وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّـذ۪ٓي اَذْهَبَ عَنَّا الْحَزَنَۜ اِنَّ رَبَّـنَا لَغَفُورٌ شَكُورٌۙ
Müminlerin ve özellikle iyi işlerde önderlik edenlerin kavuşacakları cennet nimetleri kısmen dünyadaki tasavvurlarımıza göre anlatılmakta, fakat asıl mutluluğun bütün bu nimetleri bahşeden yüce Allah’a hamdetme mutluluğunu tadabilmeyi sürdürmede ve O’nun hoşnutluğuna erişmiş olarak, dünyadaki kaygı ve endişelerin uzağında ebediyet yurduna yerleştirilmiş olmakta gizli bulunduğuna işaret edilmektedir (adn cennetleri hakkında bilgi için bk. Ra‘d 13/23-24).
Kur'an Yolu Tefsiri Yolu Cilt: 4 Sayfa: 467-468وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّـذ۪ٓي اَذْهَبَ عَنَّا الْحَزَنَۜ
وَ istînâfiyyedir. قَالُوا damme üzere mebni mazi fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur. Mekulü’l kavli, ا الْحَمْدُ لِلّٰهِ ‘dir. قَالُوا fiilinin mef’ûlun bihi olarak mahallen mansubdur.
الْحَمْدُ mübteda olup lafzen merfûdur. لِلّٰهِ car mecruru mahzuf habere mütealliktır.
Müfred müzekker has ism-i mevsûl الَّذ۪ي lafza-i celâlîn sıfatı olarak mahallen mecrurdur. İsm-i mevsûlun sılası اَذْهَبَ ‘dir. Îrabtan mahalli yoktur.
Varlıkları niteleyen kelimelere “sıfat” denir. Arapça’da sıfatın asıl adı “na’t” (النَّعَت) dır.
Sıfatın nitelediği isme de “men’ut” (المَنْعُوتُ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata “hakiki sıfat”, dolaylı olarak niteleyen sıfata da “sebebi sıfat” denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya “sıfat tamlaması” denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.Sıfat mevsufuna dört açıdan uyar:Cinsiyet, Adet, Marifelik - nekirelik, İrab.
Sıfat iki kısma ayrılır:1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اَذْهَبَ fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir. عَنَّا car mecruru اَذْهَبَ fiiline mütealliktır. الْحَزَنَ mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.
اَذْهَبَ fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi ذهب ’dir.
İf’al babı fiile, tadiye (geçişlilik) kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder.
اِنَّ رَبَّـنَا لَغَفُورٌ شَكُورٌۙ
İsim cümlesidir. اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. رَبَّـنَا izafeti اِنَّ ‘nin ismi olup lafzen mansubdur. Mütekellim zamiri نَا muzâfun ileyh olarak mahallen mecrurdur.
لَ harfi اِنَّ ’nin haberinin başına gelen lam-ı muzahlakadır.
غَفُورٌ kelimesi, اِنَّ ‘nin haberi olup lafzen merfûdur. شَكُورٌ ikinci haberi olup lafzen merfûdur.
غَفُورٌ- شَكُورٌ kelimeleri, mübalağalı ism-i fail kalıbındandır. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın, mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.(Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)وَقَالُوا الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّـذ۪ٓي اَذْهَبَ عَنَّا الْحَزَنَۜ
وَ istînâfiyyedir. Cümle, müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. Allah Teâlâ, müminlerin sözlerini bildirmektedir.
Henüz gerçekleşmemiş olduğu halde mazi sıyga ile ifade edilmesi, bu fiilin kesinlikle vuku bulacağına işaret etmek içindir.
قَالُوا fiilinin mekulü’l-kavli olan الْحَمْدُ لِلّٰهِ الَّـذ۪ٓي اَذْهَبَ عَنَّا الْحَزَنَۜ cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi formunda gelmiştir. Cümlede îcâz-ı hazif sanatı vardır. Mübteda olan الْحَمْدُ ’nün haberi mahzuftur. لِلّٰهِ bu mahzuf habere mütealliktır.
