وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هٰذَٓا اِلَّا رَجُلٌ يُر۪يدُ اَنْ يَصُدَّكُمْ عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬كُمْۚ وَقَالُوا مَا هٰذَٓا اِلَّٓا اِفْكٌ مُفْتَرًىۜ وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُمْۙ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌ
Sıra | Kelime | Anlamı | Kökü |
---|---|---|---|
1 | وَإِذَا | ve zaman |
|
2 | تُتْلَىٰ | okunduğu |
|
3 | عَلَيْهِمْ | onlara |
|
4 | ايَاتُنَا | ayetlerimiz |
|
5 | بَيِّنَاتٍ | açık açık |
|
6 | قَالُوا | dediler ki |
|
7 | مَا | değildir |
|
8 | هَٰذَا | bu |
|
9 | إِلَّا | başka bir şey |
|
10 | رَجُلٌ | bir adamdan |
|
11 | يُرِيدُ | isteyen |
|
12 | أَنْ |
|
|
13 | يَصُدَّكُمْ | sizi çevirmek |
|
14 | عَمَّا | -dan |
|
15 | كَانَ | olduğu(tanrılar)- |
|
16 | يَعْبُدُ | tapıyor |
|
17 | ابَاؤُكُمْ | babalarınızın |
|
18 | وَقَالُوا | ve dediler ki |
|
19 | مَا | değildir |
|
20 | هَٰذَا | bu |
|
21 | إِلَّا | başka bir şey |
|
22 | إِفْكٌ | bir yalandan |
|
23 | مُفْتَرًى | uydurulmuş |
|
24 | وَقَالَ | ve dediler |
|
25 | الَّذِينَ | kimseler |
|
26 | كَفَرُوا | inkar eden(ler) |
|
27 | لِلْحَقِّ | hakkı |
|
28 | لَمَّا |
|
|
29 | جَاءَهُمْ | kendilerine gelen |
|
30 | إِنْ | değildir |
|
31 | هَٰذَا | bu |
|
32 | إِلَّا | başkası |
|
33 | سِحْرٌ | bir büyüden |
|
34 | مُبِينٌ | apaçık |
|
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هٰذَٓا اِلَّا رَجُلٌ يُر۪يدُ اَنْ يَصُدَّكُمْ عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬كُمْۚ
,
وَ istînâfiyyedir. اِذَا şart manası taşıyan, cezmetmeyen zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur. Vuku bulma ihtimali kuvvetli veya kesin olan durumlar için gelir.
إِذَا : Cümleye muzâf olan zarflardandır. Kendisinden sonra gelen muzâfun ileyh cümlesi aynı zamanda şart cümlesidir.
إِذَا ’dan sonraki şart cümlesinin fiili, mazi veya muzari manalı olur. Cevabı ise umumiyetle muzari olur, mazi de olsa muzari manası verilir:
a) إِذَا fiil cümlesinden önce gelirse, zarf (zaman ismi); isim cümlesinden önce gelirse (mufâcee=sürpriz) harfi olur.
b) إِذَا ’nın cevap cümlesi, iki muzari fiili cezm edenlerin cevap cümleleri gibi mazi, muzari, emir, istikbal, isim cümlesi... şeklinde gelir. Cevabın başına ف ’nın gelip gelmeme durumu, iki muzari fiili cezm edenlerle aynıdır.
c) Sükun üzere mebnîdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
تُتْلٰى ile başlayan fiil cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. تُتْلٰى elif üzere mukadder damme ile merfû meçhul muzari fiildir. عَلَيْهِمْ car mecruru تُتْلٰى fiiline mütealliktir. اٰيَاتُنَا naib-i fail olup lafzen merfûdur. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
بَيِّنَاتٍ kelimesi اٰيَاتُنَا ’nın hali olup nasb alameti kesradır. Cemi müennes salim kelimeler hareke ile îrablanır.
Hal, cümlede failin, mef’ûlun veya her ikisinin durumunu bildiren lafızlardır (kelime veya cümle). Hal, “Nasıl?” sorusunun cevabıdır. Halin durumunu açıkladığı kelimeye “zül-hal” veya “sahibu’l-hal” denir. Umumiyetle hal nekre, sahibu’l hal marife olur. Hal mansubdur. Türkçeye “…rek, …rak, …dığı, halde iken, olduğu halde” gibi ifadelerle tercüme edilir. Sahibu’l hal açık isim veya zamir olduğu gibi müstetir (gizli) zamir de olabilir. Hali sahibu’l hale bağlayan zamire rabıt zamiri denir. Bu zamir bariz (açık), müstetir (gizli) veya mahzuf (hazf edilmiş) olarak gelir.
