Sebe' Sûresi 32. Ayet

قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا لِلَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُٓوا اَنَحْنُ صَدَدْنَاكُمْ عَنِ الْهُدٰى بَعْدَ اِذْ جَٓاءَكُمْ بَلْ كُنْتُمْ مُجْرِم۪ينَ  ...

Büyüklük taslayanlar, zayıf ve güçsüz görülenlere, “Size hidayet geldikten sonra, biz mi sizi ondan alıkoyduk? Hayır, suçlu olanlar sizlerdiniz” derler.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi(ler) ki ق و ل
2 الَّذِينَ kimseler
3 اسْتَكْبَرُوا büyüklük taslayan(lar) ك ب ر
4 لِلَّذِينَ kimselere
5 اسْتُضْعِفُوا zayıf düşürülen(lere) ض ع ف
6 أَنَحْنُ biz mi?
7 صَدَدْنَاكُمْ engelledik ص د د
8 عَنِ -ten
9 الْهُدَىٰ hidayet- ه د ي
10 بَعْدَ sonra ب ع د
11 إِذْ
12 جَاءَكُمْ size geldikten ج ي ا
13 بَلْ hayır
14 كُنْتُمْ siz kendiniz ك و ن
15 مُجْرِمِينَ suç işliyordunuz ج ر م
 

İnkârcılıkta direnenlerin, Kur’an’da ve onun sık sık gönderme yaptığı diğer ilâhî kitaplarda ortaya konan ibret levhalarına ve ikna edici kanıtlara değer vermeyeceklerini kesin bir dille açıkladıklarına değinildikten sonra, bu dünyada kendinden emin bir biçimde bu bağnaz tavrı sürdüren ve böbürlenen bu kimselerin âhirette ne hallere düşecekleri, bu arada iradelerine hâkim olamayan ve onların yolunu izleme zaafı gösterenlerin suçu onlara yüklemeye çalışmalarının bir yarar sağlamayacağı canlı biçimde tasvir edilmektedir.

31. âyetin “bundan öncekilere” diye tercüme edilen kısmı genellikle “daha önceki peygamberlerin getirdiklerine” şeklinde açıklanmıştır (Taberî, XXII, 97; İbn Atıyye bazılarının buna “kıyamet vaktinin geleceğine” şeklinde mâna vermesini eleştirir; bk. IV, 420-421).

33. âyette geçen “eserrü’n-nedâmete” cümlesi, iç dünyalarındaki inanç ve hissiyatı belirten bir ifade olduğundan (İbn Atıyye, IV, 421), bunu “için için yanarlar” şeklinde tercüme etmeyi uygun bulduk. Bu kısımla ilgili diğer bazı yorumlar ise şunlardır: Önce birbirlerini itham eden sözlerle karşılıklı konuşurlarken azabı görüverince artık pişmanlığa delâlet eden bu birbirini suçlamayı gizlerler yani bundan vazgeçerler. Şöyle bir yorum da yapılabilir: Birbirlerine söz atıp dururlarken azabı görünce Secde sûresinin 12. âyetinde tasvir edildiği üzere Allah’a yalvarıp dünyaya döndürülmeleri ve iyi işler yapmak için kendilerine bir fırsat daha verilmesi yönünde dilekte bulunurlar. Bir görüşe göre buradaki eserra fiili “açığa çıkarma” anlamında olup, cümle “Pişmanlıklarını açıkça ortaya koyarlar” demektir (Râzî, XXV, 261; İbn Atıyye de bu kelimenin Arapça’da zıt anlamda asla kullanılmadığı gerekçesiyle bu yorumu eleştirir, IV, 421).

 

قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا لِلَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُٓوا اَنَحْنُ صَدَدْنَاكُمْ عَنِ الْهُدٰى بَعْدَ اِذْ جَٓاءَكُمْ بَلْ كُنْتُمْ مُجْرِم۪ينَ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  اسْتَكْبَرُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

اسْتَكْبَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.  

الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl لِ  harf-i ceriyle birlikte  قَالَ  fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  اسْتُضْعِفُٓوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

اسْتُضْعِفُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavl  اَنَحْنُ صَدَدْنَاكُمْ ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

Hemze istifhâm harfidir. Munfasıl zamir  نَحْنُ  mübteda olarak mahallen merfûdur.

صَدَدْنَاكُمْ  fiil cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.  صَدَدْنَاكُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  عَنِ الْهُدٰى  car mecruru  صَدَدْنَاكُمْ  fiiline mütealliktir.  بَعْدَ  zaman zarfı,  صَدَدْنَاكُمْ  fiiline mütealliktir. 

Zaman zarfı  اِذْ , takdiri أذكر (zikret, düşün) olan mahzuf fiile mütealliktir.  

جَٓاءَكُمْ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  جَٓاءَكُمْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

بَلْ  idrâb ve atıf harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna idrâb denir.  “Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki” anlamlarını ifade eder. 

Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:

1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir. 

2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

كُنْتُمْ  nakıs mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.  تُمْ  muttasıl zamiri  كُنْتُمْ ’un ismi olarak mahallen merfûdur. 

مُجْرِم۪ينَ  kelimesi  كُنْتُمْ ’un haberi olup nasb alameti  ى ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar. 

اسْتَكْبَرُوا  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  كبر ’dir.

اسْتُضْعِفُٓوا  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  ضعف ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.

مُجْرِم۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا لِلَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُٓوا اَنَحْنُ صَدَدْنَاكُمْ عَنِ الْهُدٰى بَعْدَ اِذْ جَٓاءَكُمْ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidai kelamdır. 

قَالَ  filinin faili konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  اسْتَكْبَرُوا لِلَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُٓوا , müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, tahkir kastının yanında sonraki habere dikkat çekmek içindir. 

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اَنَحْنُ صَدَدْنَاكُمْ عَنِ الْهُدٰى بَعْدَ اِذْ جَٓاءَكُمْ  cümlesi istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen cümle inkârî mana taşıdığı için mecâz-ı mürsel mürekkebdir. Sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. İstifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

نَحْنُ  mübteda,  صَدَدْنَاكُمْ عَنِ الْهُدٰى بَعْدَ اِذْ جَٓاءَكُمْ  cümlesi haberdir. 

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

جَٓاءَكُمْ  cümlesi, muzâfun ileyh konumundaki zaman zarfı  اِذْ in muzâfun ileyhidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107) 

Farklı grupların ifade edildiği  الَّذ۪ينَ ’ler arasında tam cinas ve tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اسْتُضْعِفُٓوا - اسْتَكْبَرُوا  kelimeleri arasında tıbâk-ı icâb sanatı vardır.

Önceki ayetteki … يَقُولُ الَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا لِلَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا  cümlesiyle, bu ayetteki …قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا لِلَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُٓوا  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

İsme yani “biz” kelimesinin başına inkâr harfini getirdiler. Çünkü murad, kendilerinin onları iman etmekten alıkoyanlar olduğunu inkâr ve onların, kendi istekleriyle yoldan çıktıklarını ve kendi istekleriyle geldiklerini ispattır. (Nesefi)

 

بَلْ كُنْتُمْ مُجْرِم۪ينَ

 

Cümle, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  بَلِ  idrâb harfidir. İntikal içindir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

بَلْ  harfi cümleleri atfetmekte kullanılmaz. Bu sebeple bundan sonra gelen cümle, istînâfiyyedir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları ve “Vâv”ın Kullanımı)

Müsned olan  مُجْرِم۪ينَ ’nin ism-i fail vezninde gelmesi, durumun devamlılığına işaret etmiştir. İsmi fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. 

İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lamı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa, bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Kur'an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delâleti), Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi)

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)