اِنْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اِلَّٓا اَنَّمَٓا اَنَا۬ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ
Tefsirlerde genellikle “yüce topluluk” tabiriyle melekler âleminin kastedildiği, meleklerin tartıştıkları konunun da Bakara sûresinde (2/30-33) anlatılan Hz. Âdem’in ve insan türünün yaratılması hadisesi olduğu ifade edilir. Bu bilgilere göre Hz. Muhammed’in peygamberliğini reddeden putperestlere karşı şöyle bir delil ortaya konmaktadır: O yüce topluluk yani melekler insanın yaratılması konusunda aykırı kanaatler ileri sürmüşler, böylece bir tartışmaya girişmişler; Hz. Muhammed de bu olayı anlatmıştır. Melekler tartışırlarken o yanlarında olmadığına göre kendisine bu bilgi ancak vahiy yoluyla gelmiş olabilir; şu halde o hak peygamberdir.
Kur'an Yolu Tefsiri Cilt: 4 Sayfa: 590اِنْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اِلَّٓا اَنَّمَٓا اَنَا۬ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ
Fiil cümlesidir. اِنْ nefy harfi olup olumsuzluk manasındadır. يُوحٰٓى fiili elif üzere mukadder damme ile merfû, meçhul muzari fiildir. اِلَيَّ car mecruru يُوحٰٓى fiiline mütealliktir.
اِلَّٓا hasr edatıdır. اَنَّمَٓا ve masdar-ı müevvel يُوحٰٓى fiilinin naib-i faili olarak mahallen merfûdur.
اِنَّـمَٓا kâffe ve mekfûfedir. Kâffe; men eden, alıkoyan anlamında olup buradaki ma-i kâffeden kasıt ise اِنَّ harfinden sonra gelen ve onun amel etmesine mani olan مَا demektir.
Munfasıl zamir اَنَا۬ mübteda olarak mahallen merfûdur. نَذ۪يرٌ mübtedanın haberi olup lafzen merfûdur. مُب۪ينٌ kelimesi نَذ۪يرٌ ‘un sıfat olup lafzen merfûdur.
Varlıkları niteleyen kelimelere sıfat denir. Arapça’da sıfatın asıl adı na’t ( النَّعَتُ )dır. Sıfatın nitelediği isme de men’ut ( المَنْعُوتُ ) denir. Bir ismi doğrudan niteleyen sıfata hakiki sıfat, dolaylı olarak niteleyen sıfata da sebebi sıfat denir.
Sıfat ile mevsuftan oluşan tamlamaya sıfat tamlaması denir. Sıfat tek kelime (isim), cümle ve şibh-i cümle olabilir. Ve sıfat birden fazla gelebilir.
Sıfat mevsûfuna: cinsiyet, adet, marifelik - nekrelik ve îrab bakımından uyar.
Sıfat iki kısma ayrılır: 1. Hakiki sıfat 2. Sebebi sıfat
Hakiki sıfat: 1- Müfred olan sıfatlar 2- Cümle olan sıfatlar olmak üzere ikiye ayrılır.
1. Müfred olan sıfatlar : Müfred olan sıfatlar genellikle ism-i fail, ism-i mef’ûl, mübalağalı ism-i fail, sıfat-ı müşebbehe, ism-i tafdil, masdar, ism-i mensub ve sayı isimleri şeklinde gelir.
Gayrı akil (akılsız çoğullar) mevsûf olarak geldiğinde sıfatını müfred müennes olarak da alır.
2. Cümle olan sıfatlar: 1- İsim cümlesi olan sıfatlar, 2- Fiil cümlesi olan sıfatlar, 3- Şibh-i cümle olan sıfatlar. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi
يُوحٰٓى fiili, sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan fiillerdendir. İf’al babındadır. Sülâsîsi حىى ’dir.
İf’al babı fiille tadiye (geçişlilik) kesret, haynune (zamanı gelmesi), sayruret, izale, zamana ve mekâna duhul, temkin (imkân sağlamak), vicdan (bir vasıf üzere bulmak) mutavaat (tef’il babının dönüşlülüğü), tariz (arz etmek, maruz bırakmak) manaları katar.
مُب۪ينٌ kelimesi; sülâsî mücerrede bir harf ilave edilerek mezid yapılan if’al babının ism-i failidir.
İsm-i fail; eylemi yapan ve gerçekleştiren demektir. Geçici olarak o sıfatı yüklenen isimdir. İsm-i fail; hem varlığa (zata) hem de onun sıfatına delalet eden kelimelerdir. (Arapça Dilbilgisi Ayetlerle Nahiv Bilgisi)
اِنْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اِلَّٓا اَنَّمَٓا اَنَا۬ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ
Ayet, istînâfiyye olarak fasılla gelmiştir. Kasr üslubuyla tekid edilmiş muzari fiil sıygasında, faide-i haber inkârî kelamdır.
Nefy harfi اِنْ ve istisna edatı اِلَّا ile oluşan kasr cümleyi tekid etmiştir. Kasr fiil ve naib-i fail arasında gerçekleşmiştir. Kasr-ı sıfat ale’l-mevsûftur.
اِلَيَّ car mecruru يُوحٰٓى fiiline mütealliktir.
يُوحٰٓى fiili dikkatleri olaya çekmek için meçhul bina edilmiştir. Meçhul bina edilen fiillerde mef’ûle dikkat çekme kastı vardır. Çünkü malum bina edildiğinde mef’ûl olan kelime meçhul binada naib-i fail olur.
Ayrıca bu bina naib-i failin bu fiilde bir dahli olmadığına da işaret eder. (Dr. Adil Ahmet Sâbir er-Ruveynî, Teemmülat fi Sûret-i İbrahim, s. 127)
اِنْ يُوحٰٓى اِلَيَّ اِلَّٓا اَنَّمَٓا اَنَا۬ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ Bu cümlede ikisi sarih lafızla birisi kinaye olarak oluşmuş üç kasr vardır. Bunlardan ilk ikisi kasr-ı izafi diğeri de kasr-ı kalbdir.Yani biri vahyedilme, nezirlik sebebine, diğeri de resulullahın nezir sıfatına kasredilmesidir. Üçüncüsü; kasr-ı kalb olan da Kur’an’ın indirilişini eğlenceye alan ve resulun sihirbaz ve mecnun olduğuna inananların görüşünü dönüştürmek için yapılmıştır. (Âşûr)
اَنَّمَٓا اَنَا۬ نَذ۪يرٌ مُب۪ينٌ cümlesi masdar teviliyle يُوحٰٓى fiilinin naib-i faili yerindedir.
اِنَّـمَٓا kasr edatıyla tekid edilmiş sübut ve istimrar ifade eden isim cümlesi faide-i haber inkârî kelamdır.
نَذ۪يرٌ için sıfat olan مُب۪ينٌ , mevsûfunun sahip olduğu bir özelliğe işaret etmek için yapılan tetmim ıtnâbı sanatıdır.
نَذ۪يرٌ ve مُب۪ينٌ kelimeleri sıfat-ı müşebbehe kalıbında gelerek mübalağa ifade etmiştir. Aralarında muvazene sanatı vardır. Bu vasfın, mevsûfun ayrılmaz bir parçası olduğuna işaret eder.
İsim cümlesindeki ism-i fail istimrar ifade eder. (Fatma Serap Karamollaoğlu, Kur’an Işığında Belâgat Dersleri Meânî İlmi)
Resulullah’ın (sav) bu bilgilerle mücehhez bulunması, ona vahiy gelmiş olmasını kesin olarak gerektirmektedir. (Ebüssuûd)