Lokman Sûresi 10. Ayet

خَلَقَ السَّمٰوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَهَا وَاَلْقٰى فِي الْاَرْضِ رَوَاسِيَ اَنْ تَم۪يدَ بِكُمْ وَبَثَّ ف۪يهَا مِنْ كُلِّ دَٓابَّةٍۜ وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَر۪يمٍ  ...

Allah, gökleri görebileceğiniz direkler olmaksızın yarattı. Yeryüzüne de, sizi sarsmasın diye sabit dağlar yerleştirdi ve orada her türlü canlıyı yaydı. Gökten de yağmur indirip orada her türden güzel ve faydalı bitki bitirdik.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 خَلَقَ yarattı خ ل ق
2 السَّمَاوَاتِ gökleri س م و
3 بِغَيْرِ olmadan غ ي ر
4 عَمَدٍ bir direk ع م د
5 تَرَوْنَهَا görebildiğiniz ر ا ي
6 وَأَلْقَىٰ ve attı ل ق ي
7 فِي
8 الْأَرْضِ yere ا ر ض
9 رَوَاسِيَ sağlam ve yüksek dağlar ر س و
10 أَنْ diye
11 تَمِيدَ sarsar م ي د
12 بِكُمْ sizi
13 وَبَثَّ ve yaydı ب ث ث
14 فِيهَا orada
15 مِنْ
16 كُلِّ her çeşit ك ل ل
17 دَابَّةٍ canlıyı د ب ب
18 وَأَنْزَلْنَا ve indirdik ن ز ل
19 مِنَ -ten
20 السَّمَاءِ gök- س م و
21 مَاءً bir su م و ه
22 فَأَنْبَتْنَا ve bitirdik ن ب ت
23 فِيهَا orada
24 مِنْ -ten
25 كُلِّ her ك ل ل
26 زَوْجٍ çift- ز و ج
27 كَرِيمٍ güzel (bitkiler) ك ر م
 

خَلَقَ السَّمٰوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَهَا 

 

Fiil cümlesidir.  خَلَقَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. 

السَّمٰوَاتِ  mef’ûlun bih olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır. 

بِغَيْرِ  car mecruru  سَّمٰوَاتِ  mahzuf haline mütealliktir.  عَمَدٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  تَرَوْنَهَا  cümlesi  عَمَدٍ in sıfatı olarak mahallen mecrurdur.

Ayet-i kerimede geçen  عَمَدٍ  lafzı direk manasında olan  عِمَاد  kelimesinin çoğuludur. (Celâleyn Tefsiri)

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir. Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَرَوْنَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هَا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur

 

 وَاَلْقٰى فِي الْاَرْضِ رَوَاسِيَ اَنْ تَم۪يدَ بِكُمْ وَبَثَّ ف۪يهَا مِنْ كُلِّ دَٓابَّةٍۜ

 

Ayet, atıf harfi وَ ’la  خَلَقَ ya matuftur. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَلْقٰى  elif üzere mukadder fetha ile mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.

فِي الْاَرْضِ  car mecruru  اَلْقٰى  fiiline mütealliktir.  رَوَاسِيَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

اَنْ  ve masdar-ı müevvel mef’ûlun lieclih olarak mahallen mansubdur. Muzâf mahzuftur. Takdiri,  خشية أن تميد (bitip tükenmesinden korkarak) şeklindedir. 

Fiilin oluş sebebini bildiren mef’ûldür. “Mef’ûlün lieclihi” veya “Mef’ûlün min eclihi” de denir. Mef’ûlün leh mansubdur. Fiile, “neden, niçin?” soruları sorularak bulunur.

Türkçede “için, -den dolayı sebebiyle, -sın diye, ta ki zira, maksadıyla, uğruna” gibi manalara gelir. Mef’ûlün leh fiilinin önüne geçebilir.

2 tür kullanımı vardır: 1) Harf-i cersiz kullanımı. 2) Harf-i cerli kullanımı

Harf-i cersiz olması için şu şartlar gereklidir:

a. Mef’ûlün leh, cümledeki fiilin masdarı dışında bir masdar olmalıdır.

b. Nekre (belirsiz) olmalıdır.

c. Mef’ûlün leh olacak masdarın (iç duygularımızı ifade ettiğimiz, “saygı göstermek, küçümsemek, korkmak, bilmek, bilmemek” gibi) kalbî fiillerden olması gerekir.

d. Fiilin faili ile mef’ûlün faili aynı olmalıdır.

e. Fiilin oluş zamanı ile mef’ûlün lehin oluş zamanı aynı olmalıdır.

