Ahzâb Sûresi 30. Ayet

يَا نِسَٓاءَ النَّبِيِّ مَنْ يَأْتِ مِنْكُنَّ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍ يُضَاعَفْ لَهَا الْعَذَابُ ضِعْفَيْنِۜ وَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يراً  ...

Ey Peygamber’in hanımları! İçinizden kim apaçık bir çirkinlik yaparsa, onun cezası iki kat verilir. Bu, Allah’a göre kolaydır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 يَا نِسَاءَ kadınları ن س و
2 النَّبِيِّ peygamber ن ب ا
3 مَنْ kim
4 يَأْتِ yaparsa ا ت ي
5 مِنْكُنَّ sizden
6 بِفَاحِشَةٍ bir fuhuş (edepsizlik) ف ح ش
7 مُبَيِّنَةٍ açık ب ي ن
8 يُضَاعَفْ artırılır ض ع ف
9 لَهَا onun için
10 الْعَذَابُ azab ع ذ ب
11 ضِعْفَيْنِ iki kat ض ع ف
12 وَكَانَ ve ك و ن
13 ذَٰلِكَ bu
14 عَلَى göre
15 اللَّهِ Allah’a
16 يَسِيرًا kolaydır ي س ر
 
Kurtubî’nin naklettiğine göre bazı tefsirciler, cezanın ikiye katlanmasını dünyada uygulanan hukukî ceza (had) olarak anlamış ve –Allah Peygamber’i ve ailesini böyle çirkinliklerden koruduğu için yapmaları ihtimali bulunmamakla beraber– faraza onlar ceza gerektiren iffetsizlik suçu işleseler cezalarının da iki kat olacağını söylemişlerdir (XIV, 170). Ancak meseleye âyetlerin bağlamından ve diğer karînelerden bakıldığında burada anlatılmak istenen şeyin, Hz. Peygamber’in eşlerinin meziyetleri, özellikleri ve örneklik vasıfları olduğu anlaşılmaktadır. Genellikle yetki-sorumluluk, nimet-külfet arasında bir denge vardır. Hz. Peygamber’in hanımları da büyük bir sorumluluk taşımakta, bu büyük ve eşsiz insanın eşi olmanın gerektirdiği büyük imtihana tâbi bulunmaktadırlar. Başarıları, ödülleri, başarısızlıkları ve cezaları da bu statü ve sorumluluklarıyla mütenasip olacaktır.
 

يَا نِسَٓاءَ النَّبِيِّ مَنْ يَأْتِ مِنْكُنَّ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍ يُضَاعَفْ لَهَا الْعَذَابُ ضِعْفَيْنِۜ

 

يَا  nida harfi, نِسَٓاءَ  münadadır. Aynı zamanda muzâftır. النَّبِيِّ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.

Münada; kendisine seslenilen ve seslenen kişiye yönelmesi istenilen kişidir. Münada, fiili hazfedilmiş mef’ûlün bihtir. Münadaya “ey, hey” anlamlarına gelen nida harfleri ile seslenilir. En yaygın kullanılan nida edatı  يَا ’dır.

Münada îrab yönünden mureb münada ve mebni münada olmak üzere 2 kısma ayrılır. 

Mureb münada lafzen mansub olur ve 3 şekilde gelir: 1) Muzaf, 2) Şibh-i muzaf, 3) Nekre-i gayrı maksude. 

Mebni münada merfu üzere mebni, mahallen mansub olur 3 şekilde gelir: 1) Müfred alem, 2) Nekre-i maksude, 3) Harfi tarifli isim. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَنْ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur. يَأْتِ  ile başlayan fiil cümlesi  مَنْ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

يَأْتِ  şart fiili olup illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. مِنْكُنَّ  car mecruru  يَأْتِ ’deki failin mahzuf haline mütealliktir. بِفَاحِشَةٍ  car mecruru  يَأْتِ  fiiline mütealliktir.  

مُبَيِّنَةٍ  kelimesi  فَاحِشَةٍ ’ün sıfatı olup kesra ile mecrurdur.  

Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَت)”dır. 

Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.

Sıfat ile mevsûftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir. Sıfat mevsûfuna dört açıdan uyar: Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT: 1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR: Müfred olan sıfatlar genellikle ismi fail, ismi mef'ûl, mübalağalı ismi fail, sıfatı müşebbehe, ismi tafdil, masdar, ismi mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir. Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibhi cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

فَ  karinesi olmadan gelen  يُضَاعَفْ لَهَا الْعَذَابُ cümlesi şartın cevabıdır. 

يُضَاعَفْ  meczum meçhul muzari fiildir. لَهَا  car mecruru  يُضَاعَفْ  fiiline mütealliktir. الْعَذَابُ naib-i fail olup lafzen merfûdur. ضِعْفَيْنِ  mef’ûlü mutlak olup müsenna olduğu için nasb alameti  يْ ‘dir.

يُضَاعَفْ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Mufâale babındandır. Sülâsîsi  ضعف ’dır. 

Mufâale babı fiile, müşareket (ortaklık), bir işi peşpeşe yapmak, teksir (çokluk, bir işi çok yapmak) gibi anlamlar katar. Musareket (İşteşlik - ortaklık): Bir işin iki kişi veya iki grup arasında yapıldığını anlatır. Fail ile mef’ûl aynı işi yapmıştır. Ayrıca fail işi başlatan ve galip gelendir. (sonuçlandırandır). Bazen de müşareket olmayıp tek taraflı olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

 وَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يراً

 

وَ  atıf harfidir. كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. ذٰلِكَ  işaret ismi  كَانَ ’nin ismi olarak mahallen merfûdur. لِ  harfi buud yani uzaklık bildiren harf,  ك  ise muhatap zamiridir.

