Sebe' Sûresi 34. Ayet

وَمَٓا اَرْسَلْنَا ف۪ي قَرْيَةٍ مِنْ نَذ۪يرٍ اِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَٓاۙ اِنَّا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ  ...

Biz, hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek oranın şımarık zenginleri, “Biz, sizinle gönderileni inkâr ediyoruz” demişlerdir.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَمَا ve
2 أَرْسَلْنَا biz göndermedik ر س ل
3 فِي
4 قَرْيَةٍ bir ülkeye ق ر ي
5 مِنْ hiçbir
6 نَذِيرٍ uyarıcı ن ذ ر
7 إِلَّا başkasını
8 قَالَ diyenden ق و ل
9 مُتْرَفُوهَا varlıkla şımarmış kimseleri ت ر ف
10 إِنَّا şüphesiz biz
11 بِمَا şeyi
12 أُرْسِلْتُمْ sizin gönderildiğiniz ر س ل
13 بِهِ onu
14 كَافِرُونَ inkar ediyoruz ك ف ر
 

Her toplumda görülen sefahata dalmış varlıklı şımarık kesimin ilâhî bildirimler karşısında ortaya koyduğu çarpık mantığın ve küstah tavrın tasvir edildiği bu âyetlerde, rızkın asıl sahibi Allah Teâlâ olduğu halde bazı insanların yine O’nun verdiği imkânlara dayanarak O’na karşı direnmeye ve baş kaldırmaya çalışmasının tutarsızlığına dikkat çekilmektedir. Şayet onların gerekçeleri sağlıklı olsaydı o zaman insanlığın bütün imkânların paylaşımını kendi tercihlerine göre düzenleyebilmesi gerekirdi. Oysa bu hiçbir zaman gerçekleştirilememiştir (bk. Rûm 30/37). 

  Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 458
 

وَمَٓا اَرْسَلْنَا ف۪ي قَرْيَةٍ مِنْ نَذ۪يرٍ اِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَٓاۙ اِنَّا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ

 

Fiil cümlesidir.  وَ  istînâfiyyedir.  مَٓا  nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.  اَرْسَلْنَا  sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri  نَا  fail olarak mahallen merfûdur.

ف۪ي قَرْيَةٍ  car mecruru  اَرْسَلْنَا  fiiline mütealliktir.  

مِنْ  zaiddir.  نَذ۪يرٍ  lafzen mecrur, mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.  

قَالَ مُتْرَفُوهَٓا  cümlesi  قَرْيَةٍ in hali olarak mahallen mansubdur. 

Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde  iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.

Hal sahibu’l-hale ya  و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid), 

2. Cümle olan hal (İsim veya fiil), 

3. Şibh-i cümle olan hal (Harfi cerli veya zarflı isim).

Burada hal mazi fiil cümlesi olarak gelmiştir. Hal müspet (olumlu) mazi fiil cümlesi olarak geldiğinde umumiyetle başına  وَقَدْ  gelir. Bazen sadece  و  gelir. Nadiren و ’sız gelir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اِلَّٓا  hasr edatıdır.  قَالَ  fetha üzere mebni mazi fiildir.  مُتْرَفُوهَٓا  fail olarak lâfzen merfûdur. Muttasıl zamir  هَٓا  muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. 

Mekulü’l-kavli  اِنَّا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ dir.  قَالَ  fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.

اِنَّ  tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder.  نَا  mütekellim zamiri  اِنّ nin ismi olup mahallen mansubdur. 

مَٓا  müşterek ism-i mevsûl, بِ  harf-i ceriyle birlikte  اِنّ nin haberine mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası  اُرْسِلْتُمْ dur. Îrabdan mahalli yoktur.

اُرْسِلْتُمْ  sükun üzere mebni mazi fiildir. Muttasıl zamir  تُمْ  naib-i fail olarak mahallen merfûdur.  بِه۪  car mecruru  اُرْسِلْتُمْ  fiiline mütealliktir. 

كَافِرُونَ  kelimesi  اِنّ nin haberi olup ref alameti  و dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar. 

كَافِرُونَ  kelimesi sülâsî mücerred olan كفر  fiilinin ism-i failidir. 

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

اَرْسَلْنَا  fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi  رسل ’dir.

İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.

 

وَمَٓا اَرْسَلْنَا ف۪ي قَرْيَةٍ مِنْ نَذ۪يرٍ اِلَّا قَالَ مُتْرَفُوهَٓاۙ اِنَّا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ

 

 

وَ , istînâfiyyedir. Menfi mazi fiil cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Cümle kasr ve zaid harfle tekid edilmiştir.

Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Halidî, Vakafât, s. 107)

Mef’ûl olan مِنْ نَذ۪يرٍ ’deki  مِنْ , tekid ifade eden zaid harftir.

Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  ف۪ي قَرْيَةٍ , konudaki önemine binaen mef’ûl olan نَذ۪يرٍ ’e takdim edilmiştir.

قَرْيَةٍ ’deki tenvin tahkir ve herhangi bir manasında adet ifade eder. نَذ۪يرٍ ’deki tenvin ise tazim ifade eder. Olumsuz siyakta nekre umum ifade etmiş, zaid  مِنْ  harfi de kelimeye ‘hiçbir’ anlamı katmıştır. 

قَالَ مُتْرَفُوهَٓاۙ اِنَّا بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ كَافِرُونَ  cümlesi  قَرْيَةٍ ’in halidir. Hal cümleleri, manayı tamamlamak ve pekiştirmek için yapılan tetmim ıtnâbıdır. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.

المُتْرَفُونَ, kelimesi  التَّرَفُ  yani nimet ve hayat zenginliği verilen kimseler demektir. (Âşûr)

قَالَ  fiilinin mekulü’l-kavli  اِنَّ  ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.

İsim cümleleri sübut ifade eder. İsim cümlelerinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl  مَٓا, başındaki harf-i cerle birlikte  كَافِرُونَ ye mütealliktir. Sılası olan  اُرْسِلْتُمْ بِه۪, mazi fiil sıygasında gelerek sübuta, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.

Müsned olan  كَافِرُونَ , ism-i fail vezninde gelerek durumun devam ve sübutuna işaret etmiştir.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪ , konudaki önemine binaen amili olan müsned  كَافِرُونَ ’ye takdim edilmiştir.

İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübut ve süreklilik anlamı ifade eder. Fiil cümlesinde yer alan ism-i fail ise hudûs ve yenilenme anlamı ifade eder. İsm-i fail, isim cümlesi bağlamında kullanılıp başında tekid lamı (lâm-ı muzahlaka) bulunursa, bu durum sübut manasını artırır. (Muhammed Rızk, Dr. Öğr. Üyesi, Kur’an-ı Kerim’de İsm-i Fail’in İfade Göstergesi (Manaya Delâleti), Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi)

اُرْسِلْتُمْ  fiili meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.

Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Suret-i İbrahim, s. 127)

بِمَٓا اُرْسِلْتُمْ بِه۪  sözü, kâfirlerden sadır olması delili ile tehekkümîdir. (Âşûr)

Nefy harfi  مَٓا  ve istisna harfi  اِلَّٓا  ile oluşmuş kasr, hal sahibi ile hali arasındadır.  قَرْيَةٍ maksûr/mevsûf, hal cümlesi maksûrun aleyh/sıfat olmak üzere kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır.

Ayetteki iki farklı görevdeki  مَا ’larda tam cinas ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

اَرْسَلْنَا - اُرْسِلْتُمْ  kelimeleri arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.

Bu kelam-ı kerim, Resulullah'ın kendi kavminden gördüğü tekzipten, getirdiği hak dini inkâr etmelerinden, malların ve evladın çokluğuyla yarışmak istemelerinden, dünya varlıkları ve süsleriyle iftihar etmelerinden, bunlarla müminlere karşı kibirlenmelerinden, bunların müminlerde bulunmaması sebebiyle onları hor görmelerinden ve [İki fırkadan hangisinin mevkii ve makamı daha güzel? (Meryem Suresi, 73)] ayetinden dolayı Resulullah'ı teselli ederek şu gerçekleri bildirmektedir: biz, hangi memlekete bir uyarıcı göndermişsek, mutlaka oranın şımarık zenginleri, Mekke halkının şımarık zenginlerinin Resulullah hakkında söylediklerine benzer şeyler söylemişler; onların Resulullah için kurdukları kötü planları gibi planlar kurmuşlar; kendilerince vehmi ve farazi olan ahiret işlerini dünya işlerine kıyaslamışlar: “Allah katında şerefli olmasaydık, bu dünya güzelliklerini bize vermezdi ve müminler de Allah katında değersiz olmasalardı, bu dünyanın güzelliklerinden onları mahrum etmezdi” diye iddia etmişler ve davranışlarını bu fikir üzerine bina etmişlerdir. (Ebüssuûd)