20 Ekim 2025
Sebe' Sûresi 32-39 (431. Sayfa)

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّح۪يمِ  ...

Sebe' Sûresi 32. Ayet

قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا لِلَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُٓوا اَنَحْنُ صَدَدْنَاكُمْ عَنِ الْهُدٰى بَعْدَ اِذْ جَٓاءَكُمْ بَلْ كُنْتُمْ مُجْرِم۪ينَ  ...


Büyüklük taslayanlar, zayıf ve güçsüz görülenlere, “Size hidayet geldikten sonra, biz mi sizi ondan alıkoyduk? Hayır, suçlu olanlar sizlerdiniz” derler.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قَالَ dedi(ler) ki ق و ل
2 الَّذِينَ kimseler
3 اسْتَكْبَرُوا büyüklük taslayan(lar) ك ب ر
4 لِلَّذِينَ kimselere
5 اسْتُضْعِفُوا zayıf düşürülen(lere) ض ع ف
6 أَنَحْنُ biz mi?
7 صَدَدْنَاكُمْ engelledik ص د د
8 عَنِ -ten
9 الْهُدَىٰ hidayet- ه د ي
10 بَعْدَ sonra ب ع د
11 إِذْ
12 جَاءَكُمْ size geldikten ج ي ا
13 بَلْ hayır
14 كُنْتُمْ siz kendiniz ك و ن
15 مُجْرِمِينَ suç işliyordunuz ج ر م

قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا لِلَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُٓوا اَنَحْنُ صَدَدْنَاكُمْ عَنِ الْهُدٰى بَعْدَ اِذْ جَٓاءَكُمْ بَلْ كُنْتُمْ مُجْرِم۪ينَ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  اسْتَكْبَرُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

اسْتَكْبَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.  

الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl لِ  harf-i ceriyle birlikte  قَالَ  fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  اسْتُضْعِفُٓوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

اسْتُضْعِفُٓوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavl  اَنَحْنُ صَدَدْنَاكُمْ ’dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

Hemze istifhâm harfidir. Munfasıl zamir  نَحْنُ  mübteda olarak mahallen merfûdur.

صَدَدْنَاكُمْ  fiil cümlesi mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur.  صَدَدْنَاكُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  عَنِ الْهُدٰى  car mecruru  صَدَدْنَاكُمْ  fiiline mütealliktir.  بَعْدَ  zaman zarfı,  صَدَدْنَاكُمْ  fiiline mütealliktir. 

Zaman zarfı  اِذْ , takdiri أذكر (zikret, düşün) olan mahzuf fiile mütealliktir.  

جَٓاءَكُمْ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  جَٓاءَكُمْ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. 

بَلْ  idrâb ve atıf harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna idrâb denir.  “Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki” anlamlarını ifade eder. 

Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:

1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir. 

2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

كُنْتُمْ  nakıs mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.  تُمْ  muttasıl zamiri  كُنْتُمْ ’un ismi olarak mahallen merfûdur. 

مُجْرِم۪ينَ  kelimesi  كُنْتُمْ ’un haberi olup nasb alameti  ى ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar. 

اسْتَكْبَرُوا  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  كبر ’dir.

اسْتُضْعِفُٓوا  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  ضعف ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.

مُجْرِم۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا لِلَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُٓوا اَنَحْنُ صَدَدْنَاكُمْ عَنِ الْهُدٰى بَعْدَ اِذْ جَٓاءَكُمْ 

 

İstînâfiyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidai kelamdır. 

قَالَ  filinin faili konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  اسْتَكْبَرُوا لِلَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُٓوا , müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, tahkir kastının yanında sonraki habere dikkat çekmek içindir. 

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اَنَحْنُ صَدَدْنَاكُمْ عَنِ الْهُدٰى بَعْدَ اِذْ جَٓاءَكُمْ  cümlesi istifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen cümle inkârî mana taşıdığı için mecâz-ı mürsel mürekkebdir. Sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. İstifhamda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

نَحْنُ  mübteda,  صَدَدْنَاكُمْ عَنِ الْهُدٰى بَعْدَ اِذْ جَٓاءَكُمْ  cümlesi haberdir. 

Cümlede müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

جَٓاءَكُمْ  cümlesi, muzâfun ileyh konumundaki zaman zarfı  اِذْ in muzâfun ileyhidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107) 

Farklı grupların ifade edildiği  الَّذ۪ينَ ’ler arasında tam cinas ve tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اسْتُضْعِفُٓوا - اسْتَكْبَرُوا  kelimeleri arasında tıbâk-ı icâb sanatı vardır.

Önceki ayetteki … يَقُولُ الَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا لِلَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا  cümlesiyle, bu ayetteki …قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا لِلَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُٓوا  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

İsme yani “biz” kelimesinin başına inkâr harfini getirdiler. Çünkü murad, kendilerinin onları iman etmekten alıkoyanlar olduğunu inkâr ve onların, kendi istekleriyle yoldan çıktıklarını ve kendi istekleriyle geldiklerini ispattır. (Nesefi)

 

بَلْ كُنْتُمْ مُجْرِم۪ينَ

 

Cümle, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  بَلِ  idrâb harfidir. İntikal içindir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

بَلْ  harfi cümleleri atfetmekte kullanılmaz. Bu sebeple bundan sonra gelen cümle, istînâfiyyedir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları ve “Vâv”ın Kullanımı)

Müsned olan  مُجْرِم۪ينَ ’nin ism-i fail vezninde gelmesi, durumun devamlılığına işaret etmiştir. İsmi fail sübuta, istikrara ve sıfatın mevsûfa olan bağlılığına delalet eder. 

İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lamı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa, bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Kur'an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delâleti), Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi)

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

 
Sebe' Sûresi 33. Ayet

وَقَالَ الَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا لِلَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا بَلْ مَكْرُ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ اِذْ تَأْمُرُونَـنَٓا اَنْ نَكْفُرَ بِاللّٰهِ وَنَجْعَلَ لَهُٓ اَنْدَاداًۜ وَاَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَاَوُا الْعَذَابَۜ وَجَعَلْنَا الْاَغْلَالَ ف۪ٓي اَعْنَاقِ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ هَلْ يُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ  ...


Zayıf ve güçsüz görülenler, büyüklük taslayanlara, “Hayır, bizi hidayetten saptıran gece ve gündüz kurduğunuz tuzaklardır. Çünkü siz bize Allah’ı inkâr etmemizi ve O’na eşler koşmamızı emrediyordunuz” derler. Azabı görünce de içten içe pişmanlık duyarlar. Biz de inkâr edenlerin boyunlarına demir halkalar geçiririz. Onlar ancak yapmakta olduklarının cezasını göreceklerdir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَقَالَ ve dedi(ler) ق و ل
2 الَّذِينَ kimseler
3 اسْتُضْعِفُوا zayıf düşürülen(ler) ض ع ف
4 لِلَّذِينَ kimselere
5 اسْتَكْبَرُوا büyüklük taslayan(lara) ك ب ر
6 بَلْ hayır
7 مَكْرُ hileler (kuruyordunuz) م ك ر
8 اللَّيْلِ gece ل ي ل
9 وَالنَّهَارِ ve gündüz ن ه ر
10 إِذْ
11 تَأْمُرُونَنَا bize emrediyordunuz ا م ر
12 أَنْ
13 نَكْفُرَ inkar etmemizi ك ف ر
14 بِاللَّهِ Allah’ı
15 وَنَجْعَلَ ve koşmamızı ج ع ل
16 لَهُ O’na
17 أَنْدَادًا eşler ن د د
18 وَأَسَرُّوا ve içlerinde gizlediler س ر ر
19 النَّدَامَةَ pişmanlıklarını ن د م
20 لَمَّا
21 رَأَوُا gördüklerinde ر ا ي
22 الْعَذَابَ azabı ع ذ ب
23 وَجَعَلْنَا biz de geçirdik ج ع ل
24 الْأَغْلَالَ demir halkalar غ ل ل
25 فِي
26 أَعْنَاقِ boyunlarına ع ن ق
27 الَّذِينَ kimselerin
28 كَفَرُوا inkar eden(ler) ك ف ر
29 هَلْ mı?
30 يُجْزَوْنَ cezalandırılacaklar ج ز ي
31 إِلَّا başkasıyla
32 مَا şeylerden
33 كَانُوا oldukları ك و ن
34 يَعْمَلُونَ yapıyor(lar) ع م ل

وَقَالَ الَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا لِلَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا بَلْ مَكْرُ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ

 

 

Fiil cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  اسْتُضْعِفُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

اسْتُضْعِفُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.  

الَّذ۪ينَ  cemi müzekker has ism-i mevsûl  لِ  harf-i ceriyle bilikte  قَالَ  fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  اسْتَكْبَرُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

اسْتَكْبَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavl mahzuftur. Takdiri, لم نكن مجرمين بل (mücrim değildik, aksine...) şeklindedir.  

بَلْ  idrâb ve atıf harfidir. Önce söylenen bir şeyden vazgeçmeyi belirtir. Buna idrâb denir.  “Öyle değil, böyle, fakat, bilakis, belki” anlamlarını ifade eder. 

Kendisinden sonra gelen cümle ile iki anlam ifade eder:

1. Kendisinden önceki cümlenin ifade ettiği anlamın doğru olmadığını, doğrusunun sonraki olduğunu ifade etmeye yarar. Bu durumda edata karşılık olarak “oysa, oysaki, halbuki, bilakis, aksine” manaları verilir. 

2. Bir maksattan başka bir maksada veya bir konudan diğer bir konuya geçiş için kullanılır. Burada yukarıda olduğu gibi bir iddiayı çürütmek ve doğrusunu belirtmek için değil de bir konudan başka bir konuya geçiş içindir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

مَكْرُ  mübteda olup lafzen merfûdur. الَّيْلِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. النَّهَارِ  atıf harfi و ’la makabline matuftur. Mübtedanın haberi mahzuftur. Takdiri,  صادّ (engelledi) şeklindedir.

اسْتُضْعِفُوا  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  ضعف ’dir. 

اسْتَكْبَرُوا  fiili, sülâsî mücerrede üç harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İstif’âl babındadır. Sülâsîsi  كبر ’dir.

