Lokman Sûresi 11. Ayet

هٰذَا خَلْقُ اللّٰهِ فَاَرُون۪ي مَاذَا خَلَقَ الَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ۜ بَلِ الظَّالِمُونَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ۟  ...

İşte Allah’ın yarattıkları! Haydi, Allah’ı bırakıp da taptıklarınızın yarattığını bana gösterin! Hayır, zalimler açık bir sapıklık içindedirler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 هَٰذَا işte bunlar
2 خَلْقُ yarattıklarıdır خ ل ق
3 اللَّهِ Allah’ın
4 فَأَرُونِي gösterin bana ر ا ي
5 مَاذَا ne?
6 خَلَقَ yarattı خ ل ق
7 الَّذِينَ kimseler
8 مِنْ
9 دُونِهِ O’ndan başka د و ن
10 بَلِ doğrusu
11 الظَّالِمُونَ o zalimler ظ ل م
12 فِي içindedirler
13 ضَلَالٍ bir sapıklık ض ل ل
14 مُبِينٍ açık ب ي ن
 

هٰذَا خَلْقُ اللّٰهِ فَاَرُون۪ي مَاذَا خَلَقَ الَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ۜ 

 

İsim cümlesidir. İşaret ismi  هٰذَا mübteda olarak mahallen merfûdur. خَلْقُ اللّٰهِ mübtedanın  haberi olup lafzen merfûdur.  اللّٰهِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

فَ  mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir. Takdiri, إن كنتم صادقين في دعواكم عبادة غير الله فأروني (Allah'tan başkasına kulluk etme davanızda sadıksanız bana gösterin) şeklindedir.

اَرُون۪ي  fiili  نَ ’un hazfıyla mebni emir fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Sonundaki  نِ  vikayedir. Mütekellim zamiri  ي  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

İstifham ismi  مَاذَا  amili  خَلَقَ nın mukaddem mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. خَلَقَ الَّذ۪ينَ  cümlesi  اَرُون۪ي nin ikinci mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.   

خَلَقَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl, fail olarak mahallen merfûdur.  مِنْ دُونِه۪ۜ  car mecruru mahzuf sılaya mütealliktir. Muttasıl zamir  هُ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

اَرُون۪ي  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  رأي ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), ta’riz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.

 

بَلِ الظَّالِمُونَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ۟

 

بَلْ  idrâb ve atıf harfidir.Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna idrâb denir.  “Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki” anlamlarını ifade eder. 

Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:

1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir. 

2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi, bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

الظَّالِمُونَ  mübteda olup ref alameti  و dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır. ف۪ي ضَلَالٍ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. مُب۪ينٍ۟  kelimesi  ضَلَالٍ in sıfatı olup kesra ile mecrurdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar  2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مُب۪ينٍ۟  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

هٰذَا خَلْقُ اللّٰهِ 

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Bu ayette  هٰذَا  ile yaratılmışlara işaret edilmiştir. Müsnedün ileyhin ism-i işaret olarak gelmesi, işaret edilene tazim ifade etmek içindir. Böylece  açıklamanın önemine dikkat çekilmiştir. İşaret isimlerinde tecessüm özelliği vardır.

Allah lafzına muzaf olması  خَلْقُ  için tazim ve teşriftir. Müsned, ism-i celâle muzâf olması sebebiyle tazim kazanmıştır. Bu; aynı zamanda müsnedün ileyhin de tazimini ifade eder.

Bütün cinslere işaret eden masdar veznindeki  خَلْقُ nun Allah'a izafe edilmesi, bu yaratmanın bütün kemâl vasıflara sahip olduğu ve her türlü noksanlıktan uzak olduğu manasını kazandırır.

Masdarlarla yapılan niteleme ve betimlemelerin anlamlarında mübalağa vardır. (Şerîf er- Râdî, Kur'an Mecazları) 

خَلْقُ ’nun, ism-i mevsûl yerine masdarla gelmesi, masdara isnad alakasıyla mecâz-ı mürseldir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

İşaret isminde istiare vardır. Bilindiği gibi işaret ismi, mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücûdun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

Müsnedün ileyhin işaret ismi ile marife olması işaret edileni en güzel şekilde temyiz etmek içindir. Böylece muhatabın zihninde müsnedün ileyh daha iyi yerleşir. Muhatap tarif edilen şeyi daha iyi tasavvur eder, daha iyi tanır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

هٰذَا خَلْقُ اللّٰهِ [Bu, Allah'ın yarattığıdır.] cümlesinde, mübalağa ifade etmek için, ism-i mef’ûl yerine masdar kullanılmıştır. (Sâbûnî, Safvetu’t Tefasir)

Burada  خلق  şeklindeki masdarla ism-i mevsûlun, yani mahlukatın kastedilmiş olması mümkündür. Bu kelimeyle semâvâtta ve başka yerlerde yarattığı zikredilen mahlukata işaret edilmiştir. 

