği dikkate alınarak, burada, şartlar yeterince olgunlaşmadan hareket edilmemesi yönünde bir uyarının bulunduğu da düşünülebilir (Derveze, VI, 308).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 328-329فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ
Fiil cümlesidir. فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri; إن قال الكافرون ذلك (Kâfirler böyle söylerse) şeklindedir.
اصْبِرْ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri انت ’dir.
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.
وَعْدَ kelimesi اِنَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubdur. اللّٰهِ lafza-i celâli muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. حَقٌّ kelimesi اِنَّ ’nin haberi olup lafzen merfûdur.
وَلَا يَسْتَخِفَّنَّكَ الَّذ۪ينَ لَا يُوقِنُونَ
وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَسْتَخِفَّنَّكَ fetha üzere mebni muzari fiildir. Fiilinin sonundaki nun, tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Faili müstetir olup takdiri هُو ’dir. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
Tekid nunları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ , fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası لَا يُوقِنُونَ ‘dir. Îrabdan mahalli yoktur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُوقِنُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و 'ı fail olarak mahallen merfûdur.
يَسْتَخِفَّنَّكَ fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi خفف ’dir.
Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamlar katar.
يُوقِنُونَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi يقن ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
فَاصْبِرْ اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ
فَ , takdiri إن قال الكافرون ذلك (Kâfirler böyle söylerse) olan mahzuf şartın cevabının başına gelmiş rabıta harfidir.
Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Cevap cümlesi olan فَاصْبِرْ , emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Bu takdire göre mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.
Ta’liliyye olarak fasılla gelen اِنَّ وَعْدَ اللّٰهِ حَقٌّ cümlesi, اِنَّ ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi olup faide-i haber inkârî kelamdır.
Müsnedün ileyh olan وَعْدَ اللّٰهِ , veciz anlatım kastına binaen, izafetle gelmiştir.
Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ ve isim cümlesi nedeniyle çok muhkem/sağlam cümlelerdir.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
وَعْدَ kelimesinin Allah lafzına izafeti, vaade dikkat çekip önemini vurgulamak ve tazim içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهُ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
[Sen şimdi sabret. Şüphe yok ki Allah'ın vaadi haktır], yani "Senin doğruluğun ortaya çıkacaktır" beyanı ile Hazret-i Peygamber 'in kalbini takviye ve teselli etmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
وَلَا يَسْتَخِفَّنَّكَ الَّذ۪ينَ لَا يُوقِنُونَ
Cümle atıf harfi وَ ‘la فَاصْبِرْ cümlesine atfedilmiştir. Nehiy üslubunda talebî inşâî isnaddır.
يَسْتَخِفَّنَّكَ fiilinin faili konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan لَا يُوقِنُونَ , menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam formunda gelmesi cümleye, hudûs ve teceddüt anlamları katmıştır. Ayrıca muzari fiilde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek dikkatini artıran tecessüm özelliği vardır.
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması o kimselerin bilinen kimseler olduğunu belirtmenin yanında, tahkir ifade eder.
يَسْتَخِفَّنَّكَ fiilinin sonundaki نّ , tekid ifade eden nunu sakiledir. Sülasisi خفف olan يَسْتَخِفَّنَّكَ fiili, استفعال babındadır. Tekid nunları bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
Kur’an’daki bütün surelerde olduğu gibi bu surenin de son ayeti, hüsn-i intihâ sanatının güzel bir örneğidir.
Surenin bütün ayetlerinin fasılalarındaki وَ - نَ , يْ - نَ harflerinin meydana getirdiği lüzum ma la yelzem, okuyanın dikkatinden kaçmayacak son derece latif, bedî’ sanattır.
Surenin son ayetinde hüsn-i intihâ sanatı vardır. Bu sanatta mütekellim sözünü makama ve girişe uygun güzel bir şekilde tamamlar. Kur’ân’daki sûrelerin sonu bu sanatın en güzel örnekleridir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Bedî’ İlmi)
Kati iman beslememekte olanlar, sakın seni (sabırsızlıkla) hafifliğe götürmesinler” (Rum, 60) ifadesi, Hz. Peygamber (sav)’in, insanları imana davet etmesinin gerekli ve şart olduğuna bir işarettir. Çünkü, eğer o susmuş olsaydı, o zaman kâfirler, “O, fikri tutarsız ve sebatı olmayan bir kimsedir” diyeceklerdi. Doğruyu en iyi bilen Allah'tır, dönüş O’nadır, hamd alemlerin Rabbi olan Allah’a; salâtü selâm da, peygamberlerin seyyidine, âline, ashabına ve hepsine olsun. (Fahreddin er-Râzî)
Bu kelam-ı kerîm, zahiri itibarıyla her ne kadar kâfirleri Peygamberimizi gevşekliğe sevk etmekten men etmek anlamını ifade ediyorsa da kinaye yoluyla Peygamberimizin, onların bu hareketlerinden etkilenmemesini ve onların fitnesine düşmemesini emir buyurmaktadır. Nitekim ["Bir kavme olan öfkeniz, sizi adaletsizliğe sevk etmesin."] (Maide/8) ayeti de bu kabildendir. (Ebüssuûd)