Bu bab fiile talep, tehavvül, vicdan, mutavaat, ittihaz ve itikat gibi anlamları katar.


 اِذْ تَأْمُرُونَـنَٓا اَنْ نَكْفُرَ بِاللّٰهِ وَنَجْعَلَ لَهُٓ اَنْدَاداًۜ 

 

Fiil cümlesidir.  اِذْ  zaman zarfı  مَكْرُ ’ye mütealliktir.

(إِذْ) : Yalnız Cümleye muzâf olan zaman zarfıdır.

a) (إِذْ) mef’ûlun fih, mef’ûlun bih, mef’ûlun leh olur.

b) (إِذْ)den sonra muzari fiil veya isim cümlesi gelirse gelecek zaman ifade eder.

c) (بَيْنَا) ve (بَيْنَمَا)dan sonra gelirse mufâcee (sürpriz) harfi olur. Bu durumda zarf (zaman bildiren isim) değil harf olur. 

تَأْمُرُونَـنَٓا  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

تَأْمُرُونَـنَٓا  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Mütekellim zamiri  نَٓا  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  

اَنْ  ve masdar-ı müevvel,  تَأْمُرُونَـنَٓا  fiilinin iki mef’ûlu yerinde olarak mahallen mansubdur.

Fiil-i muzarinin başına  اَنْ  harfi geldiği zaman onu nasb ettiği gibi anlamını da masdara çevirmektedir. Bu tür masdarlara masdar anlamı içerdikleri için “tevilli masdar (masdar-ı müevvel cümlesi)” denmektedir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

نَكْفُرَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.  بِاللّٰهِ  car mecruru  بِ  harfi ceriyle birlikte نَكْفُرَ  fiiline mütealliktir.  

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

نَجْعَلَ  mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ’dur.  لَهُٓ  car mecruru  نَجْعَلَ  fiiline mütealliktir.  اَنْدَاداً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

 

 وَاَسَرُّوا النَّدَامَةَ لَمَّا رَاَوُا الْعَذَابَۜ 

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  اَسَرُّوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.  النَّدَامَةَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

لَمَّٓا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.

لَمَّا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.

a) (لَمَّا) muzari fiilden önce gelirse, muzari fiili cezmeden harf olur. 

b) (لَمَّا)ya aynı zamanda cezmetmeyen şart edatı da denir.

c) Bazen mana bakımından cevap olan cümleden sonra da gelebilir. 

d) Sükûn üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

لَمَّا ; muzarinin başında cezm, kalb ve nefî harfi, mazinin başında ise zaman zarfıdır. 

لَمَّا ; maziden önce vakta ki ...dığı zaman, manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği) 

رَاَوُا الْعَذَابَ  ile başlayan fiil cümlesi muzâfun İleyh olarak mahallen mecrurdur. 

رَاَوُا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur.  الْعَذَابَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

اَسَرُّوا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  سرر ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.


 وَجَعَلْنَا الْاَغْلَالَ ف۪ٓي اَعْنَاقِ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir.  وَجَعَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا fail olarak mahallen merfûdur. 

الْاَغْلَالَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. ف۪ٓي اَعْنَاقِ  car mecruru mahzuf ikinci mef’ûlun bihe mütealliktir. 

Cemi müzekker has ism-i mevsûl, الَّذ۪ينَ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَفَرُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

كَفَرُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. 

 

هَلْ يُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ

 

هَلْ  nefy manasında gelmiş istifham harfidir. هَلْ  muzari fiile dahil olursa manayı istikbale çevirir. Ancak muzari fiil istikbal ifade ediyorsa bu fiile dahil olmaz.

يُجْزَوْنَ  fiili  نَ ’un sübutuyla meçhul merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı naib-i fail olup mahallen merfûdur.

اِلَّا  hasr edatıdır. Müşterek ism-i mevsûl  مَا , mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  كَانُوا ’nun dahil olduğu isim cümlesidir. Îrabdan mahalli yoktur.

كَانَ  isim cümlesinin önüne geldiğinde ismini ref haberini nasb eder.  

كَانُوا  damme üzere mebni nakıs fiildir. كَانُوا ’nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamiri olarak mahallen merfûdur.

يَعْمَلُونَ  fiili  كَانُوا ’nun haberi olarak mahallen mansubdur.  يَعْمَلُونَ  fiili,  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

وَقَالَ الَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا لِلَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا 

 

Önceki ayetteki …قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُو  cümlesine atfedilen cümlenin atıf sebebi tezattır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidai kelamdır. 

قَالَ  filinin faili konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan  اسْتَكْبَرُوا لِلَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُٓوا , müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, tahkir kastının yanında sonraki habere dikkat çekmek içindir. 

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Takdiri, لم نكن مجرمين  (Biz mücrim değildik) olan mekulü’l-kavl cümlesi mahzuftur.

الَّذ۪ينَ ’lerde reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.

Önceki ayetteki, … قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا لِلَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُٓوا  cümlesiyle bu ayetteki … قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا لِلَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا  cümlesi arasında mukabele sanatı vardır.

الَّيْلِ - النَّهَارِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır.

اسْتُضْعِفُوا - اسْتَكْبَرُوا kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab sanatı vardır. 

Şayet  قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتَكْبَرُوا  [Kendilerini büyük göstermiş olan dediler ki] ifadesinde atıf harfine yer verilmediği halde  قَالَ الَّذ۪ينَ اسْتُضْعِفُوا لِلَّذ۪ينَ [Ve zayıf görülenler dediler ki] ifadesinde yer verilmiş? dersen şöyle derim: Çünkü zayıf görülenlerin sözleri daha önce geçtiği için, cevabı atıfsız yeni bir cümle halinde zikredilmiş, ardından yine onlara ait bir söze yer verilmiş ve bu söz de önceki sözlerine atfedilmiştir. (Keşşâf)

 

  بَلْ مَكْرُ الَّيْلِ وَالنَّهَارِ اِذْ تَأْمُرُونَـنَٓا اَنْ نَكْفُرَ بِاللّٰهِ وَنَجْعَلَ لَهُٓ اَنْدَاداًۜ وَاَسَرُّوا النَّدَامَةَ 


Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.  بَلِ  idrâb harfidir. İntikal içindir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

بَلْ  harfi cümleleri atfetmekte kullanılmaz. Bu sebeple bundan sonra gelen cümle, istînâfiyyedir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları ve “Vâv”ın Kullanımı)

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır.  مَكْرُ الَّيْلِ  takdiri  صادّ  (engelledi) olan mahzuf haber için mübtedadır. Müsnedün ileyh, veciz ifade kastına binaen izafet formunda gelmiştir.

مَكْرُ  kelimesininالَّيْلِ وَالنَّهَارِ ’a isnadı mecâz-ı aklîdir. (Âşûr)

وَالنَّهَارِ , muzâfun ileyhe atfedilmiştir. Cihet-i câmia, tezattır.

Mazi manalı zaman zarfı  اِذْ in müteallakı, مَكْرُ ’dur.

Zaman zarfına muzâfun ileyh olan  تَأْمُرُونَـنَٓا  cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.

اَنْ , muzariyi nasb ederek manasını masdara çeviren harftir.  اَنْ  ve akabindeki  نَكْفُرَ بِاللّٰهِ  cümlesi, masdar teviliyle  تَأْمُرُونَـنَٓا  fiilinin mef'ûlü konumundadır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Aynı üslupta gelen  وَنَجْعَلَ لَهُٓ اَنْدَاداًۜ  cümlesi, masdar-ı müevvele matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  لَهُٓ , konudaki önemine binaen mef’ûl olan  اَنْدَاداًۜ ’e takdim edilmiştir. 

اَنْدَاداً ’deki tenvin, kesret ve nev ifade eder.

اَنْدَاداً  lafzı  نِدٍّ in cemisidir. Mümasil (eş, benzer, denk) demektir. (Âşûr)

وَاَسَرُّوا النَّدَامَةَ  cümlesi  اسْتَكْبَرُوا  ve  اسْتُضْعِفُوا  fiillerinin faillerinden haldir. Veya …قَالَ الَّذ۪ينَ   cümlesine matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107) 

الَّيْلِ  ve  النَّهَارِ  kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatları vardır.

Bu ayette zamana isnad vardır. Çünkü  مَكْرُ in meydana geldiği zaman gündüz ve gecedir. 

مَكْرُ  kelimesi  الَّيْلِ ’e (geceye) ve النَّهَارِ ’a (gündüze) izafe edilmiş. Halbuki asıl izafe edilmesi gereken kelime insanlar olmalıdır. Gece ve gündüz, zaman ifade eden iki kelimedir. Onların hile yapma kabiliyetleri, daha doğrusu potansiyelleri yoktur. (Alimlerin farklı görüşleri sebebiyle yukarıda bu nispet zamana isnad şeklinde isimlendirilmiştir.) (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كَانُوا ’nun haberinin muzari fiil şeklinde gelmesi bu yaptıklarının yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder.

وَاَسَرُّوا النَّدَامَةَ  Bu ayet, “Onlar, suçu ve kabahati daha önce birbirlerine atıyorlardı. Ama kendilerine, onları başka her şeyden alıkoyan o azap gelince bu pişmanlığı ifade eden atışmayı içlerine attılar” demektir. Buradaki  اَسَرُّ  fiilinin, “ortaya koymak” anlamına geldiği, ayetin manasının, “Onlar pişmanlıklarını ortaya koyup izhar ettiler” şeklinde olduğu da ileri sürülmüştür. Şöyle de denebilir: Onlar, karşılıklı olarak birbirlerini suçlayınca [Ey Rabbimiz gördük, işittik. Şimdi bizi geri çevir de güzel amelde bulunalım. (Secde Suresi, 12)] diyerek Allah'a döndüler. Daha sonra kendilerine cevap verilerek, artık onlar için geriye dönüşün mümkün olmadığı haber verildi de işte bu sebeple onlar, bu sözlerini içlerinde sakladılar. (Fahreddin er-Râzî)

Anılan iki fırka, azabı gördüklerinde, dalaletlerine ve saptırmalarına duydukları pişmanlıklarını, ayıplanmak korkusuyla birbirlerinden gizleyecekler. Yahut pişmanlıklarını açıklayacaklar, demektir. Zira isrâr  اَسَرُّ  kelimesi iki zıt manaya gelen kelimelerdendir. Onların haline münasip olan mana da bu ikinci manadır. (Ebüssuûd)


 لَمَّا رَاَوُا الْعَذَابَۜ

 

Cümle, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir.  لَمَّا  kelimesi  حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı da taşıyan zaman zarfıdır.  لَمَّا ’nın müteallakı cevap cümlesidir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan  رَاَوُا الْعَذَابَۜ  şart cümlesi olup  لَمَّا ’nın muzâfun ileyhidir.