Bu kelimeyle yaratma fiili de kastedilmiş olabilir, yani işte bu onun sanatıdır, onun fiilidir buyurulmuştur. İşaret ismi onun sanatının eşsizliğini ve fiilinin güzelliğini göstermek içindir. Her iki manayı murad etmek için gelmiş olabilir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, Lokman Suresi 11, c. 2, s. 405)

 

فَاَرُون۪ي مَاذَا خَلَقَ الَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ۜ 

 

 

فَ , takdiri  إن كنتم صادقين في دعواكم عبادة غير الله  [Allah'tan başkasına kulluk davanızda doğru söylüyorsanız...] olan mahzuf şartın cevabının başına gelmiş rabıta harfidir.

Şart cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Cevap cümlesi emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Bu takdire göre mahzuf şart ve mezkûr cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Cümle emir üslubunda gelmiş olmasına rağmen kınama ve tehaddî manası taşıdığı için mecâz-ı mürsel mürekkebdir.

İstifham üslubunda talebi inşaî isnad olan  مَاذَا خَلَقَ الَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ۜ  cümlesi, üç mef’ûle müteaddi olan ve burada haber verin manasındaki  اَرُون۪ي  fiilinin iki mef’ûlü yerindedir. İstifham harfi  مَاذَا  mübteda,  خَلَقَ الَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ۜ  cümlesi, haberdir. 

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haberin mazi fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudus, sebat ve temekkün ifade etmiştir.

Cümle, istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen gerçek manada soru kastı taşımadığı için mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca mütekellim Allah Teala olduğu için ifadede tecâhül-i ârif sanatı vardır.

خَلَقَ  fiilinin faili konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası mahzuftur. Car mecrur  مِنْ دُونِه۪ , bu mahzuf sılaya mütealliktir. Sılanın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.

دُونِه۪  izafeti, gayrının tahkiri içindir.

مَاذَا  ve  هٰذَا  kelimeleri arasında cinas-ı nakıs ve reddü’l-acüz ale’s-sadr, خَلْقُ - خَلَقَ kelimeleri arasında ise iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr, sanatları vardır.

Ayet-i kerimede geçen  مَا  istifham-ı inkâri olup  ذَا  mübteda,  الَّذ۪ي  manasında sılasıyla birlikte haberidir.  اَرُون۪ي  fiili amelden ta'lik edilmiş olup, mâ-ba’di, iki mef’ûlu yerine kaimdir. (Celâleyn Tefsiri)

مَاذَا خَلَقَ الَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ “Allah'ın dışındakiler ne yarattı?” sorusu, kınama ve susturma ifade eder. (Sâbûnî, Safvetu’t Tefasir)

Sadece soru manasının anlaşılması için soru harfi olarak  مَا  değil  مَاذَا  gelmiştir. مَا gelseydi hem soru hem de ism-i mevsûl manası anlaşılabilirdi. Soru hem taciz hem de alay içindir. Bu manalar ism-i mevsûlde yoktur. İsm-i mevsûlden bunların yarattığı bir şey varsa bunların görülmesi istenir. Yani onun yarattığı şeyi bana göster demektir. Bu manada şöyle deriz:  هذا ما كتبه (Bu, onun yazdığıdır). أرني ما كتب (Onun yazdığını bana göster.) Yani ism-i mevsûl olursa hem onun bir şey yazdığı manası hem de yazdığını kendisine göstermesini isteme manası taşır. Bu manalardan uzaklaşmak ve sadece onların bir şey yarattıklarını sormak, istifham manasını kesinleştirmek, ism-i mevsûlün diğer manasını ortadan kaldırmak için soru harfi olarak  مَا  değil  مَاذَا  gelmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, Lokman Suresi 11, c. 2, s. 405) 

أرني  emir fiili taciz; yani muhatabın emredilen fiili yapmaya kādir olmadığını ifade etmek için gelebilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Allah, inkârcılara Kur'an’la meydan okumuş ve onları aciz bırakmıştır. Onların, gelen her yeni ayet karşısında aciz kalmaları, Allah’ın kudretinin mükemmelliğini ve insanoğlunun bu kudret karşısındaki acziyetini göstermektedir.Yüce Allah’ın  فَاَرُون۪ي مَاذَا خَلَقَ الَّذ۪ينَ مِنْ دُونِه۪ۜ  sözü, Allah’ın kudretinin kemâlini ve beşerin acizliğini ortaya koymaktadır. (İzzet Marangozoğlu, Fâdıl Sâlih Es-Sâmerrâî’nin Beyânî Tefsir Anlayışı)

