وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۜ قُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِۜ بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَلَئِنْ | ve andolsun |
|
2 | سَأَلْتَهُمْ | onlara sorsan |
|
3 | مَنْ | kim? |
|
4 | خَلَقَ | yarattı |
|
5 | السَّمَاوَاتِ | gökleri |
|
6 | وَالْأَرْضَ | ve yeri |
|
7 | لَيَقُولُنَّ | mutlaka derler |
|
8 | اللَّهُ | Allah |
|
9 | قُلِ | de ki |
|
10 | الْحَمْدُ | hamd |
|
11 | لِلَّهِ | Allah’a layıktır |
|
12 | بَلْ | hayır |
|
13 | أَكْثَرُهُمْ | çokları |
|
14 | لَا |
|
|
15 | يَعْلَمُونَ | bilmezler |
|
وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۜ
وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.
إِنْ şart harfi iki muzari fiili cezm eder. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
سَاَلْتَ şart fiili olup sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir تَ fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ mef'ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
Şartın cevabı kasemin cevabının delaletiyle mahzuftur.
مَنْ istifhâm ismi, mübteda olarak mahallen merfûdur. خَلَقَ السَّمٰوَاتِ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
خَلَقَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. السَّمٰوَاتِ mef'ûlü bih olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile irablanır. الْاَرْضَ atıf harfi وَ ’la makabline matuftur.
لَ harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.
يَقُولُنَّ fiili mahzuf ن ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan cemi و ’ı fail olup iki sakin bir araya geldiği için mahzuftur. Fiilinin sonundaki نَّ , tekid ifade eden nûn-u sakiledir. Mekulü’l kavli, اللّٰهُۜ ’dir. يَقُولُنَّ fiilinin mef'ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
Tekid nunları, bitiştikleri fiile istikbal manası kazandıran bir edatın veya durumun bulunması halinde muzari fiilin sonuna gelirler. (Soru, arz, tekid lamı, ummak, teşvik, nehiy, temenni ve yemin gibi.)
Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu ن, َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur'an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)
اللّٰهُ mübteda olup lafzen merfûdur. Haber mahzuftur. Takdiri, خالقها (Onları yaratıcıdır) şeklindedir.
قُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِۜ
Fiil cümlesidir. قُلِ sükun üzere mebni emir fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
Mekulü’l kavli, الْحَمْدُ لِلّٰهِ ’dir. قُلِ fiilinin mef'ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
الْحَمْدُ mübteda olup lafzen merfûdur. لِلّٰهِ car mecruru mahzuf habere mütealliktir.
بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
بَلْ idrab ve atıf harfidir.Önce söylenen birşeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna idrab denir. “Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki” anlamlarını ifade eder.
Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:
1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir.
2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَكْثَرُهُمْ mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. لَا يَعْلَمُونَ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
لَا nefiy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَعْلَمُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.وَلَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ لَيَقُولُنَّ اللّٰهُۜ
Ayet وَ ’la, 21. ayetteki …وإذا قِيلَ لَهُمُ اتَّبِعُوا cümlesine hükümde ortaklık nedeniyle atfedilmiştir. Cümleler arasında inşâî olmak bakımından da mutabakat vardır.
لَ , mahzuf kasem cümlesine işaret eden lam-ı muvattie, إنْ şart harfidir. Ayet, kasem üslubunda gayrı talebî inşâ cümlesidir. Kasem cümlesinin hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
Şart cümlesi olan لَئِنْ سَاَلْتَهُمْ مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır. Kasemle tekid edilmiştir.
Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88)
إنْ şart harfi, maziyi muzariye çevirir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 106)
مَنْ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ cümlesi, سَاَلْتَهُمْ fiilinin mef'ûlü konumundadır. İsim cümlesi formunda gelmiş, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. مَنْ istifham harfi mübteda, خَلَقَ السَّمٰوَاتِ haberdir.
Cümlede müsnedin mazi fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, temekkün ve istikrar anlamları katmıştır.
Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, s. 107)
Kasemin cevap cümlesinin delaletiyle şartın cevabının hazfi, icâz-ı hazif sanatıdır.
Mahzuf cevap ve mezkur şart cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır.
Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
لَيَقُولُنَّ اللّٰهُ cümlesi, mukadder kasemin cevabıdır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber inkâri kelamdır. Muzari fiil hudus, istimrâr ve teceddüd ifade etmiştir.
يَقُولُنَّ fiilinin mekulü’l kavli olarak gelen cümlede, lafza-i celal, takdiri خالقها [Onları yaratıcı] olan mukadder bir haberin mübtedasıdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.
Sorunun cevabında haber hazfedilebilir.
Tekid nûnu çoğu zaman sarih kasem, gizli kasem ve nehiyden sonra gelir. Hal ve istikbal ifade eden muzari fiilin manasını sadece istikbal anlamına hamleder ve bu ن, َّfiilin üç defa tekidini sağlar. (Kur'an’da Tekid Üslupları ve Çeşitleri Mehmet Altın Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017/3)
Bu ayet-i kerimenin لَيَقُولُنَّ خَلَقَهُنَّ الله şeklinde gelmesi gerekirken müsned hazfolmuştur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
السَّمٰوَاتِ - الْاَرْضَ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.
السَّمٰوَاتِ ’tan sonra الْاَرْضِۜ ’ın zikredilmesi, umumdan sonra hususun zikredilmesi babında ıtnâb sanatıdır. Çünkü semavat, arza şamildir.
سَاَلْتَهُمْ - لَيَقُولُنَّ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafiy sanatı vardır.
