وَمَٓا اٰتَيْنَاهُمْ مِنْ كُتُبٍ يَدْرُسُونَهَا وَمَٓا اَرْسَلْنَٓا اِلَيْهِمْ قَبْلَكَ مِنْ نَذ۪يرٍۜ
Kur’an’ın ilk muhatapları olan Mekke müşriklerine yakın zamanlarda gönderilmiş bir kitap ve peygamber yoktu; dolayısıyla onların Hz. Muhammed’in bildirdiklerine karşı direnmeleri ve peygamberliğini kabul etmeyip onu sihirbazlık vb. sıfatlarla itham etmeleri, ilâhî dinlerden kaynaklanan hiçbir sağlam kanıta dayanmamaktaydı (Taberî, XXII, 103; Râzî, XXV, 267; “Senden önce onlara uyarıcı da göndermemiştik” ifadesinin açıklaması için bk. Secde 32/3).
45. âyetin, “Onlardan öncekiler de (ilâhî bildirimleri) yalan saymışlardı. Bunlar (şimdikiler) onlara verdiklerimizin onda birine bile ulaşamadılar. Buna rağmen onlar peygamberlerimi yalancılıkla itham etmişlerdi. Ben de bilseniz onları nasıl cezalandırdım!” şeklinde çevirdiğimiz kısmına müfessirlerin genel kanaatine göre mâna verilmiştir. Bunun izahı şöyledir: Şu müşrikler öncekilerin sahip olduğu güç, nimet ve uzun ömrün onda birine bile erişemediler; Allah onları cezalandırdığına ve sahip oldukları imkânlar kendilerine bir yarar sağlayamadığına göre şu zayıf kişilerin hali nice olur! Râzî bu yaygın yoruma yer verdikten sonra kendisinin âyeti başka bir yoruma açık gördüğünü belirtir. Onun yorumu şöyledir: Öncekiler Hz. Muhammed’in kavmine gösterilen açık kanıtların ve yapılan açıklamaların onda birine bile sahip değillerdi ve peygamberleri yalanlamalarından ötürü cezalandırılmışlardı; böyle olunca Hz. Muhammed’i yalancılıkla itham edenler nasıl cezalandırılmaz! 44. âyetin ifadesi de bu yorumu destekleyici niteliktedir (XXV, 267). Aynı yorum daha özet biçimde İbn Atıyye’nin tefsirinde de yer almaktadır. Ayrıca o, buradaki zamirlerin her ikisinin önceki toplumların yerini tuttuğunu kabul eden üçüncü bir yoruma da değinir. Buna göre mâna, “Önceki toplumlar kendilerine verdiğimiz nimetlerin onda birinin bile şükrünü eda edebilmiş değillerdi” şeklinde olmaktadır (IV, 424).
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 441وَمَٓا اٰتَيْنَاهُمْ مِنْ كُتُبٍ يَدْرُسُونَهَا وَمَٓا اَرْسَلْنَٓا اِلَيْهِمْ قَبْلَكَ مِنْ نَذ۪يرٍۜ
وَ istînâfiyyedir. مَٓا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır.
اٰتَيْنَاهُمْ sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هُمْ mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مِنْ harf-i ceri zaiddir. كُتُبٍ lafzen mecrur, ikinci mef’ûlü bih olarak mahallen mansubdur. يَدْرُسُونَهَا cümlesi كُتُبٍ ’nin sıfatı olarak mahallen mahallen mecrurdur.
Nekre isimden sonra gelen cümle veya şibhi cümle sıfat olur. Marife isimden sonra gelen cümle veya şibh-i cümle hal olur. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
يَدْرُسُونَ fiili نَ ’un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olarak mahallen merfûdur. Muttasıl zamir هَا mef’ûlun bih olarak mahallen mansubdur.
مَٓا اَرْسَلْنَٓا cümlesi atıf harfi وَ ’la مَٓا اٰتَيْنَاهُمْ cümlesine matuftur.
مَٓا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. اَرْسَلْنَٓا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. اِلَيْهِمْ car mecruru اَرْسَلْنَٓا fiiline mütealliktir.
قَبْلَكَ zaman zarfı اَرْسَلْنَٓا fiiline mütealliktir. Muttasıl zamir كَ muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur. مِنْ harf-i ceri zaiddir. نَذ۪يرٍ lafzen mecrur, amili اَرْسَلْنَٓا ’nın mef’ûlü bihi olarak mahallen mansubdur.
اٰتَيْنَا fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi أتي ’dir.
İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazen de fiilin mücerret manasını ifade eder.
وَمَٓا اٰتَيْنَاهُمْ مِنْ كُتُبٍ يَدْرُسُونَهَا وَمَٓا اَرْسَلْنَٓا اِلَيْهِمْ قَبْلَكَ مِنْ نَذ۪يرٍۜ
وَ istînâfiyye, مَٓا nafiyedir. Menfî mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
يَدْرُسُونَهَا cümlesi كُتُبٍ ’in sıfatıdır. Müspet muzari fiil sıygasında gelerek teceddüt, istimrar ve tecessüm ifade etmiştir. Faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Ayette كُتُبٍ (kitaplar) lafzının çoğul olarak getirilmesi, söz konusu şüphe için benzer delillerin olması gerektiğini vurgulamaktadır. (Ruhu’l Beyan)
وَمَٓا اَرْسَلْنَٓا اِلَيْهِمْ قَبْلَكَ مِنْ نَذ۪يرٍ cümlesi وَ ’la …وَمَٓا اٰتَيْنَاهُمْ cümlesine atfedilmiştir. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Menfi mazi fiil sıygasında faide-i haber talebî kelamdır.
Fiil azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, s. 107)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur اِلَيْهِمْ ve zaman zarfı قَبْلَكَ , önemlerine binaen mef’ûl olan نَذ۪يرٍۜ ’e takdim edilmişlerdir.
اَرْسَلْنَٓا fiilinin mef’ûl olan مِنْ نَذ۪يرٍۜ ’deki مِنْ zaiddir. Mef’ûldeki tenvin herhangi bir manasında adet ve kıllet ifade eder. مِنْ harfi kelimeye ‘hiçbir’ anlamı katmıştır. Menfi siyakta nekre, umum ve şümule işarettir.
اَرْسَلْنَٓاكُتُبٍ - يَدْرُسُونَ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr, مَٓا ve مِنْ ’lerin reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
İstînâfiyye وَ ’ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları ve “Vâv”ın Kullanımı)