يَسْـَٔلُكَ النَّاسُ عَنِ السَّاعَةِۜ قُلْ اِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ اللّٰهِۜ وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ تَكُونُ قَر۪يباً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | يَسْأَلُكَ | sana soruyorlar |
|
2 | النَّاسُ | insanlar |
|
3 | عَنِ |
|
|
4 | السَّاعَةِ | sa’atten |
|
5 | قُلْ | de ki |
|
6 | إِنَّمَا | şüphesiz |
|
7 | عِلْمُهَا | onun bilgisi |
|
8 | عِنْدَ | yanındadır |
|
9 | اللَّهِ | Allah’ın |
|
10 | وَمَا | ve ne? |
|
11 | يُدْرِيكَ | bilirsin |
|
12 | لَعَلَّ | belki |
|
13 | السَّاعَةَ | sa’at |
|
14 | تَكُونُ | olur |
|
15 | قَرِيبًا | yakın |
|
Kimi inanmadığı, kimi merak ettiği için, kimileri alay etmek maksadıyla, bazıları ise korktuğu ve hazır olmak istediği için devamlı kıyamet üzerine konuşurlar, birilerinden onun ne zaman kopacağını sorar dururlar. Hz. Peygamber de bu soruya defalarca muhatap olmuş, bazan kendi sözü (hadis) bazan da âyetlerle şu cevabı vermiştir: Kıyametin ne zaman gerçekleşeceğini yalnız Allah bilir, bu bilgiyi bana dahi vermemiştir. Siz onu her zaman bekleyin ve imanınızla, güzel ahlâkınız ve davranışlarınızla ona hazır olun, inkârcılar ve zalimler de kıyametin vaktini merak edecek yerde orada kendilerini neyin beklediğini sorup öğrensinler!
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 402Ahede عهد : عَهْدٌ bir şeyi bir durumdan diğerine, korumak ve bakıp gözetmektir. Uyulması gereken antlaşmaya da عَهْدٌ denir.
Allah'ın ahdi ile kimi zaman Allah'ın akıllarımıza yerleştirdiği şeyler; kimi zaman Resulleri ve kitaplarıyla bize emrettikleri ve kimi zaman da adak gibi bizim bir sorumluluk olarak üzerimize aldığımız ama Şeriatın aslında zorunlu kılmadığı şeyler kastedilir.
Son olarak مُعاهَدَةٌ kavramı Şeriat terminolojisinde kafirlerden Müslümanların himayesi altına giren /onlarla antlaşma yapan kişi anlamındadır. (Müfredat)
Kuran’ı Kerim’de türevleriyle 46 kere geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)
Türkçede kullanılan şekilleri ahdetmek, ahid, taahhüd etmek, müteahhid, uhde(sinden gelmek), muâhede, (veli) ahd ve mahuttur. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)
يَسْـَٔلُكَ النَّاسُ عَنِ السَّاعَةِۜ
Fiil cümlesidir. يَسْـَٔلُكَ merfû muzari fiildir. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. النَّاسُ fail olup lafzen merfûdur.
عَنِ السَّاعَةِ car mecruru يَسْـَٔلُكَ fiiline mütealliktir.
قُلْ اِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ اللّٰهِۜ
Fiil cümlesidir. قُلْ sükun üzere mebni emir fiildir. Fail ise müstetir zamir أنت ’dir. Mekulü’l-kavli, اِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ اللّٰهِ ’dur. قُلْ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنَّمَا kâffe ve mekfûfe’dir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki مَا harfidir, اِنَّ harfinden sonra gelmiş ve onun amel etmesine mani olmuştur. اِنَّ ’nin ameli ise engellenmiştir yani mekfûfedir.
عِلْمُهَا mübteda olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir هَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
عِنْدَ mekân zarfı, mübtedanın mahzuf haberine mütealliktir. اللّٰهِۜ lafza-i celâl muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur.
وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ تَكُونُ قَر۪يباً
Fiil cümlesidir. وَ atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
İstifham ismi مَا mübteda olarak mahallen merfûdur. يُدْر۪يكَ fiili mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.
يُدْر۪يكَ fiili ى üzere mukadder damme ile merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Muttasıl zamir كَ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
لَعَلَّ السَّاعَةَ cümlesi يُدْر۪يكَ ’nin ikinci mef’ûlün bihi olarak mahallen mansubdur.
لَعَلَّ terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. İsim cümlesinin önüne gelir. إنّ gibi ismini nasb haberini ref eder.
السَّاعَةَ kelimesi لَعَلَّ ’nin ismi olup fetha ile mansubdur. تَكُونُ قَر۪يباً cümlesi لَعَلَّ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
تَكُونُ nakıs merfû muzari fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder. كَانَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri هُو ’dir.
قَر۪يباً kelimesi كَانَ ’nin haberi olup fetha ile mansubdur.
يُدْر۪يكَ fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi درى ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
يَسْـَٔلُكَ النَّاسُ عَنِ السَّاعَةِۜ
İstînâfiyye olarak fasılla gelen ayetin ilk cümlesi olan يَسْـَٔلُكَ النَّاسُ عَنِ السَّاعَةِۜ , müspet muzari fiil sıygasında, lâzım-ı faide-i haber ibtidaî kelamdır.
النَّاسُ burada umumi örf içindir. (Âşûr)
السَّاعَةِ , kıyamet gününden kinayedir.
السَّاعَةِ kelimesi Kur’an-ı Kerim’de belli bir zaman dilimini belirten sözlük anlamı yanında, sık sık kıyametin kopacağı vakti ifade etmek üzere de kullanılmaktadır.
