Ahzâb Sûresi 19. Ayet

اَشِحَّةً عَلَيْكُمْۚ فَاِذَا جَٓاءَ الْخَوْفُ رَاَيْتَهُمْ يَنْظُرُونَ اِلَيْكَ تَدُورُ اَعْيُنُهُمْ كَالَّذ۪ي يُغْشٰى عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِۚ فَاِذَا ذَهَبَ الْخَوْفُ سَلَقُوكُمْ بِاَلْسِنَةٍ حِدَادٍ اَشِحَّةً عَلَى الْخَيْرِۜ اُو۬لٰٓئِكَ لَمْ يُؤْمِنُوا فَاَحْبَطَ اللّٰهُ اَعْمَالَهُمْۜ وَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يراً  ...

Şüphesiz Allah içinizden, savaştan alıkoyanları ve kardeşlerine, “Bize gelin” diyenleri biliyor. Size katkıda cimri davranarak savaşa pek az gelirler. Korku geldiğinde ise, üzerine ölüm baygınlığı çökmüş kimse gibi gözleri dönerek sana baktıklarını görürsün. Korku gidince de ganimete karşı aşırı düşkünlük göstererek sizi keskin dillerle incitirler. İşte onlar iman etmediler. Allah da onların amellerini boşa çıkardı. Bu, Allah’a kolaydır.  (18 - 19. Ayetler Meali)
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 أَشِحَّةً cimriler olarak ش ح ح
2 عَلَيْكُمْ size karşı
3 فَإِذَا ne zaman ki
4 جَاءَ gelince ج ي ا
5 الْخَوْفُ korku خ و ف
6 رَأَيْتَهُمْ görürsün ر ا ي
7 يَنْظُرُونَ baktıklarını ن ظ ر
8 إِلَيْكَ sana
9 تَدُورُ dönerek د و ر
10 أَعْيُنُهُمْ gözleri ع ي ن
11 كَالَّذِي gibi
12 يُغْشَىٰ baygınlığı غ ش و
13 عَلَيْهِ onların üstüne
14 مِنَ
15 الْمَوْتِ ölüm م و ت
16 فَإِذَا ne zaman ki
17 ذَهَبَ gidince ذ ه ب
18 الْخَوْفُ korku خ و ف
19 سَلَقُوكُمْ sizi incitirler س ل ق
20 بِأَلْسِنَةٍ dillerle ل س ن
21 حِدَادٍ sivri ح د د
22 أَشِحَّةً düşkünlük göstererek ش ح ح
23 عَلَى karşı
24 الْخَيْرِ hayra خ ي ر
25 أُولَٰئِكَ onlar
26 لَمْ
27 يُؤْمِنُوا inanmamışlar ا م ن
28 فَأَحْبَطَ bu yüzden boşa çıkarmıştır ح ب ط
29 اللَّهُ Allah
30 أَعْمَالَهُمْ onların işlerini ع م ل
31 وَكَانَ ve ك و ن
32 ذَٰلِكَ bu
33 عَلَى göre
34 اللَّهِ Allah’a
35 يَسِيرًا kolaydır ي س ر
 

Hendek kazılırken büyük bir kayaya rastlanmıştı, kayayı sökme­yi veya kırmayı başaramayan askerler Peygamberimiz’e başvurdular. O, üst giysisini çıkardı, kazmayı eline aldı ve üç vuruşta kayayı parçaladı. Her vuruşta “Allahü ekber” diyor ve “İran, Suriye, Yemen” gibi yerleri zikrederek ileride müslümanların gerçekleştirecekleri fetihleri bir bir müjdeliyordu. Bu müjdeyi işiten yahudiler ve münafıklar ise “Biz korkudan helâya gidemezken o bize İran ve Bizans’ın hazinelerini müjdeliyor, bu aldatmadan başka bir şey değil” demişlerdi (Nesâî, “Cihâd”, 42; Kurtubî, XIV, 130).