Ruveynî’ye göre  رَاَوُا  fiilinin ilim manasında kullanılmasında, sebeb müsebbeb alakası ile mecazı mürsel vardır. Zikredilen rüyet, kastedilen ise ilim olan müsebbeptir. Şöyle de ifade edilebilirsiniz; manevi, akli ve görünmez olan bir anlatım, gözle görülen, canlı bir şey menziline konuldu. (Ruveyni, Teemmülat fî Sûreti Meryem, Meryem Suresi 77)

Haynûne manasındaki  لَمَّا  aslında şartının bilindiği durumlarda gelir ve şartla cevap arasındaki kuvvetli irtibatı ve tertipteki sürati ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkâf Suresi 29, c. 7, s. 424)

Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Cevap cümlesi öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir.

Bilinen ve tahmini kolay olan hususları zikrederek ibareyi uzatmamak, dikkati asıl önemli yere yönlendirmek, karineye dayanarak terk edilen şeyleri muhatabın düşünce ve hayal gücüne bırakarak anlam zenginliği kazanmak gibi sebeplerle hazfe başvurulur. (TDV İslam Ansiklopedisi Îcâz Bah.)

Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur'an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)

 

 وَجَعَلْنَا الْاَغْلَالَ ف۪ٓي اَعْنَاقِ الَّذ۪ينَ كَفَرُواۜ 

 

رَاَوُا الْعَذَابَ  cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107) 

جَعَلْنَا  fiili azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Eğer  لقد جعلت في أعناقهم اَغْلَالَ  (Doğrusu onların boyunlarında bukağılar var) denilseydi, bu bukağıların çözüleceği ümit edilirdi, ama hiç kimsenin Allah'ın takdirini ve hükmünü değiştirmeye gücü yetmez. Allah'ın kapattığını kimse açamaz, açtığını da kimse kapatamaz. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, Yasin Suresi 8, c. 2, s. 35)

ف۪ٓي اَعْنَاقِ  car mecruru, mahzuf ikinci mef’ûle mütealliktir.

Müzekker cemi has ismi mevsûl  الَّذ۪ينَ , muzafun ileyh olarak mecrur mahaldedir.  Müspet mazi fiil sıygasında gelerek sebat, temekkün ve istikrar ifade eden  كَفَرُواۜ  cümlesi, sıladır. Sıla cümlelerinin îrabdan mahalli yoktur.  

ف۪ٓي  harfinde istiare vardır. عَلَى harfi yerine kullanılmıştır. Veya boyun ve kelepçe kelimeleriyle kalp sanatı yapılmıştır. Kelepçenin içine boyun demek yerine, boynun içine kelepçe denmiştir.

Cümlede temsilî istiare vardır. Kâfirler, boyunları zincirlerle sarılmış kölelere, doğruyu bulma kabiliyetinden yoksun kişilere benzetilmiştir.

Bu durum, kâfirlerin halini ve dalalette kalışlarını, hidayete eremeyişlerini, hidayeti bulamayışlarını temsil eder. 

Boyunda bukağılar bulunması, o kişinin boyun eğmemesi ve itaat etmemesi anlamındadır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, Yasin Suresi 8, c. 2, s. 34-35)

“Biz de o küfredenlerin boyunlarına, (ateşten) bukağılar takarız” ifadesi, o azabın keyfiyetine, sırf görmenin kâfi gelmediğine, “tam aksine onlar o azabı görünce onun içine düşeceklerine hükmettiklerine, böylece nedameti terk ettiklerine ve o azaba düştüklerine; derken, boyunlarına ateşten bukağıların takıldığına “Yapmakla olduklarından mı cezalandırılacaklardı ya?!” ifadesi de bunun, adalet gereği onların müstehakkı ve cezası olduğuna bir işarettir. (Fahreddin er- Râzî)

Burada, “onların boyunlarına” denilmeyip “o kâfirlerin boyunlarına” denilmesi, onların zemmini teşhir etmek ve boyunlarına halka vurulmayı gerektiren sebebe dikkat çekmek içindir. (Ebüssuûd)

 

هَلْ يُجْزَوْنَ اِلَّا مَا كَانُوا يَعْمَلُونَ


Beyanî istînâf veya ta’liliyye olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir. Menfî muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Faide-i haber inkârî kelamdır. 

İstifham harfi burada nefî manasındadır.  مَا  ve  اِلَّا  ile oluşan iki tekid hükmündeki kasr, cümleyi tekid etmiştir. Kasır fiille mef’ûlü arasındadır.  يُجْزَوْنَ  maksûr/sıfat, mecrur mahaldeki masdar-ı müevvel maksûrun aleyh/mevsûf olmak üzere kasr-ı sıfat alel mevsûftur. Cezalandırılmaları, yapmış oldukları amele kasredilmiştir.

İstifham harfi  هَلْ  burada inkâridir. İstisna da müferrağdır. (Âşûr)

Masdar harfi  مَا  ve akabindeki  كَانُوا يَعْمَلُونَ  cümlesi, masdar tevilinde, takdir edilen  ب  harfiyle birlikte  يُجْزَوْنَ  fiiline mütealliktir. Masdar-ı müevvel nakıs fiil  كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesidir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.  كَان ’nin haberinin muzari fiil olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

كَان ’in haberi muzari fiil olduğunda, genellikle devam edegelen maziye, adet haline gelmiş davranışlara delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde  كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)

يُجْزَوْنَ  fiili, meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Kur’an-ı Kerim’de tehdit, uyarı ve korkutma manası olan fiiller genellikle meçhul sıyga ile gelir.

Meçhul bina, naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)

 
Sebe' Sûresi 34. Ayet

وَمَٓا اَرْسَلْنَا ف۪ي قَرْيَةٍ مِنْ نَذ۪يرٍ اِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَٓاۙ اِنَّا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ  ...


Biz, hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek oranın şımarık zenginleri, “Biz, sizinle gönderileni inkâr ediyoruz” demişlerdir.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا ve
2 أَرْسَلْنَا biz göndermedik ر س ل
3 فِي
4 قَرْيَةٍ bir ülkeye ق ر ي
5 مِنْ hiçbir
6 نَذِيرٍ uyarıcı ن ذ ر
7 إِلَّا başkasını
8 قَالَ diyenden ق و ل
9 مُتْرَفُوهَا varlıkla şımarmış kimseleri ت ر ف
10 إِنَّا şüphesiz biz
11 بِمَا şeyi
12 أُرْسِلْتُمْ sizin gönderildiğiniz ر س ل
13 بِهِ onu
14 كَافِرُونَ inkar ediyoruz ك ف ر

Her toplumda görülen sefahata dalmış varlıklı şımarık kesimin ilâhî bildirimler karşısında ortaya koyduğu çarpık mantığın ve küstah tavrın tasvir edildiği bu âyetlerde, rızkın asıl sahibi Allah Teâlâ olduğu halde bazı insanların yine O’nun verdiği imkânlara dayanarak O’na karşı direnmeye ve baş kaldırmaya çalışmasının tutarsızlığına dikkat çekilmektedir. Şayet onların gerekçeleri sağlıklı olsaydı o zaman insanlığın bütün imkânların paylaşımını kendi tercihlerine göre düzenleyebilmesi gerekirdi. Oysa bu hiçbir zaman gerçekleştirilememiştir (bk. Rûm 30/37). 

  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 458

وَمَٓا اَرْسَلْنَا ف۪ي قَرْيَةٍ مِنْ نَذ۪يرٍ اِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَٓاۙ اِنَّا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  مَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  اَرْسَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

ف۪ي قَرْيَةٍ  car mecruru  اَرْسَلْنَا  fiiline mütealliktir.  

مِنْ  zaiddir.  نَذ۪يرٍ  lafzen mecrur, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  

قَالَ مُتْرَفُوهَٓا  cümlesi  قَرْيَةٍ in hali olarak mahallen mansubdur. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 

2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 

3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).

Burada hal mazi fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) mazi fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına  وَقَدْ  gelir. Bazen sadece  و  gelir. Nadiren و ’sız gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِلَّٓا  hasr edatıdır.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  مُتْرَفُوهَٓا  fail olarak lâfzen merfûdur. Muttasıl zamir  هَٓا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

Mekulü’l-kavli  اِنَّا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  نَا  mütekellim zamiri  اِنّ nin ismi olup mahallen mansubdur. 

مَٓا  müşterek ism-i mevsûl, بِ  harf-i ceriyle birlikte  اِنّ nin haberine mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  اُرْسِلْتُمْ dur. Îrabdan mahalli yoktur.

اُرْسِلْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  naib-i fail olarak mahallen merfûdur.  بِه۪  car mecruru  اُرْسِلْتُمْ  fiiline mütealliktir. 

كَافِرُونَ  kelimesi  اِنّ nin haberi olup ref alameti  و dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar. 

كَافِرُونَ  kelimesi sülâsî mücerred olan كفر  fiilinin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَرْسَلْنَا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  رسل ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

وَمَٓا اَرْسَلْنَا ف۪ي قَرْيَةٍ مِنْ نَذ۪يرٍ اِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَٓاۙ اِنَّا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ

 

 

وَ , istînâfiyyedir. Menfi mazi fiil cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle kasr ve zaid harfle tekid edilmiştir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107)

Mef’ûl olan مِنْ نَذ۪يرٍ ’deki  مِنْ , tekid ifade eden zaid harftir.

Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  ف۪ي قَرْيَةٍ , konudaki önemine binaen mef’ûl olan نَذ۪يرٍ ’e takdim edilmiştir.

