لَا يَحِلُّ لَكَ النِّسَٓاءُ مِنْ بَعْدُ وَلَٓا اَنْ تَبَدَّلَ بِهِنَّ مِنْ اَزْوَاجٍ وَلَوْ اَعْجَبَكَ حُسْنُهُنَّ اِلَّا مَا مَلَكَتْ يَم۪ينُكَۜ وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ رَق۪يـباً۟
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | لَا | değildir |
|
2 | يَحِلُّ | helal |
|
3 | لَكَ | sana |
|
4 | النِّسَاءُ | (başka) kadınlar |
|
5 | مِنْ |
|
|
6 | بَعْدُ | bundan sonra |
|
7 | وَلَا | ve yoktur |
|
8 | أَنْ |
|
|
9 | تَبَدَّلَ | değiştirmen |
|
10 | بِهِنَّ | bunları |
|
11 | مِنْ |
|
|
12 | أَزْوَاجٍ | başka eşlerle |
|
13 | وَلَوْ | şayet |
|
14 | أَعْجَبَكَ | çok hoşuna gitse de |
|
15 | حُسْنُهُنَّ | güzellikleri |
|
16 | إِلَّا | bunun dışındadır |
|
17 | مَا |
|
|
18 | مَلَكَتْ | bulunanlar (cariyeler) |
|
19 | يَمِينُكَ | elinde |
|
20 | وَكَانَ | ve |
|
21 | اللَّهُ | Allah |
|
22 | عَلَىٰ | üzerine |
|
23 | كُلِّ | her |
|
24 | شَيْءٍ | şey |
|
25 | رَقِيبًا | gözetleyicidir |
|
“Onlardan dilediğinin beraberliğini erteler, dilediğini yanına alırsın” ifadesinden maksat, çeşitli yorumlar arasından bizim tercih ettiğimize göre, beraber kalma süresinin eşit olması mecburiyetinin (kasm) kaldırılmasıdır. Bu izne rağmen Hz. Peygamber, eşlerini incitmemek için eşitliğe riayet etmiştir (Buhârî, “Tefsîr”, 33/7; Ebû Bekir İbnü’l-Arabî, III, 1569). Eşleri de ona olan saygı ve sevgileri sebebiyle, boşayabileceğini ima ettiğinde dünyaları yıkılmış, yanlarında eşit kalmaya riayet etmese de, dünya nimet ve ziynetlerinden kendilerini mahrum etse de onun eşi olmayı tercih etmişler, buna razı ve bununla mutlu olmuşlardır.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 396
لَا يَحِلُّ لَكَ النِّسَٓاءُ مِنْ بَعْدُ وَلَٓا اَنْ تَبَدَّلَ بِهِنَّ مِنْ اَزْوَاجٍ وَلَوْ اَعْجَبَكَ حُسْنُهُنَّ اِلَّا مَا مَلَكَتْ يَم۪ينُكَۜ
Fiil cümlesidir. لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
يَحِلُّ damme ile merfû muzari fiildir. لَكَ car mecruru يَحِلُّ fiiline mütealliktir. النِّسَٓاءُ fail olup lafzen merfûdur. مِنْ بَعْدُ car mecruru mahzuf hale mütealliktir.
وَ atıf harfidir. Matuf ile matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ile matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا zaid harftir. لَا nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir.
اَنْ ve masdar-ı müevvel, النِّسَٓاءُ kelimesine matuf olup mahallen merfûdur.
تَبَدَّلَ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir. بِهِنَّ car mecruru تَبَدَّلَ fiiline mütealliktir.
مِنْ harfi ceri zaiddir. اَزْوَاجٍ lafzen mecrur, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
لَوْ اَعْجَبَكَ حُسْنُهُنَّ cümlesi تَبَدَّلَ ’deki failin hali olarak mahallen mansubdur.
وَ haliyyedir. لَوْ gayr-ı cazim şart harfidir.