Not: Mef’ûlün lehin harf-i cersiz kullanılabilmesi için yukarıdaki 5 şartın beraber bulunması gerekir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

تَم۪يدَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  هى’dir.  بِكُمْ  car mecruru  تَم۪يدَ  fiiline mütealliktir.  بَثَّ  fiili atıf harfi  وَ ’la  اَلْقٰى  fiiline matuftur. 

بَثَّ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir.  ف۪يهَا  car mecruru  بَثَّ  fiiline mütealliktir.  مِنْ  ba’diyyedir.  مِنْ كُلِّ  car mecruru  بَثَّ  fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.  دَٓابَّةٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  

اَلْقٰى  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  لقي ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), ta’riz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

 

وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَر۪يمٍ

 

Ayet atıf harfi  وَ ’la  اَلْقٰى ya matuftur. 

اَنْزَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. مِنَ السَّمَٓاءِ  car mecruru  اَنْزَلْنَا  fiiline mütealliktir.  مَٓاءً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَنْبَتْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. ف۪يهَا  car mecruru  اَنْبَتْنَا  fiiline mütealliktir.  مِنْ  ba’diyyedir. 

مِنْ كُلِّ  car mecruru  اَنْبَتْنَا  fiiline mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır.  زَوْجٍ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.  كَر۪يمٍ  kelimesi  زَوْجٍ nin sıfatı olup mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَنْزَلْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  نزل ’dir. 

اَنْبَتْنَا  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  نبت ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), ta’riz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

 

خَلَقَ السَّمٰوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ تَرَوْنَهَا

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107) 

تَرَوْنَهَا  cümlesi  عَمَدٍ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari sıyga fiile teceddüt, istimrar ve tecessüm ifadeleri katmıştır.

عَمَدٍ’deki tenvin nev ifade eder.

[Onları görüyorsunuz] cümlesindeki zamir, göklere aittir. Bu, insanların gökyüzünü direksiz görmelerini, [direkler olmaksızın] sözüne delil getirmektir. Nitekim sen, arkadaşına; “Beni görüyorsun, ne kılıcım ne mızrağım var!” dersin. Şayet  تَرَوْنَهَا  [Onları görüyorsunuz] ifadesinin îrabdan mahalli yoktur; çünkü istînâf cümlesidir veya  عَمَدٍ  kelimesinin sıfatı olarak mahallen mecrur olup, görülen direkler olmaksızın yani “Allah Teâlâ o gökleri görülmeyen direklerle dikti.” demektir. Bu, Allah Teâlâ gökleri kudretiyle tutuyor, demektir. (Keşşâf)

Ayetteki  تَرَوْنَهَا  hususunda şu iki izah yapılmıştır:

1) Buradaki zamir, göklere râcîdir. Buna göre mana, “kendisini” gördüğünüz o gökler bir direk üzerinde değildir. Sizler onları işte böylece direksiz olarak görmektesiniz, şeklindedir.

2) Bu zamir, “direk” kelimesine râcîdir. Buna göre mana, “Görünmeyen direkler olsa bile sizin görebileceğiniz direkler olmaksızın…” şeklindedir. Binaenaleyh bütün bunlar Allahu Teâlâ'nın kudret ve iradesiyledir. (Fahreddin er-Râzî) 

Bu kelamın içeriği, Allah'ın, sonsuz kudret demek olan izzetine ve sonsuz olan hikmetine delil gösterilmektedir ve yine bu kelam, tevhid temelini hazırlamaktadır; bunu açıklamaktadır; ortak koşmak fikrini de tamamen çürütmekte ve şirk ehlini susturmaktadır. (Ebüssuûd)


 وَاَلْقٰى فِي الْاَرْضِ رَوَاسِيَ اَنْ تَم۪يدَ بِكُمْ وَبَثَّ ف۪يهَا مِنْ كُلِّ دَٓابَّةٍۜ

 

Ayetin ikinci cümlesi  وَ ’la …خَلَقَ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur olan  فِي الْاَرْضِ , konudaki önemine binaen mef’ûl olan  رَبُّكُمْ ’e takdim edilmiştir.

Masdar harfi  اَنْ ve akabindeki  تَم۪يدَ بِكُمْ  cümlesi, masdar teviliyle mef’ûlun lieclihtir. Müspet muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.

Makabline matuf olan  وَبَثَّ ف۪يهَا مِنْ كُلِّ دَٓابَّةٍۜ  cümlesi de atfedildiği cümle gibi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

دَٓابَّةٍ ’deki tenvin kesret ve nev içindir.

بَثَّ  fiiline müteallik olan  مِنْ كُلِّ دَٓابَّةٍۜ deki  مِنْ , teb’iz manasındadır.