عَلَى اللّٰهِ  car mecruru يَس۪يراً ’e mütealliktir. يَس۪يراً  kelimesi  كَانَ ’nin haberi olup lafzen mansubdur.  

يَس۪يراً  kelimesi sıfat-ı müşebbehe kalıbındandır.

Sıfat-ı müşebbehe; “benzeyen sıfat” demektir. İsm-i faile benzediği için bu adı almıştır. İsm-i failin ifade ettiği anlam geçici olduğu halde sıfat-ı müşebbehenin ifade ettiği anlam kalıcıdır. İsm-i fail değişen ve yenilenen vasfa delalet eder. Sıfat-ı müşebbehe sürekli ve sabit vasfa delalet eder. Bu süreklilik ve sabitlik az veya çok, bazen de sonsuza kadar devam eder. Geniş zamana delalet eder. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

يَا نِسَٓاءَ النَّبِيِّ مَنْ يَأْتِ مِنْكُنَّ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍ يُضَاعَفْ لَهَا الْعَذَابُ ضِعْفَيْنِۜ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayet nida üslubunda talebî inşâî isnaddır.

Nidanın cevabı olan  … مَنْ يَأْتِ مِنْكُنَّ بِفَاحِشَةٍ  şart üslubunda haberî isnaddır. 

Önceki ayetteki gaib zamirden, bu ayette muhataba geçişte iltifat sanatı vardır.

Burada hitabın değiştirilip doğrudan doğruya Peygamberimizin hanımlarına tevcih edilmesi, onların öğüdüne pek önem verildiğini belirtmek içindir. Hem buradaki hem de bundan sonraki hitapta onlar, Peygamberimize izafe edilmişler (Peygamberin hanımları, denilmiş), çünkü onlara vârid olan hükümlerin sebebi, bu izafedir (Peygamberimizin eşleri olmalarıdır). (Ebüssuûd)

Şart cümlesi olan  مَنْ يَأْتِ مِنْكُنَّ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍ , sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  يَأْتِ مِنْكُنَّ بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍ  cümlesi  مَنْ ’in haberidir. 

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

مُبَيِّنَةٍ  kelimesi  فَاحِشَةٍ  için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. 

بِفَاحِشَةٍ ’deki tenvin, herhangi bir manasında cins ifade eder.

فَ  karinesi olmadan gelen  يُضَاعَفْ لَهَا الْعَذَابُ ضِعْفَيْنِ   cümlesi şartın cevabıdır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Bu cümlede muzari fiilin tecessüm özelliği öne çıkmıştır.

Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, faide-i haber talebî kelamdır. Haberin şart üslubunda verilmesi daha beliğ ve etkilidir.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car-mecrur  لَهَا , ihtimam için, fail olan  الْعَذَابُ ’ya takdim edilmiştir.

ضِعْفَيْنِ  kelimesi, يُضَاعَفْ  fiilinin mef’ûlu mutlakı olarak tekit ifade eder. 

ضِعْفَيْنِۜ - يُضَاعَفْ  kelimeleri arasında cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

بِفَاحِشَةٍ مُبَيِّنَةٍ  ibaresini  يِّ ’nın kesresi ile  مُبَيِّنَةٍ  [açıklayan] şeklinde okuyanların kıraatine göre bu ifade istiâredir. Buna göre sanki Allah Teâlâ fahişe kelimesini, onu işleyenin durumunu bildiren, ondan dolayı hakettiği azabı gösteren bir kavram olarak ifade buyurmuş oluyor. Bu, en güzel söz hedeflerinden, en nefis pırlanta sözlerdendir. (Şerîf er-Râdî, Kur’an Mecazları) 

İçinizden anlamındaki  مِنْكُنَّ  teb‘îz (kısmîlik) değil, açıklama içindir.  فَاحِشَةٍ  aşırı derecede kötü anlamına gelmektedir ve büyük günah demektir.  مُبَيِّنَةٍ  ise kötülüğü açık anlamında olup bununla Peygamber kadınlarının işledikleri büyük günah murat edilmektedir. (Keşşâf) 

الْعَذَابُ deki marifelik, ahd içindir. (Âşûr)

 

وَكَانَ ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ يَس۪يراً

 

Cümle atıf harfi  وَ ’la nidanın cevabına atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.  كَانَ’nin dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedün ileyhin işaret ismi ile gelmesi işaret edilenin önemini belirtir. 

ذٰلِكَ ’de istiare vardır. Mahsus şeyleri işaret etmekte kullanılan  ذٰلِكَ  ile bu cümlede durum işaret edilmiştir. Aklî olan hissî olana benzetilmiştir. Câmi’, her ikisindeki vücudun tahakkukudur.

Bilindiği gibi işaret ismi mahsus şeyler için kullanılır. Ama burada olduğu gibi aklî şeyler için kullanıldığında istiare olur. Câmi’; her ikisinde de “vücudun tahakkuku”dur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi) 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Bütün mamullerin, cümledeki yeri, aslında amilinden sonra gelmesidir. Car-mecrur  عَلَى اللّٰهِ, ihtimam için, amili olan  يَس۪يراً ’e takdim edilmiştir. Çünkü kolaylık Allah’a isnad edilmiştir. Aslında Allah Teâlâ’ya her şey kolaydır. Bu cümle Allah’ın sonsuz kudretinden kinayedir.

Zamir makamında ism-i celilin zahir olarak zikredilmesi, mehabeti artırmak, tehditte mübalağa ve azap vaidini ağırlaştırmak için yapılan ıtnâbdır.

يَس۪يراً , sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.

İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayetin bu son cümlesi mesel tarikinde olmayan tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir. 

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için, lafza-i celâlde tecrîd sanatı vardır.