Ahzâb Sûresi 29. Ayet

وَاِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَالدَّارَ الْاٰخِرَةَ فَاِنَّ اللّٰهَ اَعَدَّ لِلْمُحْسِنَاتِ مِنْكُنَّ اَجْراً عَظ۪يماً  ...

“Eğer Allah’ı, Resûlünü ve ahiret yurdunu istiyorsanız, bilin ki Allah içinizden iyilik yapanlara büyük bir mükâfat hazırlamıştır.”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَإِنْ ve eğer
2 كُنْتُنَّ siz ك و ن
3 تُرِدْنَ istiyorsanız ر و د
4 اللَّهَ Allah’ı
5 وَرَسُولَهُ ve Eçisini ر س ل
6 وَالدَّارَ ve yurdunu د و ر
7 الْاخِرَةَ ahiret ا خ ر
8 فَإِنَّ şüphesiz
9 اللَّهَ Allah
10 أَعَدَّ hazırlamıştır ع د د
11 لِلْمُحْسِنَاتِ güzel hareket edenlere ح س ن
12 مِنْكُنَّ sizden
13 أَجْرًا bir mükafat ا ج ر
14 عَظِيمًا büyük ع ظ م
 

Hz. Peygamber’in örnekliğinden söz edilince onun ailesinin nasıl olması gerektiğine dair bir açıklık getirilmesi de gerekli bulunmuştur. Eğitim, yönetim, denetim gibi işleri yüklenmiş kişilerin fert ve aile olarak örnek olmaları, söyledikleriyle yaptıklarının tutarlı bulunması birinci şarttır. Peygamber aleyhisselâm birçok yönden bozulmuş, gerilemiş, yaratılış amacından sapmış insanlara, ezelî mesajı bir daha hatırlatmak ve öncekilerin yaptığı ıslahatı, ahlâk eğitimini tamamlamak üzere gönderilmiştir. Onun asıl amacı ve konumu aynı zamanda toplumuna lider olması sonucunu da getirmiştir. Bu sebeple muhatabı olan insanların gözü ona ve onun ailesine çevrilmiştir; her yaptıkları konuşulmakta, örnek alınmakta, duruma göre soru işaretleri oluşturulmaktadır. Sayfanın bir yüzü böyle olmakla beraber öteki yüzü itibariyle Peygamber hanımları da birer insandır, kadındır; onların da diğer kadınlar gibi duyguları, arzuları, içinde bulundukları durum ve sosyal statü gereği beklentileri vardır. Hz. Peygamber, ümmetin eğitimi için gerekli görerek zühdü yani sade yaşamayı seçtiğine göre eşleri de ya buna razı olacaklardı veya ondan ayrılıp dünyaya ait güzellikleri, nimetleri, lüksü ve refahı sağlayacak kimselerle beraber olacaklardı. Âyet, Peygamber eşlerini yol ayırımına getirmekte ve onlardan birini seçmelerini istemektedir. İsteyemeyecekleri şey hem Peygamber eşleri olmak hem de dünya nimetlerinden diğer kadınlar gibi yararlanmak, ziynet ve refah içinde yaşamaktır.

Tefsircilere göre bu âyetin geliş sebebi, Hz. Peygamber’in eşleri­nin ondan, lüks, ziynet kabilinden bazı şeyler istemek, birbirlerini kıskanmak suretiyle kendisini üzmeleri, bunun üzerine Hz. Peygamber’in bir ay onlara yaklaşmamak üzere yemin edip (îlâ) ayrı yaşamaya karar vermesidir. Ay dolunca, “eşlerine seçme hakkı verildiği” için bu mânada “tahyîr” adıyla anılan âyet nâzil olmuştur. Âyet gelince Hz. Peygamber, o gün nikâhı altında bulunan eşlerini toplamış ve kendilerine seçim imkânı tanımıştır (tahyîrde bulunmuştur). Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, genellikle tefsircilerin kaydettikleri dokuz isimden oluşan listeye haklı olarak itiraz etmiş, tahyîr olayında buna muhatap olacak durumdaki eşlerin Âişe, Hafsa, Ümmü Seleme ve Sevde’den ibaret olduğunu kaydetmiştir (III, 1524). Eşleri bu durum karşısında heyecanlanmış, Hz. Peygamber kendilerini boşamadığı için sevinç göz yaşları dökerek “Allah ve resulünü tercih ettiklerini” ifade etmişlerdir (Buhârî, “Tefsîr”, 33/4-5; Müslim, “Talâk”, 30-35; Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, III, 1517 vd.).

 


Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 380-381
 
slam toplumunun gelişip genişlemesi ile birlikte imkanlar  da genişletince, Peygamber hanımları arasında, tabii olarak, bu imkânlardan yararlanma arzusu doğmuştu.  Allah’ın buyurduğuna uygun olarak Peygamberimiz onları tercihlerinde serbest bıraktı; onlarda Allah ve Resulünü seçtiler. 
( Buhâri, Tefsir 33/4,5; Müslim, Talâk 22,30-35).
 

وَاِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَالدَّارَ الْاٰخِرَةَ 

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِنْ  iki muzari fiili cezm eden şart harfidir. Şart ve cevap cümlesinde şartın vuku bulma ihtimali şüpheli veya zayıfsa kullanılır. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

كُنْتُنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi şart cümlesidir. تُنَّ  muttasıl zamiri  كان ’nin ismi olarak mahallen merfûdur.

تُرِدْنَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ  cümlesi  كُنْتُنَّ nin haberi olarak mahallen mansubdur.  تُرِدْنَ اللّٰهَ  cümlesi  كُنْتُنَّ’nin haberi olarak mahallen mansubdur.

