Yâsin Sûresi 62. Ayet

وَلَقَدْ اَضَلَّ مِنْكُمْ جِبِلاًّ كَث۪يراًۜ اَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ  ...

“Andolsun, o sizden pek çok nesli saptırmıştı. Hiç düşünmüyor muydunuz?”
 
Sıra Kelime Anlamı Kökü
1 وَلَقَدْ ve andolsun
2 أَضَلَّ saptırmıştı ض ل ل
3 مِنْكُمْ sizden
4 جِبِلًّا kuşağı ج ب ل
5 كَثِيرًا birçok ك ث ر
6 أَفَلَمْ
7 تَكُونُوا olmaz mısınız? ك و ن
8 تَعْقِلُونَ düşünenlerden ع ق ل
 

Şeytana kulluktan maksat, onun kışkırtmalarına kapılmak ve telkinlerine uymak, Allah’a isyan teşkil eden buyruklarını yerine getirmektir (Taberî, XXIII, 23; İbn Atıyye, IV, 459). Başta şirk ve inkârcılık olmak üzere günahları bağışlanmayanların işitecekleri azara değinilen bu âyetlerde, kendilerine verilen cezanın yadırganacak bir şey olmadığı, şeytana kulluk edilmeyip yalnız Allah’a kulluk edilmesi gerektiği konusunda vakti zamanında gerekli uyarıların yapılmış olduğu belirtil­mektedir. 

İnsanlar arası ilişkilerde sorguya çekmenin normal yolu sorgulanan kişiye sorular yöneltilmesi ve onun bunlara cevap vermesidir. Bazan sorgulanan kişi muhatabını yanıltabilir veya –ağır baskı ve işkence altında dahi– doğruyu söylememekte direnebilir. Hele yalancı şahit bulabildiğinde gerçekleri saptırması daha da kolaylaşır. 65. âyette, hesap gününün bu dünyadaki tasavvurlarımıza göre düşünülmemesi ve o gün bütün hakikatlerin ayan beyan ortaya çıkacağının iyice kavranması için, mûtat konuşma organının bağlanacağı (ağızların mühürleneceği), başka bazı organların (ellerin) dile geleceği ve yalan söylemesi asla muhtemel olmayan tanıkların bulunacağı (ayakların şahitlik edeceği) belirtilmektedir (Nûr sûresinin 24. âyetinde “diller”in sahipleri aleyhine tanıklık edeceğinin belirtilmesinin bu âyetle çelişmediği, çünkü orada münafıkların durumundan söz edildiği hakkında bk. İbn Âşûr, XXIII, 50).

Genellikle 66 ve 67. âyetlerin de âhiret hayatına ilişkin bir anlatım olduğu düşünülmüştür. Fakat bu ifadeleri, inkârcılardan söz eden 45-48. âyetlere ve özellikle,“Dileseydi Allah’ın doyuracağı kimseleri biz mi besleyeceğiz?” diye nankörlük edenleri eleştiren 47. âyete bağlamak ve şöyle açıklamak mümkündür: Evet âhirette bütün gerçekler açığa çıkacak; fakat biz dileseydik şimdi de onların gözlerini büsbütün siler, kör ediverirdik de yolu bulmak için koşuşurlardı. Bu ise imana zorlamak olurdu. O kadar açık kanıtları göremeyen veya görmemekte direnen o basiretsizler bunu böyle yapabileceğimizi nasıl idrak edecekler ki? Aynı şekilde, dileseydik onları (varlık türü olarak) değiştiriverirdik de oldukları yerde donup kalırlar, artık böyle münkirlik edemezlerdi. Bu yapılmıyorsa yapılamayacağından değil cezalarının âhirette verilmesinin irade buyrulmasından dolayıdır (Elmalılı, VI, 4037-4038). 66. âyet bütün insanları kapsayacak tarzda, “Dileseydik gözlerinin önüne inkâr perdesi çeker, basiretlerini bağlardık da artık hiç kimse doğru yolu bulamazdı. Bir düşün, o zaman yolu nasıl arar dururlardı; ama bu durumda nasıl göreceklerdi ki?” şeklinde de açıklanmıştır (İbn Atıyye, IV, 461). Burada asıl amacın müminlerin dikkatini şu noktaya çekmek olduğu söylenebilir: İman ve inkâr konusunda sağlanan seçim imkânı bir hikmete dayalıdır. Dünya hayatı iyiyi kötüden ayırmayı sağlayacak sınav alanı olarak düzenlenmiştir; şu halde imanlı insanlar birçok eziyetle karşılaşsalar da Allah’ın yardımından ümit kesmeden azimle tevhit mücadelesine devam etmelidirler (İbn Âşûr, XXIII, 51). 