Bu gruptaki âyetlerde münafıkların ortak karakteri, sözlerinden ve davranışlarından örnekler verilerek açıklanmaktadır: Bunlar söz verirler ama yerine getirmezler; fitne fesat fırsatı çıkınca ev bark aile düşünmeden o fırsatı değerlendirmeye koşarlar; hizmet gerektiğinde ise türlü bahaneler ileri sürerek izin almak isterler; sûret-i haktan görünerek müslümanların moralini bozarlar; çoluk çocuklarını, evlerinin tehlikede olduğunu hatırlatarak savaş alanından çekilmeyi tavsiye ederler; korkunun ölüme faydası olmadığı halde inançsızlıkları sebebiyle savaşmaktan ve ölümden fazlaca korkarlar, korku ortamı geçip zafer kazanılınca da bu sonuçta kendilerinin de payı varmış gibi konuşmaya ve hak talep etmeye kalkışırlar.

 

اَشِحَّةً عَلَيْكُمْۚ 

 

اَشِحَّةً  kelimesi önceki ayetteki يَأْتُونَ deki failin hali olup fetha ile mansubdur. عَلَيْكُمْ car mecruru اَشِحَّةً ’e mütealliktir.

اَشِحَّةً  kelimesi sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.

Sıfat-ı müşebbehe; “benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)


 فَاِذَا جَٓاءَ الْخَوْفُ رَاَيْتَهُمْ يَنْظُرُونَ اِلَيْكَ تَدُورُ اَعْيُنُهُمْ كَالَّذ۪ي يُغْشٰى عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِۚ

 

فَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder. فَ  ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir. 

إِذَا ’dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir: 

a)  إِذَا  fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.

b)  إِذَا ’nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbâl, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına  ف ’nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.

c)  Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

جَٓاءَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

جَٓاءَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  الْخَوْفُ  fail olup lafzen merfûdur.

فَ  karinesi olmadan gelen  رَاَيْتَهُمْ  cümlesi şartın cevabıdır.  

رَاَيْتَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تَ  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

يَنْظُرُونَ  cümlesi  رَاَيْتَهُمْ ’deki  gaib zamirinin hali olarak mahallen mansubdur.  

Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal “nasıl” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zil-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l-hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l-hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hal’i sahibu’l-hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazfedilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).

Burada hal fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal menfi (olumsuz) fiil cümlesi olarak geldiğinde başında “و” gelebilir de gelmeyebilir de. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

يَنْظُرُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. اِلَيْكَ  car mecruru  يَنْظُرُونَ  fiiline mütealliktir. 

تَدُورُ اَعْيُنُهُمْ  cümlesi  يَنْظُرُونَ ’deki failinin hali olarak mahallen mansubdur. 

تَدُورُ  damme ile merfû muzari fiildir.  اَعْيُنُهُمْ  fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

الَّذ۪ي müfred müzekker has ism-i mevsûl,  كَ  teşbîh harfiyle birlikte mahzuf mef’ûlu mutlaka mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası يُغْشٰى عَلَيْهِ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur. 

يُغْشٰى  fiili, elif üzere mukadder damme ile merfû, meçhul muzari fiildir. Naib-i faili müstetir olup takdiri هو ’dir. عَلَيْهِ car mecruru يُغْشٰى  fiiline mütealliktir. مِنَ الْمَوْتِۚ  car mecruru يُغْشٰى  fiiline mütealliktir. 

 

فَاِذَا ذَهَبَ الْخَوْفُ سَلَقُوكُمْ بِاَلْسِنَةٍ حِدَادٍ اَشِحَّةً عَلَى الْخَيْرِۜ 

 

فَ  atıf harfidir. اِذَا  şart manalı, cümleye muzâf olan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.

ذَهَبَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

ذَهَبَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  الْخَوْفُ  fail olup lafzen merfûdur.

فَ  karinesi olmadan gelen  سَلَقُوكُمْ  cümlesi şartın cevabıdır.  

سَلَقُوكُمْ  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

بِاَلْسِنَةٍ  car mecruru  سَلَقُوكُمْ  fiiline mütealliktir.  حِدَادٍ  kelimesi   اَلْسِنَةٍ ’nin sıfatı olup kesra ile mecrurdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَت)”dır.

Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

Sıfat ile mevsûftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. Sıfat mevsûfuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT: 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR: Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi mef'ûl, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir. Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَشِحَّةً  kelimesi  سَلَقُوكُمْ ’deki failin hali olup fetha ile mansubdur. عَلَى الْخَيْرِ  car mecruru اَشِحَّةً ‘ e mütealliktir.

 

 اُو۬لٰٓئِكَ لَمْ يُؤْمِنُوا فَاَحْبَطَ اللّٰهُ اَعْمَالَهُمْۜ

 

İsim cümlesidir. İsm-i işaret olan  اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.

لَمْ يُؤْمِنُوا  fiili, mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.

لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir.  

يُؤْمِنُوا  fiili  نَ ’un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. فَ  atıf harfidir. 

اَحْبَطَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  اللّٰهُ lafza-i celâli fail olup lafzen merfûdur. اَعْمَالَهُم  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 


وَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يراً

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  كَانَ  nakıs fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder.

ذٰلِكَ  işaret ismi  كَانَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.  عَلَى اللّٰهِ  car mecruru  يَس۪يرًا ’e mütealliktir.  يَس۪يرًا  kelimesi  كَانَ ’nin haberi olup fetha ile mansubdur.

يَس۪يرًا  kelimesi sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.

Sıfat-ı müşebbehe; “benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

اَشِحَّةً عَلَيْكُمْۚ 

 

اَشِحَّةً  kelimesi, önceki ayetteki  يَأْتُونَ  fiilinin failinden haldir.  عَلَيْكُمْۚ car-mecruru,  اَشِحَّةً ’e mütealliktir. Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade eden ıtnâb sanatıdır.

Yani size yardım etmekte yahut Allah yolunda harcamak da yahut zafer ve ganimette size karşı gayet cimri davranırlar. (Ebüssuûd) 

الشُّحُّ kelimesi başkasının iyiliği için elinde bulunan şeyde cimrilik etmek demektir. Aslı;  malını harcamamaktır. Mecazi olarak gücü yeten kişinin yardım etmemesi manasında kullanılır. (Âşûr)

Bu kelimenin  عَلى  harfiyle kullanılması  الشُّحُّ  kelimesinde bulunan ihlal manası dolayısıyladır. (Âşûr)

 

 فَاِذَا جَٓاءَ الْخَوْفُ رَاَيْتَهُمْ يَنْظُرُونَ اِلَيْكَ تَدُورُ اَعْيُنُهُمْ كَالَّذ۪ي يُغْشٰى عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِۚ

 

 

Cümle  فَ  ile önceki ayetteki …وَلَا يَأْتُونَ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Şart üslubunda gelen  فَاِذَا جَٓاءَ الْخَوْفُ رَاَيْتَهُمْ  cümlesinin, haberî manada olması, atfı mümkün kılmıştır. 

اِذَا, müstakbel şart manalı, cümleye muzaf olan, gayrı cazim zaman zarfıdır. Şart cümlesi olan  جَٓاءَ الْخَوْفُ , aynı zamanda  اِذَا nın muzafun ileyhidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88)

رَاَيْتَهُمْ  cümlesi, şartın cevabıdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107) 

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır. 

جَٓاءَ الْخَوْفُ  ifadesinde korkunun gelmek fiiline isnadı, mecaz-ı aklîdir.  

يَنْظُرُونَ اِلَيْكَ  cümlesi,  رَاَيْتَهُمْ  fiilindeki mef’ûl zamirden,  تَدُورُ اَعْيُنُهُمْ  cümlesi ise يَنْظُرُونَ  fiilinin failinden haldir. 

Faide-i haber ibtidaî kelam olan her iki cümlenin de muzari fiil sıygasında gelmesi muzari fiilin teceddüt ve tecessüm manası içindir.

كَالَّذ۪ي  teşbih harfiyle birlikte, amili  يَنْظُرُونَ  veya تَدُورُ  fiili olan, mahzuf mef'ûlu mutlaka mütealliktir. Sılası olan  يُغْشٰى عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِۚ  müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil tecessüm ve teceddüt ifade etmiştir.

