وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَۘ
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَۘ
Ayet, atıf harfi وَ ‘la 76. ayetteki نَجَّيْنَاهُ ‘ya matuftur. Fiil cümlesidir. تَرَكْنَا sükun üzere mebni mazi fiildir. Mütekellim zamir نَا fail olarak mahallen merfûdur. عَلَيْهِ car mecruru تَرَكْنَا ‘nın mahzuf mef’ûlüne mütealliktir. Takdiri, تركنا ثناء عليه (Onun için bir övgü bıraktık.) şeklindedir.
فِي الْاٰخِر۪ينَ car mecruru تَرَكْنَا fiiline müteallik olup cer alameti ي ‘dir. Cemi müzekker salim kelimeler harfle îrablanır.وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَۘ
وَ atıf harfidir. Ayet, hükümde ortaklık nedeniyle …وَجَعَلْنَا cümlesine atfedilmiştir. Müspet mazi fiil sıygasında faide-i haber inkârî kelamdır.
Mazi fiil sebata, temekkün ve istikrara işaret eder. (Hâlidî, Vakafât, S.107)
تَرَكْنَا fiili, azamet zamirine isnadla tazim edilmiştir.
Allah Teâlâ, Kur'an'da ne zaman kendisinden azamet zamiriyle bahsetse hemen öncesinde veya sonrasında vahdaniyetinin bilinmesi için kendisine ait tekil bir zamir gelir. (Fâdıl Sâlih Samerrâî, Beyânî Tefsîr Yolu, c. 2, s. 467)
عَلَيْهِ car mecruru تَرَكْنَا fiilinin mahzuf mef’ûlüne mütealliktir. Mef’ûlün hazfi îcâz-ı hazif sanatıdır.
وَتَرَكْنَا عَلَيْهِ فِي الْاٰخِر۪ينَۘ [Geriden gelecekler arasında ona (şöhret) bıraktık.] cümlesi latif bir kinayedir. Yüce Allah bunu, güzel övgüden kinaye olarak zikretmiştir. (Sâbûnî, Safvetü’t Tefâsir)
Bu ayet, 78-119-129. ayetlerin tekrarıdır. Cümleler arasında tekrir, ıtnâb ve reddü’l-acüz ale’s-sadr sanatları vardır.
Böyle tekrarlar, kelamdaki cüzleri birbirine bağlar, aralarında bir ilişki kurar ve dokuyu bütünleştirir. Bunlar çok tekrarlanır ki iman ve yakîn sabitleşsin. Eğer murad sadece bilmek olsaydı, bir kere söylenmesi yeterli olurdu.
Tekrarlanan cümlelerin manasının nefiste yerleşmesi arzu edilir, hatta zatın bir cüzü haline gelinceye kadar tekid edilir. (Muhammed Ebu Musa, Hâ-Mîm Sureleri Belâğî Tefsiri, Ahkaf/28, C. 7, S. 314)
التَّرْكُ kelimesinin gerçek manası, bir şeyi geride bırakıp ondan vazgeçmektir.
Burada kastedilen mana ise, mecaz-ı mürsel veyahut istiare yolu ile Nuh a.s.’ın itibar ve şanının devamıdır. Çünkü dünya nimetlerinin aslı, ister kendisine verilen kişide uzun kalsın isterse kısa, geçici bir meta olmasıdır. Bu yüzden onun durumu «لِلَّهِ ما أخَذَ ولَهُ ما أعْطى» ‘’Aldığı şey de Allah’ındır verdikleri de’’ Hadis-i şerifinde işaret edildiği gibi, verilen şeylerin sahibince geri alınması gibidir. Böylelikle Allah Teala, kendisi üzerindeki nimetini kendisinden sonraki ümmetlere de bırakması suretiyle Nuh (as)’ı şereflendirmiştir. (Âşûr)