قَرْيَةٍ ’deki tenvin tahkir ve herhangi bir manasında adet ifade eder. نَذ۪يرٍ ’deki tenvin ise tazim ifade eder. Olumsuz siyakta nekre umum ifade etmiş, zaid  مِنْ  harfi de kelimeye ‘hiçbir’ anlamı katmıştır. 

قَالَ مُتْرَفُوهَٓاۙ اِنَّا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ  cümlesi  قَرْيَةٍ ’in halidir. Hal cümleleri, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

المُتْرَفُونَ, kelimesi  التَّرَفُ  yani nimet ve hayat zenginliği verilen kimseler demektir. (Âşûr)

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli  اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَٓا, başındaki harf-i cerle birlikte  كَافِرُونَ ye mütealliktir. Sılası olan  اُرْسِلْتُمْ بِه۪, mazi fiil sıygasında gelerek sübuta, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.

Müsned olan  كَافِرُونَ , ism-i fail vezninde gelerek durumun devam ve sübutuna işaret etmiştir.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ , konudaki önemine binaen amili olan müsned  كَافِرُونَ ’ye takdim edilmiştir.

İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lamı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa, bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Fail’in İfade Göstergesi (Manaya Delâleti), Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi)

اُرْسِلْتُمْ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Suret-i İbrahim, s. 127)

بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪  sözü, kâfirlerden sadır olması delili ile tehekkümîdir. (Âşûr)

Nefy harfi  مَٓا  ve istisna harfi  اِلَّٓا  ile oluşmuş kasr, hal sahibi ile hali arasındadır.  قَرْيَةٍ maksûr/mevsûf, hal cümlesi maksûrun aleyh/sıfat olmak üzere kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.

Ayetteki iki farklı görevdeki  مَا ’larda tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اَرْسَلْنَا - اُرْسِلْتُمْ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Bu kelam-ı kerim, Resulullah'ın kendi kavminden gördüğü tekzipten, getirdiği hak dini inkâr etmelerinden, malların ve evladın çokluğuyla yarışmak istemelerinden, dünya varlıkları ve süsleriyle iftihar etmelerinden, bunlarla müminlere karşı kibirlenmelerinden, bunların müminlerde bulunmaması sebebiyle onları hor görmelerinden ve [İki fırkadan hangisinin mevkii ve makamı daha güzel? (Meryem Suresi, 73)] ayetinden dolayı Resulullah'ı teselli ederek şu gerçekleri bildirmektedir: biz, hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek, mutlaka oranın şımarık zenginleri, Mekke halkının şımarık zenginlerinin Resulullah hakkında söylediklerine benzer şeyler söylemişler; onların Resulullah için kurdukları kötü planları gibi planlar kurmuşlar; kendilerince vehmi ve farazi olan ahiret işlerini dünya işlerine kıyaslamışlar: “Allah katında şerefli olmasaydık, bu dünya güzelliklerini bize vermezdi ve müminler de Allah katında değersiz olmasalardı, bu dünyanın güzelliklerinden onları mahrum etmezdi” diye iddia etmişler ve davranışlarını bu fikir üzerine bina etmişlerdir. (Ebüssuûd)

 
Sebe' Sûresi 35. Ayet

وَقَالُوا نَحْنُ اَكْثَرُ اَمْوَالاً وَاَوْلَاداًۙ وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَ  ...


Yine, “Bizim mallarımız ve çocuklarımız daha çoktur. Bize azap edilmeyecektir” demişlerdi.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَقَالُوا ve dediler ki ق و ل
2 نَحْنُ biz
3 أَكْثَرُ daha çoğuz ك ث ر
4 أَمْوَالًا malca م و ل
5 وَأَوْلَادًا ve evladça و ل د
6 وَمَا ve değiliz
7 نَحْنُ biz
8 بِمُعَذَّبِينَ azaba uğratılacak ع ذ ب

وَقَالُوا نَحْنُ اَكْثَرُ اَمْوَالاً وَاَوْلَاداًۙ وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَ

 

Fiil cümlesidir. وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قَالُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli  نَحْنُ اَكْثَرُ ’dur.  قَالُوا  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

Munfasıl zamir  نَحْنُ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  اَكْثَرُ  mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. 

اَمْوَالاً  temyiz olup fetha ile mansubdur.  اَوْلَاداً  atıf harfi وَ ’la makabline matuftur.

Temyiz; kendisinden önce geçen müphem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye ‘bakımından, …yönünden’ şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan?” soruları sorulur. Temyiz ikiye ayrılır:

1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.

2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülmeyen mümeyyez.

(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) وَ atıf harfidir. 

مَا  cinsi nefyeden olumsuzluk harfi olup  لَيْسَ  gibi amel eder. İsmini ref haberini nasb eder.  نَحْنُ  munfasıl zamir,  مَا ’nın ismi olarak mahallen merfûdur.  بِ  harfi zaiddir.

بِمُعَذَّب۪ينَ  kelimesi lafzen mecrur,  مَا ’nın haberi olarak mahallen mansub olup nasb alameti  ي ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.

بِمُعَذَّب۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan tef’il babının ism-i mef’ûlüdür. 

وَقَالُوا نَحْنُ اَكْثَرُ اَمْوَالاً وَاَوْلَاداًۙ وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَ

 

Ayet atıf harfi وَ ’la önceki ayetteki … قَالَ مُتْرَفُوهَٓا  cümlesine atfedilmiştir. Allah Teâlâ müşriklerin sözlerini bildirmektedir. Müspet mazi fiil cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

قَالُوا  fiilinin mekulü’l-kavli olan  نَحْنُ اَكْثَرُ اَمْوَالاً وَاَوْلَاداً , faide-i haber ibtidaî kelamdır. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsned olan  اَكْثَرُ  ism-i tafdil kalıbındadır. Mübalağa ifade eder. 

اَوْلَاداًۙ , temyiz olan  اَمْوَالاً ’e matuftur. Cihet-i câmia, tezâyüftür.

اَمْوَالاً - اَوْلَاداً  kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr ve muvazene sanatları vardır. 

Ayetin sonunda gelen  وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَ  cümlesi atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Sübut ifade eden isim cümlesinde nefy harfi  مَا , nakıs fiil  ليس  gibi amel etmiştir. 

Haberi olan  بِمُعَذَّب۪ينَ ’ye dahil olan  بِ  harfi zaiddir. Cümle faide-i haber inkârî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi) 

نَحْنُ nun tekrarında ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır. 

نَحْنُ اَكْثَرُ اَمْوَالاً وَاَوْلَاداًۙ وَمَا نَحْنُ بِمُعَذَّب۪ينَ  sözleri, ya “ahiret azabı hiç yoktur” anlamındadır yahut ahiret azabı olduğu takdirde de Allah, dünyada kendilerine ikramda bulunduğuna göre ahirette de kendilerine ihanet etmeyeceği inancına binaendir. (Ebüssuûd)

Ayetteki, “Biz, azaba uğrayacaklardan değiliz” ifadesine gelince bu da “Ahirette böyle olmayacağız” demektir. Buna göre sanki onlar, “Bizim bu dünyadaki durumumuz, sizinkinden daha iyidir. Ahirette de azaba uğratılmayacağız” demişlerdir. Bu söz onlardan ya doğrudan o azabı inkâr ettiklerinden ötürü yahut da dünyadaki güzel hallerine kıyasla, ahiretteki durumlarının da güzel olacağına inandıkları için südur etmiştir. (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)

 
Sebe' Sûresi 36. Ayet

قُلْ اِنَّ رَبّ۪ي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُ وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ۟  ...


Ey Muhammed, de ki: “Şüphesiz, Rabbim rızkı dilediğine bol verir ve (dilediğine) kısar. Fakat insanların çoğu bilmezler.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 إِنَّ şüphesiz
3 رَبِّي Rabbim ر ب ب
4 يَبْسُطُ yayar ب س ط
5 الرِّزْقَ rızkı ر ز ق
6 لِمَنْ kimseye
7 يَشَاءُ dilediği ش ي ا
8 وَيَقْدِرُ ve kısar ق د ر
9 وَلَٰكِنَّ fakat
10 أَكْثَرَ çoğu ك ث ر
11 النَّاسِ insanların ن و س
12 لَا
13 يَعْلَمُونَ bilmezler ع ل م

قُلْ اِنَّ رَبّ۪ي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُ 

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir. Mekulü’l-kavli  اِنَّ رَبّ۪ي يَبْسُطُ الرِّزْقَ ’dir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. 

رَبّ۪ي  kelimesi  اِنّ nin ismi olup mukadder  ى  üzere mukadder fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri  ى  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

يَبْسُطُ  fiil cümlesi  اِنّ nin haberi olarak mahallen merfûdur.  يَبْسُطُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.  الرِّزْقَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  

مَنْ  müşterek ism-i mevsûl,  بِ  harfi ceriyle birlikte  يَبْسُطُ  fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  يَشَٓاءُ ’dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

يَشَٓاءُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. يَقْدِرُ  atıf harfi و ’la  يَبْسُطُ  fiiline  matuftur. 

 

 وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ۟

 

وَ  atıf harfidir.  لَـٰكِنَّ  istidrak harfidir.  

İstidrak; düzeltmek, telafi etmek, hatayı tamir etmek, kusuru örtmek gibi anlamlara gelir. Önceki sözden doğan eksikliği, hatayı veya yanlış anlaşılma ihtimalini istisnaya benzer biçimde ortadan kaldıracak bir kısmın getirilmesine istidrak adı verilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَـٰكِنَّ  harfi,  اِنَّ  gibi ismini nasb haberini ref eder. Bazı müfessirlere göre  لَـٰكِنَّ ’de  اِنَّ  gibi cümleyi tekid eder. 

لٰكِنَّ ’nin ismi olan  أَكۡثَرَ  lafzen mansubdur.  ٱلنَّاسِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

لٰكِنَّ ’nin haberi  لَا يَعْلَمُونَ  cümlesi olup mahallen merfûdur.

لَا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  يَعْلَمُونَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul  و ’ı fail olup mahallen merfûdur.