Bu cümlede teşbîh-i temsilî vardır. Çünkü vech-i şebeh, birkaç şeyden alınmıştır. (Sâbûnî, Sâbûnî, Safvetu't Tefasir)

عَلَيْهِ, meçhul bina edilen  يُغْشٰى nın naibu failidir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naibu fail olur. Meçhul bina, naibu failin bu fiilide bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

يُغْشٰى ’ya müteallık olan car-mecrur  مِنَ الْمَوْتِۚ ’deki  مِنَ , sebebiyyedir.

يُغْشٰى عَلَيْهِ مِنَ الْمَوْتِۚ  cümlesinde istiare vardır. Ölüm, saran kaplayan maddi bir şeye benzetilerek müstear olmuştur. 

رَاَيْتَهُمْ - يَنْظُرُونَ  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

Cimrilikle korkaklık birbirinin kardeşidir. Binaenaleyh Allah Teâlâ cimrilikten bahsedince, bunun sebebi olan korkaklıktan da bahsetmiştir. (Fahreddin er-Razi)

 

فَاِذَا ذَهَبَ الْخَوْفُ سَلَقُوكُمْ بِاَلْسِنَةٍ حِدَادٍ اَشِحَّةً عَلَى الْخَيْرِۜ 

 

فَ  ile …فَاِذَا جَٓاءَ الْخَوْفُ  cümlesine atfedilen cümlenin atıf sebebi tezattır. Cümleler arasında lafzen de mutabakat mevcuttur.

اِذَا , müstakbel şart manalı, cümleye muzaf olan, gayrı cazim zaman zarfıdır. Şart cümlesi olan  ذَهَبَ الْخَوْفُ , aynı zamanda  اِذَا nın muzafun ileyhidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Nahivcilere göre şart fiili olarak kullanılan mazi fiil gelecek zaman ifade eder. (Fâdıl Sâlih Samerrâî Tefsir, c. 2, s. 88)

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107) 

سَلَقُوكُمْ بِاَلْسِنَةٍ حِدَادٍ اَشِحَّةً عَلَى الْخَيْرِ  cümlesi, şartın cevabıdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

سَلَقُوكُمْ  fiilinin failinden hal olan  اَشِحَّةً, ism-i tafdil vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.

بِاَلْسِنَةٍ  için sıfat olan  حِدَادٍ, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı  sanatıdır.

بِاَلْسِنَةٍ deki tenvin nev, kesret ve tahkir ifade eder.

Ganimetten kinaye olan  عَلَى الْخَيْرِۜ  car-mecruru, اَشِحَّةً ne mütealliktir.

ذَهَبَ الْخَوْفُ  ifadesinde, korkunun gitmek fiiline isnadı, mecaz-ı aklîdir.   

Ayetteki  الْخَوْفُ  kelimesinin tekrarı konudaki önemine binaendir. Bu tekrarda ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

ذَهَبَ - جَٓاءَ  kelimeleri arasında tıbakı icab vardır.

سَلَقُوكُمْ بِاَلْسِنَةٍ حِدَادٍ [Sizi, keskin dilleriyle incitirler] cümlesinde istiare-i mekniyye vardır. İstiare-i mekniyye yoluyla, dil, keskin kılıca ben­zetilmiş, müşebbehun bih söylenmemiş ve müşebbehun bihin levazımın­dan bir şey ile yani vurmak anlamına gelen سلق ile ona işaret edilmiştir. حِدَادٍ [keskin] kelimesinin söylenmesi ise bunun istiare-i müreşşeha ol­duğunu gösterir. (Sâbûnî, Safvetu't Tefasir ve Fatma Serap Karamollaoğlu, Kuran Işığında Belagat Dersleri Beyân İlmi)

السَّلْقُ kelimesi sesin ve bağırmanın gücünü, kuvvetini ifade eder. Düşman tarafından büyük bir tehlikeye maruz kalındığında Müslümanların müşriklerle barışma tavsiyelerine kulak asmaması durumunda seslerini yükselttiler demektir. (Âşûr)

