اَلَمْ يَرَوْا كَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ اَنَّهُمْ اِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ
اَلَمْ يَرَوْا كَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ اَنَّهُمْ اِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ
Hemze istifhamdır. لَمۡ muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. يَرَوْا şart fiili نَ ‘un hazfıyla meczum muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ’ı fail olup mahallen merfûdur.
كَمْ soru harfi haberiye olarak, اَهْلَكْنَا fiilinin mukaddem mef’ûlu olarak mahallen mansubdur. اَهْلَكْنَا cümlesi يَرَوْا fiilinin iki mef’ûlü yerindedir.
اَهْلَكْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamiri نَا fail olarak mahallen merfûdur.
قَبْلَهُمْ zaman zarfı, الْقُرُونِ ‘in mahzuf haline mütealliktir.
مِنَ الْقُرُونِ car mecruru كَمْ ’in temyizidir.
Temyiz; kendisinden sonra geçen müphem (manası açık olmayan) bir ismin manasına açıklık getiren camid, nekre bir isimdir. Yani; çeşitli manalar kastedilmeye elverişli önceki isim veya cümleden asıl maksadın ne olduğunu açıklamak üzere zikredilen camid (türememiş), mansub ve nekre isme temyiz denir. Temyizin manasını açıkladığı önceki isme veya cümleye de mümeyyez denir. Temyiz harf-i cerli ve izafetle gelmediği müddetçe mansubdur. Mümeyyezin îrabı ise cümledeki yerine göredir. Temyiz Türkçeye “bakımından, …yönünden” şeklinde tercüme edilebilir. Temyizi bulmak için “ne bakımdan, hangi açıdan” soruları sorulur. Temyiz ikiye ayrılır:
1. Melfûz mümeyyez: Söylenmiş, cümlede görülen mümeyyez.
2. Melhûz mümeyyez: Düşünülen, cümlede açık olarak görülmeyen mümeyyez.
Melhûz Mümeyyez: Burada temyiz cümledeki kapalılığı giderir. Manası kapalı olup da temyiz sayesinde açıklığa, netliğe kavuşan bu tür cümlelere melhûz mümeyyez denir. Melhûz mümeyyez daha çok şu cümlelerde olur:
a) İsm-i tafdil kalıbının kullanıldığı bazı cümleler,
b) Anlatılmak istenen anlamı ifadede tek başına yetersiz kalan “artmak-eksilmek, çoğalmak-azalmak, yükselmek-alçalmak, güzel ve çirkin olmak, büyük veya küçük olmak” gibi fiillerin kullanıldığı cümleler,
c) İçinde “ كَفَى بِ ” terkibi bulunan cümleler,
d) Kem-i istifhamiyye (soru için olan كَمْ ) ve kem-i haberiyye (çokluk bildiren كَمْ) ile kurulan cümleler. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنَّ tekid harfidir. İsim cümlesinin önüne gelir. İsmini nasb haberini ref eder. هُمْ muttasıl zamir اِنَّ ‘nin ismi olarak mahallen mansubdur.
اِلَيْهِمْ car mecruru لَا يَرْجِعُونَ fiiline mütealliktir. لَا يَرْجِعُونَ fiili اِنَّ ‘nin haberi olarak mahallen merfûdur.
لَا nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يَرْجِعُونَ fiili نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و 'ı fail olarak mahallen merfûdur.
اَلَمْ يَرَوْا كَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ اَنَّهُمْ اِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ
Ayet istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Hemze, inkari istifham anlamındadır. Yani böyle bir şey olamaz, görmemiş olman mümkün değil anlamındadır. Soru anlamı dışında, inkâr ve Allah’ın sonsuz güç ve kudretini görünür kılma amacı için gelen bu cümle, mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca cümlede tecâhül-i ârif sanatı vardır.
Hemze, inkâri istifham anlamındadır. Takriri de olabilir. (Âşûr)
اَلَمْ يَرَوْا , dikkat çekme ve azarlama ifadesidir. Burada يَرَوْا (görmek) kelimesi, ‘bilmek’ anlamındadır. (Âşûr)
رأي fiilinin ilim manasında kullanılmasında, sebep-müsebbep alakası ile mecaz-ı mürsel vardır. Zikredilen rüyet, kastedilen ise ilim olan müsebbeptir. Şöyle de ifade edilebilirsiniz; manevi, akli ve görünmez olan bir anlatım, gözle görülen, canlı bir şey menziline konuldu. (Ruveyni, Teemmülat fî Sûreti Meryem, Meryem/77)
Menfi muzari fiil sıygasında gelen cümlede كَمْ teksir ifade eden haberiyyedir. (Âşûr)
Mukaddem mef’ûl olarak mahallen mansubdur. كَمْ اَهْلَكْنَا قَبْلَهُمْ مِنَ الْقُرُونِ اَنَّهُمْ اِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ cümlesi, يَرَوْا fiilinin iki mef’ûlü yerindedir.
مِنَ الْقُرُونِ , mukaddem mef’ûl كَمْ ‘in temyizidir.