Hal sahibu’l-hale ya و (vav-ı haliye) ya zamirle veya her ikisi ile bağlanır. Hal üçe ayrılır: 1. Müfred olan hal (Müştak veya camid),
2. Cümle olan hal (İsim veya fiil),
3. Şibh-i cümle olan hal (Harf-i cerli veya zarflı isim). (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli, مَا هٰذَٓا اِلَّا رَجُلٌ ’dir. قَالُوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. İşaret zamiri هٰذَٓا mübteda olarak mahallen merfûdur.
اِلَّا hasr edatıdır. رَجُلٌ haber olup lafzen merfûdur. يُر۪يدُ اَنْ يَصُدَّكُمْ cümlesi رَجُلٌ ’nün sıfatı olarak mahallen merfûdur.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يُر۪يدُ merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ’dir. اَنْ ve masdar-ı müevvel amili يُر۪يدُ ’nin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
يَصُدَّ mansub muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Muttasıl zamir كُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مَّا müşterek ism-i mevsûl عنْ harf-i ceriyle يَصُدَّكُمْ fiiline mütealliktir. İsm-i mevsûlun sılası كَانَ يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬كُمْۚ ’dir. Îrabdan mahalli yoktur.
كَانَ nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. كَانَ ’nin ismi, müstetir olup takdiri هُو ’dir. يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬كُمْۚ cümlesi كَانَ ’nin haberi olarak mahallen mansubdur.
يَعْبُدُ merfû muzari fiildir. اٰبَٓاؤُ۬كُمْۚ fail olup lafzen merfûdur. Muttasıl zamir كُمْ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
يُر۪يدُ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi رود ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَقَالُوا مَا هٰذَٓا اِلَّٓا اِفْكٌ مُفْتَرًىۜ
قَالُوا atıf harfi وَ ’la önceki قَالُوا ’ya matuftur. قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mekulü’l-kavli مَا هٰذَٓا اِلَّٓا اِفْكٌ مُفْتَرًىۜ ’dir. قَالُوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
مَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. İşaret zamiri هٰذَٓا mübteda olarak mahallen merfûdur. اِلَّا hasr edatıdır. اِفْكٌ haber olup lafzen merfûdur. مُفْتَرًىۜ kelimesi اِفْكٌ ’nün sıfatı olup elif üzere mukadder damme ile merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapçada sıfatın asıl adı “na’t (النَّعَتُ)”dır. Sıfatın nitelediği isme de “men’ut (المَنْعُوتُ)” denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar: Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir. Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
مُفْتَرًى kelimesi, sülâsi mücerrede iki harf ilave edilerek mezid yapılan iftiâl babının ism-i mef’ûlüdür.
وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُمْۙ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌ
قَالَ atıf harfi وَ ’la önceki قَالُوا ’ya matuftur. Cemi müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ fail olarak mahallen merfûdur. İsm-i mevsûlun sılası كَفَرُوا ’dur. Îrabdan mahalli yoktur.
كَفَرُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. لِلْحَقِّ car mecruru كَفَرُوا fiiline mütealliktir.
لَمَّا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı taşıyan zaman zarfıdır. Cümleye muzâf olur.
جَٓاءَهُمْۙ ile başlayan fiili cümlesi muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. Şartın cevabı mahzuftur. Takdiri, لمّا جاء الحقّ قال الذين كفروا (Hak geldiği zaman küfredenler dediler ki…) şeklindedir.
جَٓاءَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو’dir. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur. Mekulü’l-kavli اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌ ’dir. قَالَ fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
اِنْ nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. İşaret zamiri هٰذَٓا mübteda olarak mahallen merfûdur. اِلَّا hasr edatıdır. سِحْرٌ haber olup lafzen merfûdur. مُب۪ينٌ kelimesi سِحْرٌ ’nün sıfatı olup merfûdur.