 

بَلِ الظَّالِمُونَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ۟

 

İstînâfiyye olan ayette  بَلِ , idrâb harfidir. İntikal için gelmiştir. Mübteda ve haberden müteşekkil, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Car mecrur  ف۪ي ضَلَالٍ , mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir.

بَلْ  atıf edatlarından biridir. Ancak diğer atıf edatları gibi hüküm bakımından atıf görevi görmez. Bu edat, sadece matufu îrab yani hareke bakımından matufun aleyhe atfeder. Anlamsal açıdan ise tersinelik ilişkisi kurar. (Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler (Doktora Tezi) Abdullah Hacıbekiroğlu)

بَلْ  harfi cümleleri atfetmekte kullanılmaz. Bu sebeple bundan sonra gelen cümle, istînâfiyyedir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı) 

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

مُب۪ينٍ  kelimesi  ضَلَالٍ  kelimesinin sıfatıdır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

ضَلَالٍ ’deki tenvin kesret, nev ve tahkir ifade eder.

ف۪ي ضَلَالٍ  ifadesindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla dalalet, içine girilebilen maddi bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü dalalet hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Sapkınlıktaki yüksek dereceyi ifade etmek üzere bu harf kullanılmıştır. Câmi’, her ikisindeki mutlak irtibattır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belâgat Dersleri Beyan İlmi)

بَلِ الظَّالِمُونَ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ۟  [Bilakis o zalimler, apaçık bir sapıklık içindedir.] cümlesinde, daha fazla kınamak ve onların son derece zalim ve cahil kişiler olduğunu tescil etmek için, zamir yerine açık isim kul­lanılmıştır. Bu manalar kastedilmeseydi:  هُمْ ف۪ي ضَلَالٍ مُب۪ينٍ۟ (Bilakis onlar, apaçık sapıklık içindedir.) denilirdi. (Sâbûnî, Safvetu’t Tefasir)

عَذَابٍ اَل۪يمٍ - جَنَّاتُ النَّع۪يمِۙ - زَوْجٍ كَر۪يمٍ - لْكِتَابِ الْحَك۪يمِۙ  gibi ayet sonlarında fasılalara riayet edilmiştir. Edebiyatta bu sanat türüne seci denir. Secinin en üstünü, tarafların birbirine eşit, tekellüf ve tekrardan uzak olması­dır. Bu, Kur'an-ı Kerim ayetlerinin sonlarında çok bulunur. (Sâbûnî, Safvetu’t Tefasir)

10 ve 12. ayetler:

Bu ayet-i kerimedeki iltifat suyun ve bitkilerin hayatımızdaki önemini ifade etmek üzere gelmiştir. Onlarsız hayat olmaz. Sonra tekrar gaibe dönülmüş ve O’nun azamet ve kudretini ifade etmenin yanı sıra, telezzüz ve bereketlenme için ism-i celâl gelmiştir. Sonra tekrar mütekellime dönülmüştür. Bunda da tehdit vardır.  دُونِه۪ۜ  ile yine gaibe dönülmüştür. Allah Teâlâ’nın yaratmasının azametine işaret için iltifat yapılmıştır. Beşer için böylesi bir yaratma mümkün değildir. Bu ayet-i kerimede başka bir iltifat daha vardır. O da ayette yer alan muhatap zamirler nedeniyle ayetin son kısmında  أنتم  şeklinde gelmesi gereken kelimenin iltifat sanatı sebebiyle  الظَّالِمُونَ  şeklinde gelmesidir. Bunun da iki sebebi vardır:

a) Ayetteki hitap umumidir. Ama muhatapların hepsi apaçık bir dalalette değildir. Sadece zalimler apaçık dalâlettedir. 

b) Zalimlerin tescili içindir. Onlar yani apaçık dalalette olanlar zalim sıfatıyla damgalananlardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

“Hayır, zalimler apaçık bir sapıklıktadır” onları azarlamaktan hiç kimsenin gözünden kaçmayan sapıklıklarını tescile döndü. Zamir yerine zahir (الظَّالِمُونَ) konulması onların şirk yüzünden zalim olduklarını göstermek içindir. (Beyzâvî)