قرن ; bir zamanda bir araya gelen birlikte yaşamış olan insanlardır. İçinde bir topluluğun bir araya geldiği ve ölümle birbirinden ayrıldığı zamana karn, nesil ve asır denir. Akran kelimesi de bu köktendir. Bu kelimede mesebbebiyet alakası ile mecaz-ı mürsel vardır.
Tekid ve masdar harfi اَنَّ ’nin dahil olduğu isim cümlesi اَنَّهُمْ اِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ , masdar tevilinde, takdir edilen بْ harf-i ceriyle birlikte اَهْلَكْنَا fiiline mütealliktir. Masdar-ı müevvel, sübut ifade eden isim cümlesi, faide-i haber inkârî kelamdır.
اَنَّ ’nin haberi olan لَا يُرْجَعُونَ cümlesinin menfi muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelam formunda gelmesi, cümleye hükmü takviye, hudûs ve teceddüt anlamları katmıştır. Ayrıca muzari fiilde muhatabın muhayyilesini (hayal gücünü) harekete geçirerek dikkatini artıran tecessüm özelliği vardır.
Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur olan اِلَيْهِمْ ihtimam için amiline takdim edilmiştir. Ayrıca bu takdim kasr ifade eder. اِلَيْهِمْ maksûrun aleyh/mevsûf, يَرْجِعُونَ maksûr/sıfat olmak üzere kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur.
Burada ihtisas manasını ifade etmek için اِلَيْهِمْ şeklindeki car mecrur takdim edilmiştir. Yani onlara dönmezler ama bana geri dönerler demektir. Bu ifadede haşra ve ölümden sonraki hayata ima vardır. Arkadan gelen ayette bu mana tekidli olarak ifade edilmiş ve şöyle buyurulmuştur.Yani car mecrur takdim edilerek bu mana zımnen ifade edilmiş, takip eden ayette açıkça dile getirilmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.161)
Bu ayette اِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ cümlesinin كَمْ edatından bedel olduğu söylenmiştir. Bedelin amili, mübdelun minhin amilinin aynısıdır. Buna göre, mübdelün minh كَمْ ‘in amili اَهْلَكْنَا fiili olduğuna göre aynı zamanda bu fiil اَنَّهُمْ اِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ cümlesi (bedeli)nin amili de olmuş olur. Fakat اَهْلَكْنَا ve اَنَّهُمْ اِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ cümlelerinin arasında mana bakımından bir amel bir irtibat olmadığından böyle bir amel ilişkisinden söz edilemez. Yukarıdaki bedeliyyet görüşünü geçerli kılmak için كَمْ edatını يَرَوْا filine mamul de yapamayız. Çünkü söz konusu edatın, cümlenin başında bulunması (sedâret) özelliği bu durumda ortadan kalkmaktadır. Bütün bunlardan sonra en doğru olanı, كَمْ edatını اَهْلَكْنَا için mukaddem bir mef’ûl olmasıdır. كَمْ اَهْلَكْنَا cümlesi de talik olunmuş (amelden lafzen engellenmiş) يَرَوْا fili için mef’ûldür. اَنَّهُمْ اِلَيْهِمْ لَا يَرْجِعُونَ cümlesi mef’ûlun leh’tir. (Sahip Aktaş, Kur’an’da İstifhâm Üslûbu, Âşûr)
قبلهم ve من قبلهم ibarelerine gelince: من harfi ibtida-i gayedir ve direkt olarak zamirden hemen önceki ve daha önceki zamanı ifade eder. قبلهم ise malum olduğu üzere hem yakın hem uzak zamanı ifade eder.
كم أهلكنا من قبلهم [Biz onlardan evvel nice nesiller helak ettik] ibaresindeki tehdit, قبلهم ibaresinde olandan daha büyüktür. Çünkü yakın zamanda meydana gelen helak, uzak zamandaki helakten daha ibret ve öğüt vericidir ve vicdanlardaki etkisi daha büyüktür. Yakın zamandaki helakın etkisi elbetteki eski zamanlardaki helakten daha büyüktür. İşte bu yüzden tehdidin ve korkutmanın daha şiddetli olduğu yerlerde من قبلهم ibaresi kullanılmıştır. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 2, S.151)
قبلهم şeklindeki zarfın القرون kelimesine takdimi veya tehirine gelince, müşriklerin tehdidiyle alakalı olduğu görülür.
Müşrikleri tehdit kastı varsa zarf takdim edilmiştir. Böyle bir şeyden bahsedilmediği yerlerde ise zarf tehir edilmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, S.155)
Zarftan sonra gelen zamirin tekil veya çoğul oluşu da bir maksada binaendir.
Tekil oluşu; bu kavmin bir sıfatının, bir halinin zikredilmesi ya da siyakın gerektirdiği başka bir sebeptir.
Bunların dışında umum ifade edilmek istendiğinde, Rablerinin helak olmuş bu kavimleri yeniden diriltip biraraya getireceğini açıklamak veya siyakın gerektirdiği başka bir sebep varsa çoğul zamir gelmiştir. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, S.157)
Muhataplar zamanında ve gelecekte dünyaya ikinci bir gelişin olmadığına delalet etmek için nefy harfi olarak لم değil لَا gelmiştir. Çünkü لم gelseydi mazideki olumsuzluğu ifade eder, gelecekteki olumsuzluğu ifade etmezdi. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c. 2, s.162)