قُلْ اِنَّ رَبّ۪ي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ وَيَقْدِرُ 

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اِنَّ رَبّ۪ي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ  cümlesi,  اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Faide-i haber ibtidaî kelam olan  يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ  cümlesi  اِنَّ ’nin haberidir. Müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَنْ, harf-cerle birlikte  يَبْسُطُ  fiiline mütealliktir. Sılası olan  يَشَٓاءُ  cümlesi, müspet muzari fiil olarak gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, tecessüm ve teceddüt ifade eder.

Genel olarak  شَٓاءُ  fiilinin mef'ûlü bu cümlede olduğu gibi hazf edilir. Çünkü ibham; ilgi uyandırır, muhatabı dinlemeye teşvik eder. Ancak mef'ûl alışılmadık, garip birşey olursa bu kuralın dışına çıkılarak zikredilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Sıla cümlesine  وَ ’la atfedilen  وَيَقْدِرُ  cümlesinin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Muzari fiiller hudûs, tecessüm ve teceddüt ifade etmiştir.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ  ve isim cümlesi ve isnadın tekrarı sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadr Suresi 1)

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Veciz anlatım kastıyla gelen  رَبّ۪ي  izafetinde Rabb ismine muzâfun ileyh olan mütekellim zamiri dolayısıyla Hz. Peygamber şan ve şeref kazanmıştır. Ayrıca bu izafet Allah’ın rububiyet vasfıyla ona destek olduğunun işaretidir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

“Rabbim rızkı dilediğine bol verir”  sözünden sonra sadece “kısar” lafzıyla yetinilmiş “rızkı dilediğine” ifadesi önceki ifadeden anlaşıldığı için, hazf edilmiştir. Bu ihtibak sanatıdır. 

İhtibâk, sözden düşürülmüş olan kelime veya ifadelerin, zikredilen kelime veya ifadeden hareketle tespit edilerek yerine konulmasıdır. (Suyûtî, İtkân, II, 831)

يَبْسُطُ - يَقْدِرُ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî sanatı vardır. 

Bu kelam onların iddiasını reddetmekte, onların boş umutlarını tamamen kesmekte ve kâinat çarkının, üzerinde döndüğü hakkı tahkik etmektedir.

Yani Allah, iki fırka için de bol rızık vermesini ve rızkı kısmasını gerektirecek bir sebep olmaksızın, dilediğinin rızkını bol verir ve dilediğinin rızkını da kısar. Böylece bazen Allah, isyankârın rızkını bol verir; itaatlinin rızkını ise kısar; bazen de bunun aksini yapar; bazen de her ikisinin de rızkını bol verir; bazen de her ikisinin rızkını da kısar ve bazen de aynı şahsın rızkını zaman, zaman bol verir ve zaman, zaman da rızkını kısar. Allah, bunların hepsini, üstün hikmetler üzerine bina edilmiş olan yüksek iradesinin gereği olarak yapmaktadır. Binaenaleyh sebebi itaat ve itaatsizlik olan mükâfat ve azap işi, rızka kıyaslanamaz. (Ebüssuûd)


 وَلٰكِنَّ اَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ۟

 

Cümle atıf harfi  وَ la öncesine atfedilmiştir. İstidrak manasındaki  لٰكِنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.

لٰكِنَّ ’nin ismi olan  اَكْثَرَ النَّاسِ, veciz ifade yollarından olan izafet formunda gelmiştir. لٰكِنَّ ’nin haberi olan  لَا يَعْلَمُونَ ’nin menfî muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam formunda gelmesi cümleye hükmü takviye, hudûs ve teceddüt anlamları katmıştır. Ayrıca muzari fiilde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek dikkatini artıran tecessüm özelliği vardır.

Nefy harfinin müsnedün ileyhden sonra gelmesi ve müsnedin de fiil olması halinde bu terkip hükmü takviye ifade eder. Ancak bazı karineler vasıtasıyla tahsis de ifade edebilir. Hükmü takviye demek; hükmü tekid etmek ve hükmün gerçeğe mutabık olduğunu ifade etmek demektir. Bunun Kur'an’da çok örneği vardır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Ayetin son cümlesi, başka surelerde de ufak değişikliklerle tekrarlanmıştır.

Böyle tekrarlanan kelimeler, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.

Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkaf Suresi 28, c. 7, s. 314) 

لَا يَعْلَمُونَ  ibaresinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır.

“Dünyadaki rızkın genişlemesi ve daralması, kişinin haktan veya batıldan yana olmasına delalet etmez. Çünkü, nice bedbaht ve günahkâr kimse vardır ki alabildiğine zengindir ve yine nice muttaki dindar kimse vardır ki alabildiğine sıkıntı içindedir. Ancak ne var ki insanların pek çoğu rızkın azlığının, geçim darlığının; malın çokluğunun ve geçim bolluğunun, kişinin fasık ya da salih olma durumuna has kılınmaksızın, meşîet-i ilâhiyeye bağlı olduğunu bilmezler.” (Fahreddin er-Râzî, Âşûr)

 
Sebe' Sûresi 37. Ayet

وَمَٓا اَمْوَالُكُمْ وَلَٓا اَوْلَادُكُمْ بِالَّت۪ي تُقَرِّبُكُمْ عِنْدَنَا زُلْفٰٓى اِلَّا مَنْ اٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاًۘ فَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ جَزَٓاءُ الضِّعْفِ بِمَا عَمِلُوا وَهُمْ فِي الْغُرُفَاتِ اٰمِنُونَ  ...


Ne mallarınız ne de çocuklarınız, sizi bizim katımıza daha çok yaklaştıran şeylerdir! Ancak iman edip salih amel işleyenler başka. İşte onlar için işlediklerine karşılık kat kat mükâfat vardır. Onlar cennet köşklerinde güven içindedirler.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا ve değildir
2 أَمْوَالُكُمْ mallarınız م و ل
3 وَلَا değildir
4 أَوْلَادُكُمْ evladlarınız و ل د
5 بِالَّتِي
6 تُقَرِّبُكُمْ sizi yaklaştıran ق ر ب
7 عِنْدَنَا katımızda ع ن د
8 زُلْفَىٰ mertebece ز ل ف
9 إِلَّا ancak başka
10 مَنْ kimseler
11 امَنَ inanan(lar) ا م ن
12 وَعَمِلَ ve yapanlar ع م ل
13 صَالِحًا faydalı iş ص ل ح
14 فَأُولَٰئِكَ işte
15 لَهُمْ onlara vardır
16 جَزَاءُ mükafat ج ز ي
17 الضِّعْفِ kat kat fazlası ض ع ف
18 بِمَا
19 عَمِلُوا yaptıklarının ع م ل
20 وَهُمْ ve onlar
21 فِي
22 الْغُرُفَاتِ saraylarda غ ر ف
23 امِنُونَ güven içindedirler ا م ن

Her toplumda görülen sefahata dalmış varlıklı şımarık kesimin ilâhî bildirimler karşısında ortaya koyduğu çarpık mantığın ve küstah tavrın tasvir edildiği bu âyetlerde, rızkın asıl sahibi Allah Teâlâ olduğu halde bazı insanların yine O’nun verdiği imkânlara dayanarak O’na karşı direnmeye ve baş kaldırmaya çalışmasının tutarsızlığına dikkat çekilmektedir. Şayet onların gerekçeleri sağlıklı olsaydı o zaman insanlığın bütün imkânların paylaşımını kendi tercihlerine göre düzenleyebilmesi gerekirdi. Oysa bu hiçbir zaman gerçekleştirilememiştir (bk. Rûm 30/37). 

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 458

  Velede ولد :   وَلَدٌ  doğurulmuş olan demektir. Tekil, çoğul, küçük ve büyük için bu lafız kullanılır. Yine  hem oğul ve kız evlat hem de evlat edinilen çocuk bu isimle anılır.

  Babaya والِدٌ anneye de والِدَةٌ denir. Her ikisine ise والِدانِ denir.

  وَلِيدٌ kelimesi doğmak üzere olan çocuk demektir. Asıl anlamı doğum zamanı yakın veya uzak olsun her çocuktur. Çoğulu وِلْدان şeklinde gelir.

  Son olarak وَلَدٌ sözcüğünün çoğulu da أوْلادٌ 'dur. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de farklı türevleriyle 102 kez geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri veled, evlad, vâlide, mevlut, velâdet, tevellüd, mütevellid, milat ve Yelda'dır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi) 

Qarabe قرب :

  قُرْبٌ sözcüğü yakın olmak, yakınlaşmak ve yakınlık anlamlarında kullanılır. قَرُبَ fiilinin mastarı قُرْبٌ ve قُرْبانٌ şekillerinde gelir.

  Bu sözcük mekanla, zamanla, hısımlıkla, itibarla, gözetip korumayla ve kudretle ilgili kullanılır. قُرْبانٌ Yüce Allah'a yakınlaşma vesilesi yapılan şeydir. (Müfredat) 

  Kuran’ı Kerim’de farklı formlarda 96 defa geçmiştir. (Mu'cemu-l Mufehres)

  Türkçede kullanılan şekilleri akraba, kurbet, kurban, takribi, kurbiyet ve kırbadır. (Kuranı Anlayarak Okuma Rehberi)

وَمَٓا اَمْوَالُكُمْ وَلَٓا اَوْلَادُكُمْ بِالَّت۪ي تُقَرِّبُكُمْ عِنْدَنَا زُلْفٰٓى اِلَّا مَنْ اٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاًۘ 

 

İsim cümlesidir.  مَا  cinsi nefyeden olumsuzluk harfi olup  لَيْسَ  gibi amel eder. İsmini ref haberini nasb eder. 

اَمْوَالُكُمْ  kelimesi  مَا ’nın ismi olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir  كُمْ  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.

لَٓا اَوْلَادُكُمْ  atıf harfi و ’la makabline matuftur. 

لَا  zaid harftir. لَا  nefy harfinin tekrarı olumsuzluğu tekid içindir. 

بِ  zaiddir.  الَّت۪ي müfred müennes has ism-i mevsûl lafzen mecrur,  مَا ’nın haberi olarak mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  تُقَرِّبُكُمْ ’dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

تُقَرِّبُكُمْ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Muttasıl zamir  كُمْ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  

عِنْدَنَا  mekân zarfı,  زُلْفٰٓى ’nın mahzuf haline mütealliktir. زُلْفٰٓى  mef’ûlu mutlaktan naibdir. 