İsim cümlesinin asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karinelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meani İlmi)
Has ism-i mevsûl الَّذ۪ي , lafza-i celâl için sıfattır. Sıfatlar anlamı zenginleştiren ıtnâb sanatıdır. Mevsûlün sılası olan اَذْهَبَ عَنَّا الْحَزَنَۜ , mazi fiil sıygasında, faide-i haber ibtidaî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekküne ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafat, S.107)
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car-mecrur عَنَّا , ihtimam için mef’ûl olan الْحَزَنَۜ ’ye takdim edilmiştir.
”Hazen" ve ”hüzn" aynı anlamda olup yerin sertliği ve gamdan dolayı insanın içindeki sertlik demektir, Zıddı ferah, sevinç demektir. (Rûhu-l Beyan-Keşşâf)
Bu hüzün, dinî ve dünyevî bütün hüzünleri kapsayan her türlü hüzündür. (Ebüssuûd)
الْحَزَنَۜ 'in başındaki lâm; cins ve istiğrak (şümul) içindir. (Fahreddin er-Râzî)
İstînâfiye وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine irab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
اِنَّ رَبَّـنَا لَغَفُورٌ شَكُورٌۙ
İtiraziyye olarak fasılla gelen bu cümle mesel tarikinde tezyildir. Fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâdir. İtiraz cümleleri tetmim ıtnâbı babındandır. Çeşitli gayelere binaen araya girmiş saplama bir cümle olan itiraziyye cümlesinin, ana cümlenin anlamına tesiri yoktur. (Rıfat Resul Sevinç, Belâğatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)
اِنَّ ve lam-ı muzahlaka ile tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
İsim cümleleri sübut ifade eder. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir. İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Müsnedün ileyhin رَبَّـنَا izafetiyle gelmesi, Allah’ın rububiyyet sıfatını ön plana çıkarma kastına matuftur.
Ayette mütekellim Allah Teâlâ olduğu için Rabb isminde tecrîd sanatı vardır.
اِنّ۪ٓ ve lam-ı tekid, cümlede beraberce bulunursa bu cümle, üç kez tekrar edilen cümle gibi olur. Çünkü inne kelimesi, cümlede iki kez tekrar gücünü taşır, buna lamı tekid de ilave edilince, üçüncü tekrar sağlanmış olur. (İtkan, c. 2, s.176)
Allah’ın شَكُورٌ ve غَفُورٌ sıfatlarının tenvinli gelişi, bu sıfatların Allah Teâlâ’da varlık derecesinin tasavvur edilemez olduğuna işaret eder.
Haber olan iki vasfın aralarında و olmaması Allah Teâlâ’da ikisinin birden mevcudiyetini gösterir.
غَفُورٌ - شَكُورٌ kelimeleri arasında mürâât-ı nazîr ve muvazene sanatları vardır. Bu iki kelimenin ayetin anlamıyla olan mükemmel uyumu teşâbüh-i etrâf sanatıdır.
Müsned olan غَفُورٌ ve شَكُورٌۙ kelimeleri mübalağa vezninde gelerek ziyadelik ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsufta sürekli varlığına, sıfatın mevsufun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.
Onların, شَكُورٌ ve غَفُورٌ demeleri; غَفُورٌ sözü, dünyada iken onların yapmış oldukları hamdler sebebiyle, ahirette bağışlanacaklarına; شَكُورٌ sözü de, ahirette bulunmaları sebebiyle, Allah'ın onlara hak ettiklerini vereceğine ve daha fazla lütufta bulunacağına bir işarettir. (Fahreddin er-Râzî)
شَكُورٌ [minnettar] lafzının zikredilmesi bu nimetlere kavuşanların çok iyilik yaptıklarını göstermektedir. (Keşşâf)