 

Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 506-507
 

وَلَقَدْ اَضَلَّ مِنْكُمْ جِبِلاًّ كَث۪يراًۜ 

 

وَ  atıf harfidir.  Matuf ve matufun aleyhin hükümde ortak olduğunu belirtir. İkisi arasında tertip (sıra) olduğunu göstermez. Vav ile yapılan atıfta matuf ve matufun aleyh yer değiştirebilir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)

لَ  harfi, mahzuf kasemin cevabının başına gelen muvattiedir.  قَدْ  tahkik harfidir. Tekid ifade eder. 

اَضَلَّ  fetha üzere mebni mazi fiildir. Faili müstetir olup takdiri هو ‘dir.  مِنْكُمْ  car mecruru  جِبِلاًّ ‘nin mahzuf haline mütealliktir. جِبِلاًّ  mef’ûlun bih olup fetha ile mansubdur. كَث۪يراً  kelimesi  جِبِلاًّ ‘nin sıfatı olup fetha ile mansubdur. 

Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.

Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.

Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.

Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat  2. Sebebi sıfat. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi) 

اَضَلَّ  fiili sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. Fiil if’âl babındandır. Sülâsîsi  ضلل ’dir.

İf’al babı fiile tadiye (geçişlilik), kesret, haynunet (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak), mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar. Bazan da fiilin mücerret manasını ifade eder. 

 

  اَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ

 

Hemze istifham harfidir. Cümle atıf harfi  فَ  ile mukadder istînâfa matuftur. Takdiri, أفقدتم صوابكم فلم تكونوا تعقلون (Doğrularınızı kaybettiniz mi artık akletmiyorsunuz) şeklindedir.

لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını olumsuz maziye çeviren harftir. 

كَانَ  nakıs, mebni mazi fiildir. İsim cümlesinin önüne geldiğinde, ismini ref haberini nasb eder. 

تَكُونُوا  fiili,  نَ ‘un hazfıyla nakıs meczum muzari fiildir.  تَكُونُوا ‘nun ismi, cemi müzekker olan  و  muttasıl zamirdir, mahallen merfûdur.

تَعْقِلُونَ  cümlesi  تَكُونُوا ‘nun haberi olarak mahallen mansubdur. تَعْقِلُونَ  fiili  نَ ‘un sübutuyla merfû muzari fiildir. Zamir olan çoğul و ‘ı fail olarak mahallen merfûdur.
 

وَلَقَدْ اَضَلَّ مِنْكُمْ جِبِلاًّ كَث۪يراًۜ 

 

وَ  atıf,  لَ  cümlenin, mahzuf bir kasemin cevabı olduğuna işaret eden muvattiedir. Kasem cümlesinin hazfi, îcâz-ı hazif sanatıdır. Mahzufla birlikte terkip, kasem üslubunda gayr-ı talebî inşâî isnaddır.

Kaseme delalet eden muvattie harfi ve tahkik harfi  قَدْ  ile tekid edilmiş cevap cümlesi olan  لَقَدْ اَضَلَّ مِنْكُمْ جِبِلاًّ كَث۪يراًۜ , müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.

Cümlede takdim-tehir sanatı vardır. Car mecrur  مِنْكُمْ , ihtimam için mef’ûl olan  جِبِلاًّ ’e takdim edilmiştir.

جِبِلاًّ ’deki tenvin kesret ve tahkir ifade eder. جِبِلاًّ  için sıfat olan  كَث۪يراًۜ , mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır. Sıfat-ı müşebbehe vezninde gelerek mübalağa ifade etmiştir. Bu kalıp bu vasfın mevsûfta sürekli varlığına, sıfatın mevsûfun bir parçası gibi ondan ayrılmayan bir özelliği olduğuna işaret eder.