تُرِدْنَ  şart fiili olup (نَ) nûnu’n-nisvenin bitişmesiyle sükun üzere mebni muzari fiildir. Mahallen meczumdur. Faili nûnu’n-nisve olup mahallen merfûdur. 

اللّٰهَ  lafza-i celâli mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. رَسُولَهُ  atıf harfi وَ ’la makabline matuftur.  Muttasıl zamir  ه۪  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

الدَّارَ  atıf harfi وَ ’la makabline matuftur. الْاٰخِرَةَ  kelimesi  الدَّارَ ’nın sıfatı olup mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَت)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

Sıfat ile mevsûftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. Sıfat mevsûfuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

 

فَاِنَّ اللّٰهَ اَعَدَّ لِلْمُحْسِنَاتِ مِنْكُنَّ اَجْراً عَظ۪يماً

 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. 

اللّٰهَ  lafza-i celâli  اِنّ nin ismi olup lafzen mansubdur.  اَعَدَّ لِلْمُحْسِنَاتِ  cümlesi  اِنّ nin haberi olarak mahallen merfûdur.

اَعَدَّ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. لِلْمُحْسِنَاتِ  car mecruru  اَعَدَّ  fiiline mütealliktir. مِنْكُنَّ  car mecruru  مُحْسِنَاتِ ’nin mahzuf haline mütealliktir. 

اَجْراً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. عَظ۪يماً  kelimesi  اَجْراً ’in sıfatı olup mansubdur. 

اَعَدَّ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi عدد ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder. 

مُحْسِنَاتِ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَالدَّارَ الْاٰخِرَةَ فَاِنَّ اللّٰهَ اَعَدَّ لِلْمُحْسِنَاتِ مِنْكُنَّ اَجْراً عَظ۪يماً

 

Ayetin ilk cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle önceki ayetteki …اِنْ كُنْتُنَّ  cümlesine atfedilmiştir. Şart üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

Şart cümlesi olan  كُنْتُنَّ تُرِدْنَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ  وَالدَّارَ الْاٰخِرَةَ , nakıs fiil  كَان ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber  ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde  اللّٰهِ  isminin zikredilmesi  tecrîd sanatı vardır. 

كَان ’nin haberinin muzari fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

كَان ’nin haberi isminin içine karışır ve adeta onun mahiyetinden bir cüz olur. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, c. 5, s. 124)

كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi ise durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 103)

رَسُولَهُ  izafetinde Allah Teâlâ’ya ait zamire muzaf olması rasul için tazim ve teşrif ifade eder. 

الْاٰخِرَةَ  kelimesi cümlesi  الدَّارَ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. 

الْاٰخِرَةَ  - الدُّنْيَا  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

اللّٰهَ  - رَسُولَ  kelimelerinde mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

فَ  karinesiyle gelen  فَاِنَّ اللّٰهَ اَعَدَّ لِلْمُحْسِنَاتِ مِنْكُنَّ اَجْراً عَظ۪يماً  şeklindeki cevap cümlesi, اِنَّ  ile tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkâri kelamdır. 

Müsnedün ileyhin bütün esma-i hüsnaya ve kemâl sıfatlara şamil olan lafza-i celâlle marife olması telezzüz, teberrük ve haşyet duyguları uyandırmak içindir.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler, اِنَّ, isim cümlesi ve isnadın tekrarı sebebiyle üç katlı tekit ifade eden çok muhkem cümlelerdir.

Müsned olan  اَعَدَّ لِلْمُحْسِنَاتِ مِنْكُنَّ اَجْراً عَظ۪يماً ’nın mazi fiil sıygasında gelmesi hükmü takviye, hudûs, sebat ve istikrar ifade etmiştir.

Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

مِنْكُنَّ  car-mecruru, لِلْمُحْسِنَاتِ ‘nin  mahzuf haline mütealliktir. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  لِلْمُحْسِنَاتِ   ve  مِنْكُنَّ  car-mecrurları ihtimam için mef’ûl olan  اَجْراً ’e takdim edilmiştir.

اَجْراً ’deki tenvin kesret ve tazim içindir.

عَظ۪يماً  kelimesi,  اَجْراً  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.

مِنْكُنَّ deki مِنْ  beyan içindir, çünkü onların hepsi iyi hanımefendilerdir. (Beyzâvî) 

28-29. ayetlerdeki  اِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ الْحَيٰوةَ الدُّنْيَا وَز۪ينَتَهَا  [Eğer dünya hayatını ve onun süsünü is­tiyorsanız…] cümlesi ile  اِنْ كُنْتُنَّ تُرِدْنَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ [Eğer Allah'ı, Peygamberini ve ahiret yurdunu diliyorsanız…] cümleleri arasında mukabele vardır. 

Burada Allah'ın zikri, Peygamberimizin, Allah katındaki mertebesinin yüceliğini bildirmek içindir. Yani ama eğer siz Allah'ın resulünü ve yanında, dünya ve içindeki her şeyin önemsiz sayıldığı ahiret yurdunun nimetlerini diliyorsanız, bilin ki şüphesiz Allah, içinizden güzel davranan kadınlar için, iyilikleri karşılığında kadri, kıymeti anlatılamayacak kadar büyük bir mükâfat hazırlamıştır. (Ebüssuûd) 

Bu ayette anlatılan seçenek için mükafat zikredildiği halde birinci seçenek için (dünya hayatını istemeleri halinde) cezasının zikredilmemesi, muhayyer manasını ziyadesiyle gerçekleştirmek ve icbar şaibesinden sakınmak içindir. Zaten mut'a verilmesinin, salıvermekten önce zikredilmesi ve salıverilmenin, güzellikle vasıflandırılmasındaki sır da budur. (Ebüssuûd)