مُب۪ينٌ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
وَاِذَا تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ قَالُوا مَا هٰذَٓا اِلَّا رَجُلٌ يُر۪يدُ اَنْ يَصُدَّكُمْ عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬كُمْۚ
وَ istînâfiyyedir. اِذَا , cümleye muzâf olan şart ve mazi manalı zaman zarfıdır. Ayetin ilk cümlesi şart üslubunda gelmiş haberî isnaddır.
اِذَا ’nın muzâfun ileyhi konumunda olan şart cümlesi تُتْلٰى عَلَيْهِمْ اٰيَاتُنَا بَيِّنَاتٍ , müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Veciz anlatım kastıyla gelen اٰيَاتُنَا izafetinde Allah Teâlâ'ya ait zamire muzâf olan ayetler tazim edilmiştir.
بَيِّنَاتٍ , naib-i fail olan اٰيَاتُنَا ’dan haldir. Hal, cümlede failin, mef’ûlün veya her ikisinin durumunu bildirmek için kullanılan vasfı ifade eden ıtnâb sanatıdır.
Veciz anlatım kastıyla gelen اٰيَاتُنَا izafetinde Allah Teâlâ'ya ait zamire muzâf olan اٰيَاتُ şan ve şeref kazanmıştır.
Ayetlerin azamet zamirine izafe edilmesi bu ayetlerin bütün kemâl vasıflara sahip olduğu ve her türlü noksanlıktan uzak olduğu manasını kazandırır.
فَ karinesi olmadan gelen …قَالُوا مَا هٰذَٓا اِلَّا şeklindeki cevap cümlesi, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالُوا fiilinin mekulü’l-kavli olan مَا هٰذَٓا اِلَّا رَجُلٌ يُر۪يدُ اَنْ يَصُدَّكُمْ عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬كُمْۚ cümlesi, kasrla tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır. Nefy harfi مَا ve istisna edatı اِلَّا ile oluşan kasr mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. هٰذَٓا mevsûf/maksûr, رَجُلٌ sıfat/maksûrun aleyhtir.
Kâfirler sözlerinde müsnedi هٰذَٓا ile işaret ederek tahkir etmişlerdir.
يُر۪يدُ اَنْ يَصُدَّكُمْ عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬كُمْۚ cümlesi رَجُلٌ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
Masdar harfi اَنْ ve akabindeki يَصُدَّكُمْ عَمَّا كَانَ يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬كُمْۚ cümlesi, masdar teviliyle يُر۪يدُ fiilinin mef’ûlun bihi konumundadır. Masdar-ı müevvel cümlesi, müspet muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir.
Mecrur mahaldeki müşterek ism-i mevsûl مَا , harf-i cerle birlikte يَصُدَّكُمْ fiiline mütealliktir. Sılası كَان ’nin dahil olduğu isim cümlesi formunda gelmiş, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
كَان ’nin haberi يَعْبُدُ اٰبَٓاؤُ۬كُمْۚ ’nin muzari fiil sıygasında cümle olarak gelmesi hükmü takviye, hudûs ve teceddüt ifade eder. Muzari fiil tecessüm özelliği sayesinde muhatabın muhayyilesini harekete geçirerek olayı daha iyi anlamasını sağlar.
Ayet-i kerimedeki اٰبَٓاؤُ۬كُمْۚ (babalar) kelimesinin kendilerine değil de muhataplara “babalarınız” şeklinde söylenmesi, onlardaki ırkçılığı tahrik ederek şirkte karar kılmalarını sağlamaya ve tek Allah inancından nefret ettirmeye yöneliktir. (Ruhu’l Beyan)
كَان ’nin haberinin muzari fiili olarak gelmesi ise durumun yenilenerek tekrar ettiğine işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 103)
كان ’nin haberinin muzari fiille gelmesi, geçmişte belirli bir süre devam edip biten eylemler ve geçmişte mûtat olarak yapılan, âdet haline gelmiş davranışlar olmak üzere iki manaya delalet eder. (Vecih Uzunoğlu, Arap Dilinde كَانَ ’nin Fiili ve Kur'an’da Kullanımı, DEÜ İlahiyat Fak. Dergisi Sayı 41)
Şart ve cevap cümlelerinden müteşekkil terkip, şart üslubunda faide-i haber ibtidaî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Burada اِنْ değil, اِذَا buyurulmuştur. Çünkü bahsedilen olay gerçekleşmiştir ya da kesinlikle gerçekleşecektir. Çünkü اِذَا harfi, sık karşılaşılan durumlarda veya kesinlik bulacak olaylarda kullanılır. اِنْ harfi ise varsayım ifade eder. Bu hadise vuku bulur ya da vuku bulmaz. Dolayısıyla ayet onlara ayetlerin okunduğunu ve onların büyüklenerek yüz çevirdiklerini ifade eder. تُتْلٰى fiili, muzari olarak gelerek, bu okumanın tekrarlandığına delalet etmiştir. Okumanın tekrarlanması üzerinde düşünmeyi gerektirir. Ama onlar kibirlenerek yüz çevirmişlerdir.