اِلَّا  istisna harfidir.  مَنْ  müşterek ism-i mevsûl müstesna olup mahallen mansubdur. İsm-i mevsûlun sılası  اٰمَنَ ’dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

اٰمَنَ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir.  عَمِلَ  atıf harfi و ’la makabline matuftur. 

عَمِلَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir.  صَالِحاً  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. 

تُقَرِّبُكُمْ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Tef’il babındandır. Sülâsîsi  قرب ’dir.

Bu bab fiile çokluk (fiilin, failin veya mef‘ûlun çokluğu), bir tarafa yönelme, mef'ûlü herhangi bir vasfa nispet etmek, gidermek, bir terkibi kısaltmak, eylemin belli bir zaman diliminde meydana gelmesi, özneyi fiilin türediği şeye benzetmek, sayruret, isimden fiil türetmek, hazır olmak, bir şeyin aralıklarla tekrarlanması manalarını katar.

اٰمَنَ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  امن ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. 

صَالِحاً  kelimesi sülâsî mücerred olan  صلح  fiilinin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

  فَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ جَزَٓاءُ الضِّعْفِ بِمَا عَمِلُوا وَهُمْ فِي الْغُرُفَاتِ اٰمِنُونَ

 

فَ  istînâfiyyedir. İşaret ismi  اُو۬لٰٓئِكَ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  لَهُمْ جَزَٓاءُ mübtedanın haberi olarak mahallen merfûdur. 

لَهُمۡ  car mecruru mahzuf mukaddem habere mütealliktir. جَنَّاتُ  kelimesi muahhar mübteda olup lafzen merfûdur.  الضِّعْفِ  muzâfun ileyh olup kesra ile mecrurdur. 

مَا  ve masdar-ı müevvel  بِ  harf-i ceriyle birlikte  جَزَٓاءُ ’ya mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  عَمِلُوا’dur. Îrabdan mahalli yoktur. 

عَمِلُوا  damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur. فِي الْغُرُفَاتِ car mecruru اٰمِنُونَ ye mütealliktir. 

اٰمِنُونَ  mübtedanın haberi olup ref alameti و dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar.  اٰمِنُونَ  sülâsi mücerredi  أمن  olan fiilin ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَمَٓا اَمْوَالُكُمْ وَلَٓا اَوْلَادُكُمْ بِالَّت۪ي تُقَرِّبُكُمْ عِنْدَنَا زُلْفٰٓى اِلَّا مَنْ اٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاًۘ 

 

وَ , istînâfiyyedir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesinde nefy harfi  مَا , nakıs fiil  ليس  gibi amel etmiştir. ليس ’nin ismine tezayüf sebebiyle atfedilen  وَلَٓا اَوْلَادُكُمْ a dahil olan nefy harfi  لَٓا , nefyi tekid için tekrarlanmıştır. 

Haberi olan  بِالَّت۪ي ’deki  بِ  tekid ifade eden zaid harftir. Cümle faide-i haber inkârî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

الَّت۪ي nin sılası olan  تُقَرِّبُكُمْ عِنْدَنَا  cümlesi, müspet muzari fiil olarak gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, tecessüm ve teceddüt ifade eder.

زُلْفٰٓى , mahzuf mef’ûlü mutlaktan naibdir.

اِلَّا  istisna harfi, istisna, munkatı’dır. Müstesna olan müşterek ism-i mevsûl  مَنْ ’nin sıla cümlesi olan  اٰمَنَ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Aynı üslupta gelen  وَعَمِلَ صَالِحاً  cümlesi, sıla cümlesi olan  اٰمَنَ ’ye matuftur. Cümlenin atıf sebebi hükümde ortaklıktır. صَالِحاً , mef’ûl veya mef’ûlü mutlaktan naibdir. Takdiri,  عمل عملًا صالحًا  (Salih amel yaptı) şeklindedir. 

عِنْدَنَا  izafeti muzâfın şanı içindir. 

زُلْفٰٓى - تُقَرِّبُكُمْ  ve  اَمْوَالُكُمْ - اَوْلَادُكُمْ  gruplarındaki kelimeler arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

اٰمَنَ  kelimesinde irsâd sanatı vardır.

وَمَٓا اَمْوَالُكُمْ وَلَٓا اَوْلَادُكُمْ بِالَّت۪ي تُقَرِّبُكُمْ عِنْدَنَا زُلْفٰٓى [Sizi huzurumuza yaklaştıracak olan ne mallarınızdır ne de çocuklarınız] ayetinde, sözün akışından anlaşıldığı için hazif yoluyla îcâz yapılmıştır. Birinci kelimenin haberi, ikincisi onu gösterdiği için söylenmemiştir. Takdiri şöyledir:  وما اموالكم بالتي تقربكم ولا اولادكم بالذين يقربكم عندنا  (Safvetu't Tefasir)

وَمَٓا اَمْوَالُكُمْ وَلَٓا اَوْلَادُكُمْ  [Ne mallarınız ne çocuklarınız…] ayetinde III şahıs kipinden II. şahıs kipine dönüş vardır. Bundan maksat, hakkın gerçekleştirileceğini vurgulu bir şekilde ifade etmektir. (Sâbûnî, Safvetu't Tefasir)

وَمَٓا جماعة اَمْوَالُكُمْ وَلَٓا جماعة اَوْلَادُكُمْ بِالَّت۪ي تُقَرِّبُكُمْ  demek istiyor; çünkü kırık cem‘in âkil olanı da gayr-ı akil olanı da müenneslik bakımından aynıdır. التى nin takva olması da caizdir ki Allah katında yaklaştırıcı sadece odur yani mal ve evlatlarınız, işte bu yaklaştırıcı değildir. Mallar ve evlatlar cemaatler olduğundan, Hasan-ı Basrî, التى ‘yi  الاتي şeklinde çoğul okumuştur. (Keşşâf)

 

فَاُو۬لٰٓئِكَ لَهُمْ جَزَٓاءُ الضِّعْفِ بِمَا عَمِلُوا وَهُمْ فِي الْغُرُفَاتِ اٰمِنُونَ

 

فَ , istînâfiyyedir. Mübteda ve haberden oluşmuş sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Müsnedin ism-i işaretle marife olması, işaret edilenleri tazim ve teşvik amacına matuftur.  اُو۬لٰٓئِك  işaret ismi bu kişileri işaret ederek sanki gözümüzün önündeymiş gibi düşünmemizi sağlar.

لَهُمْ جَزَٓاءُ الضِّعْفِ بِمَا عَمِلُوا  cümlesi,  اُو۬لٰٓئِكَ ’nin haberidir. Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi formunda gelmiş cümlede, takdim tehir ve îcâz-ı hazif sanatları vardır. Car mecrur olan  لَهُمْ , mahzuf mukaddem habere mütealliktir.  جَزَٓاءُ الضِّعْفِ بِمَا عَمِلُوا  muahhar mübtedadır.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَا , harfi-cerle birlikte  جَزَٓاءُ ye mütealliktir. Sılası olan  عَمِلُوا, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)

Ayetin son cümlesi olan  وَهُمْ فِي الْغُرُفَاتِ اٰمِنُونَ , sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Makabline matuf olan cümlenin atıf sebebi, hükümde ortaklıktır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  فِي الْغُرُفَاتِ , önemine binaen amili olan  اٰمِنُونَ ’ye, takdim edilmiştir.

الغُرُفاتُ  lafzı, غُرْفَةٍ in cemisidir. Manzarası çok güzel, geniş bir araziye sahip yüksek yerdeki ev demektir. (Âşûr)

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfret ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اٰمَنَ - اٰمِنُونَ  ve  عَمِلَ - عَمِلُوا gruplarındaki kelimeler arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatı vardır.

Başkasının kelamını hikâye etmek olmayıp doğrudan doğruya Allah tarafından yapılan bu değişik hitap, hakkı tahkik ve geçenleri izah içindir.

Yani mallar ve evlat, hiç kimseyi Allah'ın huzuruna yaklaştırmaz. Ancak mallarını Allah yolunda harcayan, evladına hayır öğreten, onları salâh üzere büyüten ve itaatli olmaya hazırlayan salih mümin müstesna, işte bu bahtiyar müminlere, yaptıkları salih amellerin kat, kat fazlası mükâfat vardır; onların bir iyiliğine karşı on sevap ve daha da fazlası vardır ve onlar cennetin yüksek makamlarında bütün kötülüklerden güven içindedirler. (Ebüssuûd, Fahreddin er- Râzî, Âşûr)

 
Sebe' Sûresi 38. Ayet

وَالَّذ۪ينَ يَسْعَوْنَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا مُعَاجِز۪ينَ اُو۬لٰٓئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ  ...


Âyetlerimizi geçersiz kılmak için yarışanlar var ya, işte onlar azap için hazır bulundurulacaklar.

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَالَّذِينَ
2 يَسْعَوْنَ çalışanlara gelince س ع ي
3 فِي
4 ايَاتِنَا ayetlerimizi ا ي ي
5 مُعَاجِزِينَ etkisiz kılmağa ع ج ز
6 أُولَٰئِكَ onlar
7 فِي içine
8 الْعَذَابِ azabın ع ذ ب
9 مُحْضَرُونَ getirileceklerdir ح ض ر

وَالَّذ۪ينَ يَسْعَوْنَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا مُعَاجِز۪ينَ اُو۬لٰٓئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ

 

İsim cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir. Cemi müzekker has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası  يَسْعَوْنَ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.  

يَسْعَوْنَ  fiili  نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. 

ف۪ٓي اٰيَاتِنَا  car mecruru  يَسْعَوْنَ  fiiline mütealliktir. Mütekellim zamiri  نَا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  مُعَاجِز۪ينَ  hal olup nasb alameti  ى ’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar. Hal cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 

2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 

3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)  

اُو۬لٰٓئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ  cümlesi الَّذ۪ينَ ’nin haberi olarak mahallen merfûdur.

اُو۬لٰٓئِكَ  işaret ismi mübteda olarak mahallen merfûdur.  فِي الْعَذَابِ  car mecruru  مُحْضَرُونَ ’ye mütealliktir. 

مُحْضَرُونَ  mübtedanın haberi olup ref alameti و ’dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar. 

