Yâsin Sûresi 37. Ayet

وَاٰيَةٌ لَهُمُ الَّيْلُۚ نَسْلَخُ مِنْهُ النَّهَارَ فَاِذَا هُمْ مُظْلِمُونَۙ  ...

Gece de onlar için bir delildir. Gündüzü ondan çıkarırız, bir de bakarsın karanlık içinde kalmışlardır.
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَايَةٌ ve bir ayettir ا ي ي
2 لَهُمُ onlar için
3 اللَّيْلُ gece ل ي ل
4 نَسْلَخُ soyup alırız س ل خ
5 مِنْهُ ondan
6 النَّهَارَ gündüzü ن ه ر
7 فَإِذَا birden
8 هُمْ onlar
9 مُظْلِمُونَ karanlıkta kalıverirler ظ ل م
 

Gündüzün geceden çekilip alınması ile ilgili olarak âyette kullanılan fiil hem “deriyi yüzmek” veya “kabuğu soymak” hem de “çıkarmak” anlamlarına gelmektedir. Müfessirlerin çoğunluğu âyetin devamında “Karanlık içinde kalıverirler” cümlesinin yer aldığını göz önüne alarak bu olayın ürkütücü ve mahrumiyette bırakma etkisine dikkat çekildiği yorumunu yapmışlar; bazıları ise bu ifadeyle insanlara sağlanan aydınlık nimetine ve daha geniş bir bakışla yüce Allah’ın ölülere hayat verme kudretine işaret edildiğini belirtmişlerdir (Zemahşerî, III, 286; Elmalılı, VI, 4028-4029). Taberî bu ifadenin gecenin gündüze ve gündüzün geceye katılması hakkındaki âyete (bk. Âl-i İmrân 3/27) göre yorumlanmasını uygun bulmaz (XXIII, 5, 36). Âyetin bu kısmı için şöyle bir açıklama uygun olabilir: Gezegenimizde asıl olan karanlık olup dönme sebebiyle dünyanın güneşe bakan yüzü o konumunu değiştirince gündüz çekilip alınmış olmakta, asıl olan karanlık devam etmektedir (36. âyette makro planda mekân deliliyle, burada da makro planda zaman deliliyle istidlâl edildiğine dair felsefî ve kelâmî bazı izahlar için bk. Râzî, XXVI, 69-70).

 Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 489
 

وَاٰيَةٌ لَهُمُ الَّيْلُۚ 

 

İsim cümlesidir. وَ  istînâfiyyedir.  اٰيَةٌ  mukaddem haberi olup lafzen merfûdur. 

لَهُمُ  car mecruru  الَّيْلُ ‘nun mahzuf sıfatına mütealliktir.  الَّيْلُ  muahhar mübteda olup lafzen merfûdur. 


 نَسْلَخُ مِنْهُ النَّهَارَ فَاِذَا هُمْ مُظْلِمُونَۙ

 

Fiil cümlesidir.  نَسْلَخُ  merfû muzari fiildir. Faili müstetir olup takdiri  نحن ‘dur.

مِنْهُ  car mecruru  نَسْلَخُ  fiiline mütealliktir. النَّهَارَ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur.

فَ  atıf harfidir. Matuf ve matufun aleyh arasında hiç zaman geçmediğini, işin hemen yapıldığını ifade eder.  فَ  ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştiremez. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اِذَا  mufacee harfidir.  اِذَا , isim cümlesinin önüne geldiğinde “birdenbire, ansızın” manasında mufacee harfi olur.  

Munfasıl zamir  هُمْ  mübteda olarak mahallen merfûdur.  مُظْلِمُونَ  mübtedanin haberi olup ref alameti و ‘dır. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanırlar. 

مُظْلِمُونَ  kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.

İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

 

وَاٰيَةٌ لَهُمُ الَّيْلُۚ 

 

وَ , istînâfiyyedir. Ayetin ilk cümlesi, sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber ibtidaî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır.  اٰيَةٌ  mukaddem haber,  الَّيْلُۚ  muahhar mübtedadır. 

لَهُمُ  car mecruru, اٰيَةٌ ’un mahzuf sıfatına mütealliktir.

