Ahzâb Sûresi 31. Ayet

وَمَنْ يَقْنُتْ مِنْكُنَّ لِلّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَتَعْمَلْ صَالِحاً نُؤْتِهَٓا اَجْرَهَا مَرَّتَيْنِۙ وَاَعْتَدْنَا لَهَا رِزْقاً كَر۪يماً  ...

İçinizden kim Allah’a ve Resûlüne itaat eder ve salih bir amel işlerse, ona mükâfatını iki kat veririz. Biz, ona bereketli bir rızık hazırlamışızdır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَنْ fakat kim
2 يَقْنُتْ ita’ate devam ederse ق ن ت
3 مِنْكُنَّ sizden
4 لِلَّهِ Allah’a
5 وَرَسُولِهِ ve Resulüne ر س ل
6 وَتَعْمَلْ ve yaparsa ع م ل
7 صَالِحًا yararlı iş ص ل ح
8 نُؤْتِهَا ona veririz ا ت ي
9 أَجْرَهَا mükafatını ا ج ر
10 مَرَّتَيْنِ iki kez م ر ر
11 وَأَعْتَدْنَا ve hazırlamışızdır ع ت د
12 لَهَا onun için
13 رِزْقًا bir rızık ر ز ق
14 كَرِيمًا bol ك ر م
 
Kurtubî’nin naklettiğine göre bazı tefsirciler, cezanın ikiye katlanmasını dünyada uygulanan hukukî ceza (had) olarak anlamış ve –Allah Peygamber’i ve ailesini böyle çirkinliklerden koruduğu için yapmaları ihtimali bulunmamakla beraber– faraza onlar ceza gerektiren iffetsizlik suçu işleseler cezalarının da iki kat olacağını söylemişlerdir (XIV, 170). Ancak meseleye âyetlerin bağlamından ve diğer karînelerden bakıldığında burada anlatılmak istenen şeyin, Hz. Peygamber’in eşlerinin meziyetleri, özellikleri ve örneklik vasıfları olduğu anlaşılmaktadır. Genellikle yetki-sorumluluk, nimet-külfet arasında bir denge vardır. Hz. Peygamber’in hanımları da büyük bir sorumluluk taşımakta, bu büyük ve eşsiz insanın eşi olmanın gerektirdiği büyük imtihana tâbi bulunmaktadırlar. Başarıları, ödülleri, başarısızlıkları ve cezaları da bu statü ve sorumluluklarıyla mütenasip olacaktır.
 

وَمَنْ يَقْنُتْ مِنْكُنَّ لِلّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَتَعْمَلْ صَالِحاً نُؤْتِهَٓا اَجْرَهَا مَرَّتَيْنِۙ 

 

وَ  atıf harfidir. مَنْ  iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur. يَقْنُتْ  mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. 

يَقْنُتْ  şart fiili olup sükun üzere meczum  muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir.

مِنْكُنَّ  car mecruru mahzuf hale müteallıktır. لِلّٰهِ  car mecruru  يَقْنُتْ  fiiline müteallıktır. 

رَسُولِه۪  atıf harfi و ’la makabline matuftur. 

وَ  atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

تَعْمَلْ  meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. صَالِحاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Veya masdarın sıfatı olarak mef'ûlü mutlaktan naibdir. Takdiri, عمل عاملا صالحاّ şeklindedir.

فَ  karinesi olmadan gelen  نُؤْتِهَٓا اَجْرَهَا مَرَّتَيْنِ  cümlesi şartın cevabıdır.  

نُؤْتِهَٓا  illet harfinin hazfıyla meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri نحن ’dur.  Muttasıl zamir هَٓا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  

اَجْرَهَا  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir  هَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مَرَّتَيْنِ  mef’ûlun mutlaktan naib olup müsenna olduğu için nasb alameti يْ ’dir.

صَالِحاً  kelimesi sülâsî mücerred olan  صلح fiilinin ism-i failidir. 

İsmi fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsmi fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاَعْتَدْنَا لَهَا رِزْقاً كَر۪يماً

 

اَعْتَدْنَا cümlesi atıf harfi  وَ ’la نُؤْتِهَٓا   fiiline müteallıktır. 

اَعْتَدْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. 

لَهَا  car mecruru  اَعْتَدْنَا  fiiline müteallıktır. رِزْقاً mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

كَر۪يماً  kelimesi  رِزْقاً ’nin sıfatı olup mansubdur.

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsûftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat iki kısma ayrılır:

1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat

HAKİKİ SIFAT 

1. Müfred olan sıfatlar  2. Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.

1. MÜFRED OLAN SIFATLAR

Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Not: Gayri akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.

2. CÜMLE OLAN SIFATLAR: Üçe ayrılır: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَعْتَدْنَا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  عتد ’dir.

İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder. 