مُعَاجِز۪ينَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan müfâ’ale babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

وَالَّذ۪ينَ يَسْعَوْنَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا مُعَاجِز۪ينَ اُو۬لٰٓئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ

 

وَ , istînâfiyyedir. Ayet sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyh konumundaki has ism-i mevsûl  الَّذ۪ينَ nin sılası  يَسْعَوْنَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا مُعَاجِز۪ينَ  şeklinde müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması arkadan gelen habere işaret ve tahkir içindir.

السَّعْيُ lafzı,  الِاجْتِهادُ  anlamında müsteardır. (Âşûr)

Veciz anlatım kastıyla gelen  اٰيَاتِنَا  izafetinde Allah Teâlâ'ya ait zamire muzâf olan ayetler şan ve şeref kazanmıştır. Ayetlerin Allah'a izafe edilmesi bu ayetlerin bütün kemâl vasıflara sahip olduğu ve her türlü noksanlıktan uzak olduğu manasını kazandırır.

اٰيَاتِنَا  ibaresinde ayetler, ayetleri yüceltmek ve onların fiilinin ne kadar çirkin olduğunu ifade etmek için Allah'a ait zamire izafe edilmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 397)

ف۪ٓي اٰيَاتِنَا  ibaresindeki  ف۪ي  harfinde istiare-i tebeiyye vardır.  ف۪ي  harfindeki zarfiyet manası dolayısıyla  ayetler, içine girilebilen bir şeye benzetilmiştir. Burada  ف۪ي  harfi kendi manasında kullanılmamıştır. Çünkü  ayetler, hakiki manada zarfiyeye yani içine girilmeye müsait değildir. Mübalağa için bu üslup kullanılmıştır.

مُعَاجِز۪ينَ  kelimesi, يَسْعَوْنَ  fiilinin failinden haldir. İsm-i fail vezninde gelerek istimrar ifade etmiştir. Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade eden tetmim ıtnâbı sanatıdır.

اُو۬لٰٓئِكَ فِي الْعَذَابِ مُحْضَرُونَ  cümlesi  الَّذ۪ينَ ’nin haberidir. Sübut ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır. Müsnedün ileyhin işaret ismiyle marife olması tahkir içindir.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  فِي الْعَذَابِ , önemine binaen amili olan  مُحْضَرُونَ ’ye takdim edilmiştir.

İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfret ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

فِي الْعَذَابِ  ibaresinde tebei istiare vardır. Azapla, azap gören arasındaki irtibat, zarfla mazrûf arasındaki irtibata benzetilmiştir. Yani; azaba maruz kalmak, bir şeyin içinde olmaya benzetilmiştir. Câmi’; sübut ve temekkündür (yerleşme, sâbit olma). 

Kazvînî harfin dahil olduğu kelimeyi yani azabı zarfa benzetir. Câmi her ikisinde de mevcût olan mutlak irtibat ve alakadır. Bu teşbîhe delalet eden şey de ف۪ي  harfidir. Bu harf, müşebbehün bihin levazımından olan zarftır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

İyilerin ve kötülerin akıbetlerini anlatan önceki ayetteki  اِلَّا مَنْ اٰمَنَ وَعَمِلَ صَالِحاًۘ [iman edip iyi amelde bulunanlar müstesna] cümlesi ile bu ayetteki وَالَّذ۪ينَ يَسْعَوْنَ ف۪ٓي اٰيَاتِنَا مُعَاجِز۪ينَ   [ayetlerimizi boşa çıkarmaya çalışanlar] cümlesi arasında mukabele vardır. (Safvetu't Tefasir)
Sebe' Sûresi 39. Ayet

قُلْ اِنَّ رَبّ۪ي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ وَيَقْدِرُ لَهُۜ وَمَٓا اَنْفَقْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَهُوَ يُخْلِفُهُۚ وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ  ...


De ki: “Şüphesiz, Rabbim rızkı kullarından dilediğine bol bol verir ve (dilediğine) kısar. Allah yolunda her ne harcarsanız, Allah onun yerine başkasını verir. O, rızık verenlerin en hayırlısıdır.”

 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 قُلْ de ki ق و ل
2 إِنَّ şüphesiz
3 رَبِّي Rabbim ر ب ب
4 يَبْسُطُ yayar ب س ط
5 الرِّزْقَ rızkı ر ز ق
6 لِمَنْ kimseye
7 يَشَاءُ dilediği ش ي ا
8 مِنْ -ndan
9 عِبَادِهِ kulları- ع ب د
10 وَيَقْدِرُ ve kısar ق د ر
11 لَهُ ona
12 وَمَا ne ki
13 أَنْفَقْتُمْ siz infak etseniz ن ف ق
14 مِنْ
15 شَيْءٍ bir şey ش ي ا
16 فَهُوَ O
17 يُخْلِفُهُ onun yerine başkasını verir خ ل ف
18 وَهُوَ ve O
19 خَيْرُ en hayırlısıdır خ ي ر
20 الرَّازِقِينَ rızık verenlerin ر ز ق

Hayır amacıyla yapılan harcamalar Allah katında karşılıksız kalma­dığı gibi gönül rızasıyla veren kişi bundan ötürü bir kayba da uğramış olmaz; onların yeri Allah Teâlâ tarafından bir şekilde doldurulur. Bu, ya yerine benzeri maddî imkânlar verilmesi ya da bitmez tükenmez bir hazine olan kanaat duygularının geliştirilmesi ve kişinin iç huzurunun arttırılması biçiminde olabilir (Zemahşerî, III, 262).

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 440

قُلْ اِنَّ رَبّ۪ي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ وَيَقْدِرُ لَهُۜ

 

Fiil cümlesidir.  قُلْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri  أنت ’dir.

Mekulü’l-kavli  اِنَّ رَبّ۪ي يَبْسُطُ الرِّزْقَ ’dir.  قُلْ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur. 

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. 

رَبّ۪ي  kelimesi  اِنّ nin ismi olup mukadder ى  üzere mukadder fetha ile mansubdur. Mütekellim zamiri  ى  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.  

يَبْسُطُ  fiil cümlesi  اِنّ nin haberi olarak mahallen merfûdur.  يَبْسُطُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.  الرِّزْقَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.  مَنْ  müşterek ism-i mevsûl لِ  harf-i ceriyle birlikte  يَبْسُطُ  fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  يَشَٓاءُdur. Îrabdan mahalli yoktur. 

يَشَٓاءُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هوdir.  مِنْ عِبَادِه۪  car mecruru mahzuf hale mütealliktir. Takdiri, من يشاء رزقه من عباده (rızkını kullarından kimi isterse...) şeklindedir. 

يَقْدِرُ  atıf harfi و la يَبْسُطُ  fiiline matuftur. 

يَقْدِرُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir.  لَهُ  car mecruru يَقْدِرُ  fiiline mütealliktir.

 

 وَمَٓا اَنْفَقْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَهُوَ يُخْلِفُهُۚ 

 

وَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

مَٓا  iki fiili cezm eden şart ismidir. Mukaddem mef’ûlün bih olarak mahallen mansubdur. اَنْفَقْتُمْ  sükun üzere mebni, mazi fiildir. Mahallen meczumdur. Muttasıl zamir  تُمْ  fail olarak mahallen merfûdur.  مِنْ شَيْءٍ  car mecruru  مَٓا ’nın mahzuf haline mütealliktir. 

فَ  şartın cevabının başına gelen rabıta harfidir. Munfasıl zamir  هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. يُخْلِفُهُ  mübtadanın haberi olup mahallen merfûdur.  

يُخْلِفُهُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Muttasıl zamir  هُ  mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.

اَنْفَقْتُمْ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  نفق ’dir.

يُخْلِفُهُۚ  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  خلف ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.


وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ

 

İsim cümlesidir.  وَ  atıf harfidir. Munfasıl zamir هُوَ  mübteda olarak mahallen merfûdur. 

خَيْرُ  mübtadanın haberi olup lafzen merfûdur.  الرَّازِق۪ينَ  muzâfun ileyh olup cer alameti ى’dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar. الرَّازِق۪ينَ  kelimesi sülâsî mücerred olan  رزق  fiilinin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

قُلْ اِنَّ رَبّ۪ي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪ وَيَقْدِرُ لَهُۜ 

 

Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Emir üslubunda talebî inşâî isnaddır. 

قُلْ  fiilinin mekulü’l-kavli olan  اِنَّ رَبّ۪ي يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ مِنْ عِبَادِه۪  cümlesi,  اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

Veciz anlatım kastıyla gelen  رَبّ۪ي  izafetinde, Rabb ismine muzâfun ileyh olan mütekellim zamiri dolayısıyla Hz. Peygamber şan ve şeref kazanmıştır. Ayrıca bu izafet Allah’ın rububiyet vasfıyla ona destek olduğunun işaretidir.

Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu halde Rabb isminin zikredilmesi tecrîd sanatıdır.

Faide-i haber ibtidaî kelam olan  يَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ يَشَٓاءُ  cümlesi  اِنَّ ’nin haberidir. Müsnedin muzari fiil cümlesi olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs, teceddüt ve tecessüm ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl,  لِ  harfiyle birlikte  يَبْسُطُ  fiiline mütealliktir. Sılası olan  يَشَٓاءُ   cümlesi, müspet muzari fiil olarak gelmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır. Muzari fiil hudûs, tecessüm ve teceddüt ifade eder.

Genel olarak  شَٓاءُ  fiilinin mef'ûlü bu cümlede olduğu gibi hazf edilir. Çünkü ibham; ilgi uyandırır, muhatabı dinlemeye teşvik eder. Ancak mef'ûl alışılmadık, garip birşey olursa bu kuralın dışına çıkılarak zikredilir. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

يَشَٓاءُ  fiiline müteallik  عِبَادِه۪  izafetinde Allah’a ait zamire muzâf olması, kullar için tazim ve teşrif ifade eder.