İsim cümleleri, mübteda ve haberden oluşur. Zaman ifade etmez. Asıl kuruluş sebebi; müsnedin, müsnedün ileyh için sabit olduğunu ifade etmektir.  İsim cümlesinin haberi müfred ya da isim cümlesi olursa, asıl konulduğu mana olan sübutu (sabit olması) veya bazı karînelerle istimrarı (devamlılığı) ifade eder. İstimrar ifadesi daha çok medh ve zem durumlarında olur. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meâni İlmi)

İstînâfiyye  وَ ‘ı (diğer adı ibtidaiyyedir) yalnızca mahalli olmayan cümleleri birbirine bağlar. Ve ardından gelen cümlenin öncekine îrab ve hükümde ortak olmadığını gösterir. Bu harfe kendisinden sonra gelen cümlenin öncekine bağlı olduğunun zannedilmemesi için istînâfiyye denilmiştir. (Rıfat Resul Sevinç, Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı)


 نَسْلَخُ مِنْهُ النَّهَارَ فَاِذَا هُمْ مُظْلِمُونَۙ

 

Beyanî istînâf olarak fasılla gelen cümlenin fasıl sebebi şibh-i kemâl-i ittisâldir.

Müspet muzari fiil sıygasında faide-i haber ibtidaî kelamdır. 

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  مِنْهُ , ihtimam için mef’ûl olan  النَّهَارَ ’ye takdim edilmiştir.

Fiilin azamet zamirine isnadı, tazim ifade eder.

فَاِذَا هُمْ مُظْلِمُونَۙ  cümlesi, makabline matuftur. Atıf sebebi hükümde ortaklıktır. Cümleler arasında zaman bakımından ve manen mutabakat mevcuttur.  

Sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi, faide-i haber ibtidaî kelamdır

اِذَا ; müfacee harfidir. Aniden olan beklenmedik durumları ifade eder. Özellikle  فَ  ile birlikte kullanıldığı zaman cümleye, “ansızın, bir de bakarsın ki hayret verici bir durum” anlamları katar.

مُظْلِمُونَۙ , ism-i fail vezninde gelmiştir. İsim cümlesinde yer alan ism-i fail, çoğunlukla sübût ve süreklilik anlamı ifade eder.

İsim cümlesi, fiil cümlesine atfedilmiştir. Aslolan, aynı üsluptaki cümlelerin birbirine atfıdır. İsim cümlesinin anlamında sabitlik ve devamlılık, fiil cümlesinin anlamında ise yenilenme ve tekrarlanma vardır.

Şayet hem devamlılık hem fiilin tekrarı ve yenilenmesi kastediliyorsa, isim cümlesi fiil cümlesine atfedilebilir. Bunun aksi de mümkündür. Meselâ, fiil cümlesinden fiilin zaman zaman yenilendiğini, isim cümlesinden ise başlayıp halen devam ettiği kast ediliyorsa aralarında atıf yapılabilir. (Rıfat Resul Sevinç Belâgatta Fasıl-Vaslın Genel Kuralları Ve “Vâv”ın Kullanımı Ekev Akademi Dergisi Yıl: 21 Sayı: 69 (Kış 2017))

لَّيْلُ  -  النَّهَارَ kelimeleri arasında tıbâk-ı îcab ve mürâât-ı nazîr sanatı vardır.

مُظْلِمُونَۙ - النَّهَارَ  kelimeleri arasında tıbâk-ı hafiy sanatı vardır.

Bu cümlede istiâre-i tasrîhiyye vardır. Yüce Al­lah, gündüzün aydınlığını gidermeyi ve gece karanlığının ortaya çıkma­sını, koyundan deriyi yüzmeye benzetti.  سلح  kelimesini, gidermek ve çı­karmak manasına gelen  إزالة  ve  إخراج  yerinde müsteâr olarak kullandı. Bundan  نَسْلَخُ  fiilini türetip, istiâre-i tasrîhiyye yoluyla geceden gündüzü çıkarırız manasında kullandı. Bu, belîğ istiarelerdendir. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)

Burada Kur'ân; asıl ve bütün olan geceyi bir hayvana; gündüzü de onu kaplayan deriye benzetmektedir. Gündüz yüzülünce gece ortaya çıkar. Böylece gündüz örtü ve kılıf, gece ise asıl olmaktadır. (İzzet Marangozoğlu, Fâdıl Sâlih Es-Sâmerrâî’nin Beyânî Tefsir Anlayışı)

Bu ayeti tevşiḥ sanatına örnek gösteren İbn Ebi’l-İṣba‘ (ö.654/1256) bu sureyi ezberleyen kişinin ayetin baş kısmındaki gündüzün geceden sıyrılıp alınmasını okuduğunda fasılanın ayete ve sureye uyumlu olarak  مُظْلِمُونَۙ  şeklinde geleceğini bilebileceğini ifade etmiştir.  (Hasan Uçar, Kur’ân-ı Kerîm’deki Anlamsal Bedî‘ Sanatları Doktora Tezi) 