اٰيَاتُنَا ibaresinde ayetler, ayetleri yüceltmek ve onların fiilinin ne kadar çirkin olduğunu ifade etmek için Allah'a ait zamire izafe edilmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 397)
وَقَالُوا مَا هٰذَٓا اِلَّٓا اِفْكٌ مُفْتَرًىۜ
Hükümde ortaklık nedeniyle, şartın cevabı olan … قَالُوا cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
قَالُوا fiilinin mekulü’l-kavli olan مَا هٰذَٓا اِلَّٓا اِفْكٌ مُفْتَرًى cümle, kasrla tekid edilmiş isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
Nefy harfi مَا ve istisna edatı اِلَّا ile oluşan kasr mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. هٰذَٓا mevsûf/maksûr, اِفْكٌ sıfat/maksûrun aleyhtir.
Kâfirler, sözlerinde müsnedün ileyh için işaret ismi هٰذَٓا kullanmaları tahkir içindir.
مُفْتَرًى kelimesi, اِفْكٌ için sıfattır. Sıfat, tabi olduğu kelimenin sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan ıtnâb sanatıdır.
اِفْكٌ - مُفْتَرًى kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr sanatı vardır.
قَالُوا - مَا - هٰذَٓا - اِلَّٓا kelimelerinin tekrarında ıtnâb ve reddü’l- acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُمْۙ اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌ
Bu cümle önceki … قَالُوا cümlesine matuftur. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
Müsnedün ileyh konumundaki has ism-i mevsûl الَّذ۪ينَ ’nin sılası olan كَفَرُوا, mazi fiil sıygasında gelerek sübuta, temekkün ve istikrara işaret etmiştir.
Müsnedün ileyhin ism-i mevsûlle marife olması, bilinen kişiler olduklarını belirtmesi yanında, bahsi geçenleri tahkir amacına matuftur.
لَمَّا kelimesi حين (...dığı zaman) manasında şart anlamı da taşıyan zaman zarfıdır.
Haynûne manasındaki لَمَّا aslında şartın bilindiği durumlarda gelir ve şartla cevap arasındaki kuvvetli irtibatı ve tertipteki sürati ifade eder. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâgî Tefsiri, Ahkâf Suresi 29, c. 7, s. 424)
لَمَّا ; muzarinin başında cezm, kalb ve nefî harfi, mazinin başında ise zaman zarfıdır.
لَمَّا ; maziden önce vakta ki...dığı zaman, manalarına gelen, cezmetmeyen, şart manalı zaman zarfıdır. Şart fiili de cevap fiili de mazi veya mazi manalı olmalıdır. (Meral Çörtü, Cümle Kuruluşu ve Tercüme Tekniği)
Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam olan جَٓاءَهُمْ şeklindeki şart cümlesi, cevap cümlesine müteallık olan لَمَّا ’nın muzâfun ileyhidir.
Ayette îcâz-ı hazif vardır. Şartın cevap cümlesi, öncesinin delaletiyle hazf edilmiştir. Kur'an’da çoğu yerde bu ayette olduğu gibi şartın cevabı mahzuftur.
Mezkûr şart ve mukadder cevap cümlelerinden oluşan terkip itiraziyye olarak fasılla gelmiştir. Şart üslubunda faide-i haber inkârî kelamdır. Haber cümlesi yerine şart üslubunun tercih edilmesi, şart üslubunun daha beliğ ve etkili olmasındandır.
