يُصْلِحْ لَكُمْ اَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْۜ وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزاً عَظ۪يماً
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | يُصْلِحْ | düzeltsin |
|
2 | لَكُمْ | sizin |
|
3 | أَعْمَالَكُمْ | işlerinizi |
|
4 | وَيَغْفِرْ | ve bağışlasın |
|
5 | لَكُمْ | sizin |
|
6 | ذُنُوبَكُمْ | günahlarınızı |
|
7 | وَمَنْ | ve kim |
|
8 | يُطِعِ | ita’at ederse |
|
9 | اللَّهَ | Allah’a |
|
10 | وَرَسُولَهُ | ve Resulüne |
|
11 | فَقَدْ | elbette |
|
12 | فَازَ | ermiş olur |
|
13 | فَوْزًا | bir başarıya |
|
14 | عَظِيمًا | büyük |
|
يُصْلِحْ لَكُمْ اَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْۜ
Fiil cümlesidir. يُصْلِحْ talebin cevabı olup sükun üzere meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri أنت ’dir.
لَكُمْ car mecruru يُصْلِحْ fiiline mütealliktir. اَعْمَالَكُمْ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ atıf harfi وَ ’la makabline matuftur.
وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزاً عَظ۪يماً
وَ istînâfiyyedir. Atıf harfi veya itiraziyye olması da caizdir. مَنْ iki muzari fiili cezm eden şart ismi olup mübteda olarak mahallen merfûdur.
يُطِـعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ cümlesi, mübteda olan مَنْ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.
يُطِـعِ şart fiili olup meczum muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. اللّٰهَ lafza-i celâl mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
رَسُولَهُ atıf harfi وَ ’la اللّٰهَ lafza-i celâl’e matuftur. Muttasıl zamir هُ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
فَ mukadder şartın cevabının başına gelen rabıta veya fasiha harfidir.
قَدْ tahkik harfidir. Tekid ifade eder. قَدْ فَازَ cevap cümlesidir.
فَازَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. فَوْزاً mef’ûlun mutlak olup fetha ile mansubdur.
Mef’ûlu mutlak: Fiil ile aynı kökten gelen masdardır. Mef’ûlu mutlak harf-i cer almaz. Harf-i cer alırsa hal olur. Mef’ûlu mutlak cümle olmaz. Mef’ûlu mutlak üçe ayrılır:
1. Tekid (Kuvvetlendirmek) İçin: Fiilin manasını kuvvetlendirir. Masdar olur. Daima müfreddir. Fiilinden sonra gelir. Türkçeye “muhakkak, şüphesiz, gerçekten, çok, iyice, öyle ki” diye tercüme edilir.
2. Nev’ini (Çeşidini) Belirtmek İçin: Fiilin nasıl meydana geldiğini ve nev’ini bildirir. Nev’ini bildiren mef’ûlu mutlak umumiyetle sıfat veya izafet terkibi halinde gelir. Tesniye ve cemi de olabilir. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “gibi, şeklinde, aynen, tıpkı, tam” diye tercüme edilir.
3. Adedini (Sayısını) Belirtmek İçin: Failin yaptığı işin sayısını belirtir. Adedini belirten mef’ûlu mutlak فَعْلَةً vezninden gelen bina-ı (masdar-ı) merreden yapılır.
مَرَّةً kelimesi de mef’ûlu mutlak olur. Fiilinin önüne geçebilir. Türkçeye “kere, defa” diye tercüme edilir. Burada tekid için gelmiştir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
عَظ۪يماً kelimesi فَوْزاً ’in sıfatı olup fetha ile mansubdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُصْلِحْ لَكُمْ اَعْمَالَكُمْ وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْۜ
يُصْلِحْ لَكُمْ اَعْمَالَكُمْ cümlesi, önceki ayetteki talebin cevabıdır. Meczum muzari fiil sıygasında hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade etmiştir.
وَيَغْفِرْ لَكُمْ ذُنُوبَكُمْ cümlesi atıf harfi وَ ’la makabline matuftur. Aynı üslupta gelen cümlenin atıf sebebi hükümde ortaklıktır.
يَغْفِرْ - يُصْلِحْ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır. لَكُمْ ’un tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
لَكُمْ lafzının iki fiil ile beraber iki kere kullanılması, sedid söz söyleyen müttakilere olan inayete delalet etmek içindir. (Âşûr)
وَمَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ فَازَ فَوْزاً عَظ۪يماً
Şart üslubunda gelen cümlede وَ istînâfiyye, şart ismi olan مَنْ mübtedadır. Şart cümlesi olan مَنْ يُطِـعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ , sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan يُطِـعِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ cümlesi مَنْ ’in haberdir. Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
رَسُولَ ’nin Allah Teâlâ’ya ait zamire muzâf olması tazim ve teşrif içindir.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde اللّٰهِ isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.
فَ karinesiyle gelen cevap cümlesi فَقَدْ فَازَ فَوْزاً عَظ۪يماً , tahkik harfi قَدْ ile tekid edilmiş, mazi fiil sıygasında, faide-i haber talebî kelamdır.
Şart ve cevap cümlelerinden oluşan terkip şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır.
Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
عَظ۪يماً kelimesi mef’ûlu mutlak olan فَوْزاً için sıfattır. Sıfat, mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
عَظ۪يماً, sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir.
فَوْزاً - فَازَ kelimeleri cinas-ı iştikak ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.
اللّٰهَ ve رَسُولَهُ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
İstînâfiyye وَ ’ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları ve “Vâv”ın Kullanımı)
Cenab-ı Allah, “Kim Allah'a ve Resulüne itaat ederse” buyurmuştur. O halde Allah'a itaat, peygambere itaat demektir. Fakat Cenab-ı Hak, bu iki itaati, itaat edenin fiilinin çok kıymetli olduğunu göstermek için birlikte zikretmiştir. Çünkü bu kimse, bu tek hareketiyle Allah katında bir ahd, Resul katında da bir “el” edinmiştir. (Fahreddin er-Râzî)
“Muhakkak ki o, en büyük kurtuluşla kurtulmuştur” buyurmuştur. Cenab-ı Hak bu kurtuluşu şu iki sebepten dolayı “büyük” olarak nitelemiştir:
Bu, büyük bir azaptan kurtuluştur. Azaptan kurtulma ise azabın büyüklüğü nispetinde büyük olur.
Bu kimse büyük bir mükâfata ulaşmıştır. Bu da ebedî olan bir mükâfattır. (Fahreddin er-Râzî)