Ayet-i kerime mahzuf bir kasemde delalet eden muvattıe lâmı ile gelmiştir. Sadece وإن سألتهم “Onlara sorarsan” şeklinde gelmemiştir. Bu harf tekid ifade eder. Dolayısıyla bu kelam bazı nahivcilere göre kasem menzilindedir.(Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, Lokman Suresi 7, c. 2, s. 473)
Bu söz onların semâvât ve arzı yaratanın Allah olduğunu kesin olarak bildiklerine, bu konuda hiçbir şüphe veya tereddüt duymadıklarına delalet eder. Bunun için verdikleri cevap da ليقولنّ الله şeklinde ل ve tekid nûnu ile gelmiştir.
ليقولنّ الله cümlesinin takdiri, ليقولن خلقهن الله [Muhakkak: “Onları yaratan Allah'tır” derler] şeklindedir. Îcâz için “yarattı” fiili zikredilmemiştir. Kur'an'da semâvât ve arzı veya onları kimin yarattığı sorusunun cevabında tek bir ayet dışında hiçbir zaman “yarattı” fiili zikredilmemiştir. O da Zuhruf Suresi 9. ayetttir. Burada خَلَقَهُنَّ الْعَزِيزُ الْعَلِيمُ [Onları O mutlak gâlib, O (her şeyi) hakkıyla bilen (Allah) yarattı] buyurulmuştur. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 2, s. 473)
قُلِ الْحَمْدُ لِلّٰهِۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır.
قُلِ fiilinin mekulü’l-kavli olan الْحَمْدُ لِلّٰهِ cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan الْحَمْدُ ’nün haberi mahzuftur. لِلّٰهِ bu mahzuf habere mütealliktir.
İsim cümlesinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
لِلّٰهِ lafzındaki ل harfi tahsis ifade eder. (Safvetu't Tefasir)
Ayetteki lafza-i celâllerde tecrîd sanatı, telezzüz ve haşyet için yapılan tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
ليقولنّ - قُلِ kelimelerinde iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
قُلِ emri Kur'an-ı Kerim'de pek çok kez geçmiş ve Resulullah'ın (s.a.) kendinden bir tek kelime bile söylemediğine, işittiği her şeyin Allah'tan olduğuna kuvvetle delâlet etmiştir. Resulullah'a قُلِ diyen emrin arkasında görkemli, muhteşem bir ses farkedilir. Kur'an-ı Kerim'in ne kadar saflıkla bize ulaştığını ve dokunulmazlığını gösterir. Böyle yerlerde Resulullah'ın (s.a.) tebliğ eden sesinden önce, kendisine bunu indiren Allah'ın O'na قُلِ dediğini işitiriz. Bunun etkisi çok kuvvetlidir. Alimlerimiz lafza-i celâlin bizi heybet konusunda eğittiğini söylemişlerdir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sûreleri Belâğî Tefsiri, c. 7, s. 419)
Rûhu'l Meânî'de şöyle yazılıdır: Bu emir, bulundukları halin batıl olduğunu itiraf ettirmeye mecbur bırakır. Hakiki nimetleri veren ve yaratan zattan başkasını, hak etmediği halde ibadette Allah Teâlâ'ya ortak yapmak batıldır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 2, s. 476)
بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
Cümle istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. بَلْ , idrâb harfidir. İntikal için gelmiştir. Mübteda ve haberden oluşan cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır.
بَلْ atıf harfidir. Kendisinden sonra cümle geldiğinde idrâb harfi olur. İdrâbın manası bazen mukabilinin -kendinden öncekinin- hükmünü iptal, bazen de bir manadan diğerine intikaldir. (İtkan, s. 437) Bu ayette idrâb harfidir. Önceki cümlenin hükmünü iptal etmek için gelmiştir.
بَلْ atıf edatlarından biridir. Ancak diğer atıf edatları gibi hüküm bakımından atıf görevi görmez. Bu edat, matufu sadece îrab yani hareke bakımından matufun aleyhe atfeder. Anlamsal açıdan ise tersinelik ilişkisi kurar. (Abdullah Hacıbekiroğlu, Arap Dilinde Edatların Metinde Kurduğu Anlamsal İlişkiler, Doktora Tezi)
Müsnedün ileyh olan اَكْثَرُهُمْ ’un izafetle marife olması, az sözle çok anlam ifade etme amacına matuftur.
Menfî muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt ve istimrar ifade eden لَا يَعْلَمُونَۜ cümlesi, müsneddir.
Cümlede müsnedin menfi muzari fiil sıygasıyla gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve istimrar ifade eder. Muzari fiilin tecessüm özelliği sayesinde muhayyile harekete geçer ve konuyu anlamak kolaylaşır.
Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde bu terkip hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karineler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. Hükmü takviye demek; hükmü tekid etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir. Bunun Kur'an’da çok örneği vardır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Ayetin son cümlesi aynen veya ufak değişikliklerle birçok ayette tekrarlanmıştır. Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murat sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekit edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, c. 7, s. 314)
بَلْ اَكْثَرُهُمْ لَا يَعْلَمُونَ [Hayır, hayır onların çoğu bilmezler] buyurmuştur. Yani seni tasdik etmeyi gerektirecek şeyi itiraf etmelerine rağmen onların seni yalanlamaya mani olacak bilgileri yoktur. Bu manaya göre لَا يَعْلَمُونَ [bilmezler] ifadesi, tamamen mef'ûlsüz zikredilmiş olup tıpkı birisinin, verdiği şeyin ne olduğu hiç düşünülmeksizin, sadece hem verip hem vermediğini kastederek, “Falan kişi bazan verir bazan vermez” demesi gibidir. İşte burada da,لَا يَعْلَمُونَ [bilmezler] ifadesi, sadece “Onların ilimleri yoktur” manasınadır. (Fahreddin er-Râzî)