السَّاعَةِ kelimesi burada marife gelerek Kur’an ıstılahında çoğunlukla bu dünyevi alemin yok olup uhrevi aleme girişi ifade eden ba’s veya kıyamet gününü ifade etmiştir. (Âşûr, Araf Suresi, 187)
Keşşâf sahibi şöyle demektedir: “Necm kelimesinin, genel olarak her yıldız için kullanılıp elif lamlı geldiğinde ise ‘Süreyya Yıldızı’ anlamı taşıması gibi; saat kelimesi de elif lamlı geldiğinde kıyamet anlamında kullanılır. Bunlar ‘esmâ-i gâlibe’dendir. Kıyamet; ya ansızın geleceği için bu ismi almıştır ya da bütün mahlukatın muhasebesi, tek bir saatte ifa edileceği için yahut da uzun bir zaman olmasına rağmen canlılar nezdinde tek bir saat gibi geleceği için bu adla, ‘saat’ adıyla adlandırılmıştır.” (Fahreddin er-Râzî)
قُلْ اِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ اللّٰهِۜ
Cümle, beyanî istînâf olarak fasılla gelmiştir. Fasıl sebebi şibh-i kemâli ittisâldir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. قُلْ fiilinin mekulü’l-kavli olan اِنَّمَا عِلْمُهَا عِنْدَ اللّٰهِۜ cümlesi, اِنَّمَا kasr edatıyla tekid edilmiştir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
Kasr, mübteda ve haber arasındadır. عِلْمُهَا , sıfat/maksûr, عِنْدَ اللّٰهِۜ , mevsûf/ maksûrun aleyhtir. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur.
اِنَّمَا ile yapılan kasrlarda muhatap konunun cahili değildir ve doğruluğuna itiraz etmiyordur ya da bu konuma konulmuştur. Ancak bunun aksi durumlarda da اِنَّمَا ile kasrın yapıldığı görülmektedir. Yani muhatabın inkâr ettiği durumlarda inkâr etmiyormuş menzilesine konarak اِنَّمَا ile kasr yapılır. Böylece tariz yoluyla başka bir maksat için gelmiş olur. Ancak bu harf ile yapılan kasrlarda sıfat ve mevsûfu tespit etmek zordur. Aslında bunun lafzî bir karinesi yoktur. Siyaktan tespit edilmesi gerekir.
Veciz ifade kastıyla gelen müsned عِنْدَ اللّٰهِۜ izafetinde lafza-i celâle muzaf olan عِنْدَ , şan ve şeref kazanmıştır.
Müsnedin izafet şeklinde gelmesi, az sözle çok anlam ifadesinin yanında, müsnedün ileyhe tazim ifade eder. Çünkü müsned tazim anlamı içeren kelimeye muzâf olmakla müsnedün ileyhin de tazimine işaret etmiş olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâğat Dersleri Meânî İlmi)
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِۜ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
Allah Teâlâ, onların dünyadaki durumlarının lanetlenme, hor ve hakir kılınma ve öldürülme olduğunu beyân edince, ahiretteki durumlarını da ortaya koymak istemiş ve böylece de onlara kıyameti ve kıyamette başlarına gelecek şeyleri hatırlatarak, “İnsanlar, sana o kıyametin ne zaman kopacağını sorarlar. De ki: Onun bilgisi, ancak Allah'ın elindedir.” Size açıklanmaz. Çünkü Allah onu, mükellefin suç işlemekten kaçınması ve kıyametten her an korkması hikmetinden ötürü gizlemiştir. (Fahreddin er-Râzî)
وَمَا يُدْر۪يكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ تَكُونُ قَر۪يباً
İstînâf cümlesine matuf bu cümle, istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Cümle istifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen, kınama ve taaccüp manası taşıması ve asıl söylenme kastının bu olması sebebiyle mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
Ayrıca mütekellimin Allah Teâlâ olması dolayısıyla istifhamda tecâhül-i arif sanatı vardır.
مَا istifham harfi mübtedadır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan يُدْر۪يكَ لَعَلَّ السَّاعَةَ تَكُونُ قَر۪يباً cümlesi haberdir.
Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)
لَعَلَّ ’nin dahil olduğu لَعَلَّ السَّاعَةَ تَكُونُ قَر۪يباً , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. يُدْر۪يكَ fiilinin ikinci mef'ûlü olarak mahallen mansubdur. لَعَلَّ ’nin haberi olan تَكُونُ قَر۪يباً , muzari sıygadaki nakıs fiil كَان ’nin dahil olduğu dahil olduğu sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.
لَعَلَّ , terecci harfidir. Vukuu mümkün durumlarda kullanılır. إِنَّ gibi ismini nasb haberini ref eder. ‘Umulur ki’ anlamında olan bu harf, Allah Teâlâ’ya isnad edildiğinde ‘...olsun diye, ...olması için şeklinde tercüme edilir. Bu nedenle cümle, mecaz-ı mürsel mürekkebdir.
كَان ’nin haberi olan قَر۪يباً , mevsûfundan ivazdır. Yani شَيْأً قَر۪يباً demektir. Mevsûfun hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
Ayetteki قَر۪يب kelimesi, müzekker ve müennesi aynı olan, “faîl” vezninde bir kelimedir. (Ebüssuûd)
قَر۪يبا’ ’in müzekkerliği saatin yevm (gün) manasına olmasındandır da denebilir. Bunda onu acele isteyenler için tehdit ve inat edenler için de susturma vardır. (Kurtubî, Ebüssuûd)
İsim cümleleri mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)