 

وَمَنْ يَقْنُتْ مِنْكُنَّ لِلّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَتَعْمَلْ صَالِحاً نُؤْتِهَٓا اَجْرَهَا مَرَّتَيْنِۙ وَاَعْتَدْنَا لَهَا رِزْقاً كَر۪يماً

 

  Ayet hükümde ortaklık nedeniyle  وَ ’la önceki ayetteki …مَنْ يَأْتِ مِنْكُنَّ  cümlesine atfedilmiştir. Şart üslubunda haberî isnaddır.  وَمَنْ يَقْنُتْ مِنْكُنَّ لِلّٰهِ وَرَسُولِه۪  şeklindeki şart cümlesi sübut ifade eden isim cümlesidir. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  يَقْنُتْ مِنْكُنَّ لِلّٰهِ وَرَسُولِه۪  cümlesi,  مَنْ ’in haberidir. 

Cümlede müsnedin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde, muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

القُنُوتُ  taat demektir. 

القُنُوتُ لِلرَّسُولِ ise Allah’a taate devam ve rızasını celbetmek demektir. (Âşûr)

Aynı üslupta gelen  وَتَعْمَلْ صَالِحاً  cümlesi hükümde ortaklık nedeniyle, şart cümlesi olan  يَقْنُتْ مِنْكُنَّ لِلّٰهِ ’e atfedilmiştir. Cümle faide-i haber ibtidaî kelamdır.

فَ  karinesi olmadan gelen  نُؤْتِهَٓا اَجْرَهَا مَرَّتَيْنِۙ  cümlesi şartın cevabıdır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.

مَرَّتَيْنِۙ , takdiri  عدد olan mahzuf mef’ûlü mutlaktan naibdir.

Bu takdire göre şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip, faide-i haber talebî kelamdır. Haberin şart üslubunda verilmesi daha beliğ ve etkilidir.

Yine faide-i haber ibtidaî kelam olan  وَاَعْتَدْنَا لَهَا رِزْقاً كَر۪يماً  cümlesi, hükümde ortaklık nedeniyle cevap cümlesine atfedilmiştir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

اَعْتَدْنَا ve نُؤْتِهَٓا  fiillerinin azamet zamirine isnadı, tazim ifade eder.

Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Samerrâî,  Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için lafzı celalde tecrîd sanatı vardır.

رَسُولِه۪  izafetinde Allah’a ait zamire muzaf olması Resul için tazim ve teşrif ifade eder.

صَالِحاً  kelimesiتَعْمَلْ  fiili için mef'ûldür. Veya masdarın sıfatı olarak mef'ûlü mutlaktan naibdir. Yani  عمل عاملا صالحاّ'dir. 

اَجْرَهَا ‘da istiare vardır. Salih amel yapanların mükafatı, işçiye verilen ücrete benzetilmiştir.

رِزْقاً ’daki tenvin kesret ve tazim içindir.

كَر۪يماً  kelimesi  رِزْقاً  için sıfattır. Sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır. 

الرِّزْقُ الكَرِيمُ ifadesi cennet rızkıdır. Kerim sıfatı ile vasıflanması da en efdali olduğu içindir. (Âşûr)

Önceki ayetteki … مَنْ يَأْتِ مِنْكُنَّ بِفَاحِشَةٍ  cümlesiyle bu ayetteki  وَتَعْمَلْ صَالِحاً  cümleleri arasında mukabele sanatı vardır.

Bu ifade, onların cezalarının kat kat olması gibi mükâfatlarının da kat kat olacağını açıklamaktadır. O halde ayetteki,  نُؤْتِهَٓا اَجْرَهَا مَرَّتَيْنِۙ   “Ona da mükâfaatını iki kere veririz.” cümlesi, şöyle bir inceliğin yanı sıra “Onun azabı iki kat artırılır.” cümlesinin mukabilidir: Allah Teâlâ, mükâfaat vermekten bahsederken o ödülü verecek olanı da zikretmiştir ki o, kendisidir. Azaptan bahsederken ise azap edecek olanı açıkça ifade etmemiş ve tıpkı canlı bir cömert zatın, faydalı olduğu zaman, kendini ve işini açıkça ifade edip zarar verdiğinde ise kendisinden hiç bahsetmeyişi gibi rahmet ve kereminin mükemmel oluşuna bir işaret olsun diye, “İki kat artırılır” buyurmuştur. (Fahreddin er-Râzî)

Allah Teâlâ,  وَاَعْتَدْنَا لَهَا رِزْقاً كَر۪يماً  [Hem de onun için çok şerefli bir rızık hazırladık] buyurarak şöyle bir ince manaya işaret olsun diye, aslında “kerîm (şerefli)” ifadesi, ancak o rızkı verenin sıfatı olduğu halde ahiret rızkını “kerim (şerefli)” diye vasfetmiştir: Dünyadaki rızıklar, insanların çalışıp çabalamalarına göre verilir. Mesela tacir, pazarlardan ve alışveriş yapanlardan rızkını elde etmeye çalışır. İşçiler iş verenlerden, sanatkârlar sipariş edenlerden rızıklarını elde etmeye çalışırlar. Binaenaleyh dünyada rızık kendiliğinden gelmez. Bu, başkasının elindedir. İsterse o rızkı tutar, isterse salar. Ahirette ise görünürde o rızkın ne bir tutanı, ne salanı olmayıp kendiliğinden gelir. İşte bundan ötürü dünyada ancak gerçek rezzâk olan Allah Teâlâ, “kerim” diye nitelenmiştir. Ahirette ise rızkın kendisi böyle nitelenmiştir. (Fahreddin er-Râzî)