Yalnızca bir isim cümlesi bile devam ve sübut ifade ettiğinden bu ve benzeri cümleler,  اِنَّ  ve isim cümlesi ve isnadın tekrarı sebebiyle üç katlı bir tekid ve yerine göre de tahsis ifade eden çok muhkem/sağlam cümlelerdir. (Elmalılı, Kadir Suresi 1)

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اِنَّ ’nin haberi olan …يَبْسُطُ  cümlesine  وَ ’la atfedilen  وَيَقْدِرُ  cümlesinin atıf sebebi tezattır. Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

“Rabbim rızkı kullarından dilediğine bol verir”  sözünden sonra sadece “kısar” lafzıyla yetinilmiş “rızkı” ifadesi önceki cümleden anlaşıldığı için, hazfedilmiştir. Bu ihtibak sanatıdır. 

İhtibâk, sözden düşürülmüş olan kelime veya ifadelerin, zikredilen kelime veya ifadeden hareketle tespit edilerek yerine konulmasıdır. (Suyûtî, İtkân, II, 831)

Bu cümle ile 36. ayetin ilk cümlesi tekrar edilmiştir. Bu tekrar önemli olan konuyu muhatabın zihnine iyice yerleştirmek amacına matuftur. İki cümle arasında reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.

يَبْسُطُ - وَيَقْدِرُ  kelimeleri arasında  tıbâk-ı hafî sanatı vardır.

  

 وَمَٓا اَنْفَقْتُمْ مِنْ شَيْءٍ فَهُوَ يُخْلِفُهُۚ 

 

Bu cümle, atıf harfi  وَ ’la mekulü’l-kavle atfedilmiştir. Cümle şart üslubunda haberî isnaddır. Şart ismi olan  مَا , şart fiili olan  اَنْفَقْتُمْ  fiilinin mukaddem mef’ûlüdür. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107) 

شَيْءٍ deki tenvin, nev ve kıllet veya kesret ifade eder.

فَ  karinesiyle gelmiş cevap cümlesi olan  فَهُوَ يُخْلِفُهُ , mübteda ve haberden müteşekkil sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede müsned  يُخْلِفُهُ , muzari fiil cümlesi olarak gelmiş, hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade etmiştir. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.

Muzari fiilin geldiği hallerde çoğunlukla bu gaye mevcuttur. Muzari fiilin kullanımıyla sahne muhatabın gözünde sanki o anda canlanır. Bu da insanı etkiler. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.

Bu ayeti kerimede şart cümlesi, cevap cümlesinin isim cümlesi olarak gelmesi ve müsnedün ileyhin fiil cümlesi olarak gelmiş olan haber cümlesine takdim edilmesi şeklinde üç çeşit tekid vardır. Allah’ın vadinin gerçekleşeceğini tekitli olarak bildirmiştir. (Âşûr)

Ey Resulüm! De ki: Allah, dilediğinin rızkını zaman zaman genişletir ve zaman zaman da daraltır. Bu itibarla siz yoksulluktan korkmayın; Allah yolunda harcayın ve ilâhî esintileri bekleyin. Siz Allah yolunda bir şey harcarsanız, o da ergeç onun yerine başkasını verir. Zaten Allah, rızık verenlerin en hayırlısıdır; başkaları, gerçek rızık veren olmayıp ancak rızkın ulaşmasında bir vasıtadır. (Ebüssuûd, Fahreddin er- Râzî, Âşûr)


 وَهُوَ خَيْرُ الرَّازِق۪ينَ

 

Cümle atıf harfi  وَ ’la makabline matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır.

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümlede müsned olan  خَيْرُ , ism-i tafdil kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir.

Müsned, veciz ifade kastıyla izafet şeklinde gelmiştir. Muzafun ileyhin ism-i fail vezninde gelmesi istimrara işaret eder.

İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Hitit Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Arap Dili ve Belâgatı Anabilim Dalı, Kur'an-ı Kerim’de İsm-i Failin İfade Göstergesi (Manaya Delaleti, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (Haziran/June 2020, 19/1: 405-426)

الرِّزْقَ - الرَّازِق۪ينَ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr vardır.

Sayfadaki ayet sonlarındaki fasılaların   وَ - نَ  ve  ي - نَ  harfleriyle meydana getirdikleri seci, işitenleri cezbeden ses uyumu oluşturmuştur. Bu kelimelerde ayrıca lüzum ma la yelzem sanatı vardır.

 

Günün Mesajı
Rızık yalnız Allah'ın elindedir. Çünkü göklerde ve yerde her şeyin gerçek mâliki ve sahibi O'dur.
Rızıkların bolluğu ya da darlığı bir hikmet ile takdir ve tespit edilmiştir. Yüce Allah'ın kullarından razı olmasının ya da onlara gazap etmesinin delili değildir. Bu ancak kullar için bir sınamadır, bir imtihandır. Böylelikle şükredip sabredenler inkâr edip Allah'ın, rahmetinden ümit kesenler birbirinden açık bir şekilde ayırt edilmiş olur.
Sayfadan Gönüle Düşenler

Öğrencilerinin arasındaki kavgayı susturdu. Kulağına çarpan kelimelerden anladığı kadarıyla, bu bir üstünlük kavgasıydı. Ne yazık ki, yaşadıkları yerde bu sıkıntı oldukça yaygındı. Hepsi, ebeveynlerinin başkalarını küçümsemesine şahit oluyor ve bunun normal olduğunu düşünüyordu. Nefsin, sanki her şeyi kendisi seçiyormuş gibi Allah’ın verdikleriyle hava atmaktaki amacını anlayamıyordu. ‘Üstünlük nedir?’ sorusuna tahmin ettiği cevapları aldı: zenginlik, evlat sayısı, güzellik, akıl, mevki vb. 

Dedi ki: Üstünlük sebebi diye saydıklarınızın hepsi geçici ve hepsinin yeri doldurulabilir. Yani zamanla beraber hepsinin yerini daha iyisi alır. İnsanlar arasında bize üstünlük sağlayanlar, Allah katında alçalma sebebi olabilecekken; Allah katında bize üstünlük sağlayanlar, yeryüzünde de kıymetsiz olarak düşünülebilir. Asıl üstünlük, Allah’ın bize verdiklerine hamd ederek ve verdiği nimetlerle O’nun rızasını gözetmenin yollarını aramakta gizlidir. Mütevekkil kul, sorumluluklarını yerine getirdikten sonra her işini Allah’a bırakır ve bekler. Zira, o bilir ki nefsani duygularla yıpranmaya gerek yoktur, zaten nasibinde olan ona gelecektir, olmayan da gelmeyecektir.

Dünyanın heyecanlı yarışları arasında, devamlı nefsin bu hırslı halinden korunmak zordur ve mücadele ister. Allah’ın nasip ettiklerinin kıymetini bilmeli ancak her şeyin sahibinin yalnız O olduğunu hatırda tutarak. Dualarımızda, bu konuda Allah’ın yardımını isteyerek: Ey her şeyin sahibi olan Allahım! Bize verdiğin nimetler için hamd olsun. Bizi dünyalıklara rağbet ettirme ve kalplerimizi dünyalıklara bağlama. Dünyalık sebeplerle övünmekten ve başkalarını küçümsemekten Sana sığınırız. Ancak bugün sahip olduklarımızı; yarın aratma ve eksikliklerini gösterme. Bizi şükür etmesini bilenlerden ve verdiğin nimetlerle rızanı kazananlardan eyle. Bizi affet ve iki cihanda da afiyet ver. Nasibimizde olanın geleceğinden ve nasibimizde olmayanın olmamasında bir hikmet olduğundan emin bir şekilde Sana tevekkül eden gönlü ferahlardan eyle.

Amin.

***

Kiminin yaşadığı hayat, ısrarla anlattıklarını dinlemediği bir öğretmenin sınıfında bulunmaya benzer. Öyle ki sınav vakti etraftan topladığı notlarla son anda çalışır ya da kopya hazırlamaya saatler ayırır. Öğretmenin gençlikle ilgili verdiği nasihatlere dudaklarını büker. Ders bitse de gitsek, eğlencelere dalsak hevesinde saatine bakar durur. Bilgileri ileride kullanmak gibi bir niyeti asla yoktur, o sadece sınıfı geçip bu dersten kurtulmayı istemektedir. Kısa sürede dersin içeriğini unutur. Böylece tek bir dersi geçmek için harcadığı saatlerin, mürekkeplerin ve belki de uyanık kalmak uğruna içtiği sayısız kahvelerin hepsi boşa gider. Hele bir de geçer not almazsa, vay haline!

Sadece dünyalık hedeflere ulaşmak niyetiyle yaşandığında o kişinin ömrü altı boş kalmış, sayıdan başka hiçbir şey ifade etmeyen o dersin notuna benzer. Anlat denildiğinde iki üç sağlam kelimeden fazlası yoktur. Yani köşeye atılan bir rapor kağıdında kaldığı gibi yaşananlar da dünyada kalır ve eninde sonunda diğer her dünyalık gibi yok olur gider. Etrafındakiler iyi yaşadı ama diyerek toprağa alkışlarla gönderir. Serveti, ailesi ya da kariyeri örnek olarak anlatılır. Ancak kendisini Allah’a yaklaştırmayan hiçbir şeyin değeri yoktur. Dersten ya da hayattan kalanların hali daha da acıdır. Kendisini güzel ananlardan, hatırlayanlardan ve hatta kuru bir alkıştan bile yoksundur. 

Bunun için şöyle denir:

Sahip olduğun her şeyi Allah yolunda değerlendir ki seni Allah’a yaklaştırsın.
Evlatlara ve servetlere sahip oluşun boşa gitmesin.
Boşuna sayar durursun, asıl kıymetin Allah’a olan bağlılığın kadardır, haberin olsun.

Ey Allahım! Bizi her manada Senin rızan için çabalayanlardan eyle. Bize nasip ettiğin nimetlerin hepsini Senin rızana kavuşmak umuduyla değerlendirenlerden eyle. Senin yolundan saptıran dünyalıklardan uzaklaşanlardan ve onları sevmekten vazgeçerek hem bedenen, hem de kalben sırtını dönenlerden eyle. Senin için, Senin adın ile sevenlerden ve sevmeyenlerden, çalışanlardan ve dinlenenlerden, konuşanlardan ve susanlardan, yaşayanlardan ve ölenlerden eyle. Bizi iki cihanda da maddi ve manevi olarak her adımda Sana yakın olan kullarının arasına kat.

Amin.

Zeynep Poyraz  @zeynokoloji