Ayette cevabın mahzuf olması farklı yönlerden düşünmeyi gerektirdiği, ayrıca dinleyici ve okuyucuyu düşünce ve hayal ufkuna yönlendirdiği için mübalağa içermektedir. Îcâz metoduyla cümle daha yoğun anlamlar yüklenmiştir. (Hasan Uçar, Kur'an-ı Kerim’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi)
قَالَ fiilinin mekulü’l-kavli olan اِنْ هٰذَٓا اِلَّا سِحْرٌ مُب۪ينٌ cümlesi, kasrla tekid edilmiş, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesidir. Faide-i haber inkârî kelamdır. Nefy harfi اِنْ ve istisna edatı اِلَّا ile oluşan kasr mübteda ve haber arasındadır. Kasr-ı mevsûf ale’s-sıfattır. هٰذَٓا mevsûf/maksûr, سِحْرٌ مُب۪ينٌ sıfat/maksûrun aleyhtir.
Müsnedün ileyhin işaret ismi ile gelmesi mütekellimin işaret edilene olan tahkir amacına matuftur. Ayrıca işaret isminde tecessüm sanatı vardır.
سِحْرٌ : İmsak vaktinden önceki birinci aydınlıkla, imsak vaktinde ortaya çıkan ikinci aydınlık arasındaki vakit için kullanılan “seher” kelimesinden alınmıştır. Seher aslında ışıkla karanlığın birbirine karışmasıdır. Söz konusu seher vakti sabah aydınlığının karışmasıyla gece değil; göze güneş ışığı gelmediğinden dolayı da gündüz değildir. Aynı şekilde sihirbazların yaptığı şey yok sayılacak derecede batıl değil; çünkü göz tereddüt edilmeyen bir şeyi fark etmektedir. O, gerçekten hak olan bir şey de değil ki bizzat var olduğu ortaya çıksın. Kısacası sihir, gözün gördüğü ve görenin sandığı gibi bir şey değildir. (Ruhu’l Beyan)
مُب۪ينٌ kelimesi, سِحْرٌ için sıfattır. Dolayısıyla cümlede ıtnâb sanatı vardır.
İlk işaret Hz. Peygambere, ikinci işaret Kur'an’a, üçüncü ise hakka aittir. Hak, bütünüyle nübüvvet meselesi ve İslam’ın kendisidir. وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا [demişlerdi nankörce inkâr edenler] ifadesinde -yani قَالُوا denmemesinde-; لِلْحَقِّ لَمَّا جَٓاءَهُمْۙ l [gerçek kendilerine geldiğinde] buyrulmasında ve الَّذ۪ينَ ve لِلْحَقِّ kelimelerindeki iki لَ ’da; ve لَمَّا ’daki mübâdehede yani gerçek kendilerine gelir gelmez, -önünü ardını düşünmeden- inkâr ediverdiklerinin belirtilmesinde bu ilâhi sözün, büyük bir yadırgamadan, şiddetli bir öfkeden ve durumlarının ne kadar hayret verici olduğunu gösterme isteğinden kaynaklandığına dair bir delil vardır. Adeta şöyle buyurmaktadır: Bu inatçı nankör kâfirler, böylesine parlak bir hakikat hakkında, daha onu tatmadan, Allah’a karşı büyük bir cüretle “Bu, basbayağı bir büyüdür!” demişlerdi! Önce Kur'an’ın büyü olduğuna, sonra da bunun [güya] ‘apaçık’ olduğuna yani düşünen her akıl sahibinin ona büyü diyeceğine kesin bir şekilde hükmetmişlerdi! (Keşşâf)
Ayetin ifade tarzında ve kâfirlerin sarih olarak zikredilmelerinde, o kâfirlerin iddialarına pek büyük bir inkâr ve taaccüp anlamı vardır. (Ebüssuûd)
وَقَالَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا لِلْحَقِّ [Hakkı inkâr edenler dediler ki…] ayetinde, onların inkâr suçunu işlediklerini belgelendirmek için zamir yerine açık isim getirilmiştir. Bunun aslı وَقَالُوا (dediler ki…) şeklindedir. (Sâbûnî, Safvetu’t Tefasir)
لِلْحَقِّ - اِفْكٌ kelimeleri arasında tıbâk-ı hafî vardır.
قَالَ - قَالُوا ve بَيِّنَاتٍ - مُب۪ينٌ gruplarındaki kelimeler arasında iştikak cinası ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.