Ayetlerde latif bir mecaz ve eşsiz bir istiare olduğu nasıl anlaşılır? Bunun için iyi bir lügat bilgisi lazımdır. Mesela  صراط  kelimesini Araplar ‘yol manasında kullanırken Kur’ân din manasında kullanmıştır. Sad  صد  (çatlatmak) kelimesi sert bir şeyin kırılması için vaz edildiği halde Kur’ân bunu açıktan tebliğ için kullanmıştır. Tuğyân  طغيان  kelimesi insanın haddini aşması manasında vaz edilmişken Kur’an bu kelimeyi suyun yükselmesi  manasında kullanmıştır.  موج  kelimesi suyun dalgalanması, hareket etmesi manasında vaz edilmişken Kur’an Ye’cüc ve Me'cüc'ün hareketi için kullanmıştır.  سلح  fiili hayvan derisinin soyulması manasında vaz edilmişken Kur’an gece-gündüz hakkında kullanmıştır. Ancak bunlar bilindiği takdîrde mecaz anlaşılır ve zevk alınır. 

Müsteâr ve müstearun minh kesilen hayvanın etini izhar için derisinin soyulmasıdır. Müstearun leh (benzeyen) gecenin içinden gündüzün ortaya çıkmasıdır. Câmi’; bir şeyin, diğer bir şeyin sonucu olması, yani mutlak terettübtür. Karîne ise ayetin devamıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Beyân İlmi)

Tefsîrü'l Kebîr'de şöyle yazılıdır: Allah Teâlâ külli bir mekan olan yeryüzünün hallerini delil olarak getirince, külli bir zaman dilimi olan gece ve gündüzü de delil getirmiştir. Çünkü hem mekanın, hem zamanın delil olması uygundur. Zira cevherler mutlaka bir mekana, arazlar da zamana muhtaçtır. Her araz ancak bir zaman içindedir.

نسلخ  fiili Allah'ın zatına isnat edilmiş,  ينسلخ   şeklinde gelmemiş, böylece bunun, Allah'ın fiili ve kudreti olduğuna delalet edilmiştir. Yani Allah'ın kudreti, bir failin etkisi olmaksızın kendi başına gerçekleşmez. Böylece Allah'ın birliğinin ve kudretinin delili olur. (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.179, Âşûr

فَإِذَا هُم مُّظْلِمُونَ (Bir de bakarlar ki karanlığa girmişlerdir onlar) cümlesi,  فأذا الأرض مظلمة (Birden arz karanlığa girer) şeklinde gelmemiştir. Halbuki ayet bu şekilde de gelse gündüzün gitmesi ile, arz ile birlikte üzerinde yaşayan insanlar da karanlığa girerdi ve bu yine onlar için bir delil olurdu. Böylece içinde bulundukları ışık ve karanlık nimeti açıklanmış olurdu. Bu iki nimet birbirini takip ederek gelir ve bunlardan biri, kıyamete kadar devamlı olmaz. Ayette bulunan müfâcee harfi  إِذَا , bu değişikliğin süratle olduğuna delalet eder.(Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.182)

Onlara bir delil de gecedir. Mekânda tecelli eden (görülen) ilâhî kudreti hatırlattıktan sonra, bununla da zamanda tecelli eden ilâhî kudrete işaret buyuruluyor. Şöyle ki: Ondan gündüzü yüzeriz. "Selh kelimesi, biri diğerinin lazımı iki mana ile kullanılır saymak çıkarmak: denilir ki, "koyundan deriyi yüzdüm, soydum, giderdim" demek olur. Diğerinde ise "Koyunu deriden soydum" denilir ki, açtım, meydana çıkardım demek olur. Türkçe'de de "elmayı soydum" yahut "elmanın kabuğunu soydum" dediğimize göre, biz de "soymak" kelimesinde bu iki şekli, farklı farksız kullanıyoruz demektir. Burada her iki mana ile de tefsir edilmiştir ki, ikisi de doğrudur. Birincisine göre geceden gündüzün yüzülmesi, bir kurbanın derisi yüzülüyormuş gibi çevreden ışığın sıyrılıp sönmesiyle, asıl yokluğu hatırlatan karanlığın ortaya çıkışı, yani akşam olma hadisesi demek olur ki, "derken bir de bakarlar ki, onlar karanlığa dalmışlardır" sözünde takib ve müfâcee (hemen arkasından ve birden bire oluş) bu manada açık olduğundan tefsircilerin çoğu bu yönü tercih etmişlerdir. Bu şekilde gece yalnız bir korkutma delili olarak hatırlatılmış oluyor. İkinci manaya göre ise geceden gündüzün yüzülmesi, karanlık içinden aydınlığın çıkarılması, yani sabah olma hadisesi olmuş oluyor ki, bunda ölülere hayat vermekten örnek olan bir müjde neşesi vardır. Nitekim "geceler gebedir" denilir. Buna göre "Bir de bakarlar ki onlar karanlığa dalmışlardır." ifadesi, yine aynı günün sonunun geceye varacağını göstermiş olur. (Elmalılı)