اَعْجَبَكَ şart fiili, fetha üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. حُسْنُهُنَّ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هُنَّ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
اِلَّا istisna harfidir. مَا müşterek ism-i mevsûl, النِّسَٓاءُ ’den bedel olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası مَلَكَتْ يَم۪ينُكَ ’dir. Îrabtan mahalli yoktur.
مَلَكَتْ fetha üzere mebni mazi fiildir. تْ te’nis alametidir. يَم۪ينُكَ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ رَق۪يـباً۟
İsim cümlesidir. وَ istînâfiyyedir. كَانَ fetha üzere mebni, nakıs mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. اللّٰهُ lafza-i celâli, كَانَ ’nin ismi olup lafzen merfûdur.
عَلٰى كُلِّ car mecruru رَق۪يـباً۟ ’a mütealliktir. Aynı zamanda muzâftır. شَيْءٍ muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. رَق۪يـباً۟ kelimesi كَانَ ’nin haberi olup fetha ile mansubdur.
رَق۪يـباً۟ kelimesi, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Mübalağalı ism-i fail: Bir varlıkta bir niteliğin aşırı derecede bulunduğunu gösteren, fiilden türeyen, sıfat cinsinden isimlerdir. Mübalağalı ism-i failler Allah için kullanılırsa sıfat, insanlar için kullanılırsa mübalağa ya da lakap olurlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
لَا يَحِلُّ لَكَ النِّسَٓاءُ مِنْ بَعْدُ وَلَٓا اَنْ تَبَدَّلَ بِهِنَّ مِنْ اَزْوَاجٍ وَلَوْ اَعْجَبَكَ حُسْنُهُنَّ اِلَّا مَا مَلَكَتْ يَم۪ينُكَۜ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Ayette mütekellim Allah Teâlâ, muhatab Hz. Peygamberdir. Menfî muzari fiil olarak gelmesi, hudûs, teceddüt ve zem makamı olduğu için istimrar ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car-mecrur لَكَ , ihtimam için fail olan النِّسَٓاءُ ’ya takdim edilmiştir.
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki menfî muzari fiil cümlesi تَبَدَّلَ بِهِنَّ مِنْ اَزْوَاجٍ, masdar teviliyle, ref mahallinde olup النِّسَٓاءُ ’ya matuftur. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mef’ûl olan مِنْ اَزْوَاجٍ ’deki مِنْ zaiddir. Kelimedeki tenvin, kıllet ve cins ifade eder. مِنْ harfi kelimeye “hiçbir” anlamı katmıştır. Menfî siyakta nekre, nefyin umum ve şumûlüne işarettir.
مِنْ اَزْوَاجٍ ifadesindeki مِنْ nefyi tekid etmektedir; faydası ise haramlığın bütün kadın cinsini kapsamasıdır. (Keşşâf)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car-mecrur بِهِنَّ , ihtimam için mef’ûl olan اَزْوَاجٍ ’e takdim edilmiştir.
لَا يَحِلُّ [Helal değildir] ifadesi müzekker olarak لَا تَحِلُّ da okunmuştur; çünkü çoğulluktan doğan müenneslik gerçek bir müenneslik değildir. (Keşşâf)
Ayet-i kerimede geçen تَبَدَّلَ lafzında, sıyganın aslında bulunan iki تَ ’den biri hazfedilmiştir. Yani aslı تَتَبَدَّلَ şeklindedir. (Celaleyn Tefsiri)
وَلَوْ اَعْجَبَكَ حُسْنُهُنَّ اِلَّا مَا مَلَكَتْ يَم۪ينُكَ cümlesi تَبَدَّلَ ’deki failin halidir. Hal cümleleri, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır.
Şart üslubunda haberî isnaddır. …اَعْجَبَكَ حُسْنُهُنَّ şeklindeki şart cümlesi müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Şartın cevabı, öncesinin delaletiyle mahzuftur. Takdiri, لا يحلّ لك التبديل [Değiştirmek sana helal olmaz] olan cevabın hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır.