الجبل ; mahlukat ve büyük milletler demektir. أضل منكم جبلًّا ; çok mahlukatı saptırdı demektir. Arkadan da  كَث۪يراًۜ  sıfatı gelmiş, böylece bu milletlerin, mahlukatın ne kadar büyük olduğuna işaret edilmiştir. Bu ifade mübalağada çokluk ifade eder. Çünkü  خلقا كثيرا  sözü  جبلا كثيرا  sözü ile aynı değildir. خلقا كثيرا  sözü  جبلا  demektir. Arkadan كثيرا  sıfatı gelmiş demektir. Yani şeytanın saptırdığı mahlukatın çoğun da çoğu olduğuna ifade edilmiştir. Rûhu'l Meânî'de şöyle yazılıdır:  وَلَقَدۡ أَضَلَّ مِنكُمۡ جِبِلّا كَثِیرًاۖ [ Andolsun ki şeytan içinizden pek çok halkı saptırmıştı] cümlesi istinaf cümlesidir. Ahdini bozan kişilerin durumundan ibret almamayı açıklayarak azarlamayı ve kınamayı arttırmak sadedinde gelmiştir. Hitap daha sonraki kafirler cümlesinden olanlaradır. Suçlarını kat kat arttırdıkları için azarlamayı ve kınamayı pekiştirir. Dalaletin şeytana ait zamire isnat edilmesi direkt olarak aldatan kişi olması sebebiyledir. أَفَلَمۡ تَكُونُوا۟ تَعۡقِلُون [O vakit neye akıl etmiyordunuz] cümlesi makamın gerektirdiği mukadder bir cümleye matuftur.  (Fâdıl Sâlih Sâmerrâî, Beyânî Tefsir Yolu, c.2, s.288-290)

["Yemin olsun ki, şeytan, sizden birçok nesilleri yoldan çıkarmıştır."] cümlesi, o kâfirleri kınamayı ağırlaştırmak ve takbihi (kınama) tekid etmek içindir. Zira burada, onların işledikleri cinayetin, sadece ahdi bozmaktan ibaret olmayıp fakat onun yanı sıra bir de, görmekte oldukları eski ümmetlerin, şeytana uymaları sebebiyle uğratıldıkları cezalardan da ders almadıkları anlatılmaktadır. Bu itibarla ayetteki hitap, Mekke kâfirlerinin de dahil oldukları Peygamberimizin muasırı olan kâfirler içindir. Onlara ziyadesiyle kınama ve takbih yapılması, cinayetleri kat kat olduğu içindir.

Yani Allah'a yemin olsun ki şeytan, sizden birçok insanları veya sınıfları, üzerinde sebat etmenizi emrettiğim dosdoğru yoldan saptırmıştır.  İşte bundan dolayı onlara öyle korkunç cezalar isabet etmiştir ki, bunların haberleri ufukları doldurmuş ve eserleri asırlar boyu kalmıştır.(Ebüssuûd)


اَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ

 

Cümle takdiri … أفقدتم صوابكم  (Doğrularınızı kayıp mı ettiniz?) olan mukadder cümleye  فَ  ile atfedilmiştir. İstifham üslubunda talebî inşâî isnaddır. Hemze inkarî istifham harfi,  لَمْ  muzariyi cezm ederek manasını menfi maziye çeviren edattır. Menfî muzari sıygadaki nakıs fiil  كَانَ ’nin dahil olduğu isim cümlesi sübut ve istimrar ifade etmiştir.

İstifham üslubunda gelmiş olmasına rağmen taaccüp ve kınama amacı taşıyan cümle mecaz-ı mürsel mürekkebdir. Ayrıca soruda tecâhül-i ârif sanatı vardır.

Bilinen nefy üslubu yerine istifhamın tercih edilmesinin sebebi; istifhamda muhatabın aklını uyarmak, harekete geçirmek ve düşünmeye teşvik manası olmasıdır. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur'an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)

اَفَلَمْ تَكُونُوا تَعْقِلُونَ [Hâlâ akıl erdiremiyor musunuz?] cümlesi istifhâm-ı inkârî olup kınama ve azar­lama ifade eder. (Safvetü’t Tefâsir, Âşûr) 

تَعْقِلُونَ  kelimesinde müennesin müzekkere katılması yoluyla tağlîb sanatı vardır. 

“Ey iman edenler!” şeklindeki hitapların çoğunda kadınların erkeklere katılması yoluyla tağlîb vardır. (Prof. Dr. Ali Bulut, Belâgat)