السَّمٰوَاتِ - الْاَرْضَ  arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

الْاَرْضِ - رَوَاسِيَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Burada  اَنْ تَم۪يدَ بِكُمْ (sizi sarsar diye) ibaresi Allah'ın insan üzerindeki nimetleri ve rahmeti açıklanmak istendiği için zikredilmiştir. Bu, surenin başında zikredilen  هدى ورحمة (hidayet ve rahmet) ibaresiyle de irtibatlıdır. Çünkü insanların arzın üzerinde sallanmaması da Allah'ın onlara olan rahmetinin bir göstergesidir.

جِبال  yerine  رَوَاسِيَ  kelimesinin tercih edilmesi, bu kelimenin ifade ettiği sabit olma manası dolayısıyladır. Bu mana  جِبال  kelimesinde yoktur. Bu dağların kıyamet gününde yıkılıp yok olmasından bahsedilirken de  رَوَاسِيَ  kelimesi kullanılmamıştır. Aksine böyle yerlerde جِبال  kelimesi tercih edilmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, Lokman Suresi 10, c. 2, s. 402)

  

وَاَنْزَلْنَا مِنَ السَّمَٓاءِ مَٓاءً فَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَر۪يمٍ

 

… وَاَلْقٰى فِي  cümlesine matuf olan cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  مِنَ السَّمَٓاءِ, mef’ûl olan  مَٓاءً ’ye konudaki önemine binaen takdim edilmiştir.

Aynı üslupta gelen  فَاَنْبَتْنَا ف۪يهَا مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَر۪يمٍ  cümlesi, atıf harfi  فَ  ile makabline atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. 

Ayette cümleler mazi fiil sıygasında gelerek hudûs, sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. (Vakafat, s. 107)

اَنْزَلْنَا - اَنْبَتْنَا  fiilleri, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Burada iltifat yoluyla indirmek fiili  أَنْزَلْنَا  şeklinde Allah Teâlâ'ya ait zamire isnad edilmiştir. Bu da insan için suyun önemli olması sebebiyledir.

Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)

مَٓاءً deki tenvin kesret ve tazim,  زَوْجٍ ’deki tenvin kesret ve nev ifade eder.

زَوْجٍ  için sıfat olan  كَر۪يمٍ, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.

كَر۪يمٍ , sıfat-ı müşebbehe kalıbında gelmiştir.

Sıfat-ı müşebbehe; “benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde, sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

سَّمَٓاءِ - سَّمٰوَاتِ  kelimeleri arasında iştikak cinası,  سَّمَٓاءِ -  مَٓاءً  kelimeleri arasında ise cinas-ı nakıs ve her iki gruptaki kelimeler arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

خَلَقَ /Yarattı - اَلْقٰى /Attı - بَثَّ /Yaydı şeklinde III. şahıs kipi fiillerden sonra (gökten indirdik) şeklinde I. çoğul kipinin kullanılarak III. şahıstan I. şahsa dönüş (iltifat) yapılmıştır. Bu, Allah'ın şanını yücelt­meyi ve nimet elde etme makamının hakkını tam vermeyi ifade eder. Bu da edebî sanatlardandır. (Sâbûnî, Safvetu’t Tefasir, Ruhu’l Beyan)

Tefsîru'l Kebîr'de şöyle yazılıdır: Suyun indirilmesi her yerde çok görülen ve her zaman tekrarlanan açık bir nimettir. Bu sebeple Allah Teâlâ insanın kendi nimetlerine şükretmesi için ve böylece Allah’ın ona olan rahmetinin artması için, onun dikkatini çekerek bu fiili açıkça kendisine isnad etmiştir. 

Âşûr ise şöyle demiştir: Gaibden mütekkellime iltifat, insanlar için çok tekrarlanan bu nimetin önemi sebebiyledir.

Ayetteki  مِنْ كُلِّ زَوْجٍ كَر۪يمٍ [her çeşitten değerli bitkiler] ifadesi “her çeşitten kalitesi üstün, iyiliği ve faydası çok anlamında olup  زَوْجٍ  lafzı da burada sınıf, cins, çeşit, tür, grup anlamına gelir. Bunu da Allah Teâlâ’nın  وَكُنتُمۡ أَزۡوَ ٰ⁠جا ثَلَـٰثَة  [Sizler üç gruba ayrılmış olacaksınız. (Vakıa Suresi, 7)]  وَءَاخَرُ مِن شَكۡلِهِۦۤ أَزۡوَ ٰ⁠جٌ  [Ve buna benzer başka cinsten (azap). (Sad Suresi, 58)] ayetlerinde dile getirdiğini belirtmektedir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, Lokman Suresi 10, c. 2, s. 403)