Bu takdire göre mahzuf cevap ve mezkur şart cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
İstisna edatı اِلَّا ’dan sonra gelen ism-i mevsûl مَا, müstesnadır. Sılası olan مَلَكَتْ يَم۪ينُكَ cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
مِنْ edatı genelliği tekit etmek içindir. Güzellikleri hoşuna gitse de yeni alacağın eşlerin güzellikleri demektir. Bu تَبَدَّلَ ’nin failinden haldir, mef’ûlünden değil, o da مِنْ اَزْوَاجٍ ’dir, çünkü o her yönden nekiredir. Takdiri de şöyledir: مفروضا عجابك بهن (faraza hoşuna gitse de). (Beyzâvî)
Zemahşerî şöyle der: “Bu cümledeki وَلَوْ اَعْجَبَكَ ifadesi, hal manasındadır. Zîlhalin (hal sahibi olan kelimenin) ayetteki مِنْ اَزْوَاجٍ olması caiz değildir. Çünkü bu kelime, alabildiğine belirsizdir, bir de zilhalin nekire olması uygun düşmez. O halde zilhal olan kelime, Hz. Peygamberdir (s.a.). Buna göre mana, “Sana, (diğer) kadınlar helal olmaz. Ve sen, güzellikleri sebebiyle hoşuna gitseler dahi bunları başka zevcelerle değiştirmen caiz değildir” şeklinde olur. (Fahreddin er-Razi)
النِّساءُ kelimesi böyle bir makamda kullanıldığında çoğunlukla eşler manasındadır. (Âşûr)
وَكَانَ اللّٰهُ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ رَق۪يـباً۟
وَ , istînâfiyyedir. كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Zamandan bağımsız sübut ve istimrar ifade eder.
كَانَ ’nin isminin bütün kemâl sıfatlara şamil lafza-i celâlle gelmesi telezzüz, teberrük ve itaate teşvik amacına matuftur.
Cümlede mütekellim Allah Teâlâ’dır. Bu nedenle اللّٰهُ isminde tecrîd sanatı vardır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ amili olan كَانَ ’nin haberi رَق۪يـباً۟ ’e takdim edilmiştir. Bu takdim Allah’ın her şeye muktedir olduğu, kudret gücünün, umuma şamil olduğunu vurgulamıştır.
شَيْءٍ ’deki tenvin kesret ve nev ifade eder.
رَق۪يـباً۟ mübalağalı ism-i fail kalıbıdır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Ayetin bu son cümlesi önceki ibare için tezyîl ifade eder.
Cümle mesel tarikinde tezyîldir. Tezyîl cümleleri ıtnâb babındandır. Tezyîl cümlesi, önceki cümleyi tekid için gelmiştir. Mesel tarikinde olanlar müstakil olarak da bir mana ifade eder. Yani müstakil olarak dillerde dolaşır, atasözü gibi halk arasında bilinir.
Allah Teâlâ kendi vasıflarını كَانَ ile birlikte kullandığında aslında bizlere bildirmeden hatta bizleri yaratmadan önce bu vasıflarla muttasıl olduğunu haber vermektedir. Bu sıfatlar ezelde hiçbir şey yokken Allah’ın zatıyla birlikte vardı, ezelî olan ebedidir. Bu yüzden umumiyetle geçmiş zamana delalet eden كَانَ bu durumda cümleye kesinlik kazandırmaktadır. Onun vasıfları ezelden ebede kadar devam edecektir. Bunun aksini hiç kimse düşünemez. Râgıb el-İsfahânî كَانَ ’nin geçmiş zaman için kullanıldığını, Allah ile ilgili sıfatları ifade ederken ezel anlamı kattığı belirtilmiştir. Bu fiilin, bir cinste var olan bir vasıf ile ilgili kullanılması durumunda söz konusu vasfın o cinsin ayrılmaz bir parçası olduğunu vurguladığını ve ona dikkat çektiğini ifade eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi, Sayı 41)