اَشِحَّةً kelimesi hal olduğu için veya zem ifade etmek üzere mansūb olmuştur.  ة  harfi merfû olarak  اَشِحَّةٌ  şeklinde de okunmuştur.  سَلَقُوكُمْ  kelimesi de  صَلَقُوكُمْ  şeklinde okunmuştur. (Keşşâf)

Buradaki, “Hayra karşı cimri” tabirindeki “hayır”ın mal manasına geldiği ileri sürülmüştür. Fakat bu ifadenin, “Onlar her iki halde de hayırları az, her iki vakitte de şerleri çok olan kimselerdir. Hem birincisi, hem ikincisi hususunda cimri davranırlar” manasında olması mümkündür. (Fahreddin er-Razi) 

اُو۬لٰٓئِكَ لَمْ يُؤْمِنُوا فَاَحْبَطَ اللّٰهُ اَعْمَالَهُمْۜ


Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. 

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

İşaret ismi  اُو۬لٰٓئِكَ ’nin müsnedün ileyh olarak marife olması, durumun kötülüğüne dikkat çekmek içindir ve tahkir ifade eder. 

İşaret ismiyle gelmesi; onları daha önce zikredilen kınanacak özellikleri dolayısıyla tam olarak belirli kılmak ve işaret isminden sonra gelen hükme layık olduklarını ifade etmek içindir. (Âşûr)

Cümlede müsned olan  يُؤْمِنُوا nün muzari fiil olarak gelmesi, hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve zem makamı olduğu için istimrar ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

فَاَحْبَطَ اللّٰهُ اَعْمَالَهُمْ  cümlesi,  اُو۬لٰٓئِكَ ’nin haberine matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatıdır.

Müsnedin ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle  marife olması mehabet ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

إِحْبَاطٌ (Amelleri boşa çıkarma), yok etme, heder etme, boşa çıkarmadır. 

Ameller, gözle görülen şeyler değildir. Eğer bunlardan birşey kalmışsa, onun hükmü ve eserleri itibarı ile kalmıştır. Binaenaleyh bunların bir faydası ve değeri olmadığına göre bunlar hem gerçekte, hem hükmen yok demektir. Amellere itibar edilmediğinde, cismin hilâfına, o gerçekte yok demektir. (Fahreddin er-Razi)

الإحْباطُ  bir şeyi hüsrana uğratmak demektir. Başındaki hemze gidermek manasındadır. Aslında fayda ve ıslah beklenen bir şeyin bozulması manasındadır. (Âşûr)


وَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يراً

 

Ayetin son cümlesi itiraziyyedir.  كَانَ ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin işaret ismi ile gelmesi işaret edilenin önemini belirtir. 

ذٰلِكَ ’de istiare vardır. Mahsus şeyleri işaret etmekte kullanılan  ذٰلِكَ  ile duruma işaret edilmiştir. Aklî olan hissî olana benzetilmiştir. Câmi’, her ikisindeki vücudun tahakkukudur.

Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi) 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Bütün mamullerin, cümledeki yeri, aslında amilinden sonra gelmesidir.  عَلَى اللّٰهِ  car-mecruru ihtimam için amili olan  يَس۪يراً ’e takdim edilmiştir. Çünkü kolaylık Allah’a isnad edilmiştir. Aslında Allah Teâlâ’ya her şey kolaydır. Bu cümle Allah’ın sonsuz kudretinden kinayedir.

Lafza-i celâlin tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Zamir makamında ism-i celilin zahir olarak zikredilmesi, mehabeti artırmak, tehditte mübalağa ve azap vaidini ağırlaştırmak için yapılan ıtnâbdır.

يَس۪يراً , sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde olmayan tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir. 

Bütün işler, Allah'a göre kolay olduğu halde özellikle bunun zikre tahsis edilmesi, onların amellerinin, bâtıl olduğunun açığa çıkarılmaya müstahak olduğunu beyan etmek içindir. Zira bunun, pek kuvvetli sebepleri vardır ve hiçbir mani hal de mevcut değildir. (Ebüssuûd)